Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Sunay AKIN Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Savaş Sonrası Yalınayak…
17.09.2012
Okunma Sayısı : 5388
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

Savaş Sonrası Yalınayak…
Sunay Akın


Bayan Miep, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Amsterdam'daki bir evin arka odalarında ailesi ve dostlarıyla birlikte gizlenen Anne Frank'a, kırmızı renkli, yüksek topuklu bir ayakkabı armağan eder.

Sokağa çıkamadan, o daracık odalarda iki yıl Nazilerden gizlenmek zorunda kalan on beş yaşındaki Yahudi kız çocuğu, kendilerine yardım eden, dışarıdan yiyecek taşıyan Bayan Miep'in verdiği o ayakkabılarla özgürlüğe adım atamayacak, yakalanmalarının ardından gönderildiği Bergen-Belsen toplama kampında öldürülecektir.

Adorno, "Auschwitz'den  sonra şiir yazılmaz," demiş olsa da, katledilen yüz binlerce insandan  geriye kalan saçların ve ayakkabıların da sergilendiği , tarihin  en büyük "utanç" kampını ziyaret eden Johannes R. Becher'in "Depo/ Auschwitz" adlı şiirinden birkaç dize okuyoruz:

Çocuk kunduruları tavana değin yığılı,
Ve depoda balyalanacak kadın saçı,
Bir balya duruyor bir köşede bağlı,
Söyleyin kimin düşüne girer hala böyle bir çatı?

Anne Frank, her an yakalanma korkusuyla yaşadığı iki yılı "Kitty" adını  verdiği günlüğünde anlatır.

Bu günlüğün sayfaları arasında Türkiye de vardır. Kitty'nin, 18 Mart 1943 tarihli  sayfasına şunu yazar Anne Frank: "Türkiye savaşa girdi. Heyecan büyük. Gergin bir halde hep radyo haberleri bekliyoruz."

Türkiye'nin, Amerika ve İngiltere'nin yanında savaşa girmesine anne Frank'ın sevinmesinin nedeni, Almanların yenileceği ve özgürlüklerine kavuşacağı düşüncesidir.

Ne gariptir ki, Çanakkale Savaşı'nın  yıl dönümü olan 18 Mart günü, Anne Frank'ın günlüğünde yer verdiği bu haber doğru çıkmayacak ve ertesi gün genç kız, Kitty'ye şunları  yazacaktır.

"Sevincimiz ancak  bir saat kadar sürdü, ardından gelen düş kırıklığı sevincimizden eser bırakmadı. Türkiye savaşa girmemiş. 

Bakanları sadece yakında tarafsızlığın kaldırılacağından söz ediyor.

Rıhtımda bir gazeteci 'Türkiye, İngilizlerin tarafında' diye avaz avaz bağırıyor. Böylece gazeteler kapış kapış gidiyor, bu sevindirici dedikodu bize kadar ulaştı."

İkinci Dünya Savaşı'nın tüm hızıyla sürdüğü yıllarda, Tarabya kıyılarına kol kola girmiş iki ceset vurur.

Bunlar, Karadeniz'de yaşanılan çatışmada ölen ve akıntıyla Boğaz'a gelen bir Alman  ve bir Rus subayıdır!...

Birbirine düşman iki ülkenin  İstanbul'daki elçileri, geldikleri Tarabya sahilinde asık suratlarıyla ve hiç konuşmadan cesetlerini alırlarken, Rum balıkçı Aleko'nun  sesi duyulur:

'Heyy, ne diye ayırıyorsunuz onları?

Bunca yolu kol kola geldiler, onlar kardeş oldular. Ayırmayın onları bre, birlikte gömün!"

Türkiye, savaşa girmemeyi başarsa da, kendini ekonomik sıkıntının içinde bulur.

Yokluk yıllarında her şey kısıtlıdır. İnsanlar güneşte kuruyan ve altı kolay delinen çarıklardan şikayet etseler de başka çareleri yoktu. İşte, böylesi bir dönemde Konya Silleli Hidayet Kolcu çıkar sahneye.

Bakkallık yapan Hidayet Bey, işinden memnun olmayınca kamyon lastiğinden ayakkabı üretmeye koyulur.

1949 yılını tamamen bu amaç uğrunda çalışarak geçiren Hidayet Kolcu,  bir yıl sonra kendi bulduğu yöntemle kamyon lastiğinden ayakkabı yapmayı başarır. 12 kişinin çalıştığı bir atölye kuran Hidayet Bey, 26 Ağustos 1952'de "Sille Lastiği" adıyla patent alır.

Anadolu yollarında kamyonların tekerleklerinde dönen  lastiklerin dışı ayakkabıların altında, içi ise üstünde yol almaya devam ederler.

İkinci Dünya Savaşı'na girme olasılığına karşı ordunun hazır olması  gerekir.

Bu nedenle, silah altına alınacak siviller için binlerce çift postal üretilmiştir. İnsan canı  yerine para kaybetmeyi  yeğleyerek atlatılan ölüm tufanı  sonrasında, depolarda kalan postallar çocuklara dağıtılmak üzere okullara gönderilir.

O okullardan biri de, Diyarbakır'daki Dicle Köy Enstitüsü'dür…

Mersin'in Arslanköy'ünden gelen çocuk saçları kesildikten sonra, hamama götürülür. Burada ilk kez gördüğü sabun köpükleriyle neşesi yerine gelen çocuk, arkadaşlarıyla beraber bir depoda bulur kendini.

Çocukların önünde dev bir postal yığını vardır.

Nöbetçi öğrencinin "Herkes bir çift postal lasın" sözüyle çocuklar, aç martılar gibi postallara saldırırlar. Arslanköylü çocuk, elinin değdiği ilk çift postalı alır ve dışarı çıkarak sıraya geçer.

Öğretmen, ellerinde postal tutan çocukların önünden geçerken hepsine tek tek sorar:

"Tamam mı oğlum? Ayağına göre mi?... Sıranın  sonundaki çocuğun da önünde durarak, aynı soruyu tekrarlar… Toroslar'ın bir Yörük köyünden kalkıp, Diyarbakır, Dicle'deki köy enstitüsüne gelen çocuk, hiçbir şey anlamadan öylece bakar öğretmene. Onun sessizliği karşısında öğretmen sesini yükseltir

: "Oğlum, kulakların sağır mı senin? Soruma niçin yanıt vermiyorsun? Kucağında tuttuğun postallar ayağının numarasına göre mi?"

Ayağına o güne kadar ayakkabı giymemiş olan, Toroslar'ın dağlarında yalınayak çobanlık yapan çocuk, öğretmenin konuştuklarından hiçbir şey anlamamaktadır. Nereden bilsin ki, her ayağın bir numarası olduğunu ve ayakkabıların o numaraya göre seçileceğini?

Öğretmen, çocuğun göğsünde fırından yeni çıkmış sıcacık bir ekmek gibi tuttuğu postalları alır ve altındaki numaraya bakar.

Sonra da "Bunlar sana çok büyük. Tam 48 numara" diyerek çocuğun elinden tutarak depoya götürür. Darmadağın olmuş postallar arasından aldığı bir çift postalı çocuğa giydiren öğretmen, çocuğa ilk dersini orada verir:

"Ayak numaran 35… Bunu sakın unutma!" O Yörük çocuğu, öyküleri ve senaryolarıyla edebiyat ve de sinema dünyasının büyük sanatçısı Osman Şahin'dir…

Latin Amerikalı yazarların yerli halkın acılarını, özlemlerini, umutlarını kaleme alması gibi, Osman Şahin'de, Aanadolu'nun ve Toroslar'ın yerlilerini anlatmıştır öykülerinde.

Osman Şahin'i okumadan Garcia Maequezi'i, Fabian Dobles'i, Eduvardo Galeanon'yu anladıımızı düşünmek eksiktir, yarımdır. Bu sözümüzün kanıtı, okuyacağımız şu öyküdür:

Güney Amerika yerlilerinin sayı sistemi şöyleydi: Bir, iki ve çok…  Osman Şahin, kazandığı ilk edebiyat ödülünün sevinciyle, doğduğu Arslanköy'deki evine tefelon açar. Telefonda annesinin sesini duyan yazar, coşkuyla konuşur: "Ana, ödülü bana verdiler… Birinci oldum ana, birinci…"

Karşı taraftan hiçbir ses gelmeyince Osman Şahin, annesinin verdiği mutlu haberi duymadığını düşünerek, sözlerini tekrar eder:

"Ana, birinci oldum, birinci!..."
Kısa bir sessizlikten sonra, annenin oğlunu teselli eden sözleri duyulur

: "Üzülme oğul, ileride inşallah ikinci de olursun, üçüncü de olursun, dördüncü de… Beşinci de…"


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org