|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Siyah, 42 Numara…
17.09.2012 |
|
Okunma Sayısı : |
4946 |
|
|
Oy Sayısı : |
0 |
|
|
Değerlendirme : |
0 |
|
|
Popülarite : |
|
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Siyah, 42 Numara… Sunay Akın
Oğlunun öldüğü haberi gelince, evdeki herkes, bir köşede oturan 85 yaşındaki Güllü Hanım'dan bakışlarını kaçırır.
Ailenin ortak kararı şudur: Ölüm haberi yurtdışındaki oğlunu yıllardır görmeyen bu hasta ve acılı anneden gizlenecektir.
Güllü Hanım, komodinin üstünde duran oğlunun resmine sarılarak öpmekte, postacı kapıyı her çaldığında, ondan bir mektup gelip gelmediğini heyecanla sormaktadır.
Yüksek tansiyonu olan yüreği yaralı anneye hiç kimse oğlunun artık yaşamadığını söylemeye cesaret edemez.
Eve ziyarete gelen akrabaların ve komşuların sohbet esnasında oğlunun öldüğünü ağızlarından kaçırmalarından endişe duyulan aile, yaşadığı kenti terk edecek, Güllü Hanım'ı İzmir'e götürecektir.
Yaşlı anne oğlunun yurtdışından Türkiye'ye giremediğini bilmektedir.
Ölüm haberini gizlemek bu nedenle güç olmaz…
Ama kardeşleri yaşıyormuş gibi annelerinin sorularına yanıt vermek , Güllü Hanım'ın öteki çocukları için işkencelerin en büyüğü olmaktadır.
Oğlu her fırsatta telefonla aramaktaydı Güllü Anne'yi.
Buna da bir çare bulunur:
Yurtdışında sesi oğluna benzeyen bir tanıdık bulunur ve arada bir telefon açması istenerek Güllü Hanım'ın oğluna duyduğu hasret giderilir!
Yıllar akıp gider…
Güllü anne, sesini duyduğu oğluna hasret, bir köşede öper koklar fotoğrafını…
Ve oğlunun öldüğünü bilmeden, bir gün son nefesini verir, Yılmaz Güney'in annesi!
1991 yılında, Yılmaz Güney'in filmlerinin serbest bırakılmasıyla Fatoş Güney Türkiye'ye gelir.
Fatoş Hanım eşi adına vakıf kurmak ve dört büyük kentte anma etkinlikleri düzenlemek için kolları sıvar.
Bu arada, soluğu hemen, o yıllarda yaşamakta olan kayınvalidesinin yanında alır…
Fatoş Güney'in yıllar sonra yapacağı bu ziyarette gazeteci Nebil Özgentürk'de yanındadır.
Özgentürk'ten, Güllü Hanım'ın oğlu Yılmaz Güney'in öldüğünü bilmediği için çekilen fotoğraflardan şüpheleneceği düşüncesiyle fotoğraf çekmemesi rica edilir.
Usta gazeteci o günün flaşın olmasa da, sözcüklerin ışığıyla bugünlere şöyle taşır: "Ziyarete katıldım, ama bir dost gibi.
İzmir'in semtlerinden birinde bulunan evde, telaş ve özlem dolu görüntüler yaşanıyordu.
Fatoş Güney, eşi Yılmaz'la 10 yıl önce Türkiye'yi terk etmiş ve o günden sonra ilk kez gelmişti. Bütün ailesi işte bu hasretten dolayı gelinlerine içliköfte hazırlamışlardı.
Anne gelinini görünce ağlamaya başladı. İlk sözü 'Yılmazımı niye getirmedin?
Oldu.
Tüm aile gözyaşı döküyordu. Fatoş, kayınvalidesine sarsılıp ağlıyor, sözcükleri boğazında düğümleniyordu: 'Gelecek anne, gelecek… Şimdi işi var…"
Yılmaz Güney, yurtdışına kaçtığında, oğlunu gidip görmek isteyen Güllü Hanım'a pasaport verilmez.
Oğlu 1984 yılında ölse de, Güllü anne yıllarca konuşur telefonla, sinema sanatının bu büyük ustasının dublörüyle!...
5 Kasım 1973 tarihinde, düşünce suçlusu olarak kapatıldığı Selimiye Kışlası'ndan yazdığı bir mektupta, eşinden bir istekte bulunur Yılmaz Güney: "Ayaklarım üşüyor. Altı kauçuk bir ayakkabı istemeliyim Fatoş'tan; siyah, 42 numara. Bu beton ve taş yığını , ikinci kışta direnci azalmış olarak yakaladı bizi."
Yılmaz Güney cezaevi günlerinde sadece kendi ayakkabı istemez! 21 Ocak 1974 tarihli mektuba şöyle başlar: "Sevgili Fatoş, Amasya Cezaevi'nden bir mektup aldım.
Mektuptaki ifadeden ve tavırdan anladığıma göre gerçekten ihtiyaç ve yoksulluk içindedir.
Onun için sizden bazı ricalarım olacaktır. Benim elbiselerinden, uygun bulduğunuz birini ya da bir pantolon, bir ceketi, benim kırmızı boyunlu kazağı, bir de ayakkabı bot gibi şeylerden bir çift ile yüz elli lirayı aşağıdaki adrese ihmal edip geciktirmeden hemen yollayın. Adresi şu: Mustafa Turan, Amasya Cezaevi."
İnsanlara yardım etmeyi, zor günlerinde onların yanlarında olmayı çok severdi Yılmaz Güney.
Sadece ayakkabı, elbise ya da para göndererek değil, insanlar için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır bir "Adanalı delikanlı"ydı. Öyle ki, 12 Mart sonrasında İstanbul'un sokak sokak , ev ev arandığı günlerde, Yılmaz Güney'in Levent'teki evinin kapısı da çalınır. Kapıyı açan sanatçı karşısında bir komiser ve silahlı polisler görür: "İhbar aldık, Mahir'le arkadaşlarını evinizde saklıyormuşsunuz!"
Kapının eşiğinde duran Yılmaz Güney, komiserin bu sözü üzerine filmlerdeki o şakacı tebessümünü takınarak, parmağıyla evin üst katını gösterir
: "Yukardalar…." Güney'in bu hareketi, komiseri ve tüm polisleri bir film sahnesi izliyorlarmış gibi güldürür. Silahlı adamlar kahkahalar atarak ayrılırlar sanatçının kapısından.
Oysa aranan insanlar o gece gerçekten de evin çatı katında gizleniyorlardı. Yılmaz Güney, doğruyu söylemiştir polislere!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|