|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Ay'a İlk İnsanı Biz Gizledik…
03.02.2011 |
|
Okunma Sayısı : |
10341 |
|
|
Oy Sayısı : |
4 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
3,01 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Ay'a İlk İnsanı Biz Gizledik… Sunay Akın
1960'lı yılların İstanbul'unda, Aksaray'daki bir evin salon lambaları her gece birkaç dakikalığına kapanmaktadır. Sokaktan geçenler, odanın tavanına yansıyan ve hareket eden rengarenk ışıkların bir uçan daireden çıktığını bilmeden şakınlık içinde yürürler!...
Odanın içinde ses ve ışık saçarak dolaşan uçan daireye hayranlıkla bakan yüzler arasında, iki elini açarak dua eden yaşlı nineler de vardır… "Tüh, tüh maşallah…Nazar değmez insallah" sesleri arasında koltukların ve sehpanın ayaklarına ya da duvara çarpan uçan daire yön değiştirerek herkesi büyülemektedir. Birden, salonun ışıkları yanınca, oyuncak uçan daire evin çocuğu tarafından salondan çıkarılırken , arakasından bir alkış kopar.
Ali Ateş'tir, oyuncak uçan dairenin sahibi. Bir Japon oyuncağı olan uçan daire o kadar ünlenir ki, mahlleli her akşam Ali Ateş'in evinde toplanmaya başlar. Çaylar içildiğinde gösteri zamanı da geldi demektir. Televizyonun olmadığı o yıllarda rengarenk ışıklar saçan , çarptığı yerden geri dönen ve garip sesler çıkaran oyuncak uçan daire, neredeyse bir sinema filmi kadar sükse yapmaktadır. Misafirliğe eli boş gidilemeyeceği için, Ali Ateş'in uçan dairesini görmek isteyenler her akşam aynı armağanı götürmektedirler: Pil!...
Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin uzaya roketler gönderdiği 1960'larda , Anadolu'nun tozlu yollarındaki otobüslere "Apollo" yazmaktaydık! Öyle ki, bir otobüse aynen şu yazılmıştır: "Tek rakibim NASA…" İki süper güç uzayı fethetmek için rekabet ederken, bizler,Anadolu'da amblemi roket olan otobüsler yarıştırmaktaydık. Bilime, sanata değer verilmeyen bir ülkenin vatandaşı olan Ali Ateş, çocukluğunda oyuncak uçan dairesine bakarak Ay'a giden ilk Türk olmanın hayalini kursa da, 2000'li yılların İstanbul'unda, bir okul servisinin direksiyonu başında sürdürür hayatını. Oysa, babaannesi Ayşe Hanım torununun hayali kırılmasın , düşleri tozlanmasın diye oyuncak uçan daireye kılıf bile dikmiştir. Gökyüzünün derinliklerine doğru yol alan bir oyuncak olduğu için, Ayşe Hanım, kılıfa özellikle mavi renkli bir kumaş seçmiş, üstüne de yıldız işlemeyi ihmal etmemiştir. Oyuncak uçan daire, kılıfıyla beraber, İstanbul Oyuncak Müzesi'nin uzay odasında sergileniyor…Ve uzaya çıkma yarışında bir tek "şehit"i bulunmayan Türkiye'de , her yıl trafik kazalarında can veren yüzlerce insan, kefene sarılarak toprağın karanlığına gömülüyor.
Titanik 1912 yılının 12 Nisan günü, Amerika'ya gitmek üzere İngiltere'den demir alır. Bilimin tüm yeniliklerini barındıran devasa gemi, biz buzdağınıa çarparak okyanusun derinliklerine gömülür. Titanik'in yola koyulduğu günden tam 49 yıl sonra, 12 Nisan 1961'de, insan taşıyan ilk roket uzaya çıkarak, dünyaya kazasız belasız geri dönmeyi başarır. Sovyet kozmonot Yuri Gagarin'in başarısının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel bir açıklama yapar: "Bu büyük başarıyı överek karşılıyoruz. Uzay konusunda bu ilerlemeler bütün insanlık için faydalı olmuştur. Rusları bu başarıyla insanlığa hizmet ettikleri için kalben tebrik ediyorum. Böyle büyük başarılar küçük miletler için korku verici bir şey değildir."
Cemla Gürsel'in son sözlerindeki büyük ve küçük kıyaslamasının Türkiye'yi içine alıp almadığı tam olarak anlaşılmasa da ne gariptir ki, 20 Temmuz 1969'da Neil Armstrong, attığı ilk adımı kendi için küçük ama insanlık için büyük olarak tanımlayacaktır.
İstanbul Erkek Lisesi İngilizce Öğretmeni Orhan Yetker de, Cumhurbaşkanı Cemla Gürsel gibi düşünür ve Yuri Gagarin'e insanlığa yaptığı büyük hizmetten dolayı kendisini kutlayan bir mektup yazar. Yetker öğretmenin yaptığı o yıllardaki büyük bir hatadır. Çünkü, Amerika'ya gönderilecek bir zarfı yalamanın ülkeyi tehdit edecek bir yanı görülmezken, üstüne Sovyetler Birliği'nde bir adresin yazıldığı zarfı postaya vermek büyük bir suçtur! Zavallı öğretmen "büyük" bir toplumu yöneten "küçük" kafalılar tarafından tutuklanarak, Örfi İdare Mahkemesi'ne gönderilir!...
Bartın'da, itfaiye binasının hemen yanındaki bir evin teras korkuluklarına uzun uzun bakmak gerekir. Burası, kentte soğuk demir atölyesi işleten Aziz Ağartan'ın evidir. Aziz Usta teras korkuluğuna desen olarak ucunda hilal olan roketler yapar. Oysa, 1960'lı yılların başında, insanların bir gün roketlerle Ay'a gideceğini söylediğinde herkes alay eder kendisiyle. Ama Aziz Usta inancından vazgeçmez ve düşleri çekiciyle dövdüğü kızgın ateşe tutulan demire işler. Apollo 11'in insanı Ay'a taşıdığı haberi radyolarda ve gazete sayfalarında yer aldığında, Aziz Ağartan her zamanki gibi takım elbisesini giyer, fötr şapkasını da başına takarak gururla gezinir Bartın sokaklarında Ne mutlu bana ki, Aziz Usta'yı tanıdım, uygarlık tarihinin en büyük düşünü demire işleyen ellerini öptüm. Astronotlara ya da kozmonotlarla karşılaşmadım ama, Aziz Ağartan'ı, dirseklerini Ay'a giden roket desenli teras korkuluklarına dayamış , gökyüzünü seyrederken gördüm.
Dünyanın en güzel, en estetik bayraklarından birine sahibiz. Bayrağımızın üstünde Ay resmi var ama Ay'da bayrağımızla fotoğraf çektiren bir bilim insanımızı göremiyoruz. Çünkü biz, hayatta tek doğru yol olan bilimin yolunun çok uzağında yürütülüyoruz. Bunun en güçlü belgesi de, bayrağımızdaki hilal ve yıldızın nasıl bir araya geldiğimi bile okullarda bilimin yolunda, bilimin diliyle anlatmayışımızdır. Acılıdır ama , ülkemizin bağımsızlığı için canını veren onca güzel insanın kanı, tek doğru yol olan bilimin yolunu tutmamak için kullanılıyor. Oysa bilim gerçek demektir, özgürlük demektir. Yeri gelmişken yazalım bir kez daha: Bilim ve sanat toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidirler. Bu iki kanadı kullanan toplumlar uçarlar ve özgür olurlar. Kullanamayanlar ise tavuğa dönüşürler. Tavuk toplumlar birileri önüne yem atsın diye bekler. Uçamayan , kanatları körleşen toplumlar önüne atılan yemleri kafaları önde gagalamak için uğraşırken , arkalarından yumurtaları alınır!
Bayrağımızdaki hilalin sayısını bire indiren ve yanına yıldızı ilk kez koyan , 1789 ve 1807 yılları arasında tahtta oturan III. Selim'dir. Gökten bayrak değil, düşse düşse göktaşı düşer. Dahası, biz yolda tesadüfen bayrağını bulmuş bir kültür değiliz. Bu denli sığ ve şansın belirlediği bir tarihimiz asla olmamıştır. Tesadüfen bulunan bir bayrak anlatımında gelinen yer şudur; bereket versin ki oradan geçiyorduk…İki sokak ya da iki tepe öteden geçseydik, bu güzel bayrağı bulamayacaktık.
Bayraf reformu yapan III.Selim 'in kullandığı yıldız sekiz köşelidir. Köşelerinin sayısı sekiz olan bir yıldız , şekilbiliminde "zafer" anlamına gelir.
Beş köşeli yıldız bayrağımıza ne zaman konur? Nereden geçiyorduk? Çanakkale Savaşı'ndan mı, İstanbul'un Fethi'nden mi, yoksa Malazgirt'ten mi? Ya da, sayısı az olsa da kimi okullarda anlatıldığı gibi Mercidabık dolaylarından mı?
Yıldızımızı beş köşeli yapan Sultan Abdülmecit'tir. Beş köşeli yıldızın bir tek anlamı vardır. Bunu görmek için bir boy aynasının karşısına geçin, bacaklarınızı iki yana açın ve kollarınızı da açarak yere paralel duruma getirin. Beş köşeli yıldızın anlamı tam karşınızda durmaktadır: İnsan…
Özgürlüğümüzün simgesi olan güzel bayrağımıza bakarken hep aynı duyguya kapılıyorum: Ay'a ilk insanı biz gönderdik!
Ne yazık ki, bayrağımızın nasıl oluştuğunu bile hayatta tek doğru yol olan bilimin yolunda anlatmadığımızdan onu Ay'a götürmek için başka milletlere teslim ettik. Geri gelince de çerçeveleterek bir duvara astık…
Gökyüzündeki yıldızlara bakarak düşünürüm: Oralara gitmek için uzay gemileri yola çıkarken , biz yine bayrağımızı üç kere öperek ve alnımıza değdirerek başkalarına mı teslim edeceğiz? Nasıl olsa bayrak ülkemizde çok…Cam, çerçeve de var… Duvar da uzun!...
O yıldızlara giden bir vatandaşımızın resmini duvarlarımıza asmanın tek yolu, bayrağımızdaki insanı görebilmektir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|