|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Abdi İbrahim'den İkinci 100 yıl Planları
10.02.2012 |
|
Okunma Sayısı : |
2579 |
|
|
Oy Sayısı : |
2 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
1,51 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Abdi İbrahim'den İkinci 100 yıl Planları .
.
CNBC – e business dergisinin benimle yaptığı söyleşiyi sizinle paylaşıyorum...
. . .
Abdi İbrahim'den İkinci 100 yıl Planları
Abdi İbrahim 100 yaşında ve Türk İlaç sektörünün en büyüğü. 100 yaşındaki Abdi İbrahim'i anlatır mısınız?
NB: Büyük bir gurur. Dünyada bile 100 yıllık şirket sayısı son derece az.
Dünyada bu oran yüzde 4'ün altında. 100 yıllık şirket demek üçüncü jenerasyon demek.
Birinci jenerasyon şirketi kuruyor,ikinci jenerasyon geliştiriyor,üçüncü jenerasyon bundan nemalanıyor. Ve üçüncü jenerasyondan sonra şirket bitiyor.
Çok sık rastlanan bir olay.
Yıkılmamak için kurumsallık lazım, halka açık şirketler daha kurumsal ve aileler geri planda.
Profesyoneller yönetiyor. Şirketlerin ömürleri uzuyor.
Türkiye'ye bakıldığı zaman 100 yıllık şirket kaç tane var?
Benim bildiğim üç taneden fazla değil.
Dedeniz Abdi İbrahim dahil üç kuşak da eczacı. Neler yaşadı şirketiniz 100 yılda?
NB: Şirketlerin yaşamasında duygusal taraflar da önemli.
Nasıl mı?
Dedem Abdi İbrahim Bey, eczaneyle başlıyor.
Eczaneyi laboratuar haline getiriyor, laboratuarda çalışırken 35 yaşında ölüyor.
Karısı genç yaşta iki çocukla dul kalıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk sanayici hanımlarından biri, çocuklarını yetiştirmek için büyük bir uğraş sarf ediyor.
Duygusal taraf bu işte. Şirketi yaşatmak için uğraş vermek, kocasından kalan şirketi yaşatmak… İki çocuktan biri doktor diğeri eczacı oluyor.
Eczacı olan çocuğu (babam) işin başına geçiyor. 44 yaşında o da enfarktüsten ölüyor.
Ben 1976'da başladığımda bir baktım ki şirketin ismi var cismi yok. İkinci sıradan 32'inci sıraya düşmüş.
Annem tarafından finanse edilen şirket öyle bir hale gelmiş ki içi boş bir kabuk, çürümüş.
O sıkıntılarla yedi kişiyle biz şirketi ayağa kaldırdık. Bu duygularla üç nesildir başka bir iş düşünemedik.
Kuşaklar boyu şirketle kurulan duygusal bağın etkisi…
NB:Tek amaç ilaç sanayi, tek amaç Abdi İbrahim'in hayatiyetini devam ettirmek.
Fakat kurumsallaşma olmaz ise tek başına duygusal bağ yetmiyor.
Dolayısıyla dördüncü kuşakta duygusal taraf azalacak.
Dördüncü kuşak bizim kadar hissedecek mi hissetmeyecek mi?
Bunları da hesaba katarak şirketimizi bir 100 yıl daha yaşatmak istiyoruz. .. 100'üncü yılımızı geride bıraktık, bizim amacımız şimdi ikinci 100 yıl.
Bütün hedeflerimiz ikinci 100 yıla göre yapıyoruz.
Nedir planlarımız, Abdi İbrahim'i nerelere taşıyacaksınız?
NB: Orta vadeli planlarımızda stratejik ortaklıklar düşünüyoruz.
Abdi İbrahim nerelere gelmeli' diye hedef koyduk, Profesyonel kadrolarımızla birlikte bildiğimiz işte kalarak, aile yapısından biraz çıkarak, kurumsal şekilde kalıcı olmak istiyoruz.
Türkiye'de şirket satın almalar ya da stratejik ortaklıklar olabilir.
Yurt dışında stratejik ortaklıklar olabilir.
İleride borsaya açılmak da var.
Borsaya açılmış şirketler halkın oluyor ve kalıcı oluyor.
Siz yönetseniz bile halkın şirketi oluyor.
Belki bir çoğunu gerçekleştirmişsinizdir ama hayalleriniz var mı?
NB: Hayal bitmiyor. Yani hayal biterse sanırım başarıyı yakalamak mümkün olmaz.
Eskiden olsa iyi bir fabrikam olsun derdim.
Onun için çok modern , "olmaması gereken" kadar lüks bir fabrika yaptım. Türkiye'de bir Türk insanının, o lükste bir fabrika yapabileceğini dünyaya göstermek istedim.
Türkiye dışında bir marka olabilmek için de şarttı.
İlaç sanayinde bir numara olmak hayalimdi, oldu.
Şimdi en büyük hayalim global bir oyuncu olmak.
Yakalamak istediğim en büyük hayal bu.
Ülkeme borcum var, sanayicinin her zaman ülkesine borcu vardır.
Türkiye'nin dışında da bir şeyler yapmamız lazım. Bunun adı eğer yatırımsa ben bu yatırımı yapacağım.
O zaman yatırımlar için yeterli cesaret ve birikime sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz…
NB: Şimdi insanlar bir yaştan sonra kaybetmekten korkuyor, yani cesaretiniz azalıyor.
Yaşla alakalı tabi bu. Eskiden bir tane ceketim var, kaybedersem ceketimi kaybederim diyordum.
Bugün ceketimi kaybetmekten korkuyorum, çünkü bir daha o cekete sahip olamam.
Dolayısıyla akıllı yatırımlar yapmam gerekir.
Çok tecrübe bence cesareti azaltıyor.
Az tecrübeyle daha cesur oluyorsunuz.
Tecrübeliyseniz çok şeye dikkat etmeniz gerekiyor, o zaman da yatırımı geciktiriyorsunuz.
Benim şu andaki handikabım daha az cesur olmam, ama aldığım karar yatırımlara devam etmek yönünde.
Abdi İbrahim ciroda 1 milyar lirayı yakaladı mı?
NB: Ciromuz 1 milyar lirayı aştı. İhracatımız 30 milyon dolar.
Üretim kapasitemiz yılda 350 milyon kutu.
Pazar payımız yüzde 7.9. 3 bin 500 kişi istihdam ediyoruz.
Abdi İbrahim'in portföyünde 150 marka, 30 lisansör var. 28 uluslararası patent başvurusuyla Türkiye lideriyiz. Aslında ciromuz 1 milyar dolara çıkarmak istiyoruz.
Eğer ilaç fiyatları bu kadar düşmeseydi, kurlarda bu kadar artış olmasaydı ben 1 milyar doları zaten yapıyordum.
Şimdi yine hedefim 1 milyar dolar, bu beni üzüyor.
Oysa simdi performans artırarak aynı rakamı koruyacaksınız.
NB: 2010'da Pazar payımız yüzde 7.2, 2011 yüzde 7.9.
Pazar payını ciddi oranda artırdık. Büyük bir başarı. Ama ciroda 1 milyar doları bulamadık.
Çünkü Türkiye'deki ilaç pazarı kutu olarak artarken değer olarak düşüyor.
Fiyatların düşmesiyle yaşanan bu süreç, ilaç sayanisini yol ayrımına getirecek mi? Sektörde bir küçülme yaşanacak mı?
NB: Yol ayrımı var.
Özellikle bu son alınan tedbirler yani fiyatların düşürülmesi ilaç sanayisinde çok büyük sıkıntılara sebep olacak.
İlaç fiyatlarının düşmesiyle bazı firmalar el değiştirmeye başladı.
Aile firmaları el değiştiriyor.
Baktınız ki yönetemiyorsunuz, para kaybediyorsunuz, zarar ediyorsunuz, tek çözüm bu işten çıkmak.
Peki niçin yabancılar Türk ilaç sektörüne ilgi duyuyor, yatırıma geliyor?
NB: Yabancı şöyle düşünüyor: Türkiye büyüyen bir Pazar. Türk ilaç sanayi Avrupa'da altıncı sırada yer alıyor.
Dünyada 14'üncü. Dolayısıyla bu Pazar daha da büyüyecek.
Genç nüfus fazla fakat bu nüfus yaşlandıkça ilaca ihtiyaç artacak.
Şimdi ilaca erişim de kolaylaştı. Eskiden doktora gitme oranı çok düşüktü.
Şimdi her yerde doktor, hastane ve eczane var.
Beş yıl önce hastanın doktora erişimi 2.6 . Yani yılda 2.6 defa doktora gidiyorduk.
Şimdi 7.8'leri bulmuş.
Düşünün aradaki farkı. İlaç talebi de o zaman artıyor.
Hakikaten hükümet sağlıkta dönüşümde son derece başarılı oldu.
Hükümet fiyat düşürerek ilaç sanayinin zora girdiğini hesaba katmıyor mu?
NB: İlaçtaki politikaların sürdürülebilir olması lazım.
Sadece fiyat düşmesiyle tedbir olmaz çünkü yürümez.
Bunlar palyatif tedbirler, geçici çözümler.
Tabii hükümet meseleye bütçe açısından bakıyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde bu kadar kriz varken bu krizi halkına yaşatmadığını düşünerek davranıyor.
İlaçta da en büyük alıcı devlet. Fiyatları düşürürseniz bu ilacı sizden alırım, indirmezseniz almam diyor.
Devlet kendince haklı tabii. Fakat bütçe yapılırken, sağlıktaki dönüşüm de aynı paralellikte olmalı.
Neden hasta katkı payı alınıyor?
Çünkü devlet olarak her şeyi bedava verme şansına sahip değilsiniz.
Çok karlar elde ettiğiniz mi düşünülüyor?
NB: İlaç sanayisinin sürdürülebilir olması için kar etmesi lazım.
İlaç sanayisi devamlı yatırım yapan bir yapıda. Ar-Ge'ye üretime sürekli yatırım yapıyor.
Kendi şirketime bakıyorum., 10 yılda ne kazandımsa ilaç sanayisine yatırmışım.
1976'dan beri çalışıyorum, 76'dan beri hiç kar çekmemişim, hep yatırım yapmışım.
İlaç çok karlı bir sanayi değil, çok karlı olsaydı herkes ilaç sanayisine girerdi.
Bu sektörün oyuncularına bakın, 30-40 yıl geçmişine bakın, hep dededen kalma şirketler var. Türkiye'de o kadar önemli iş adamı var, niye pazara girilmez.
Dünyaya bakıyorlar, ilaç sanayi iyi kazanıyor olmalı ki yeni ürünler geliştirmek için bu kadar çok harcama yapabiliyor.
Yeni moleküller bulmak için milyar dolarlar harcıyor.
Böylece, bizim de iyi kazandığımız fikrine varıyorlar. Bir de ilaç fiyatları düşürülmesine rağmen hala ilaç sanayi olarak ayaktayız.
Bizim şansızlığımız bu.
Nezih Barut
.
Bu durumda halk ve devlet size inanmıyor mu?
NB: "Bunlar demek ki çok kar ediyor." İmaj bu. Halkın gözünde de devletin gözünde de böyle. Alınan tedbirlerle devlet ilacı ucuza veriyor, herkes memnun hayatından. Gelin bir de bize sorun.
Siz o zaman halkı ve devleti niçin haklı çıkarıyorsunuz? Fiyatları nasıl düşürebiliyorsunuz?
NB: Birçok sektörde fiyat düşüşleri oldu ama kimse onları "demek ki çok kazanıyorlarmış" diye suçlamadı.
Uçak bileti fiyatları düşüyor, üç yıl önceki bilet fiyatları nerede, şimdiki fiyatlar nerede? Kimse "cep telefonlarında, bilgisayarlarda niye fiyat düştü?" diye sormuyor.
Tek suçlanan ilaç fiyatı. Biraz daha düşürelim fiyatları diyorlar.
Sorunuza gelince, nasıl ayakta kalıyoruz?
Patent süreleri bitince eşdeğer ilaç çıkıyor.
Eşdeğerin ilk hammadde üreticisi, başlangıçta çok yatırım yaptığı için haklı olarak hammadde fiyatını yüksekten çıkarıyor.
Yıl içinde kilosunu 1000 dolara aldığınız hammaddenin fiyatı ikinci bir rakip çıktığı zaman düşüyor. Üreticisi sayı arttıkça fiyat daha da geriliyor.
Kimse olayın böyle olduğunu düşünmek istemiyor.
Ama ilaç fiyatları düştüğü zaman "vay nasıl düştü" İşte bu yüzden düştü. Fakat sadece bu tip ilaçlar yok ki.
Bunun dışında referans ilaçlar var, yani referans ilaç dediğimiz orijinal moleküllerle yapılanlar.
Abdi İbrahim'in cirosunun yüzde 55'i orijinal ilaçlardan geliyor, yüzde 40-45'i eşdeğer ilaçlardan.
Orijinal ilaçlarda nasıl fiyatlar aşağı çekiliyor?
NB: İlacı ithal ettiğim ya da ürettiğim firmanın kapısına dayanıyorum. "Benim fiyatım düştü, sen de düşürürsen bu iş devam eder, yoksa alamam, üretemem" diyorum.
Pazarlık yapıyoruz. Bazen bir kısmını onlar, bir kısmını biz karşılıyoruz. Artık limitlere dayandığımız fiyatlardaysak hiç inemiyoruz.
Ancak indirim tamamını orijinalci yani ana firma karşılarsa ilacı düşük fiyatla piyasaya verebiliyoruz.
Bu da her zaman olan bir durum değil.
Şubat ayına geldik hala benim bu anlaşmaları yapamadığım firmalar var. Yapamadım için de o firmaların ilaçlarını ithal edemiyorum.
Çünkü zararına satamam.
Karşı tarafta fiyatlar düşsün diye bekliyorum.
Fiyatları düşüremediği için ayakta kalamayan firmalar oluyor.
Böyle bir dönemeçteyiz.
Türkiye'ye gelemeyecek ilaçlar olacak, bu bir tehlike değil mi?
NB: Ben bunu hep söylüyorum:
Önümüzdeki dönemde tedbirler hep fiyat düşüşü şeklinde olursa, gelemeyecek ilaçlar olacaktır. Benim korkum bu.
Bu tedbirlerin sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum.
İnşallah böyle olmaz, inşallah ben yanılırım, inşallah kurlarda da artış olmaz.
Türkiye'de de ilacı tek tek satma gündeme gelecek mi?
NB: O sistem Türkiye'nin yapısına uygun değil.
Henüz o eğitim düzeyinde ve bilincinde değiliz.
Zaten bunu yapan ülke sayısı da çok az.
İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş iki ülkede var.
Fakat biz ilaçta savurganlığın bitmesini istiyoruz.
Akılcı ilaç kullanımından Pazar payı almak istiyoruz.
Doğru olan, gerçek olan da bu.
Madem devletimizin bütçesi bu kadar, o bütçe içinde yeteri kadar ilaç kullanılmalı.
Evlerde dolaplarda bu ilaçlar heba olmamalı diyoruz.
Rastgele ilaç kullanımının önüne geçmek için neler yapılmalı? Akılcı ilaç kullanımı nasıl artacak?
NB: Biz bu durumla savaşmak için 100'üncü yılımızda akılcı ilaç kullanım kampanyası başlattık. Bugün global ilaç pazarı 675 milyar dolar.
Tüm dünyada kullanılan ilaçların yüzde 50'sinden fazlası akılcı olmayan biçimde tüketiliyor. Doktora, uzmana danışmadan alınıyor.
Biz kıvılcım yaktık kampanyanın başarıya ulaşmasını bekliyoruz.
Kimse kendi aklıyla ya da birilerinin tavsiyesiyle ilaç kullanmamalı.
Kampanyayla bunun altını çizeceğiz.
Siz zaman zaman Türkiye dünyada ilaç üssü olabilir diyorsunuz, bu fikriniz değişti mi?
NB: Bundan çok bahsediyorum.
Türkiye'nin ilaç sanayi ihracatı son derece düşük: Yüzde 0.4 ilaç sanayi hiçbir zaman yurt dışına açılmayı hedeflememiş.
Yunanistan bile, Brezilya, Meksika'ya ilaç satıyor.
Bu konuyla ilgili Şubat başında hükümete bir rapor sunacağız, randevu aldık., ithalatımızı ihracatımızla karşılamak istiyoruz.
Biz dünya pazarlarında çok rahatlıkla yer alabiliriz.
Bunu alabilecek durumdayız. İnsan gücümüz çok iyi.
Peki ihracat için neler yapılması lazım?
NB: Teşvik lazım. Şu anda Ar-Ge 'de teşvik var, bu teşviklerin daha farklılaştırılması gerekiyor.
Ar-Ge'ye yönelmeliyiz. Ar-Ge'ye yabancı uzmanları getirirken çok fazla bürokrasiyle karşılaşıyoruz.
Sonra ülkeler arasında anlaşmalara ihtiyaç var.
Birçok prosesten geçtikten sonra ilacın ruhsatını alıyoruz ondan sonra ilacı ihraç veya ithal edebiliyoruz. Ruhsatlandırma hızlanmalı.
Ülkelerin, ruhsatları karşılıklı tanıması lazım.
Eğer biz ruhsatları karşılıklı alırsak o zaman ihracatımız artar.
Ülkeler arasında bu entegrasyon sağlanmalı. Bunlar yapılabilir, yapılacaktır.
Bir de büyükelçiliklerdeki ticari ataşelerin sanayicilere yardım etmesi gerekiyor.
Diğer ülkelerdeki ticari ataşeler son derece aktif, biz geç kaldık.
Ama Türkiye ilaç üssü olacak, buna inanıyorum.
Sizin Ar-Ge'den ilaçlar ortaya çıkmaya başladı mı?
NB: İlaçta Ar-Ge Türkiye için çok yeni. Bizim Ar-Ge'ye Hindistan'dan 15 uzman getirdik.
Onlardan Ar-Ge'yi öğreneceğiz ki kendi laboratuarlarımızı geliştirelim.
Ar-Ge'de son derece başarılı projeler yapıyoruz.
120'ye yakın çalışan var. Sadece eşdeğer ilaç yapmak istemiyoruz.
Bizim için önemli olan molekülleri birleştirmek.
Örneğin, iki ayrı molekülü tek bir ağrı kesicide birleştiriyoruz.
Bu ilacımız yakında piyasaya çıkacak. Hem ağrı kesici hem de enflamasyon (şişlik giderici) özelliği olacak.
Hastayı iki ayrı ilaçtan kurtarıyoruz. Bir diğeri kolesterol ilacı.
Ona da tansiyon düşürücü özelliği katıyoruz. Bunlar inovasyon.
Fakat bilinen moleküllerle yapılan işler. Yeni molekül bulmak için uğraşmayız.
Yeni molekül için en az 500-600 milyon dolar harcamak gerekiyor ve sonuçta o paraları harcayıp bulamayabilirsiniz de.
Biz o büyüklükte şirketler değiliz.
Zaten dünyada da yeni molekül bulamıyor.
Bu nedenle jenerik yani eşdeğer ilaç pazarı büyüyor.
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Başkanlığı'nın yanında bir de TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyeliği'ne soyundunuz…
NB: Sendika dördüncü yılım bitti, iki yılım daha kaldı. Şimdi TÜSİAD'da sanayi ve tarım bana bağlandı.
Abdi İbrahim'de CEO'muz Candan Karabağlı çok başarılı.
Bana ihtiyaçları yok, son derece profesyonel arkadaşlar.
Belki TÜSİAD iyi oldu benim için, oraya biraz daha fazla zaman ayırabilirim.
Türk iş dünyasının önde gelen resim koleksiyonerlerindensiniz, sanat camiasını nasıl buluyorsunuz?
NB: Çok fazla konuşuluyor, çok dedikoducu bir topluluk.
Dedikodular pozitif olursa hoş, ama negatif olursa güzel değil.
Birbirini karalamak sanat camiasında da oluyor.
Siz o koleksiyonu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama madem böyle bir koleksiyon yapılmış takdir edilmesi lazım.
Koleksiyonumu kendime göre alıyorum, küratörlere göre değil.
Onların istediğini alırsam o zaman o koleksiyonun sahibi ben olmam.
Yanlışlıklar yapma özgürlüğüm olmalı.
Başkasının beğenisine göre hareket edemem. Ben müze değilim ki küratörüm olsun.
Neyi beğeniyorsam onu alıyorum.
Resimlerinizi duvarda görmek isteyenlerden misiniz?
NB: Mümkün olduğu kadar görmek istiyorum.
Koleksiyonları da gün ışığına çıkarmak lazım. Sadece kendiniz veya çok yakınlarınızla paylaşırsanız olmaz.
İyi bir koleksiyoner bunu herkesle paylaşmalı.
Şimdiye kadar yapmadım, artık yapacağım.
Müze değil ama herkesin görebileceği bir yer düşünüyorum.
500-600 tane resminiz oldu mu peki?
NB: Ben saymıyorum, vardır herhalde.
Sayı ve ederlerin değerini çok önemsemiyorum.
Oryantalistlerle başladım, evimde hep oryantalist var.
Oryantalistle başlayıp çağdaşa geçiş oldu.
İkisini de çok seviyorum ama şu anda daha fazla çağdaşla ilgileniyorum.
Türkiye'de de çok önemli sanatçılar var, çok başarılı gençler var.
Son zamanlardaki fiyatların artması da Türk sanatına karşı dünyada çok büyük ilginin olmasının işareti.
Fenerbahçe'ye başkan olur musunuz?
NB: Yok başkan olmam.
Teklif gelirse Fenerbahçe yönetimine girer miyim derseniz, eğer başkan çok yakın bir –iki arkadaşım olursa onlara destek olmak için kabul ederim.
Yeni süreçte öyle şeyler yaşanacak gibi. Sizi sanki yönetimde göreceğiz…
NB: Evet şu anda teklif var. İsim vermeyeceğim ama şu sıralara öyle bir durum var.
Camia'nın başkan olmasını istediği bir-iki isim var.
Bunlar şu anki yönetim dışındaki isimler olsa gerek…
NB: Evet yönetim dışından isimler var.
Yönetimden de çok değerli kişiler var. Tabii Fenerbahçe yönetilmesi kolay bir kulüp değil. Yine de teklifi ailemle ve şirketteki arkadaşlarla paylaşırım.
Oğlum daha altı yaşındayken böyle bir teklif gelmişti, o yaşta haklı nedenlerle karşı çıktı ve beni vazgeçirdi.
İlaç satışlarına göre Türkiye'nin sağlık durumu nedir? Toplum olarak deliriyor muyuz, başımız mı çok ağrıyor ya da cinsel sorunlarımız ne durumda?
NB: Suudi Arabistan kadar olmasa da Viagra Cialis tarzı ilaçlarda artış var, bu Pazar büyüyor. Bu pazarın büyümesi son derece normal.
Bu ilaçlara bakıldığı zaman sadece belirli yaş üstü kullanıyormuş gibi düşünülüyor. 45 yaş üstü gibi…
Oysa öyle değil. Burada önemli olan kalite, cinsel birleşmede de kalite çok önemli.
Dolaysıyla kaliteyi artırabilmek için bu ilaçlar kullanılıyor. Tabii doktor tavsiyesiyle almak gerekiyor.
Yan etkilerine bakmak lazım. Şimdi yan etkilerini çok düşük olanları piyasaya çıktı, yeni jenerasyon ilaçlarda yan etkiler çok çok azaltıldı.
Abdi İbrahim de Zydena isimli orijinal bu tip bir ilacı piyasaya sürdü.
Bunlar reçeteli ilaçlar fakat antibiyotik gibi eczaneden alınabiliyor.
Ağrı kesici de büyüyen bir Pazar.
Depresyon ilaçları bir diğer büyüyen grup.
Diğer artan pazarlar onkoloji,kardiyoloji ve diyabet.Türkiye'de yanlış beslenmeden kaynaklanan ürünlerdeki artış fazlalaşıyor.
Suudi Arabistan'da Viagra türevi ilaçlar çok mu satıyor?
NB: Geçenlerde Suudi Arabistan'daydım .
En çok kullanılan ilaç hangisi diye baktık.
Viagra, Cialis gibi ereksiyon ilaçları bir numaraymış.
Ne tansiyon , ne diyabet, en antibiyotik.
Şaşırdım, Suudi Arabistan'da bu kadar kullanılacağı tahmin etmiyordum.
Ama çok eşlilik bunun nedeni olabilir.
Performans artırıcı ilaçlar bunlar, cinsel performansının iyi olmasını isteyen kullanıyor.
Türkiye'de de artış var fakat oran o kadar yüksek değil.
Siz bir eczacı olarak insanlık tarihinin en büyük ilaç buluşu nedir?
NB: Aspirin bence ilaç sanayisinde çok önemli bir devrim.
Bir başka örnek yok. Her derde deva bir ilaç.
Aspirin'den başka bu kadar uzun süreli modası geçmemiş bir ilaç düşünemiyorum.
Dünyanın her tarafında aynı hızla kullanılıyor.
Çok ucuz ama insan sağlığında getirdiği başarı çok büyük.
Aspirin Asetilsalislik denilen bir asit.
Her yıl hakkında yeni bir yayın, bir başarı ortaya çıkıyor.
Giyimde kuşamda stil sahibi olduğunuz biliniyor… tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
NB: Erkeklerin çoğu iyi giyinmek için zaman harcamayı sevmiyor.
Ya da alışverişe az zaman harcıyor.
Ben iyi giyinmeyi ve bu işe zaman harcamayı seviyorum.
Zaman zaman eşime de sorduğum oluyor.
Aslında o daha çok bana soruyor.
Çünkü benim zevkime güveniyor. Renklerim var benim. Siyahı seviyorum. Tarzım İtalyan.
Modern, çağdaş giyimi tercih ettiğinizi görüyoruz. Dar ve şık kalıplar..
NB: Ben aslında yaşıma göre daha genç giyiniyorum.
Belki böyle giyinmeye uygun yaşta değilim fakat bundan da zevk alıyorum.
Mesela İtalyanlara bayılıyorum. Adam 70 yaşında kırmızı ya da bordo pantolon giyiyor.
Ben o kadarını yapamam, o derece renkli giyinemem.
Ama daha uzun boylu olsaydım belki taşıyabilirdim, yapardım.
Ama çok hoşuma gidiyor.
Giyinmek biraz da insanların ruhuyla alakalı.
Ruhu gençleştiriyor.
Kendimi iyi hissediyorum.
Spor yapıyorum, onun için kendimi iyi hissediyorum.
Gayet fitsiniz, ben de sporu soracaktım…
NB: Mesela buraya gelmeden önce spor salonuna gidip geldim.
Eğer İstanbul'daysam her gün yapıyorum, bazen günde iki defa. D-Gyme'e gidiyorum.
Ağırlık çalışıyorum, ağırlıktan sonra kardiyo yapıyorum, ikisi beraber iki saati bulduğu için yetişmiyor, sabah bir saat ağırlık, akşam bir saat kardiyo. Beni zinde tutuyor.
Tatil yapıyor musunuz?
NB: Yılda bir hafta muhakkak kayak tatili yapıyorum.
Eskiden tatilim yoktu. Çocuğum olduktan sonra tatil yapmayı öğrendim.
Tatil, çocukla beraber olmanın yolu.
Geç saatte eve geldiğim için onun ya hocası ya da dersi oluyor.
Dolayısıyla evde paylaştığımız süre çok az.
Tatil bu nedenle önemli.
Peki yemek içme durumları?
NB: Dikkat ediyorum, eğer bir gün çok yemek yersem ertesi gün üzülüp, kendimle kavga ediyorum.
Spor yaparak telafi etmeye çalışıyorum.
Ama yemek yemek de bir zevk, yaşlandıkça artan bir zevk.
Damak tadı insanlar yaşlandıkça gelişiyor.
Eskiden karnımı doyurmak için yerdim.
Şimdi daha iyi şeyler yemeye çalışıyorum.
Evde mümkün olduğu kadar salata ve sebzeyle idare ediyoruz.
Ama dışarıda da maşallah gittiğimiz zaman ne varsa götürüyoruz.
Balığı ete tercih ediyorum.
Yemek seçmem, Hindistan'a giderim yerel yemekler yerim.
. .
. .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|