Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Yusuf Ziya HALEFOGLU Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
Nerede Saklı?
13.04.2010
Yusuf Ziya HALEFOGLU
Okunma Sayısı : 6736
Oy Sayısı : 34
Değerlendirme : 4,91
Popülarite : 7,52
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

Birkaç gün önce sokakta yürürken aniden bir sesle irkildim, bir araba yola atılmış cam şişelerin üzerinden geçti ve etraf cam kırıkları ile doldu. Sokak çok kalabalık olduğu halde herkes sadece çıkan sesten etkilenerek, önce bir bakıştılar, sonra araca baktılar, bu arada araç sahibi hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti, arkasından da bütün insanlar yürüyüp gittiler. O sırada, acaba birileri benden önce yapar mı diye etrafıma bakındım, ama sanki hiçbir şey olmamış gibi herkes yoluna devam edip gitti. Cam şişenin parçalarını toplarken, insanlar sanki çok acayip bir şey yapıyormuşum gibi bana bakıp, sanki içlerinden bir şeyler geçiriyorlardı...
"Bunu neden yapıyorsunuz?" der gibi… 

Buna benzer birçok örnekle hemen, hemen herkes karşılaşmıştır. Sorumluluk hissetmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Acaba bu konuda bizler eksik bir şeyler mi yapıyoruz? Çocuklarımıza, okullarımızda veya ebeveyn olarak sürekli söylediğimiz iyi insan özellikleri nasıl olmalıdır? İlkokul ikinci sınıf öğrencilerinin ders kitaplarına bakın, en basit şekilde oradaki özellikleri çocuklarımıza kazandırsak, çok farklı bir toplum oluruz diye düşünüyorum.
Ama çocuklarımız dinleyerek, öğrenerek hareket etmiyorlar, onlar sadece bakarak ve izleyerek, büyükleri nasıl davranırsa, o şekilde davranıyorlar…

İnsanlarımıza sorarsanız aslında o kadar saygılı kişilerdir ki, diyelim ki odaya bir büyükleri girse, hemen ayağa fırlar, saygı göstermeye kalkarlar, öğretmenlerini yolda görseler hemen elini öperler. Acaba bu saygı mı yoksa korku mudur? Korkularımız bize saygılı olmayı, sevmemizi söylüyorsa, burada sevgiden bahsetmek çok doğru değildir. Bu duygular özgür olmalıdır…
İster yaşlı, ister genç olalım, içimizde gerçek anlamda düşüncellik taşımıyoruz. Neden?

Sevginin ne olduğunu bilmediğimizden değil mi?

Sevgi dediğimiz şey, karşı cinse duyulan veya Tanrı sevgisi değil sadece, insanın her şeye karşı gerçekten sevgi içinde ve nazik olması değil midir? Bir ağacı, bir kuşu, bir hayvanı sevmek nasıl bir şeydir? Size karşılığında hiçbir şey vermese de, gölgesini sunmasa da, sizi izlemese de, size bağlı kalmasa da ona bakmak, onu beslemek, ona şefkat göstermek…

Sevmek karşılığında bir şey beklememektir, hatta bir şey veriyormuş gibi hissetmektir. Sadece böylesi bir sevgi özgürdür.  Çocuklarımızı sevdiğimiz gibi…

Ama bu sevgiyi hissetmenin en temel öğesi duyarlılıktır diye düşünüyorum.
Duyarlı olmak gerekiyor, duyarlı olmadığımızda bir ölüden farkımız yoktur ve çoğumuz öyle yaşıyoruz. Günde üç öğün yemek yiyip, iş sahibi olmamıza, çocuk yapmamıza, arabalarımıza binmemize, güzel giysiler giymemize rağmen çoğumuzun bir ölüden farkı yoktur. Hislerimiz kaybolmuştur…

Duyarlı olmak ne demektir biliyor muyuz?

Elbette ki şefkat hissine sahip olmaktır; bir hayvanın acı çektiğini görünce bir şeyler yapmak, yerdeki bir taşı kaldırmak, birinin arabasının lastiği patlayabilir diye yerdeki camları toplamaktır.

Duyarlı olmak size ait oldukları için değil, olağanüstü güzelliklerin farkında olduğumuz için, insanlara, kuşlara, çiçeklere, ağaçlara karşı bir şeyler hissetmektir…

Yoğun bir biçimde duyarlı olduğumuzda gerçekten saygı ve sevgi duymaya içten gelen bir arzu taşırız. Sevmek, dünyadaki en önemli şeydir. Fakat sevgiden kastımız, birinin sizi sevdiği için sevmek değil, karşılık beklemeden bu olağanüstü şefkat hissine sahip olmak demektir.

Bu nedenle kalbimizin sevgi hissiyle dolu olması çok önemlidir. Çünkü ancak o zaman yok etmez, merhametsiz olmayız ve işte o zaman savaşlar son bulur.

İşte o zaman mutlu insanlar oluruz ve mutlu olduğumuz için dua etmez, Tanrıyı aramayız; çünkü Tanrı bu mutluluğun ta kendisidir. İçimizdedir…

Hepimiz manevi varlıklar olarak doğduk. Kusurluluğumuz içinde kusursuz olarak. Maalesef büyüdükçe olumsuz kalıpları özümseme eğilimi gösteriyoruz. Bunları önce ailemizden, sonra öğretmenlerimizden, çevremizden alıyoruz.

Amacımız sahip olduğumuz kusursuzluğumuza geri dönmek olmalı…

Pürüzsüz bir cilde, çok güzel bir yüze sahip olabiliriz, ya da çok ünlü, çok büyük bir sporcu olabiliriz, eğer içimizde sevgi yoksa ölçülemez derecede çirkin bir insan oluruz.
İçimizde sevgi varsa, yüzümüz ne kadar çirkin olursa olsun, aydınlık olur… Işık saçar…

Sevgi denen bu olağanüstü şeyi kalbimizde hissettiğimiz, derinliğini, keyfini, coşkunluğunu duyduğumuz anda, bizim için dünyanın değiştiğini görürüz.

İnsanoğlu, mutluluğu hep hor kullanıyormuş, hep şikâyetçi, hep bıkkınmış…
Bir gün melekler, mutluluğu saklamaya karar vermişler. Saklayalım, zor bulsunlar… Zor buldukları için belki kıymetini bilirler, diyerek başlamışlar tartışmaya…
Sorun büyükmüş…
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü…
Kimisi:"Everest'in tepesine saklayalım" demiş.
Kimisi:"Atlas Okyanusu'nun dibine" demiş.
Tac Mahalin kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası… Bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi… Sigara paketi, lale bahçesi…
Pek çok yer düşünmüşler ama hiç biri yeterince zor gelmemiş.
Derken meleklerden biri: "İçlerine saklayalım" demiş…
"Kimsenin aklına gelmez ki içine bakmak!!!"
İşte o gün bugündür mutluluk insanın içinde saklıymış… Hiçbir mutluluk kolay bulunamıyor.

Kolay, kolay gülmüyor insanın yüzü…

Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk…

Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde…

Bu yüzden gözümüz hep içerde olsun… Mutluluğu uzakta aramayalım, o bizde saklı….

Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, ben o cam parçacıklarını topladığım zaman kendimi gerçekten mutlu hissetmiştim. Eğilip bunları yerden almak, bana, bak sen bunu yapabiliyorsun artık dedirtmişti, nasıl bir çocuk bisiklet sürmeye başladığı anda, onu yapabildiği için mutlu olur, ben de aynı şekilde bunu yapabildiğim için mutlu olmuştum.

Mutluluk aslında içimizde olduğu kadar, biraz da yapabildiklerimizde saklı diyorum…


Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org