Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Hakan Ateş Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

DenizBank'ın Kaptanı Hakan Ateş
15.01.2014
Okunma Sayısı : 4915
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

DenizBank'ın Kaptanı Hakan Ateş

TRT'de yabancı dizileri seslendiren tesadüfen bankacı olan ve o günden beri büyük başarılara imza atan bir yönetici.

Genç yaşta başarıyı yakalamış çok yönlü bir bankacı olan DenizBank CEO'su Hakan Ateş'ten bankacılığa ve hayata dair soruların yanıtlarını aradık.


KARİYER REHBERİ, SAYI 8, 2009, sayfa;46-50
BOĞAZİÇİ ÜNİVESİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ

1)Bize kariyerinizden bahseder misiniz?

Finans alanında kariyer yapmayı, bankacı olmayı aslında planlamıyordum.

Ankara Koleji'nden sonra ODTÜ İşletme'yi kazandım. Finans gibi matematiksel düşünce gerektiren bir kariyer süreci bir yana, teatral alandaki ilgim beni bir başka alana yöneltmişti.

1969 yılında Ankara Radyo Televizyon 'da çalışmaya başladım ve ODTÜ'den mezun olduğum 1980 yılına kadar TRT'deydim. "Arkası Yarın" , "Okul Radyosu", "Beyaz Gölge", "İsviçreli Robinson'lar", "Şeker Kız Candy"lerin seslendirmesini yaptım.

İyi de kazanıyordum doğrusu.

Konsevatuara gitmedim ama televizyonda ya da radyoda devam etsem mi diye de epey bir düşündüm.

Ama sonuçta devlette çalışan mühendis bir babanın çocuğuydum.

Babam "evladım önce doğru dürüst bir iş-güç sahibi ol, sonra bunları sosyal uğraş olarak yaparsın, bak Cüney Arkın neydi ne oldu" derdi. Sanki Cüneyt Arkın hayatında doktorluk yapmış gibi...

1980 yılında okulu bitirdikten sonra İş Bankası'nın sınavına girdim. Onun da hikayesi komiktir.

Bizim apartmanda bir İş Bankası müfettişi oturuyordu.

İş Bankası müfettişinin hanımı anneme " bize o kadar çok ikramiye veriyorlar ki nereye koyacağımızı bilemiyoruz" diyormuş.

Annem de bana çok cazip olduğunu söyledi.

Sınavı kazandım.

Başladığım yıl askeri müdahale oldu, 12 Eylül 1980 döneminde bütün ikramiyeler kesildi.

    İtiraf edeyim ki; üniversiteyi bitirene kadar bir banka şubesinin içine bile girmemiştim. TRT bize seslendirme karşılığında ödediği paraları kendi veznesinden öderdi.

O nedenle işimiz de düşmemiş demek ki.

O zaman kredi kartı olmadığı için herşey nakitti.

Teftiş Kurulu'nda göreve başladığım İş Bankası'nda bir baktım ki seslendirmeden aldığım para daha fazlaymış.

Seslendirmede "Atlar hazır!" desem 500 lira para alıyordum.

Beyaz Gölge'de başrol konuşuyorduk. Her dizide 1.745 lira alıyordum, haftada 2-3 dizi çekiyorduk ki stoklayalım çünkü tatiller var biliyorsunuz.

Banka tarafında ise çok başka, çok değerli, para ile kıyaslanmayacak kazançlarım oldu. Anadolu'yu tanıdım, insanları tanıdım.

O zaman idealist bir ruhla ülkenin tüm meselelerini bir anda çözeceğimi zannediyordum.

Gezdikçe gerçek hayatın bambaşka olduğunu anladım.

Ardından Interbank'ta çalıştım. Interbank'ın şube müdürlüklerinden Genel Müdür Yardımcılıkları'na uzanan 9 yıllık tecrübesiyle Doğuş Grubu'na geçtim. 2 yıl süreyle Bank of America'nın danışmanları ve merhum Ayhan Şahenk Bey ile Bank Express'in yeniden yapılandırılmasını yürüttük.

Bankanın iyi bir rakama satılmasının ardından, Rusya'ya gittim.

Orada da yine sıfırdan Garanti Bankası'nın Rusya ayağını oluşturdum ki hala başarıyla faliyetlerini sürdürmesi benim için mutluluk kaynağıdır.

 2 yıl sonra Zorlu Grubu'ndan teklif alınca Rusya'dan " Home Sweet Home" diyerek ülkeme geldim. Burada bir otel odasına yerleştik. 2 oda tuttuk.

Eşim Rusya'da uzun süre kalacağımız öngörüsüyle buradaki evi kiraya vermişti.

Otel odasının birinde oğlum –o zaman 8 yaşındaydı-  diğerinde eşimle ben.

Oğlum Ali'ye  de diyorum ki "Karşı odaya pijama ile gitme, orası banka."

Öteki odada da tek hatlı bir telefonla bankamızı kurduk.

Arkadaşları davet ettik.

Sağolsunlar kader ve gönül birliği yaptılar, bizimle geldiler.

Hep birlikte DenizBank Finansal Hizmetler Grubu'nu hyata geçirdik.

  Ekibin, ortak bir ruhun çok önemli olduğuna içtenlikle inanıyorum.

Bugün 8200 kişinin çalıştığı 400 şubesi olan Avrupa Bölgesi'nde, BDT Bölgesi'nde operasyonları olan DenizBank bu inanç birlikteliğiyle ortaya çıktı.

Halen bankanın CEO'luğu ve diğer şirketlerin başkanlığını yapıyorum. İçinde bulunduğumuz 12.

Yılda mevduat toplayan bankalar arasında 51. sırada başladığı yarışa 6. sırada devam ediyoruz.

2001 yılındaki ağır kriz ortamı da bizler için önemli dönüm noktası oldu.

Herkes batmamaya ve kendini kurtarmaya çalışırken biz krizi fırsata çevirmeye çalıştık ve başardık.

Seneye 1200 kişi girdik 3350 kişi çıktık.

Hemen arkasından %25 hisseyle halka açıldık.

Sermayemizi tabana yaydık. Zorlu Grubu dışında 30 binden fazla hissedarımız oldu.

Ve 2006'da Belçika merkezli finans grubu Dexia ile el sıkıştık.

Tüm bu süreçleri hayata geçirirken, kurumsal yönetişim ilkeleri, saydamlık, hesap verebilirlik, eşitlik gibi ana ilkelerin ışığında yol aldık.

Sahiplik ile yönetimi birbirinden ayırdık.

Bu konuda Mustafa Aysan Hoca'nın –eski bakanlarımızdan- yazdığı kitaba da bir vaka çalışması olarak konu olmak bizler için onur kaynağıdır.

 Velhasıl, ortak aklı hayata geçirdik ve gemimizi doğru rotada tutarak buralara getirdik. 8200 çalışanımızın, bakmakla yükümlü oldukları kişilerle birlikte 13.000 kişinin DenizBank ailesinin birer üyesi ve bizlerin sorumluğunda olduğunun bilincindeyiz.
 

Kaynakların akılcı dağılımı misyonumuz ile bir sürü tüten bacada, turizmde, gemicilikte, tarımda, sektör olarak

Türkiye'de karşılaştırmalı üstünlüğü olduğunu düşündüğümüz sağlıkta, eğitimde, gemi inşa, enerji alt yapı gibi çorbalarda önemli tuzumuz var.

Şimdi krizin içindeyiz ama iyi durumdayız.

Ve yine hedefimizi yakaladık. 2009'da da yüksek hedefler koyduk.

2) Çok genç yaşta genel müdür oldunuz. Bu sorumluluk gözünüzü korkutmadı mı? Bunun için gereken özgüveni nasıl oluşturdunuz? Aldığınız eğitimler mi, iş deneyimleriniz mi bu konuda daha etkili oldu?


Hepsinin katkısı var.

Hani çok gezen mi bilir çok okuyan mı bilir hesabı.

İkisini de biraz yapmak lazım.

Hayat ve eğitim tecrübeniz kuşkusuz size ileriye hazırlayan faktörler ancak kişilik unsurunu da gözardı etmemek lazım.

Bazı şeyler bir yere kadar öğretilebilir ama bir insanın hayattaki duruşunu ona sormadan ekleyemezsiniz.

Bir insanın özgüveni ve özgücü kendinden menkuldur, insanda vardır ya da yoktur.

Karizma, "expert power" kadar kişilik özelliklereinden de gelir.

Bir de işte iyi olmayı, o işin uzmanı olmayı asla göz ardı etmedim.

Usta araba tamirini bilmiyorsa çırağına laf geçiremez.

Bankacılığın her alanında çalışmış olmak; operasyonu, pazarlaması, IT'si, teftişi, sistem analistliği, CEO'luğu, yeniden yapılandırılması, sıfırdan banka kurulması...

Bunlar yaptığını bilen kişi olarak size güç katıyor.

  Aslinda tüm yaptığım işler Hakan Ateş kimliğini oluşturuyor.

Liderlik için kurumsal yönetim ilkelerini hayatıma geçiriyorum.

Saydamım, hesap verebilirim ve hesap sorarım.

Ortak akla çok inanırım.

Bir toplantıya bu siyahtır diye giriyorsam bana bu beyazdır dedirtirlerse , onu aynen uygularım.

Hiçbir şablonum yoktur diyebilirim.

Her zaman "sen" diliyle konuşmaya çalışırım.

İyi bir dinleyici olmak çok önemli. İyi bir dinleyici olmak çok önemli.

Hayat bana şunu öğretti:

Hiç ummadığınız insanlarda müthiş cevherler var.

Belki bugüne kadar dışarı çıkaramamıştır ama siz liderseniz, kaptansanız , onu da dışarı çıkaracak olan sizsiniz.

O yüzden adil olan yönetimler her zaman insanların çalışmak istedikleri ve hatta daha öenmlisi çocuklarının çalışmasını istedikleri şirketlerdir.

Ben inanıyorum ki çalışanlarımızın büyük bölümü, çocuklarının DenizBank Finansal Hizmetler Grubu'nda çalışmasını isterdi.

Bu önemli bir şey.

3)  İlk genel müdürlük deneyiminiz Garanti Bank Moscow'u kurmak üzere yurtdışında oldu. Peki bu deneyimin size ne gibi bir artısı oldu. Yurtdışında olmasaydı nasıl olurdu diye düşündünüz mü hiç?


Burada kurduğumuz banka küçük bir prototip gibiydi; Denizbank'tan daha küçük ölçekte ama her şey benzer.

Rusya'da farklı bir ülkenin hem yaşamsal farklıları, zorlukları, hem işgücü alanında bizlerden farklı düşünce tarzı olan kişilik profilleriyle bir bütün oluşturabileceğimizi tecrübe ettim.

Hem kişisel hem de ülke bazında tüm zorlukları bir arada yaşamış ve yönetmiş olmam, Türkiye'ye geldiğimde işe yaradı.

Bir numaralı adam olarak Türkiye'ye geldim.

Sicil numaram da 1 hala.

Sözün özü, önce yerel sonra uluslararası bir banka tecrübesi benim için çok büyük bir artıdır.

DenizBank'ta da benzer şeyler yaşadım.

Türkiye'de olsaydım nasıl olurdu bilemem ama DenizBank'ı kurarken Moskova tecrübesini buraya uyarladım dolayısıyla da fazla vakit kaybetmedim.

4) "Doğuş Grubu'nun satın aldığı Bank Express'in Genel Müdür Yardımcısı olarak mali işler, operasyon, teknoloji gibi mutfakla ilgili işlerle uğraştım. O çalışmanın benim tabi ki sonraki banka kuruluşlarında olan katkısı muazzamdır." Şeklinde bir açıklamanız var. Sizce bu sektörde başarılı olmak isteyen herkes önce işin mutfağını mı görmelidir?


O konuda biraz tutucuyum.

Mutlaka görmelidir.

Servise çıkarken mutfakta yemeği bizzat yapmasa bile içinde hissetmelidir.

Yoksa bu işin yavan olduğunu düşünür.

Hayat tecrübem gösterdi ki işin sadece pazarlamasına bilenler bir yerden sonra hata yapıyorlar.

Aynı şekilde bir süre sonra operasyondan gelenlerde hata yapıyorlar.

5) Başarılı bir yöneticinin iş yerinde en çok dikkat etmesi gereken şey nedir? 400'e yakın şubeyi, yaklaşık 9.000 çalışanı bir arada tutmak, onları sürekli takip etmek zor olsa gerek. Sizin başarınızın sırrı ne?


Herkesin bir yoğurt yiyişi oluyor. %100 bir yönetim felsefesi var.

Oraya gidiyorsun ve standartları uyguluyorsun.

Bu iş öyle değil.

Çatalı sola koyacaksın gibi kesin kuralları vardır diyemem.

Önemli olan ortak akla inanmak, güvenmek ve sen diliyle konuşup insanların ortak aklını yaratmak ve o mozaik içinde yıldızların peşinde koşmamak, yıldız yaratacak ekibi yaratmak.

Dolayısıyla başarı benim değil ekibimin.

Ama benim başarım, bu ekibin içinde yer almak.

Her zaman her yerde olmanız hem madden hem de mantık olarak mümkün değil.

Dolayısıyla doğru insanların doğru yerde olması ve doğru yerlerde organizasyon yaratmasının yolunu açmak başarının faktörü.

Daha da önemli bir faktör piramiti ters çevirmek.

Neyi kastediyorum?

Şirketlerde en tepede yönetim kurul vardır, sonra CEO gelir, genel müdür yardımcıları gelir, bölge müdürlükleri, şubeler ve müşteriler.

Bizlerde bu yapı tam tersidir.

Önce müşteriler, sonra şubeler gelir, yöneticiler en sonra yer alır.

Çünkü benim bulunmamın sebebi müşteridir.

Biz bir takım ritüeller de yarattık.

Müşteriler gibi düşünen 400 şube organize ettik ve şube müdürlerimize kaptan dedik.

Çünkü müşteriyle birebir temasa geçen onlar.

Her sene kaptanlar toplantısı yaparız.

Bunun yanında da üst yönetimle yelkenli teknelerle yarış yapıyoruz.

Göcek'ten Marmaris'e, Marmaris'ten Bodrum'a kadar kör topal yarışıyoruz.

Hiç kimse yelken bilmediği için takım çalışmasının önemi artıyor.

Kimimizde korsan kıyafetleri, kimimizde şortlar..

Akşam da o günün yarışını konuşuruz.

Ve ekip olmanın farkına varırız.

6) Hakan Ateş'in genel müdür olarak bir günü nasıl geçer? Özellikle iş yerinde bir gününüz nasıl geçiyor?


İş gereği bazen 7 gün 24 saat çalıştığımız oluyor ama kimseye tavsiye etmiyorum.

Aileme ilgi göstermem gerektiğine inanıyorum, bunu bazen yapamamak iş yerindeki performansı da etkiliyor. 

Oldukça yoğun bir programım var.

Şube müdürlerim, Üst Kurul Üyelerim var.

Onlarla gece yarılarına kadar süren toplantılarımız oluyor.

Her salı sabahı da aktif pasif yönetimi dediğimiz toplantılar var.

Piyasaların, ekonominin durumu, alış satış fiyatları, genel taktik ve stratejilerimizi gözden geçirdiğimiz toplantılar.

Bunun dışında da ayda bir kere departman toplantıları var.

O toplantının sahibi o departmandan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı.

Departmanla ilgili her şeyi konuştuğumuz toplantılar bunlar.

Pazar paylarımız, iyi mi gidiyoruz kötü mü gidiyoruz, daha iyi nasıl olabiliriz diye konuştuğumuz, benchmark yaptığımız toplantılar.

Dolayısıyla tüm bu işleri derinlemesine tartıştığımız Yönetim Kurulu toplantısı gibi toplantılar var.

Hafta sonları Adalar'a gidip ailemle balık yiyorum.

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'na sponsor olduk.

Cuma konserlerine gidebildiğim kadar gidiyorum.

Klasik müziği çok seviyorum, sanata genel olarak ilgim var.

7) Uzun süre oyunculuk ve seslendirme ile uğraştınız. Bu niçin sizin için sonradan sadece bir hobi haline geldi? "Oyuncu değil bankacı olmalıyım"ı dedirten şey neydi? Seslendirme ve oyunculuk ile uğraşmış olmanın kariyerinize ne gibi katkıları oldu?


Keşke hobi haline gelmeseydi ama bir yerden sonra hobiye dönüştü.

Beyaz Gölge'yi seslendirirken İş Bankası'ndan aradılar.

Sesimi televizyonda duymuşlar.

"Bizim yönetmeliğimize göre bu yasak. Ya oyunculuk ya İş Bankası" dediler.

Ondan sonra yapamadım.

Arada bir kaçamak yaptığım işler oldu.

Şimdi artık hobi değil sadece geçmişte kalan güzel bir anı.

Ama bunun tortusu ne diye soracak olursak ben topluluk karşısında rahat konuşabiliyorum.

Mikrofon heyecanı dediğimiz bir şey var.

Bende oldukça az diyebiliriz.

Bunu özgüven şeklinde de adlandırabiliriz.

8) Türk finans sektörü krizden önce çok hızlı büyüyen ve bununla birlikte de yabancı sermayeyi çeken ve yeni iş olanakları yaratan bir sektördü. Sizce 2009 ve 2010'da bu süreç hangi yönden devam edecek? Global kredi krizden Türk bankacılık sektörünün fazla etkilenmeyeceği söyleniyor. Bir bankacı olarak bu görüşe katılıyor musunuz?

Ciddi bir küresel krizin içerisindeyiz.

Bu durum biliyorsunuz çok düşük faizli çok büyük likiditenin dünyaya girmesiyle ilgiliydi.

Daha sonra bunu farkına varıldı ve insanlar hiç risk hesaplamadan bazı işlere girdi.

Bu dört aşamalı bir şey. 2007 Ağustos'u krizi gelişmiş piyasaların krizi olarak başladı ama bizleri de etkileyecek.

Leverage yani kaldıraç kullanmış bir sistemin sistematik riski realize oldu.

Yani çöktü.

Dolayısıyla birinci aşamada bilançoların aşırı bozulması gerçekleşti.

İkinci aşamada konsolidasyonlar oldu.

5 yatırım bankası artık yok.

Bu çerçevede biz ilk 2 safhada fazla etkilenmedik.

Bunun bizim sistemin az kaldıraçlı bir sistem olmasına bağlayabiliriz.

Biz 8 kaldıraçlı bir sistem kullanırken onlar 30 kaldıraçlı bir sistem kullanıyordu.

Bizim piyasalarımızda türev araçlar çok cılızdı.

Konsolidasyon süreci bizde 2001'de gerçekleştiği için etkilenmedik.

Arkasından üçüncü süreç geldi:

Ekonomik kriz.

Buruda soru şu: Acaba bir resesyon mu olacak yoksa depresyon mu olacak? Yoksa Roubini'nin dediği gibi stagnasyon mı olacak?

Düşen fiyat piyasasında talep olmaz. 4 büyük alan olan Avrupa, Amerika, İngiltere ve Pasifik Bölgesi'ni göz önünde bulundurunca hepsinde küçülme olması bekleniyor.

Dolayısıyla bizi de etkileyecek, ilk iki aşamasını atlattık ama üçüncüsünden etkileneceğiz.

Biz de çok fazla büyümeyeceğiz ama cari açığımızda büyümeyecek ve reel faizler düşecek.

Bunun da sosyal patlamaya dönüşmeden yönetilmesi gerekiyor.

Türkiye'de kamu sektörü iyi yönetildi, kamu maliyesi iyi yönetildi ve borçlanma azaldı. İkinci kısım bankacılık.

Orası da 2001 sonrası toparlandı.

Üçüncü kısım özel sektör.

İlk ikisinden etkilenmememiz normal.

Üçüncü kısımdan etkileniriz.

İhracatçımız Avrupa'ya mal satıyor fakat kiriz sonrası bakıyoruz adam yok.

Küçülme sonuçları bunlar.

Rekabetçi küresel ekonomide bu durumda aynı seviyede kalmak için ne yapmak lazım; karşılaştırmalı rekabet üstünlüğümüzün olması lazım.

Bu nasıl olur; faizleri düşürerek. ABD faizleri sıfıra indirdi.

Biz de Çin'den mal alıp satarak değil kendi ekonomimizi geliştirerek bu süreci hızlandırabiliriz.

Dördüncü kısım rebound yani geri dönüş, bu sefer gelişmiş ülkelerden değil gelişmekte olan ülkelerden olacak.

Yaraları sarmak 4-5 sene alır.

Yabancıların ilgisi hala devam eder.

Çünkü Türkiye'de enerji üretimi, rüzgar enerjisi, tarım, altyapı yatırımları henüz olgunlaşmamış konular.

Toplumun üçte biri tarımda çalışıyor, biz tarım adına bir şey yapmıyoruz.

Keza turizm.

Buna benzer bir sürü cazip sektörümüz  var.

Reel faizlerimiz hala iyi.

Türkiye dinamik nüfusuyla ve ekonomik potansiyeliyle Avrupa'ya göre çok cazip.

9) Son olarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine tavsiyeleriniz?

Boğaziçililer her şeyi bilir zaten.

Boğaziçi öğrencilerinin çok güzel bir özgüveni vardır.

Üniversite sadece okuyan değil, sosyal hayatıyla da donanımlı insanlar yetiştirme konusunda çok iyidir.

ABD'ye benzer bir sistem kurmuş.

Adam üniversiteden mezun oluyor 3-5 sene çalışıyor sonra üstüne MBA yapıyor.

Biz pragmatik bir milletiz, her şeyde varız, her işi yaparız.

Ama birde şu sisteme ve metodolojiye önem vermek lazım, biraz da kendi işimizi yapmamız lazım.

O yüzden derece yapmak önemli.

Doğru alanlarda yapılan akademik çalışmalar know-how yaratır.

İş dünyasıyla üniversitelerin entegrasyonu çok az.

Daha üniversitedeyken bu işlere girmek lazım.

Mezunların üniversiteyi unutmaması lazım.

İleride hayatlarında elbette başarılar dilerim ama Boğaziçi Üniversitesi zaten öğrencilerine başarılı olmak için gereken o yöneticilik ruhunu, özgüveni ve girişimciliği veriyor.

 Hakan Ateş

KARİYER REHBERİ, SAYI 8, 2009, sayfa;46-50
BOĞAZİÇİ ÜNİVESİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org