Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Sunay AKIN Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Ay'a İlk İnsanı Biz Gizledik…
03.02.2011
Okunma Sayısı : 10329
Oy Sayısı : 4
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,01
Verdiğiniz Puan :
 

 

Ay'a İlk İnsanı Biz Gizledik…
Sunay Akın

1960'lı yılların İstanbul'unda, Aksaray'daki bir evin  salon lambaları her gece birkaç dakikalığına kapanmaktadır. Sokaktan geçenler, odanın tavanına yansıyan ve hareket eden  rengarenk  ışıkların bir uçan daireden  çıktığını bilmeden  şakınlık içinde yürürler!...

Odanın içinde ses ve ışık saçarak dolaşan uçan daireye hayranlıkla bakan yüzler arasında, iki elini açarak dua eden yaşlı nineler de vardır… "Tüh, tüh maşallah…Nazar değmez insallah" sesleri  arasında koltukların ve sehpanın ayaklarına ya da duvara çarpan uçan daire yön değiştirerek  herkesi büyülemektedir. Birden, salonun ışıkları  yanınca, oyuncak uçan daire evin çocuğu tarafından  salondan  çıkarılırken , arakasından  bir alkış kopar.

Ali Ateş'tir, oyuncak uçan dairenin sahibi. Bir Japon oyuncağı olan uçan daire o kadar ünlenir ki, mahlleli  her akşam Ali Ateş'in  evinde toplanmaya başlar. Çaylar içildiğinde gösteri zamanı da geldi demektir. Televizyonun olmadığı o yıllarda rengarenk  ışıklar saçan , çarptığı yerden  geri dönen ve garip  sesler çıkaran oyuncak  uçan daire, neredeyse bir sinema filmi kadar sükse yapmaktadır. Misafirliğe eli boş gidilemeyeceği  için, Ali  Ateş'in  uçan dairesini görmek isteyenler her akşam aynı armağanı  götürmektedirler: Pil!...

Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin  uzaya roketler gönderdiği 1960'larda , Anadolu'nun tozlu  yollarındaki  otobüslere "Apollo" yazmaktaydık! Öyle ki, bir otobüse aynen  şu yazılmıştır: "Tek rakibim NASA…" İki  süper güç uzayı fethetmek için rekabet  ederken, bizler,Anadolu'da amblemi  roket olan otobüsler yarıştırmaktaydık. Bilime, sanata değer verilmeyen bir ülkenin  vatandaşı olan Ali Ateş,  çocukluğunda oyuncak  uçan dairesine bakarak Ay'a giden  ilk Türk  olmanın hayalini kursa da, 2000'li yılların  İstanbul'unda, bir okul  servisinin  direksiyonu başında sürdürür hayatını. Oysa, babaannesi Ayşe Hanım torununun  hayali kırılmasın , düşleri tozlanmasın  diye oyuncak  uçan  daireye kılıf bile dikmiştir. Gökyüzünün  derinliklerine doğru yol  alan bir oyuncak olduğu  için, Ayşe Hanım, kılıfa özellikle mavi renkli  bir kumaş seçmiş, üstüne de yıldız işlemeyi  ihmal etmemiştir. Oyuncak uçan daire, kılıfıyla beraber, İstanbul Oyuncak Müzesi'nin  uzay odasında sergileniyor…Ve uzaya çıkma yarışında bir tek "şehit"i bulunmayan  Türkiye'de , her yıl trafik kazalarında can veren  yüzlerce insan,  kefene sarılarak toprağın  karanlığına gömülüyor.

Titanik 1912 yılının 12 Nisan günü, Amerika'ya gitmek üzere İngiltere'den  demir alır. Bilimin tüm yeniliklerini barındıran  devasa gemi, biz buzdağınıa çarparak okyanusun derinliklerine gömülür. Titanik'in  yola koyulduğu günden tam 49 yıl  sonra, 12 Nisan  1961'de, insan  taşıyan  ilk roket uzaya çıkarak,  dünyaya  kazasız belasız geri  dönmeyi başarır. Sovyet kozmonot Yuri Gagarin'in  başarısının ardından  dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel bir açıklama yapar: "Bu büyük  başarıyı överek  karşılıyoruz.  Uzay konusunda bu ilerlemeler bütün insanlık için faydalı olmuştur. Rusları bu başarıyla insanlığa hizmet ettikleri için kalben  tebrik ediyorum. Böyle büyük başarılar küçük miletler için korku verici bir şey değildir."

Cemla Gürsel'in  son sözlerindeki büyük ve küçük  kıyaslamasının Türkiye'yi içine alıp almadığı tam olarak anlaşılmasa da ne gariptir ki, 20 Temmuz 1969'da Neil Armstrong, attığı ilk adımı  kendi için  küçük ama insanlık için büyük olarak tanımlayacaktır.

İstanbul Erkek Lisesi İngilizce Öğretmeni Orhan Yetker de, Cumhurbaşkanı Cemla Gürsel gibi düşünür ve Yuri Gagarin'e insanlığa yaptığı büyük hizmetten dolayı kendisini kutlayan  bir mektup yazar.  Yetker öğretmenin  yaptığı o yıllardaki büyük bir hatadır. Çünkü, Amerika'ya gönderilecek bir zarfı  yalamanın  ülkeyi tehdit edecek  bir yanı görülmezken, üstüne Sovyetler Birliği'nde bir  adresin  yazıldığı zarfı postaya vermek  büyük bir suçtur! Zavallı öğretmen "büyük" bir  toplumu  yöneten "küçük" kafalılar tarafından tutuklanarak, Örfi İdare Mahkemesi'ne gönderilir!...

Bartın'da, itfaiye binasının hemen yanındaki bir evin teras korkuluklarına uzun uzun bakmak  gerekir. Burası, kentte soğuk demir atölyesi işleten Aziz Ağartan'ın  evidir. Aziz Usta teras korkuluğuna desen olarak ucunda hilal olan roketler yapar. Oysa, 1960'lı yılların  başında, insanların bir gün roketlerle Ay'a gideceğini söylediğinde herkes alay eder kendisiyle.  Ama Aziz Usta inancından  vazgeçmez ve düşleri çekiciyle dövdüğü kızgın  ateşe tutulan demire işler. Apollo 11'in  insanı Ay'a taşıdığı haberi  radyolarda ve gazete sayfalarında yer aldığında, Aziz Ağartan her zamanki gibi  takım elbisesini giyer, fötr şapkasını da başına takarak gururla gezinir Bartın sokaklarında Ne mutlu bana ki, Aziz Usta'yı tanıdım, uygarlık tarihinin en büyük düşünü demire işleyen ellerini öptüm. Astronotlara ya da kozmonotlarla karşılaşmadım ama, Aziz Ağartan'ı, dirseklerini Ay'a giden  roket desenli teras korkuluklarına dayamış , gökyüzünü seyrederken gördüm.

Dünyanın en güzel, en estetik  bayraklarından  birine sahibiz. Bayrağımızın üstünde Ay resmi var ama Ay'da bayrağımızla fotoğraf  çektiren  bir bilim insanımızı  göremiyoruz. Çünkü biz,  hayatta tek doğru yol olan bilimin  yolunun çok uzağında yürütülüyoruz. Bunun en  güçlü belgesi de, bayrağımızdaki hilal ve yıldızın  nasıl bir araya geldiğimi bile okullarda bilimin  yolunda, bilimin diliyle anlatmayışımızdır. Acılıdır ama , ülkemizin bağımsızlığı için  canını veren onca güzel  insanın  kanı, tek  doğru yol olan  bilimin yolunu  tutmamak  için kullanılıyor. Oysa bilim gerçek demektir, özgürlük demektir. Yeri  gelmişken yazalım bir kez daha: Bilim ve sanat toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidirler. Bu iki kanadı  kullanan  toplumlar uçarlar ve özgür olurlar. Kullanamayanlar ise tavuğa dönüşürler. Tavuk toplumlar birileri önüne yem atsın diye bekler. Uçamayan , kanatları  körleşen  toplumlar önüne atılan yemleri kafaları önde gagalamak için uğraşırken , arkalarından yumurtaları alınır!

Bayrağımızdaki hilalin sayısını bire indiren ve yanına yıldızı ilk kez koyan , 1789 ve 1807 yılları arasında tahtta oturan III. Selim'dir. Gökten bayrak değil,  düşse düşse göktaşı düşer. Dahası,  biz yolda tesadüfen  bayrağını bulmuş bir kültür değiliz. Bu denli sığ ve şansın  belirlediği bir tarihimiz asla olmamıştır. Tesadüfen bulunan bir bayrak anlatımında gelinen  yer şudur;  bereket  versin ki oradan geçiyorduk…İki sokak ya da iki tepe öteden  geçseydik, bu güzel  bayrağı bulamayacaktık.

Bayraf reformu yapan III.Selim 'in  kullandığı yıldız sekiz köşelidir. Köşelerinin sayısı sekiz olan bir yıldız , şekilbiliminde "zafer" anlamına gelir.

Beş köşeli yıldız bayrağımıza ne zaman konur? Nereden geçiyorduk? Çanakkale Savaşı'ndan  mı, İstanbul'un Fethi'nden mi, yoksa Malazgirt'ten mi? Ya da, sayısı  az olsa da kimi okullarda anlatıldığı gibi Mercidabık dolaylarından mı?

Yıldızımızı  beş köşeli yapan Sultan Abdülmecit'tir. Beş köşeli yıldızın bir tek anlamı vardır. Bunu görmek için bir boy aynasının karşısına geçin, bacaklarınızı iki yana açın ve kollarınızı da açarak  yere paralel duruma getirin. Beş köşeli yıldızın anlamı  tam karşınızda durmaktadır: İnsan…

Özgürlüğümüzün  simgesi olan  güzel  bayrağımıza bakarken  hep aynı duyguya kapılıyorum: Ay'a ilk insanı  biz gönderdik!

Ne yazık ki, bayrağımızın nasıl oluştuğunu bile hayatta tek doğru yol olan  bilimin  yolunda anlatmadığımızdan onu Ay'a götürmek  için başka milletlere teslim ettik. Geri  gelince de çerçeveleterek  bir duvara astık…

Gökyüzündeki  yıldızlara bakarak  düşünürüm: Oralara gitmek için uzay gemileri yola çıkarken , biz yine bayrağımızı üç kere öperek  ve alnımıza değdirerek  başkalarına mı  teslim edeceğiz? Nasıl olsa bayrak ülkemizde çok…Cam,  çerçeve de var… Duvar  da uzun!...

O yıldızlara giden  bir vatandaşımızın resmini  duvarlarımıza asmanın tek yolu,  bayrağımızdaki insanı  görebilmektir.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org