Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Aret Vartanyan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ARET VARTANYAN ile Ömür Akarcan Tüven bir söyleşi
24.10.2015
Okunma Sayısı : 9999
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

ARET VARTANYAN ile Ömür Akarcan Tüven  bir söyleşi


Aret Vartanyan kimdir? Yaşam öykünüz hakkında bilgi verir misiniz?

Aret Vartanyan kendini bildi bileli yazıyor. Küçük yaşlarda arkadaşlarıyla misket oynamak yerine, klasikleri okudu. Misket oynamak için şimdi couckları olmasını bekliyor.

Çocuk yaşta iletişimci olmayı seçti ve üniversite sınavında sadece İletişim fakültelerini seçerek Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde lisans ve yüksek lisan eğitimlerini tamamladı.

Sonrasınd Oxford'a burslu giderek hem teoloji hem de iletişim eğitimi aldı.

Yaklaşık 15 yıl global markaların iletişim danışmanlığını yaptı ve 2011 yılında profesyonel hayatını noktaladı.

Vodafone'da geçirdiği 4 senenin son donemlerinde kendini tamemn kitaplarına ve Yaşam Atölyesi'ne bıraktı. Aret, insana inanıyor.

İnsanın yaratabileceklerine, etiketleri kaldırdığında maskeleri indirebildiğinde yaratabileceği dünyaya iniyor.

Tek bir insanı bile dışarıda bırakmayan bri ütopyanın peşinden gidiyor.

Yazmaya nasıl başladınız? Bugüne kadar kaç kitap yayınladınız? (Bu kitapların isimlerini ve yayınevlerini yazar mısınız?)

Kendimi bildim bileli yazıyorum. Kendimi ifade etme aracım yazmak.

İlkokul sıralarında hikayeler, öyküler yazar bunları zımbalayarak satardım. 1998 yılında internet sitemi açarak yazılaırmı geniş kitlelerle paylaştım.

Sonrasında da ulusal gazetelerde yazılarım yayınlanmaya başladı.

2008 yılında ilk kitabım Sen ve Ben, 2009 yılında da Bir Nefes İstanbul GOA tarafından yayımlandı.

Bin Yüz Bir İnsan okurlarıyla ne zaman buluştu?

1 Haziran sabahı okuyucularıyla buluştu.

 Kitap ne kadar sürede yayına hazırlandı? Hazırlık sürecinizden bahseder misiniz?

Son üç yılda kitaplarımızla, atölyelerimizle 150 bin ruha dokunduk.

Bin Yüz Bir İnsan'da kalemimi çok daha cesur kullanarak her birimizin yaşamına dokunan bir hikayeyi paylaşmak istedim. Kitabın kahramanının bir adı yok.

Okur, kitapta kendini görecek. Ve çok iddialı bir cümle kullandık, bu kitaptan sonra yaşamın bambaşka olacak. Bu cümlenin altını doldurabilmek için birbuçuk yıl kitap üzerinde çalıştık ve binlerce insan ile sohbet ettim.

Son bir yıl kitapla yaşadım. Isimsiz kahramanının yaşamını paylaştım. Yüzlerce insanın hayatına karıştım. Sansürsüz, otokontrolsüz bir şekilde yaşanmışlıkları, düşünceleri sayfalara taşıdım. Ortaya bir konsept çıktı.

O yüzden de konsepti yansıtabilmek için, kitabın yanı sıra farklı sanat dallarını ekledik. Cümleleri notalara taşıyan bir müziği olmalıydı.

Yıllardır Gökhan Kırdar'ı dinleyerek yazıyordum. Bu kitabın müziği onun imzasını taşımalıydı.

Tanıştık, konuştuk hatta şimdi kendisiyle dost olduk ve kitaba müziğini verdi. Kitaptaki cümlelerin görselleşebilmesi için, Türkiye'de ilk kez bir kitap için çekilen en büyük proüksiyonu gerçekleştirdik. İstanbul'da 7 ayrı lokasyonda 10 gün geceli gündüzlü yapılan çekimlerde ödüllü tiyatrocu Ece Özdikici ve Zafer Yılmaz ile birlikte Gökhan ve ben rol aldık.

 Bir insan bir günde kaç maske takar? Sizin maskeleriniz ya da kuklalarınız var mı?
Günlük hayatımızda maskelerimizi koşullara ve buluştuğumuz ortamlara göre sürekli değiştiriyoruz.

Ve girdiğimiz rolleri kişiliğimiz sanmaya başlıyoruz. Yöneticisinin karşısında iki büklüm olan kişi, taksiye bindiğinde başka biri, eve vardığında başka biri oluyor. Yüzde yüz maskesiz yaşama diye bir şey günümz koşullarımızda mümkün olamaz.

Önemli olan bu maskeleri azaltabilmek, kendimizle barışık olabilmek. Temelde en rahat paylaşabileceğimiz şey sevgi. Kendimiz olmaktan korkmazsak yaşamaya başlıyoruz.

Ancak, günlük hayatta korkulaırmız, endişelerimiz, kalıplarımızın gölgesinde yaşıyoruz.

Bir de buna yaşanmışlıklarımız, hayal kırıklıklarımız ve öğrnmişliklerimiz eklendiğinde ördüğümüz kabugğn dışına çıkamıyoruz.

Önümüzde her zaman seçenekler var. Ben iki seçneğe indirgiyorum.

Ya Matrix filminde çok güzel tasvir edilen ilüzyonun içinde, korkularımızla, kalıplarımızla, bir anlamda önümüze konmuş kopya hayatları yaşayacağız.

Ya da kendi hikayemizi yazacağız, kollarımızı kocaman açıp yaşamı kucaklayarak, her şeyiyle. Ve bu seçimde çevremize, insanlığa katacağımız çok şey var. Ben ikinci şıkkı seçtim. Ve daha uzun bir yolum var.

 Gökhan Kırdar ile nasıl bir araya geldiniz? Kırdar ile yürüttüğünüz projenin amacı ve içeriği hakkında bilgi verir misiniz?

1995 yılından bugüne Gökhan Kırdar'ı dinlerim.

Kitaplarımı yazarken onun özellikle popüler olmayan albümleri, besteleri bana eşlik etti. Röportajlarını okuduğumda, paylaştıklarını incelediğimde benzeştiğimizi görüyordum.

Ben harfleri, o notaları kullanıyordu.

Kitabın müziği olmalı dediğimde Gökhan Kırdar'dan başka bir ismi düşünmedim.

Oturdum uzun bir mail yazdım. Gelen nazik cevabı bir fincan kahve izledi.

Karşılıklı oturup kahve içtiğimizde zaten artık dostluğumuz başlamıştı.

Bundan sonrasında gerek onun projelerinde gerekse benim projelerimde birlikte olmaya devam edeceğiz.

Şu anda paylaştığımız ortak söylem 'Biz ' olmak, etiketlerden arınarak sevgiyle, aşkla…
Günümüzde bu bir ütopya olarak görülebilir ama zaten gerçekleşebilir olsaydı ütopyamız olmazdı.

 Yeni kitap projeleriniz var mı? Varsa yeni kitap projeniz hakkında bilgi verir misiniz?


Yazarak yaşayan biri olarak projelerin devamı elbetteki var.

Şu an için öne çıkanlar Ege'nin İki Yakası adlı bir projemiz var.

Önce Ege'nin Türkiye kıyıları, sonra Yunanistan kıyılarnd auzun bir yolculuk gerçekleşecek.

Kameralarımızı alıp bu yolculupa çıkacağız ve insan hikayeleriyle kurgusu oluşacak. İki tarafı ayıran tek şey Ege Denizi. Bunu işleyen bir kitap olacak.

Ayrıca, Yaşam Atölyesi'nin kitabı çıkacak.

Tamamen katılımcıların hikayeleri, kendi kalemlerinden dokulenlerin derleneceği bir çalışma.

Bir de benim bir ütopik projem var.

Onu da piştiğinde paylaşmayı tercih ediyorum.

Aret Vartanyan yazmak dışında nelerle ilgilenir? Kitap dışında başka projeleriniz var mı?

Fotoğraf  çekiyorum. Bazen sayfalarca hikayeyi tek bir karede verebilmemi sağlıyor. Yaşam Atölyesi benim aynı zamanda en büyük hobim.

İnsanlarla sürekli bri paylaşım içindeyim.

Sosyal Sorumluluk çalışmalarına katılmak benim için önemli.

Önümüzdeki dönemde bu alandaki çalışmalrda daha aktif yer alacağım. Ulusal ve uluslararası STK'lar ile görüşmelerimiz sürüyor.

Sık sık İstanbul sokaklarını arşınlamak ise, beni en çok rahatlatan aktivitem. He rbir sokak, gece gündüz ayrı bir dünya, tek tek ayrı bir kitap.

Yeni yayın döneminde bir TV ve radyo programını yaşama geçirmeye yoğunlaştık. Şu anda detaylar üzerinde çalışıyoruz. Şu ana kadar yapılmayan bir konsepti yayına taşımayı hedefliyoruz.

Ermeni kimliğinizin okur gözünde size sağladığı avantajlar ya da dezavantajlar oldu mu?

Oldukça karışık bir ailenin çocuğu olduğum için tek Ermeni kimliği demek doğru olmaz.

Örneğin Ermenicem çok kotudur ama Rumcam cok iyidir.

Doğduğum anda kendimi içinde bulduğum çok kültürlülük, okurlarıma ulaşırken ki yaklaşımımdan cümlelerime kadar her sürece yansıyor.

Şu ana kadar herhangi bir dezavantaj yaşamadım.

Zaten neden yaşayayım ki? Ben zaten etiketleirn arkasında olanlarla ilgileniyorum.

1998 yılında kitabınızı internet üzerinden yaymaya başladınız. İnternet nasıl  bir kitleye ulaşmanıza aracılık etti.

Internet olmasaydı bu kadar hızlı ilerleyemezdim.

He rşeyden önce eğer üretenseniz Internet size benzersiz fırsatlar sunuyor. Internet'te bambaşka bir ailemiz var. Mesafelerin, sınırların olmadığı anlık bir etkileşim.

Bu anlamda, konuşulan Internet yasakları bana kabus gibi geliyor. Internet'teki paylaşımların önünü açacağımıza, sınırlarını daraltmaya çalışmayı ben algılayamıyorum, anlayamıyorum. 7'den 77'ye ulaştım.

Biraz Yaşam Atölyesinden bahseder misiniz? Nedir Yaşam Atölyesi?

Günümüzde birçok popular kavram var:

Çekim yasası, pozitif düşünce, kuantum, evrene doğru mesajı vermek vb. Hepsi doğru. Yalnız günlük hayat bizi bir yarışa sokuyor.

Sürekli bir koşuşturmacanın içindeyiz. Hedefler, yenileniyor, biri bitiyor yenisi geliyor.

Sorumluluklarımız var. Ay sonu ödenecek faturalarımız var.

Bütün bu gürültünün içinde insan var.

Duygularımız, hayalleirmiz var.

Sen ne istiyorsun?

Nereye gidiyorsun?

Ve bunu bugün birçok kişisel gelişim çalışmasında yapıldığı gibi hazır formüllerle, altın kurallarla bulamazsın, nefes alamazsın.

Cünkü her bireyin ayrı yaşanmışlıkları, ailesi, travmaları, korkuları, hayalleri var.

Kendin olmak, yaşamı, zamanı, varoluşu, insanı, hayallerimizi ve daha birçok parametreyi anlamadan mümkün değil. 

Bir kitap okuyarak, bir seminere katılarak çözülecek bir şeyden bahsetmiyoruz.

O yüzden Yaşam Atölyesi uzun bir yolculuk.

Yaşam Atölyesi, her şeyden once kişinin kendini keşfetmesi ve kendiyle barışarak, kendini ifade edebilmesini  savunuyor. Temel sağlam olduktan sonra, üzerine birçok şey koyabilirsiniz.

O yüzden once kişisel dönüşüm.

Altın kurallarla, öğütlerle bu iş olmaz.

Bugün birkaç seminere katılan, kitap okuyan Yaşam Koçu diye ortaya çıkıyor Bence bu önemli bir sorun. Biz sadece ayna tutuyoruz ve bireyin kendi yolculuğunda ona eşlik ediyoruz.

Dünyanın buna çok ihtiyacı var. Birey kendiyle barışıp, kendini yaşamaya başladığında çevresine değer katmaya başlıyor.

Bugün sevgiyi bile paylaşamıyoruz, vermekten korkuyoruz. Dünyada yaşananar ortada.

Ölüm haberlerini, çatışmaları kanıksdık. Sanıyoruz ki yapabileceğimiz bir şey yok.

Oysa o kadar çok şey var ki. Biz yatağımıza girerken birkaç kilometre cevremizde kaç kişi yataga aç giriyor:

Daha kendi ebeveynlerimize, eşimize, cocugumuza Yaşam ATölyesi'nde ikinci senesinde olan katılımcılar artık bunu yapıyor ve sosyal sorumluluk çalışmalarımız başladı.

İlk olarak İZEV ile büyük bir projeyi sonbaharda hayata geçiriyoruz.

Kendi yaşamlarımızda yaşadığımız değişimi toplumla paylaştıkça daha da kendimiz olabiliriz.
Yaşam Atölyesi yıllık, günlük ve dönemsel eğitimler gerçekleştiriyor.

Temeli yıllık eğiitmler. B

ir yıl boyunca, soluk almaktan beslenmeye, cinsellikten doğru hareket etmeye, parapsikolojiden öz/zihin/beden üçlemesine birçok parapetreyi farklı bir bakış açısıyla işliyoruz.

Ancak bundan sonrasında kuantumdan, pozitif düşünceden, çekim yasasından bahsedebilirsiniz.

Önce, kendi dünyamızı, duygularımızı, insanı ve toplumu anlayarak yola çıkabiliriz.

Yaşam Atölyesi, Asmalımescid ve Acarkent atolyeleriyle devam ederken, yurtdışına açılıyor.

Bu yıl, Londra ve New York'ta seminerleirmiz olacak.

İş dünyasının da dükkatini çektik ve kurumsal eğitimler başladı.

YAkında da online buluşmalar başlıyor.

Yaşam Atölyesi, benim asıl odak noktam ve yaşamı paylaşmaya devam ediyoruz.

Ben üç yıldır sonuçları görüyorum, yaşıyorum. Hangi birini anlatayım ki?

Sevilmeyeceğine inanaların yaptığı evlilikler, kendini yetersiz görenlerin sadece bakış açılarını değiştirerek bugün global markalarda yönetici olması, muhasebecilik yaptığı masasından kalkıp dünyayı dolaşanlar, hepsinden önemlisi artık güne gülümseyerek uyanan ve hayatı kuacaklayanlar.

Paylaştıklaırmızın yansımaları bunlar.

Sen ve Ben kitabımda dediğim gibi, karşımdaki insanın hesap kitabı bırakıp gerçekten yaşamaya başladığı an neler hissettiğini paylaşmak benim varoluşumun ta kendisi. Bunu sayısız defa yaşadım.

Bugün, yaşaıyormuş gibi yapıyoruz. Perdelrimizle, kalıplarımızla, korkularımızla… Bunları aştığımızda gerçekten soluk almaya başlayıp, yaşamaya başlıyoruz.

Kişisel dönüşümü kişisel gelişimden ayıran yanlar neler? Neden dönüşüm, gelişim değil?

Her bir bireyin ayrı bir geçmişi, yaşanmışlıkları, ailesi, gerçekleri var.

Bunları dikkate almadan, iç dünyadaki karmaşıklığı çözmeden üzerine bir şeyler koymaya çalışırsanız, en küçük sarsıntıda yıkılacak bozuk zeminde insa edilmis bir gokdelen yaratmış olursunuz.

Zaten günlük hayatta sürekli bir kosusturmacanın icindeyiz.

Yenilenen hedefler, mesaj bombardımanı sorumluluklar.

Buradabireyin iç dünyasını yok sayamazsınız.

Duyguları, hayalleri, yaraları…

Önce içerisini halledip, sonra üzerine bir şeyler koyabilirsiniz.

Ancak bugün Kişisel Gelişim adı altında altın kurallar, öğretiler, hatta kişinin kendisini yetersiz hissedceği saptamalarla çalışmalar yapılıyor.

Bizler robotlar değiliz.

Duyguları, ruhu olan varlıklarız.

Biz değişmeden, biz kendimizle barışmadan, biz kendimizi tanıyıp, ifade edemeden hep büyük bir boşluk olacak.

Bir seminere katılarak, bir kitap okuyarak bir kıvılvım oluşuyor ancak sonra yeniden aynı döngülerimizin içinde buluyoruz kendimizi.

Çünkü bu kadar basit değil.

Bu kitabın yayın sektörüne kazandırdığı ilkler neler?

İşlk kez bir kitap için aslında 360 derece mantığıyla örülmüş bir konsept yaratılıd ve bu konsept farklı ürünleri beraberinde getirdi.

Gökhan Kırdar'ın bestesinde cümleler notalara taşındı.

Kitap için büyük prodüksiyonlu bir film cekildi ki buradaki amaç da cümleleri görselleştirmekti. Kitaba eklenen barkod ile, okur mobil telefonunu kullanarak yıllarca farklı içerikleri bizden alabiliyor olacak.

Kitabın ebook versiyonu Temmuz'da apple storelarda olacak.

Ayrıca kitap bir sohbet başlatıyor.

Sosyal mecralarda oluşturulan platformlarla kitaptan sonra, okurların paylaşımlarına geçiliyor.

Konsept, bir harekete dönüşüyor.

Yaz sonuna doğru da fotoğraf sergisi açılacak.

Çekim sürecinden bahseder misiniz? Bu klipleri yayınlamayı planlıyor musunuz?

Çekimlerde Gökhan Kırdar, Ece Özdikici, Zafer Yılmaz ve ben rol aldık.

10 gün boyunca geceli gündüzlü yoğun bir çalışma oldu.

İstanbul'da 7ayrı set kuruldu. Tamamem amatör bir ruhla profesyonel bir iş çıktı.

Işıkçısından kurgu sorumlusuna herkes yüreğini ortaya koyarak çalıştı.

Bu tüm sürece yansıdı.

Hep birlikte büyük keyif aldık ve gerisi gelecek.

Bir bedende kaç kişi yaşıyoruz?

Her gün onlarca role girerken, ne kadar kendimiz olabiliyoruz?

Kendimizi ne kadar tanıyoruz?

Kendimizi sürekli bastııryoruz.

Buradaki temel nedenler yaşanmışlıklarımız, kalıplarımız ve korkularımız.

Aslında içimizdeki arayışın, boluğun farkındayız o yuzden sürekli hedeflerimiz var ancak onlara ulaşsak da boşluk bitmiyor.

En çok ihtiyacımız olan biraz durmak ve soluk almak. Kendimizi tanımadan, kendimizin farkında olmadan her zaman yarım yaşayacağımızın, yaşaıyormuş gibi yaşayacağımızın farkına vardığımızda süreç başlıyor.

'Bin Yüz Bir İnsan' senin üçüncü kitabın. Diğerlerinden farkı nedir biraz anlatabilir misin?

Son üç yılda kitaplarımızla, atölyelerimizle 150 bin ruha dokunduk.

Bin Yüz Bir İnsan'da kalemimi çok daha cesur kullanarak her birimizin yaşamına dokunan bir hikayeyi paylaştım.

Kitabın kahramanının bir adı yok.

Okur, kitapta kendini görecek. Ve çok iddialı bir cümle kullandık, bu kitaptan sonra yaşamın bambaşka olacak. Bu cümlenin altını doldurabilmek için birbuçuk yıl kitap üzerinde çalıştık ve 7000 insan ile sohbet ettim.

Kitap,  "Bir bedende kaç kişi yaşıyoruz?" sorusuyla okurlarını karşılıyor.

Yaşama, varoluşumuza, günlük hayata, aşka cesur yaklaşımlar getiren "Bin Yüz Bir İnsan", her gün büründüğümüz onlarca rolün zihnimizde, ruhumuzda ve bedenimizdeki yansımalarını bir hikaye kurgusunda anlatırken, dünyayı algılama şeklimizi ve kendimizi keşfederek, değiştirerek neler yapabileceğimizi gözler önüne seriyor. Her gün onlarca şey olmaya çalışıyoruz, onlarca rolü oynuyoruz da ne kadar kendimiz olabiliyoruz?

"Bin Yüz Bir İnsan", insanın günlük yaşamın yükü altında, koşuşturmacasında sıkışmışlığını, taşıdığı kalıplarını, önyargılarını cümlelere taşırken, kendi gerçekliğini keşfetmesi ve bu gerçeklikle yaşayabilmesini sade bir yaklaşımla irdeliyor.

 "Bin Yüz Bir İnsan"da insanın yaşanmışlıklarını, duygularını ve farklılıklarını dikkate almadan ele alınacak her konunun, yapılacak her çalışmanın, temeli sağlam olmayan bir ev inşa etmekten öteye geçemeyeceğini ve ilk sarsıntıda yıkılmasının kaçınılmaz olduğuna tanıklık ediyoruz.

Yaşamımızdaki etiketleri, din, dil,ırk, zengin, fakir, eşcinsel gibi sayısız etiketin arkasına bakabildiğimizde sevmeyi, kucaklaşabilmeyi ve birlikte yaşamayı öğreniyoruz.

İşte Bin Yüz Bir İnsan tüm bu yaklaşımlarıyla insana, yaşadığımız dünyaya ve evrene açılmamış bir kapıyı aralıyor.

Kitap nasıl oluştu süreci özetleyebilir misin?

Son bir yıl kitapla yaşadım.

Isimsiz kahramanının yaşamını paylaştım.

Yüzlerce insanın hayatına karıştım.

Sansürsüz, otokontrolsüz bir şekilde yaşanmışlıkları, düşünceleri sayfalara taşıdım.

Ortaya bir konsept çıktı.

O yüzden de konsepti yansıtabilmek için, kitabın yanı sıra farklı sanat dallarını ekledik.

Cümleleri notalara taşıyan bir müziği olmalıydı.

Yıllardır Gökhan Kırdar'ı dinleyerek yazıyordum.

Bu kitabın müziği onun imzasını taşımalıydı.

Tanıştık, konuştuk hatta şimdi kendisiyle dost olduk ve kitaba müziğini verdi.

Kitaptaki cümlelerin görselleşebilmesi için, Türkiye'de ilk kez bir kitap için çekilen en büyük proüksiyonu gerçekleştirdik.

İstanbul'da 7 ayrı lokasyonda 10 gün geceli gündüzlü yapılan çekimlerde ödüllü tiyatrocu Ece Özdikici ve Zafer Yılmaz ile birlikte Gökhan ve ben rol aldık.

• Geçtiğimiz hafta bir tanıtım gecesi düzenlendi. Nasıl gecti? nasıl bir izlenim bıraktı sende?

O gece çok önemliydi. Bugün ekadar paylaştıklarımızın ardındna yeni bri başlangıcı hep beraber paylaşacaktık.

Benim bekleidğimin öteinde bir gece oldu. Garajİstanbul'da gerçekleşen gece için sıkı bir çalışma dönemi geçirdik.

Sokak çalgıcılarıBabylonin Night ile başlayan gece, videolarımızın gösterimi, Zafer Yılmaz ile Ece ÖZdikici'nin cümlelerini sahneye taşıdığı performansı, benim paylaşımım ve Gökhan Kırdar'ın konseriyle son buldu.

İstanbul dışında yaşayanlar için geceyi Internet'te kesintisiz ve HD kaitesinde canlı yayınladık.

Benim için önemli olan ben sahneye çıkarken gerçekleşendi. 500 insan hiç tanımadığı yanındakine sarıldı.

Oradaki duyguları, enerjiyi tarif edemem.

Ürettiklerimizin paylaştıklarımızın yansımasını gördüğümde benim de sahnede gözlerim doldu.

• Senin okur kitlen artık çok belli sanırım öyle değil mi? Koca bir aile olarak da tanımlayabiliriz sanki…

Ben ne yapıyorsam, ne üretiyorsam bunları hep birlikte yapıyoruz.

Herkes çorbaya tuz ekiyor.

Zaten bu kadar kısa zamanda bu kadar çok şeyi başarmamız başka türlü mümkün olmazdı. 

Çıktığımız yolculuk başka türlü de olmaz zaten.

Ben kendimi tüm yüreğimi, beynimi açarak ortaya koyuyorum ve bu yankısını buluyor.

Yaşam Atölyesi ve kitapların etrafında toplanıyoruz, paylaşıyoruz, üretiyoruz ve çevremize taşıyoruz. Karanlık bir odada, tek bir mum yakıp bunu yanındakilerle paylaşmaya başladığında bütün oda aydınlanıyor.

• Kişisel gelişim yerine Kişisel Dönüşüm sözcüğünü kullanıyorsun. Yaşam atölyesi de bu amaçla oluşmuş bir projeydi. Devam ediyor mu? Nasıl bir etkileşim var katılımcılarla aranızda?

Günümüzde birçok popular kavram var:

Çekim yasası, pozitif düşünce, kuantum, evrene doğru mesajı vermek vb.

Hepsi doğru. Yalnız günlük hayat bizi bir yarışa sokuyor.

Sürekli bir koşuşturmacanın içindeyiz.

Hedefler, yenileniyor, biri bitiyor yenisi geliyor. Sorumluluklarımız var.

Ay sonu ödenecek faturalarımız var.

Bütün bu gürültünün içinde insan var.

Duygularımız, hayalleirmiz var.

Sen ne istiyorsun?

Nereye gidiyorsun?

Ve bunu bugün birçok kişisel gelişim çalışmasında yapıldığı gibi hazır formüllerle, altın kurallarla bulamazsın, nefes alamazsın.

Cünkü her bireyin ayrı yaşanmışlıkları, ailesi, travmaları, korkuları, hayalleri var.

Yaşam Atölyesi, her şeyden once kişinin kendini keşfetmesi ve kendiyle barışarak, kendini ifade edebilmesini  savunuyor.

Temel sağlam olduktan sonra, üzerine birçok şey koyabilirsiniz.

O yüzden once kişisel dönüşüm.

Altın kurallarla, öğütlerle bu iş olmaz. Bugün birkaç seminere katılan, kitap okuyan

Yaşam Koçu diye ortaya çıkıyor Bence bu önemli bir sorun.

Biz sadece ayna tutuyoruz ve bireyin kendi yolculuğunda ona eşlik ediyoruz.

Dünyanın buna çok ihtiyacı var. Birey kendiyle barışıp, kendini yaşamaya başladığında çevresine değer katmaya başlıyor.

Bugün sevgiyi bile paylaşamıyoruz, vermekten korkuyoruz. Dünyada yaşananar ortada.

Ölüm haberlerini, çatışmaları kanıksdık. Sanıyoruz ki yapabileceğimiz bir şey yok.

Oysa o kadar çok şey var ki.

Biz yatağımıza girerken birkaç kilometer cevremizde kaç kişi yataga aç giriyor:

Daha kendi ebeveynlerimize, eşimize, cocugumuza Yaşam ATölyesi'nde ikinci senesinde olan katılımcılar artık bunu yapıyor ve sosyal sorumluluk çalışmalarımız başladı.

İlk olarak İZEV ile bir projeyi sonbaharda hayata geçiriyoruz.

Kendi yaşamlarımızda yaşadığımız değişimi toplumla paylaştıkça daha da kendimiz olabiliriz.

Yaşam Atölyesi, Asmalımescid ve Acarkent atolyeleriyle devam ederken, yurtdışına açılıyor.

Bu yıl, Londra ve New York'ta seminerleirmiz olacak.

İş dünyasının da dükkatini çektik ve kurumsal eğitimler başladı. YAkında da online buluşmalar başlıyor.

Yaşam Atölyesi, benim asıl odak noktam ve yaşamı paylaşmaya devam ediyoruz.

Kitapta "Bir bedende kaç kişi yaşıyoruz?" sorusu çıkış noktası. Okur nasıl buluyor bu sorunun cevabını?


Okur bunun cevabını, hikayenin içinde bulıuyor. Bütün o maskelerin,rollerin ötesinde aradığının cevabını buluyor.

Ne olursa olsun, hangi konumda olursa olsun o içinde hic bitmeyen arayışın, bir şeyler eksik hissinin yanıtını alıyor. Cevabını, isimsiz kahramanının yaşamına ortak olurken, aslında kendi hayatından parçaları yaşarken kendiliğinden alıyor.

Kitap sadece bir kitap değil bildiğim kadarıyla bir müzik ve videoyu da barındırıyor bünyesinde. Nasıl ulaşıyor onlar okura?


Tüm içerikler www.aretvartanyan.com adresinde yer alıyor.

Ayrıca Facebook ve Twitter'ı yoğun kullanıyoruz ve aralıksız bir iletişimi sürdürüyoruz. Tüm içerikleri bu mecralarda da paylaşıyoruz.

Okurların geri dönüşümü nasıl oluyor kişisel dönüşüm amacına ulaşıyor mu sence?

Ben üç yıldır sonuçları görüyorum, yaşıyorum.

Hangi birini anlatayım ki?

Sevilmeyeceğine inanaların yaptığı evlilikler, kendini yetersiz görenlerin sadece bakış açılarını değiştirerek bugün global markalarda yönetici olması, muhasebecilik yaptığı masasından kalkıp dünyayı dolaşanlar, hepsinden önemlisi artık güne gülümseyerek uyanan ve hayatı kuacaklayanlar.

Paylaştıklaırmızın yansımaları bunlar.

Sen ve Ben kitabımda dediğim gibi, karşımdaki insanın hesap kitabı bırakıp gerçekten yaşamaya başladığı an neler hissettiğini paylaşmak benim varoluşumun ta kendisi. Bunu sayısız defa yaşadım.

Bugün, yaşaıyormuş gibi yapıyoruz. Perdelrimizle, kalıplarımızla, korkularımızla…

Bunları aştığımızda gerçekten soluk almaya başlayıp, yaşamaya başlıyoruz.

Siyasete nasıl bakıyorsun? Bazı görüşmelerin olduğunu biliyoruz?

Aktif siyaset,politika şimdilik benden uzak.

Bazı partileirn, bazı temsilcileri ile iletişimimiz oldu.

Sanıyorum burada bizim söylemlerimiz, kimlikleri bırakıp birlikte yaşayabilmeye olan inancımız etkili oldu.

Ancak kısa ve orta vadede siyasete girmeyi düşünmüyorum.

Yine de yaptıklarımızın dikkat çekmiş olması güzel.

Ama bir gün mutlaka deneyeceğim.

İnsanın odak olduğu her çalışmada ben ve biz yer alırız.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org