|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
EĞİTİM SİSTEMİ ve YÖNETİM
19.10.2010 |
|
Okunma Sayısı : |
4920 |
|
|
Oy Sayısı : |
3 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
2,39 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
EĞİTİM SİSTEMİ ve YÖNETİM İbrahim Arıkan
Türkiye, nüfus sıralamasında dünyanın 15. büyük ülkesidir.
Genç nüfusun (0-18 yaş) toplam nüfusa oranı %26'dır. Bu oran, gelişmiş ülkelerde daha azdır. Bunun anlamı; ülkemiz, 19 milyon genç insanın yaşadığı ve 17 milyon gencin eğitim gördüğü bir ülkedir.
Genç nüfusun iyi eğitilmesi, ülke için çok büyük bir avantajdır.
Eğitimsiz ya da kötü eğitimli genç nüfus ise dezavantajdır.
Eğitimin temel amacı; öğrencilere verilen bilgileri yorumlatma, bilgileri analiz ve sentez ettirme, bilgilerin ne işe yaradığı üzerinde düşündürme, bilgi edinme ve araştırma yollarını öğretme işlevidir.
Eğitimin temel ve esas görevi, öğrencinin akademik bilgisini artırmak, bunu yaparken zihinsel gelişmesini en üst düzeye çıkarmaktır.
EĞİTİM ZAMAN İÇİNDE DEĞİŞEREK GELİŞİYOR
Eğitim, durağan değildir. Çünkü insan zihni gelişiyor, teknoloji gelişiyor, insanların beklentileri, insanlar arası ilişki değişiyor.
Eğitim sistemleri bu değişime en azından ayak uydurmak durumundadır.
Bugün okula başlayan öğrenci, 17-18 yıl sonra hayata atılıyor.
Bugün eğitmeye başladığımız öğrenciyi, 17-18 yıl sonraki hayata hazırlamak durumundayız. Bu da durağan bir eğitimle değil, sürekli inovasyon içinde olan (değişerek gelişen) bir yapı ile mümkündür.
ÜLKEMİZ EĞİTİMİ, DÜNYA EĞİTİMİNİN NERESİNDE?
Dünya Bankası'nın 25 ülkede yapmış olduğu bir araştırmanın sonucuna göre, bir ülkede demokrasinin yerleşmesi için; ülke insanlarının okuma yıl ortalaması en az 6 yıl, fert başına milli gelirin de en az 6500 $ olması ilk iki sırayı almaktadır.
Türkiye'de ortalama okuma yılı, 4 - 4,5 yıldır.
Ülkemizde demokrasinin yerleşmesi için, okuma yılını en az 6 yılın üzerine çıkartmak durumundayız. Bu zorunluluk her şeyden önce, ülkemizde demokrasinin eksiksiz işlemesi için gereklidir.
Demokrasinin yerleşmediği, kurallarına göre işlemediği ülkelerde, insan ilişkilerinde "aşiret kültürü", üretimde ise "düşük verim" ön plana çıkıyor.
Osmanlı'dan beri süregelen bu olumsuzluklar sonucu olarak Türkiye sanayileşme sürecini tamamlamada geç kaldı.
Buna karşılık birçok ülke, sanayi toplumundan bilgi toplumuna, kapalı ekonomiden küresel ekonomi evrimlerini hızla tamamladılar.
Bu farkın kapanması, iyi yetişmiş gençlerimizle mümkün olacaktır.
O nedenle gençlerimizi iyi eğitmek, ülkemizin geleceği için tek seçenektir.
Gençlerimizin her alanda rakipleri olacak diğer ülke gençlerine göre yetişme durumlarına bakalım;
Uluslararası örgütlerin yaptığı bazı araştırmaların sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum:
1. 2001 yılında Eğitim Başarılarını Belirleme Kuruluşu (IEA), 35 ülkede ilköğretim 4. sınıf öğrencileri arasında okuma becerilerinin düzeyini ve zaman içindeki gelişmeleri incelemiştir.
Öğrencilerin okuma becerisi ve okuduğunu kavrama araştırması Türkiye'de 5390 öğrenciye uygulandı.
Araştırma sonucu T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlandı.
Konu ile igili raporda belirtildiğine göre, Türkiye, 35 ülke içinde 28 inci oldu.
2. Aynı kuruluş; 38 ülkede 8. sınıf öğrencilerinin, matematik başarılarını araştırdı. Bu araştırma sonucuna göre Türkiye, 38 ülke içinde 31. oldu.
3. Yine 38 ülkede 8. sınıf öğrencilerinin Fen Bilgisi başarısını ölçen araştırmada Türkiye, 33. oldu.
4. 2006 Yılı Pisa Araştırmaları; Pisa, Avrupa Ekonomik ve İşbirliği Kalkınma Teşkilatının (OECD) çok sayıda ülke öğrencilerinin başarılarını ölçmek amacıyla yapılan araştırma programının adıdır.
PİSA araştırması, öğrencinin ana dili, okuduğu matematik ve fen bilgileri derslerini kullanarak yapılmaktadır.
Üç dersin herbirinde ölçmeye çalışılan özellikler:
a. Ana dilde öğrencilerin, okuma ve okuduğunu anlama becerilerini,
b. Matematik ve mantık alanında öğrencilerde oluşan zihinsel gelişmeleri,
c. Fen bilimleri alanında öğrencilerin yorumlama güçlerini araştırmaktır.
Araştırmanın Hedefi:
Araştırma, öğrencilerin öğrenim süresinde edindiği bilgi ve kazandığı zihinsel becerileri ile öğrenim sonunda kendilerinden beklenen davranışları yapma becerilerine ne ölçüde sahip olduklarını tespite çalışmaktadır.
Bunun için:
1. Öğrencilerin, yaşam boyu karşılaşacakları sorunların üstesinden gelmeye ne kadar hazır olduklarını,
2. Düşündüklerini etkili bir biçimde ifade etme becerilerini,
3. Bilimsel verileri analiz edip doğru sonuçlara ulaşma başarılarını,
4. Toplumların ve ekonomi dünyasının beklentisi olan üretken ve yaratıcı bireyler olarak yetişip yetişmediklerini araştırmaktadır.
Pisa Araştırma Sonuçları:
OECD'nin 2006 yılında yaptığı ve 57 ülkenin katıldığı PİSA araştırma sonuçları Türk Milli Eğitim Bakanlığı tarafından "PİSA 2006 Araştırma Raporu" olarak yayınladı.
Bu rapora göre:
1. Fen bilimleri okur yazarlığı düzeyinde, Türkiye 57 ülke arasında 45. oldu.
2. Fen bilimleri alanında, bilimsel sorunları tanımlama ölçeğinde 57 ülke arasında 43. oldu.
3. Fen bilimleri alanında, bilimsel olguları açıklama ölçeğinde 57 ülke arasında 47. oldu.
4. Fen bilimleri alanında, bilimsel verileri kullanma ölçeğinde 57 ülke arasında 45. oldu.
5. Matematik alanında, matematik okur yazarlığı ölçeğinde 57 ülke arasında 43. oldu.
6. Okuma becerileri alanında, 57 ülke arasında 38. oldu.
Elde edilen bu sonuçları yorumlamak gerekiyor:
1. Öğrenciye okuma alışkanlığı kazandırma, okuduğunu anlama ve okuduğunu anlayıp yorumlama alanında 35 ülkeden 27'sinin, 57 ülkeden 37'sinin gerisinde kaldık. Bu sonuç, 4.
Sınıf öğrencilerimizin rakiplerine göre hangi durumda olduğunu göstermektedir.
2. Matematik alanında ise, 38 ülkeden 30'unun, 57 ülkeden 42'sinin gerisindeyiz.
Matematik dersi; öğrencide mantıklı düşünme, doğru mantık yürütme ve soyut veya somut nesneler arasında doğru ilişki kurma becerisini geliştirmeyi hedefleyen derstir.
Demek ki; mantıksal düşünme, mantık yürütme konularında da öğrencilerimiz rakiplerinden geri durumdalar.
3. Fen alanında 38 ülke arasında 33., 57 ülke arasında ise 45. sıradayız.
Fen dersleri, öğrencinin olayları analiz ve sentez yapma, ayrıca olayları yorumlama becerisi kazanmasını amaçlar.
Analiz : Bir bilgiyi parçalara ayırarak yeni bilgiler elde etmek.
Sentez : Birden fazla bilgiyi birleştirerek yeni bilgi elde etmek.
Analiz, sentez yapma becerisi, kitaplardaki bilgileri veya öğrendiklerini tekrar etmekle kazanılmıyor.
Deney yapmak, öğrenciyi aktif hale getirmek, öğrencinin birçok doğa olaylarını inceleyip yorumlaması ve de olaylardan yeni ve farklı sonuçlar çıkartma alışkanlığını kazanması ile olur.
Bu konuda da öğrencilerimizi yeterince eğitemiyoruz.
Bu araştırmaları doğrulayan elimizde başka bir veri daha var.
Türkiye'de her yıl üniversite giriş sınavında 2000 civarındaki lise birincileri sınavı kazanamıyor.
Okul birincilerinden 2000 kadarı, bir yüksek öğrenim programına yerleştirilemiyor.
Okul birincileri, okulların en çalışkan ve en bilgili öğrencileridir.
Buna rağmen bunlardan bir kısmı sınavda başarısız oluyor.
Yetkililer bu durumu; "Bunların bir kısmı meslek lisesi öğrencisidir.
Bu nedenle sınav kazanamayan okul birincisi sayısı artıyor" gerekçesine sığınıyorlar.
Bence bu gerekçe, yeterli değildir. Birincileri dahi sınav kazanamayan meslek lisesi öğrencilerini, bu sınava sokmak ayrı bir hata değil mi?
Meslek Lisesi öğrencileri de ülkenin geleceğidir.
Onları zoraki başarısızlığa itmek kimsenin, özellikle yetkililerin hakkı değildir.
Buna karşın, sınav kazanamayan okul birincileri arasında, genel kültür lise öğrencileri çoğunluktadır.
OKUL BİRİNCİLERİ ÜNİVERSİTE GİRİŞ SINAVINDA NİÇİN BAŞARISIZLAR?
Okullarda uygulanan ölçme sisteminin, öğrencilere "analiz, sentez, yorum sorusu" yerine "bilgi sorusu" sorarak yapılmasıdır.
Öğrenci, öğretmenin anlattıklarını veya kitapta yazılanları birebir ifade ederse tam puan alıyor ve okul birincisi oluyor.
Okul birincileri sınavda sorulan, ezbere dayanan, özellikle "bilgi ve kavram" düzeyindeki soruları tam olarak cevaplıyorlar.
Geride kalan "analiz, sentez ve yorum" gerektiren soruları cevaplamada zorlanıyorlar. Dolayısıyla sınavda başarısız oluyorlar.
Sonuç olarak eğitim sistemimiz, öğrencilere; bilgileri yorumlatmadan, analiz, sentez yaptırmadan, hatta ne işe yaradığını düşündürmeden, öğretmenin verdiği bilgiyi aynen kabul etmesini istemektedir.
Öğrencinin eleştirel bakması, yorum yapması istenmiyor.
Öğrenciden istenen, verilen bilgileri zihinlerinde saklamaları, istendiği zaman da çıkartıp aynen vermeleri.
Eğitim sistemimizle ilgili bu tespiti yaptıktan sonra, "Çözüm nedir?" diyebilirsiniz.
Cevap: "Eğitim yönetim sistemini değiştirmeliyiz." Daha sonra da,
a. Programlar,
b. Öğretmen yetiştirme sistemi,
c. Ders kitapları yeniden ele alınmalı.
Eğitimin verimini artırmak için birinci koşul, EĞİTİM YÖNETİM SİSTEMİMİZ DEĞİŞMELİ.
Türkiye'de bugüne kadar -sayısını bilmiyorum ama- 100'den fazla parti kurulmuştur. Bunların hepsinin tüzüğünde şu cümle vardır." OKULA, KIŞLAYA ve CAMİYE siyaset sokmayacağız."
Partiler topluma bunu deklare ediyorlar.
Yani okula, kışlaya ve camiye siyaset sokmayacaklarını taahhüt ediyorlar.
Uygulamaya bakalım;
Ülkemizde Okul Yönetme Biçimi: Ülkemizde, Milli Eğitim Bakanları öyle yetkilerle donatılmışlar ki, yetkilerinin sonu belli değil.
Eğitim sisteminde istediği değişikliği yapar, istediği dersi kaldırır, istediği dersi koyar, derslerin saat sayılarını değiştirir, okulu erken kapatır, geç açar, istediği kişiyi müdür yapar, istemediği müdürü başka bir yere sürer, Talim Terbiye Kurulu Üyesini, hatta Başkanı'nı görevden alır.
Bütün partilerin, okula siyaseti sokmayacaklarını topluma ilan etmesine rağmen, her parti, işbaşına gelince Milli Eğitim Bakanı olarak bir siyasiyi eğitimin başına getirir.
Sözde (yazılı tüzükte) "okula siyaset girmiyor", uygulamada ise, "okul siyasinin avucunun içine veriliyor".
Partiler, topluma verdikleri sözün tam tersi olan bu davranışı niçin yapıyorlar?
Bu sorunun cevabı, işin can alıcı noktasıdır. Koalisyon hükümetleri kurulurken en çok pazarlık konusu olan bakanlıklardan birisinin de Milli Eğitim Bakanlığı olduğu biliniyor.
Çünkü siyasiler, düşüncelerinin "ekilip yetişeceği, meyve vereceği" en uygun yer olarak okulları görüyorlar. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'nı ele geçirmeye çalışıyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı'nı ele geçiren parti, bir milletvekilini Milli Eğitim Bakanı yapıyor. Her siyasi parti, milletvekili olan Bakana gerekli direktifi veriyor. Bakan da sistemi kendince düzeltmeye başlıyor.
Milli Eğitim Bakanının ilk işi, eğitimde reform yapmak oluyor. Bir Bakan reform yapıyor, görevden ayrılınca yeni gelen Bakanın da ilk icraatı yeni reformlar yapmak oluyor. Önceki Bakan tarafından faydaları topluma ballandıra ballandıra anlatılan reform eskiyor. Yeni Bakan, kendi reformunu topluma inandırıcı gerekçelerle anlatmaya başlıyor.
Oysa ki bir eğitim sistemi, en azından bir nesli yetiştirme sürecinde uygulanır.
O nesilde görülen eksiklikleri gidermek için eğitim sisteminde iyileştirmeler yapılır. Eğitim sistemi, insan şekillendiren bir sistemdir.
Bu sistemle, çok fazla ve de gelişigüzel değişiklik, sistemde yetişenlerin doğru yapılanmalarına engel olur.
Bakanlar eğitimde reform yerine, sistemi kendi siyasi görüşlerine uyarlama çalışması yapıyorlar. Bu gelenek dün vardı, bugün de var, yarın da varolacak.
Bu nedenle reformlar bir türlü bitmiyor. Bu anlamda eğitimde reformlar devam ettiği sürece, diğer bir deyişle eğitim, siyasetçinin avucunun içinde olduğu sürece, gençlerin daha iyi yetişmesine yönelik gerçekçi ve bilimsel değişiklikler yapmamız zorlaşmaktadır.
Yazımın başında "eğitim durağan değildir" dedim. Eğitimde gelişen teknolojinin kullanımı, dünyada oluşan gelişmelerin ve eğilimlerin müfredata alınması, ders anlatma yerine ders öğretme, öğrenciyi aktif hale getirme yöntemlerinin kullanılması eğitimi durağanlıktan çıkartır.
Önerim; Milli Eğitim Bakanının yetkileri sınırlanmalı. Okul açma, okul ihtiyacını karşılama düzeyine indirgenmeli. Eğitim, bağımsız kurullar tarafından planlanıp, yönetilmelidir. Birçok ülkede olduğu gibi.
Dr. İbrahim ARIKAN 15.10.2010
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|