Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Prof.Dr.Üstün Ergüder Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Prof.Dr. ÜSTÜN ERGÜDER Bülent Şenver'in Odası TV Programı
21.06.2012
Okunma Sayısı : 6005
Oy Sayısı : 12
Değerlendirme : 5
Popülarite : 5,4
Verdiğiniz Puan :
 

 

Prof.Dr. ÜSTÜN ERGÜDER Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

Duayen bankacı Bülent Şenver, 1974 yılında Robert Kolej Yüksek Okulunda benim talebem olmuştu.

O dönemde Robert Kolejde hocalığa yeni başlamıştım.

Bülent banka genel müdürü olduğunda Türkiye'de bankacılık konusunda bir çok yenilikler yapmıştır.

Resimli kredi kartları, dört büyük futbol takımız için taraftar kartları uygulamalarını başlatmıştır. 

Bület Şenver adaşı Migros genel müdürü Bülend Özaydınlı ile birlikte Türkiye'de ilk defa Migros mağazalarında banka kartıyla karpuz alma dönemini başlatmıştır.

Bülent ile gençler için bir televizyon programı yaptık.

Sizlerle paylaşıyorum...

.
.

izlemek için Prof.Dr. ÜSTÜN ERGÜDER Bülent Şenver'in Odası TV Programı 

.
.

dinlemek için

.
.


Prof.Dr. ÜSTÜN ERGÜDER Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi

Prof.Dr. Üstün Ergüder (ÜE)
Bülent Şenver (BŞ)
 
BŞ: Bülent Şenver'in Odası'na hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder.

Hoşgeldiniz Hocam.

ÜE:
Hoşbulduk.

BŞ:
Hocam, diyorum çünkü üniversitede benim hocamdınız.

ÜE:
Bülent benim ilk göz ağrımdı.

Çaylak olduğumuz zamanlarda.

BŞ:
Çok iyi şeyler öğrendik sizlerden.

Umarım gençler sizin verdiklerinizi alıyordur, paylaşıyordur ve onlara yararlı oluyordur.

Bana çok yararlı oldu.

Sizin hayatınızda kilometre taşlarım diye düşündüğünüzde bizimle paylaşacağınız neler var?

ÜE:
Hayatımın kilometre taşlarından bir tanesi akademik kariyere geçişimdir.

O da 1962 senesinde oldu. İngiltere'de ben lisans okudum, iyi bir üniversitede Manchester üniversitesinde ekonomi, politika okudum.

Döndüğüm zaman pek ne yapacağımı bilemiyordum.

Babam benim çok başarılı bir cerrahtı.

Ama beni hep cerrah olmamaya zorladı.

"Zor bir meslektir, gecen gündüzün olmaz, çok mesuliyetlidir" derdi.

Zaten görüyordum,  günde 17 ameliyat yaptığı oluyordu 50'li yıllarda.

Peki, o olmayacaksa ne olur diye düşündüm. 

O zamanın Ankara'sında en göz alıcı meslek dış işleri mensubu olmaktı.

Yurt dışına gitmek o kadar kolay değildi o seneler.

Yurtdışına gideceksin, sevdiğin hayal kurduğun şehirlerde yaşayacaksın. Bir takım çok rasyonel olmayan sebeplerden İngiltere'den döndüğüm zaman aklımın bir köşesinde vardı.

Dış işleri bakanlığına girmek için müracaat ettim.

Sınavla alıyorlardı o zaman.

Sınavlar iki aşamalıydı bir lisandan sizi sınava alıyorlardı, onu geçerseniz meslek sınavı dedikleri hukuk, siyasi tarihi, ekonomi gibi sizi sözlü mülakat şeklinde sınava alıyorlardı.

Ben ilk İngiltere'den gelir gelmez  hemen dış işleri sınavına girdim, İngilizce sınavından birinci oldum, beni hukuktan bıraktılar, haklılarda hukuk hiç okumamıştım.

Bir gecede bitirmeye çalıştım.

Ertesi gün bir sınava girdim, suali hatırlıyorum "Anne ölürse miras kimlere kalır?" miras hukuku ile ilgili bir şey geldi.

Ama bilemedim bıraktılar beni.

Ankara'da boşta kaldım ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi asistanlık sınavları açtı.

Ben Robert Kolej mezunuyum.

İngiltere'de okudum. 

O ekolden geldiğim için bilgiye karşı, akademiye karşı bir zayıf tarafım vardı.

Özellikle bize Robert Kolej, okulu sevdirdiydi. Manchester üniversitesinde de çok iyi hocalarım olduydu.

Ortadoğu bu sınavı açınca Ortadoğu Teknik Üniversitesine girdim ve kabul edildim.

Bu arada dış işleri gündemimden düşmemişti.

İkinci sınavı açtılar, bu sefer beni İngilizceden bıraktılar.

Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesine giderek ısınmaya başladım.

O arada da Robert Kolej öğretim üyeleri yetiştirmek üzere bir burs sınavı açmıştı, ona girdim kazandım, Amerika gittim doktora yaptım.

Doktora yaptım, döndüm geldim,

Robert koleje geldim ve sizleri okutmaya başladım.

Onun için o günler 1961-1962 önemli bir dönüm noktasıdır.

Düşündüğüm bir yerden başka bir yere yönlendirdi ve giderek daha çok sevdiğim bir mesleğe doğru yönlendirdi.

BŞ:
Ve yüksele yüksele Boğaziçi Üniversitesinin rektörü oldunuz.

ÜE:
Boğaziçi Üniversitesi benim için bir yerde çok önemlidir, çünkü kariyerim özdeşleşti orayla.

Ben o kurum ile beraber ile geliştim.

Orası Robert Kolej yüksek okulu olmaktan çıkıp Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden biri haline geldi.

Orada biz de büyüdük beraber.

Türk akademik sistemine intibakımız üniversite ile beraber oldu.

O gün senin hocan olan arkadaşlar Mustafa Dilmenler gibi.

BŞ:
Arman Manukyan, Ahmet koç.

ÜE
: Onun için benim çok özel bir yeri vardır.

Başka bir mihenk taşı da 1981'de geçirilen yüksek öğrenim yasası 2547, ben Boğaziçi Üniversitesinin çok büyük haksızlıklar yaptığına inandım.

Ondan sonraki on sene içinde yani 1982-1992 arasında giderek bu fikrim pekişti.

BŞ:
Nasıl bir haksızlık oldu bu?

ÜE:
Boğaziçi kendine çok özel bir kurum.

Kendine göre deneyler yapan bir kurum.

Türkiye'ye değişik modeller sunabilen bir kurumdu.

Mesela, biz 1974 yılında Şerif Mardin geldi üniversiteye ve sosyal bilimler diye bir bölüm kuruldu.

Bu Türkiye için bir yenilikti. İçinse siyaset, psikoloji birimi ve sosyolojiyi barındıran, disiplinler arası bir program geliştiren çok güzel bir programdı.

Bir baktık ki 1982'de bunların hepsi sıfırlandı.

O bölümün içindeki disiplinler başka fakültelere gitti.

Siyaset bilimi benim mensup olduğum bölüm idari bilimlerde kaldı.

Yani çok ilginç, yenilikçi olduğum bir projenin çok büyük bir darbe yediğini gördüm.

Şimdi yenlik olan ve sunulan bazı üniversitelerin yaptığı kamu politikaları yoktu.

Mastır programları var.

Biz bunları daha 1979 da planladık ve yürürlüğe koyduk.

Kamu politikaları mastırı veriyorduk, o kalktı ortadan.

Yönetsel olarak da Boğaziçi şunu hissetti; o gün bize rektör olarak atanan arkadaş dışarıdan geldi, ona ben hiçbir zaman haksızlık etmek istemem, elinden geleni yapmıştır.

Ama Boğaziçi üniversitesinde hep şöyle bir şey oldu; "Bunlar bizi çok değişik olduğumuz için cezalandırıyorlar.

Biz kendi kendimizi yönetemiyor muyuz?

İçimizden adam çıkmıyor mu? " gibi sorular.

Bunlardan bende etkilendim.

Ben siyaset bilimde doktora yapmış bir insanım, bölümümüzde de herkes siyaset bilimciydi.

Bize bir gecede siz artık siyaset bilimci değilsiniz, kamu yönetimisiniz dediler.

Ben çok sinirlenmiştim bu işe.

Sonunda da 1991 senesiydi, ben bu üniversitenin rektörlüğüne aday olacağım ve bu iş değiştireceğim dedim.

BŞ:
Dediniz, rektör oldunuz, başardınız.

Değiştirmeyi başardınız mı?

ÜE:
Bazı şeyleri başardı.

Bazı şeyleri başaramadım.

1982'de başlayan bir sistem.

Beğenmediğiniz bir sistem.

Öğretim üyelerinin de beğenmediği bir sistem.

Ama aradan on sene geçince sistem kendi destekçilerini yaratıyor.

O kadar kolay iş değil o.

Yalnız Ankara ile boğuşmuyorsunuz, içeride de boğuşuyorsunuz.

Ana bilim dalı diye bir şey getirdiler o sene, yoktu o sistemde bölüm vardı.

Biz o zamanlar kanunda ana bilim dalı diyor diye ana bilim dalarlını yaratıyormuş gibi davrandık.

On sene sonra baktık ki millet ana bilim dallarına sahip çıkıyor.

BŞ:
Anladım ki rektör olunca boğuşmak gerekiyor.

ÜE:
Hedefe yönelik, bir paradigmaya yönelik rektörlük yapacaksınız, boğuşacaksınız.

Yoksa hiç girmeyin o işe.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder ile birlikteyiz.

Şimdi üç keşke.

Hocam, üç keşke diyorum, birinci keşkemizi dünya ile ilgili sizden dinlemek istiyorum.

Dünya ile ilgili keşke diye başlayan ne diyebilir siniz?

ÜE:
Bana keşke dedirtmen biraz güç.

Geriye dönüp baktığım zaman keşke şu şöyle olsaydı dünya ile ilgi diyeceğim ne var?

  "Keşke dünyada bu kadar savaş olmasaydı." Keşke insanlar milliyetçilik ve dini nedenlerden dolayı bu kadar bölünmese, birbirini kesip biçmeseler. 

BŞ:
Dünyayı hor kullanamasak keşke.

İkinci keşke Türkiye ile ilgili

ÜE:
"Etrafımızı bu kadar hor kullanmasak" derim.

Çünkü benim tecrübelerim dünya dediğiniz zaman, benim tecrübelerim daha sınırlı tecrübeler.

Benim hayatım Türkiye dışında İngiltere ve Amerika'da geçti.

Avrupa'ya sık sık gidiş gelişlerim oluyor.

Orada benim gördüğüm çevre meselesi denildiği zaman, onlarında büyük suçları var ama en azından düzeltme çabası var.

Bir bilinci parçası haline getirme çabası var.

Politikalar geliştiriyorlar.

Nedir politikalar? 

Arabalarda katalitik dediğimiz emisyonları azaltan şeyler, sigara meselesi nereden çıktı?

Bu benzer çabayı bizde pek görmüyorum.

BŞ:
Türkiye'de keşke çevreyi titiz, dikkatli, bilinçli kullansak.

ÜE:
Beni üzen, sıkan Bodrum'da bir yerimiz var oraya gidiyorum, orada herkes geliyor güzel bir koyda denize giriyor, arkasına geliyor arabaları park ediyor.

Akşam üstü sahilde yürümeye kalktığınız zaman sigara izmaritinden, denizde çöpten, plastik şişelerden, torbalardan geçilmiyor.

Arkaya arabaları park ettikleri yerleri görüyorsunuz, belikli insanlar arabadaki fazla çöpleri yere atıyorlar.

İnanılmaz bir şey, beni çok rahatsız ediyor.

O kadar rahatsız ediyor ki beni akyalarda tanıyorlar artık, yaşını başını almış bir adam akşam sahilde dolaşıp çöp topluyor diye.

Bunu küçümseyenlerde var, takdir edenlerde var.

İyi tarafı, takdir edenlerden benim gibi yapmaya başlayanlar oldu.

BŞ:
Son keşkemiz de kendiniz ile ilgili.

ÜE:
Keşke birkaç lisan daha öğrenseydim.

Fransızca isterdim, bir ara İtalyanca öğrenmeye başladım. Ama İtalyanca niçin öğrendim?

İngiltere'deydim, o ara bir İtalyan kız arkadaşım oldu, gidip İtalyanca dersi almaya başladım.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder. Şimdi bir göster, bin işit.

Ben size bir obje getirdim.

Objemiz bu kutunun içerisinde.

O objemizi size göstereyim, onunla ilgili gençlerimizin kulaklarına küpe olacak bir şeyler söylemenizi istiyorum.

Sizin için getirdiğim obje "para".

ÜE:
Bizim kültürümüzde parayı çok aşağılayan bir söylem var ama diğer taraftan da herkes para kazanmak istiyor.

Para dediğiniz olay, toplumsal hayatta, piyasanın olduğu bir yerde bir mecburiyet.

Ama hayatta başka büyük değerlerde var.

Bunu nen büyük değer haline getirmek doğru değil.

"Gözü kör olsun paranın" demek de doğru değil.

Bu dengeyi kuracaksın.

Kişisel değerlerde çok önemli. 

Eğer çok para kazanıyorsa birisi muhakkak sosyal mesuliyeti olması lazım, bilincini geliştirmesi lazım diye düşünüyorum.

BŞ:
Olmazsa olmaz ama çok önemli bir değer haline getirirseniz parayı.

ÜE:
Olmazsa olmaz evet.

Önemli ama tek kriter değil hayatta.

BŞ:
O zaman hemen bunun devamında önemli olan değerler nedir?

Gençlerimize parayı çok önemli bir değer halinde görmeyin dedik,  ama para kazanın dedik.

Onlar için önemli değerler ne olmalı?

Birkaç değer söyleyebilir miyiz?

ÜE:
Benim önem verdiğim şeylerden bir tanesi, karşıdaki insana kıymet vermek.

Her kim olursa olsun.

Kendini her zaman onun yerine koymak lazım.

Dışarıda çok güç durumda bir adam bile görsen, bazı insanlar çok aşağılıyor.

Ama kendini ilk önce onun yerine koyacaksın.

Mesela arkadaşlarla lokantalara gittiğimde görüyorum,  bakıyorum garsonu aşağılamak bir değer gibi geliyor ona.

Halbuki ben kendimi onun yerine koyduğum zaman ben onu yapamam.

İkincisi diyalog.

Konuşmak, anlamak, gözünün içine bakmak son derece önemli bence.

Bu sevmekten de geçiyor.

Her insanı seveceksin, şart bu diye düşünüyorum.

BŞ:
Sevmek, diyalog, saygı, değer vermek, önem vermek.

BŞ: Hayatta değiştirmek istediğiniz bazı şeyler olmuştur.

Bir lider olarak düşündüğünüzde, bir lider olarak şu anda Alaaddin'in sihirli lambası elinizde olsa ve içinden cin çıksa "Prof. Dr. Üstün Ergüder dile benden ne dilersin, hemen değiştireceğim" dese o çıkan cine neyi değiştirmesini söylersiniz?

ÜE:
1982'de sorsaydı YÖK'ü kaldır derdim.

Şimdi sorarsa yine uğraştığım iş ile çok yakından ilgili; Türkiye'de eğitim sistemi ile ilgili önemli paradigma değişimine ihtiyaç var.

Biz çocuklarımıza kendi ayakları üzerinde durabilme, düşünebilme, karşıyı saygı çerçevesi içinde eleştirebilme, öğrenmeye açık olmak gibi şeyleri öğretmemiz gerekir.

Halbuki eğitim sistemimize bakıyorum, tepeden inme bir takım sana doğrular empoze ediyor.

Sen o doğruları alıyorsun, bir kutunun içine koyuyorsun,  zamanı geldiğinde birisi sana soruyor, sen kutuyu açıp cevabı bu deyip yine kapatıyorsun.

Hiç eleştirmeden, hiç etmeden.

Bunun değişmesi lazım Türkiye'de.

Bu söylediklerimi herkes söylüyor ama pek yanaşmıyor.

Öğrenmenin hayatla ne kadar ilgisi olduğunu, bir parçası olduğunu biz öğrencilere öğretmemiz lazım.

Alışkanlıkları değiştirmek güç oluyor.

Biz öyle bir eğitim sistemi kurmuşuz ki, biraz ideolojik tarafı güçlü yeni bir millet yaratmışız 1920'lerden beri bir cumhuriyet yaratıyoruz.

Onun için bir öğretmen ordusu, bir milli eğitim bakanlığı yaratmışsın, bunu bu şekilde yapmaya alışmışsın. Bunu değiştir dediğin zaman, yeni bir paradigma getirdiğin zaman kolay olmuyor.

Şimdi ben en büyük tehlikeyi şeyde görüyorum; bir ideolojiyi tepeden aşağıya indirme,
mekanizması gayet güzel yaratılmış, aslında bu yüksek öğrenim kurumunda da var, bunun sahibi değişince mekanizma orada duruyor, ideoloji değişiyor.

Biz daha düşünebilen, sorgulayabilen, kuşkulu insanlar yaratmayı bilsek, sistemler o kadar kolay ele geçirilemez.

BŞ:
Eğitim sisteminde gençlerimize vermekle zorunlu olduğumuz özellikler; sorgulayan gençlik
istiyoruz, kuşku duyan, öğrenmeye açık olan.

ÜE:
Kendisine bir formül sunuyorsa kabul edilmesin, nereden geldi bu desin.

Günümüzde o kadar çok örneği var ki. Televizyonları seyrediyorsun, geçen gün dikkatimi çekti.

THY grevi ile ilgili bir muhabir bu tasarıyı hazırlayan bir milletvekiline bir soru soruyor.

"Dünyanın başka bir yerinde böyle bir şey var mı?" diyor. "Var"  diyor.  

Ama muhabirin aklına gelmiyor nedir onlar diye sorsun.

BŞ: Hemen kabulleniyorlar.

BŞ: Doğru. Bülent Şenver'in odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder.

Şimdi soru yağmuru.

Soru yağmurumuzda ben soru yağmuru gibi bazı kısa kısa sorular soracağım
size, onlara cevap vermenizi isteyeceğim.

"Siz Milli Eğitim Bakanı olsanız, ilk değiştireceğiniz şey ne olurdu?"

ÜE:
Ben öğretmenlerimize çok daha iyi şartlar sağlardım işlerini yapabilmeleri için.

BŞ:
"En son kimi yanaklarınızdan öptünüz?"

ÜE:
Sabah eşimin yanaklarından öptüm.

BŞ:
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki" dediğiniz ne var?

ÜE:
Çok şey var.

Ben 1961 yılında İngiltere'den Türkiye'ye döndüm.

O sene Menderes ve arkadaşları asıldılar. 

Onu hiç unutamam.

Büyük bir haksızlıktı.

Büyük bir yanlıştı.

Türk siyasi tarihinde utandığım bir olay olduğu için, bunu unutamıyorum.

BŞ:
"Her zaman benimle birlikte olsun." Her zaman sizinle birlikte ne olsun?

ÜE:
Akıl olsun diyorum.

Yaşım ilerledikçe kaybetmek istemediğim şey akıl.

Muhakeme gücü.

BŞ:
Sizi üzen bir olay nedir?

ÜE:
Demin söylediğim olay, çok üzüldüğüm için unutamıyorum.

BŞ.
En çok sevdiğiniz ses ne sesidir?

ÜE:
 Deniz sesi, dalga sesi beni çok sakinleştirir.

Denize yakın bir otel olasında yatıyorsam camı açıyorum.

BŞ:
Sizi en çabuk kızdıran şey nedir?

ÜE:
Körü körüne bir şeyi iddia etmek.

BŞ:
En son en zaman ağlamıştınız?

ÜE:
Çok uzun oldu, galiba babam vefat ettiğinde.

BŞ:
Allah rahmet eylesin. İş hayatında en sık gördüğünüz etik olmayan davranış nedir?

ÜE:
Çok sık görüyorum bunu, yalnız iş hayatında değil, Türkiye'de görüyorum; bir takım kurallar
var, hepimiz gayet iyi biliyoruz, doğrular var, bunları hep başkalarına uyguluyoruz, kendimize geldiği zaman uygulamıyoruz.

Bu beni rahatsız eder çok.

BŞ:
Size karşı dürüst davranmayana ne yaparsınız?

ÜE:
İlişkiyi keserim.

BŞ:
Benim de öyle uzak dur diye bir listem var.

Bilgisayarlarda ve telefonlarda bazı isimleri tutma yöntemleri var.

Oraya bir tane klasör açtım kendime, klasörün adı "Uzak dur" Uzak durmak istediğim kişileri oraya not ediyorum, çeşitli nedenlerden dolayı.

ÜE:
Benim gençlere söyleyeceğim bir şeyler var.

Benim şöyle bir deneyimim var; biz Boğaziçi Üniversitesinde beklide ilk twitter tipti insanların birbirine yazıştığı form tipi yaratan üniversiteyiz.

Çok ilginç bir şey gördüm orada, bilgisayar çok güzel bir şey, oturup yazıyorsun, mesaj hemen gidiyor.

Fakat yazarken sana bir mesaj geliyor, bu mesaja kızıyorsun belki, hemen cevabını yazıyorsun daha kızgın bir mesaj, fazla düşünmeden cevabını yazıyorsun, karşı tarafa gidiyor.

Karşı taraf bundan alınıyor, sana daha kötü bir mesaj yazıyor.

O formda ben inanılmaz hakaretler, inanılmaz itişmeler gördüm.

Bu niye oluyor diye düşünüyorsun.

Eskiden insan aşık olsa bile bir aşk mektubu yazarsın.

Bu büyük bir ihtimalle gece yazarsın.

Gece biter, yatar uyursun.

Sabahleyin kalkarsın belki kahvaltı yaparken düşünürsün, sonra postaneye veya aracıya verirsin.

Bunların hepsi zaman alır ve sana düşünme şansı verir.

Bazı hiç göndermezsin.

Bilgisayarda böyle bir şans yok.

Bir kere göz göze bakmıyorsun. Ben bunu bildiğim için bilgisayarda çok duyarak yazdığım mesajları hiçbir zaman anında göndermiyorum.

Bir gece geçiriyorum en az üstünden, bazılarını hiç göndermiyorum, bazılarını düzelterek gönderiyorum.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder ile birlikteyiz. 

Şimdi Siz olsaydınız Ne Yapardınız? 

Sizin için hayali bir vaka hazırladım, onu okuyayım ve soracağım.

Siz Olsaydınız Ne Yapardınız diye.

Şakir Bey, ülkesinde bilinen bir vakfın başkanıdır.

Vakıf mali açıdan zor durumdadır.

Vakfın devam edebilmesi için büyük bir para bulmak ihtiyacı söz konusudur.

Ne yapsam diye Şakir Bey düşünürken, tam o sırada yurtdışından bir işadamı Şakir Bey'i arar ve ona şunu söyler:

"Şakir Bey, vakfınızın ülkemizde bir araştırma yapıp bir rapor hazırlamanızı istiyoruz.

Bunu gerçekleştirdiğiniz takdirde 5 milyon dolar bağışta bulunacağız." Der.

Şakir Bey, heyecanlanır, bir kurtuluştur belki vakfı için  diye sorar:

"Ne istiyorsunuz bizden?"

"Ülkenizde yaşayan bir grup etnik kökeni farklı olan kişiler var.

Onların demokratik hakları ile ilgili bir rapor hazırlamanızı istiyoruz.

Ancak raporu öyle bir şekilde hazırlayın ki sonunda o gruba egemenlik verecek ve buna yardımcı olacak, hatta bölünmeye kadar ülkenizde gidebilecek bazı bulgular sonuçları var gibi raporunuza bir şekilde yazmanızı arzu ediyoruz."der.

Şakir Bey, düşünmeye başlar acaba ne yapsam diye.

Sayın Üstün Ergüder, bu durumda siz olsaydınız, siz ne yapardınız?

ÜE:
Bugün verdiğiniz örnek, çok kolay bir örnek.

Ama bana çok başka bir şey söylese, sonucunu dikte eden bir şey söylese ben yapamam.

Kuş seveler cennetini ama sonucu şöyle olsun dese ben yapamam.

Ama eğer sen bana araştırma yapıp, kendi dilediğim, kendi vardığım sonuçları yayınlarsam o zaman başka hikaye.

BŞ:
Kesinlikle reddederim diyorsunuz.

ÜE:
Hiç düşünülmez bile.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüder ile birlikteyiz.

Şimdi çubuk oyunu.

Bu çubuklardan ben bir tane çekmenizi istiyorum.

ÜE:
Bendeki sözsüz çıktı.

BŞ:
Mademki size sözsüz çıktı, bununla ilgili bununla ne mesaj vermek ister siniz?

ÜE:
Konuşmadan önce düşün derim.

BŞ:
Sizin yerinize ben çektim, orada da diyor ki "En yükseğe erişmek isterseniz, en aşağı bilmelisiniz."

ÜE:
Doğrudur.

Sen bir apartmanın en üst katına çıkmak istiyorsan alttan başlaman gerekir.

Tepeden konmalar çabuk düşüyor, çabuk yıkılıyor.

Benim Boğaziçi tecrübem öyledir, alttan biliyorum olayı.

O zaman daha iyi yönetebiliyorsunuz.

BŞ:
Hocam, çok teşekkür ediyorum ağzınıza sağlık.

Gençlerle tecrübelerinizi paylaştınız.

Ben bu tecrübeler için gençler adına size teşekkür ediyorum.

Bülent Şenver'in odasında konuğum Prof. Dr. Üstün Ergüderdi.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.


Üstün Ergüder, Bülent Şenver

.



.



.



.

 

.



.



.



.


Prof.Dr. Üstün Ergüder, Bülent Şenver
.


Prof.Dr. Üstün Ergüder

.
.



.
.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org