Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Nurten Öztürk Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Aç gözlü olmadık, hayallerimizi büyük tuttuk!
11.06.2017
Okunma Sayısı : 6423
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

"aç gözlü olmadık, hayallerimizi büyük tuttuk!"

OPET Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk'ün öncülüğünde Çanakkale-Gelibolu Yarımadası'nda başlatılan "Tarihe Saygı Projesi" beni, aslında hepsi birbirinden önemli olan "Temiz Tuvalet Kampanyası", "Yeşil Yol Projeleri", Mardin-Dara, Gaziantep-Yasamek ve Bolu-Pazarköy'de gerçekleştirilen örnek köy projelerinden -belki de Gelibolulu olmam yüzünden- daha fazla heyecanlandırdı.

Eceabat ilçesi, Alçıtepe, Kilitbahir, Seddülbahir, Bigalı ve Büyük Anafartalar gibi yarımadanın Tarihi Milli Parkı sınırları içinde kalan köylerinde yapılan yenileme çalışmaları gerçekten görülmeye değer.

Öztürk, -onunla tanışıp konuşunca çok daha da iyi anlıyorsunuz- ülkemizin yetiştirdiği, "Keşke daha çok olsalar dediğiniz" özel insanlardan birisi.

Yalınlığını, sıcaklığını yıllar içinde kazandığı güç, ondan uzaklaştırmamış.

Nurten Hanım'la geçmişten günümüze uzanan içten bir yolculuk yaptık, kendisinin de söylediği gibi bazı şeyleri ilk kez dillendirdi. Umarım bu sıcak sohbeti tüm doğallığı ile yansıtabildim.

Öğretmenlik yaptığınız 13 yıl boyunca ilk yerli akaryakıt şirketini kuracağınız, bu kadar büyüyeceğiniz ve sonunda Koç Grubu ile ortaklık kuracağınız aklınıza gelir miydi?

Yaşadığımız koşullardan mutlu olmaya çalıştık, açgözlü olmadık ama hayallerimizi de hep büyük tuttuk. Evlenirken ben hiçbir zaman "Dört dörtlük bir evim olsun da öyle evleneyim" demedim. İhtiyacımız olan bir masa, dört sandalye, bir yatak, bir koltuk yeterliydi.

Gardırobumuz bile biz evlendikten sekiz sene sonra oldu.

Yani sahip olduklarımızla mutlu olduk ama yaptığımız her işin de en iyisini yapmaya çalıştık.

Bu, eşimde de var. Biz ikimiz de öğretmen okulunda yatılı okuduk.

Yatılı öğrencilere verilen paralardan bankaya koyup biriktirdiklerimiz olurdu.

Tanışıp arkadaş olduktan sonra gezip tozmamız da gerekiyordu, dolayısıyla masraflarımız arttı.

Ailelere yük olmayalım diye eşim memleketine gittiğinde öğrencilere ders verirdi ve birikmiş paramızla da tarla kiralayıp pamuk ektirirdik.

Kısacası arkamızda hep bir birikimimiz oldu.

Eğer yüz kuruş gerekiyorsa normal yaşantımızı sürdürebilmek için biz maksimumu hep doksan dokuzda tuttuk.

Artı-eksimiz hep denk oldu. Bu bakış açısıyla gittiğinizde zaten kendinize güveniyorsunuz. Ben çalışıyorum, en iyisini istiyorum, en iyisini yapmak için çaba harcıyorum. Sonucunda da birtakım şeyler oluyor.

Öğretmenlik döneminiz de hep projelerle geçti sanırım?


Evet.

Biz öğretmenliğimizde laboratuvardan çıkmayan öğretmenlerdik. Başarılarımızdan dolayı Gaziantep Eğitim Enstitüsü'ne atandık.

13 yıl boyunca öğrencilerimi TÜBİTAK proje yarışmalarına hazırladım.

12 projeden dokuz tanesi ödül aldı. Ne işe girerseniz girin çalıştıktan sonra geri dönüşü olduğuna inanıyoruz.

Fikret Bey ticarete başladığında öğretmenler odasında arkadaşlar arasında konuşuyoruz.

İşi anlattım, bir tanesi "köşeyi döndü desene" bir başka arkadaş da "Valla Nurten Hanım olduktan sonra Fikret Bey için köşeler bitmez, bir köşeyi dönse öbürünü gösterir" dedi.

Madeni yağ işi nereden çıktı, rastlantı mıydı, dershane de açabilirdiniz?

Tabii ki, o tesadüf oldu. Bilinçli bir tercih değildi. Mersin'e atandığımızda eşim de ticareti denemek istiyordu. Biraz da Mersin Ataş'ta madeni yağ, akaryakıt işi olması nedeniyle eşim bana "Tek maaşla geçinebilir miyiz, ben ticarete atılmak istiyorum, madeni yağ alım-satımı yapmayı düşünüyorum. Bu arada da alım-satımdan üç beş kuruş kazanırım" dedi. Bu tesadüf meslek olarak sektörü seçmemize neden oldu.

Siz de kısa süre sonra işe dahil oldunuz sanırım?

Ben de o sırada bir çocuk yapmıştım, öğretmenlikten ücretsiz izinle ayrıldım. İki çocuğumuz vardı, onlara öğretmen çocuğu diyoruz. Çevremdeki annelere bakıyorum, sebze çorbaları, püreleri yapıyorlar, ben de böyle keyfince çocuk büyütmek istedim ve üçüncü çocuğum olduğunda 40 gün loğusa yattım. Tabii bir süre sonra ev hanımlığı çok zordu, sıkıldım, tekrar öğretmenliğe dönmek istedim ama eşim "Gel birlikte çalışalım" dedi.

İlk Öztürkler Petrol'ü nerede açmıştınız?

Mersin'de. Tabii madeni yağ işi Türkiye'nin en büyük akaryakıt ve madeni yağ distribütörlüğüne dönüştü. Sonra akaryakıt istasyonu şirketlerine talip olduk. Ve bunların sayısı oldukça çoğaldı. İstanbul'da da istasyonumuz vardı. İstanbul'a taşındık. Önce biraz tereddüt ettik, dinlenelim, azcık rahat edelim dedik. Mevcut işlerimizi buradan idare edelim. Sonra rahat battı, "Neden dağıtım şirketi kurmayalım" dedik. 1992 yılı şubatında taşındık. Mayıs ayı içerisinde dağıtım şirketi girişimimiz oldu ve aralık ayında da OPET olarak faaliyete başladık.

Benim OPET'i tanımam Maslak'taki istasyonunuzla oldu ama OYAK'la bağlantılı olduğunu düşünürdüm. Sonra öğrendim ki hiçbir ilgisi yokmuş?

Doğru, bize de hep "Ordu Petrol mü?" diye sorarlardı. Biz Türkiye'nin en çok akaryakıt satışı yapan iki istasyonunu Mehmetçik Vakfı'na hibe ettik. Yani istasyonları anahtar teslimi yaptık, yakıt ikmaline kadar biz verdik. Biliyorsunuz Mehmetçik Vakfı tamamen şehit er ve erbaşların çocuklarına yardım amaçlı kurulmuş dolayısıyla o istasyonlar şimdi Mehmetçik Vakfı tarafından çalıştırılıyor.

On yılda bir marka yarattınız, zor muydu o günler?

Kesinlikle çok zordu. O zamanlar bir akaryakıt dağıtım şirketi kurabilmek için iki yıl içerisinde 100 akaryakıt istasyonuna sahip olmanız ve 30 metreküplük dolum tesisiniz olması gerekiyordu. O iki yıl içerisinde bizim 170 civarında akaryakıt istasyonumuz oldu. Bayimiz oldu. Daha toptan akaryakıt işi yaparken bizi tanıyan güvenen insanlar hemen OPET bayii oldular ama eşim Anadolu'yu gezişi sırasında 45 gün akşam yemeğine gelmedi. Ama çok şükür her zaman verdiğimiz sözleri yerine getirmek için elimizden gelen maksimum çabayı gösterdik, her sözümüzü tuttuk. Kaçak akaryakıt işine bir gram tenezzül etmedik. Dolayısıyla da bugünlere geldik. Kolay olmadı ama arkamızda gururla bakabileceğimiz bir geçmişimiz var.

Kurumsal bir yapıya kavuşana dek siz şirketin kasasıymışsınız, şimdi de iletişim faaliyetleri ve sosyal yardım projelerinden sorumlusunuz. Hep 'Ah param olsa da bir şeyler yapsam' deriz.

Öğretmenlik günlerinin hayali miydi tüm bunlar?
Herkesin idealleri, hedefleri vardır.

Ama biz koyduğumuz hedeflere ulaştık. Her ne kadar "Şans yetişmiş kafalara hizmet eder" derlerse de bu, belki biraz da şanstı. İnsan yaşamında birtakım tesadüflerin yeri var.

Öte yandan ben hem kendi içinde huzurlu hem de çevremdeki çirkinliklerden çok huzursuz olan bir insanım. Diyelim bir yolda gidiyoruz, gördüğüm kırık dökük bir şey, çöpler, denize atılanlar beni müthiş rahatsız eder.

Bir köy öğretmeni çocuğu olarak geçmişim var ama "Yeşil Yol" ve "Temiz Tuvalet" kampanyaları ile Anadolu'ya çıktığımızda o yıllardaki köylerle benim bugün dolaştığım köyler arasında çok fark vardı. Köylerin giderek daha iyi olması gerekirken daha ge

riye gittiğini, özeni yitirdiğini, boşaldığını, ekili arazilerin nadasa terk edildiğini, yaşayan insan sayısının azaldığını, geçmiş standartlarının çok düştüğünü gördüm.

Yerli olsun yabancı olsun bu yöreleri dolaşmaya gelen insanlarla da aralarında derin uçurumlar oluyor. İki taraf da kendini kötü hissediyor. Bu yüzden de projelerimizi kırsal kesimde yaygınlaştırmak istedim. Zaten "Örnek Köy" projemiz de böyle doğmuştu.

Aslında kuruluşunuzdan bu yana sosyal yardım projeleriniz var. Ama OPET son beş yıldır uzun soluklu ve sonuç odaklı "Bilinçli Toplum Projeleri" üstleniyor. Başlarken ne amaçlamıştınız?

Biz kazandığımız her kuruşu bu ülke için harcıyoruz. Bir kısmını şirketin gelişimi için yatırım olarak harcarken bir miktarını da toplumumuz için harcamayı yeğledik. Biz, içinde bulunduğumuz toplumla var olduğumuza inanıyoruz. Aslında şunu demek istiyoruz: "Harcadığınız para, aldığınız yakıt aynı zamanda sizlerin, özlemini duyduğunuz işleri, yapmak istediğiniz işleri yapmanıza da yarıyor, bunu birlikte yapıyoruz." Dolayısıyla biz daha önce tek tek yaptığımız işleri giderek daha büyük bir ölçekte daha organize bir biçimde yapmaya karar verdik. Şirkette yaptığımız işlere her aşamada çalışanlar inandığı için şirket aynı zamanda bir sosyal sorumluluk şirketi gibi çalışıyor. Hepimizin gözleri ışıldıyor, şuraya gideceğiz, şunu yapacağız dediğimiz zaman. Herkes hem kendi işini yapıyor hem de bu projelere destek oluyor.

'Tarihe Saygı Projesi' nasıl ortaya çıktı? Biz Gelibolulular sorunlara vakıftık ama sizin bu bölge nereden aklınıza geldi?

Çanakkale yöresinde bir eğitim semineri sırasında "Örnek köy yapmıyor musunuz" dediler. "Neresi olabilir, öyle bir köy gösterin ki orayı örnek köy yapalım" dedim. Aradan zaman geçti, bir şey çıkmayınca o zamanki Çanakkale Valisi Süleyman Kamçı Bey'e gittim, projeyi yazılı olarak sundum. "Nurten Hanım, Bu çok doğru bir proje, ödenekler geliyor, şehitliklere bir sürü masraf yapıyoruz ama köylerimize hiçbir şey yapamadık, o anlamda köyler bakir, yılda 2.5-3 milyon civarında insan geliyor ve gerçekten ihtiyaçları var sizin örnek projenize" dedi.

Ve değerlendirmemiz sonunda planladığımız gibi bir değil, 12 köy çıktı. Her köyde adeta mucizeler yaratılıyor. Hiçbir köyün doğal güzelliğini, yapısını bozmadan orada yaşayan insanları çerden çöpten, çamurdan kurtarmayı amaçlıyoruz. Hem Gelibolu Yarımadası'na gelenlerin daha mutlu ayrılacakları bir ortam oluşturmak hem de o topraklar altında yatanlara da huzur içinde uyuyabilecekleri bir atmosfer yaratmak istedik. Bunu yapabildiysek ne mutlu.

Peki bundan sonra devamlılık nasıl sağlanacak, yapılanlara sahip çıkabilecekler mi?
Çok güzel bir soru. Bu projeyi kime götürdüysek, -çok teşekkür ediyorum- arkasında oldular. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı, valilik, kaymakamlık, muhtar, köy halkı tüm gerekli izin aldığımız merciler projede bize zorluk çıkarmadılar, önümüzü açtılar. Ama biz bununla yetinmedik. Yaptıklarımızın korunması için örgütlenmeye başladık.

Her köyde saygı duyulanlardan, sevilenlerden beş kadın beş erkekten oluşan, imamın ve öğretmenin de dahil olduğu komiteler kurduk. Herkese görev taksimi yaptık. Yaptığımız her şeyi muhtarlığa bağışlıyoruz. Köy döner sermayesi oluşturuldu. Köy komitesi de döner sermayeden gelenleri kontrol ediyor. Onlar da OPET fahri müfettişlik üst kuruluna bağlı çalışıyorlar.

Şu ana dek harcanan 2.5 milyon YTL sadece OPET'ten mi sağlandı, diğer kurum ve kişilerden destek olacak mı?

Evet bu meblağ sadece bugüne dek harcanan, daha da artacak. OPET'in çalıştığı firmalara, bayilerimize de -bizimle çalışmak kolay değil- "Siz nasıl destek olabilirsiniz projeye" dedik. Üniversitelere nasıl destek verebileceklerini soruyoruz. Biz halkımıza "Burada dünyanın en acımasız savaşlarından biri yaşandı, burası ülkemizin bir yerde temellerinin atıldığı, Mustafa Kemal'in Atatürk olarak karşımıza çıkmasını sağlayan bir fırsattı. Ülkemiz için son derece anlamlı bu yöreye elbirliği ile sahip çıkalım. Elinizdeki bilgi ve belgeleri paylaşın" diyoruz.

Hep bizlerin aklından geçen şeyleri gerçekleştirdiniz, Temiz Tuvalet kampanyanız sayesinde tüm Türkiye'deki tuvaletlere çekidüzen gelmeye başladı. Sizin iyi bir gözünüz var.

Ama her şeyi siz yapamazsınız, daha el atılması gerekli neler var?

Ben bu konuda uzman değilim, herkesin kendine göre bir bütçesi ve düşüncesi vardır ama Türkiye bu konuda çok bakir bir ülke, daha yapılacak çok şey var.

Keşke ben hepsini yapabilsem, her yere aynı anda yetişemiyoruz.

Bu ülkenin çok büyük bir çöp ve trafik sorunu var.

Çevre kirliliği çok büyük problem. Birileri de bu konuda çaba harcamalı diye düşünüyoruz.

Sosyal sorumluluk projelerinin şirketlere reklam ve tanıtım boyutuna katkısı var mı?
Olaya reklam boyutuyla bakmış olsaydık, bu sosyal sorumluluk projelerine harcadığımız parayı reklam bütçemize koyardık, satışa dönüşü kat kat olurdu. Kazanmak tabii ki gerekli ama biz yaptığımız şeylerin ülkeye dönüşüne daha çok önem veriyoruz.

Kazanalım ki birkısmını bu tip bütçelere ayıralım. Sosyal yardım projelerine ticari bakılmaması gerekir. Yaptım, en güzel şekilde duyurdum ismimi ve bitti. Önemli olan bir atımlık projeler değil, kalıcı çözüm getirici bir şeyleryapmak.

Koç Grubu ile OPET'te yüzde 50'li ortak oldunuz. Onların bu projelere bakışı sizinle aynı paralelde mi, değişiklikler olabilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü aileden sosyal sorumluluk projeleri söz konusu olduğunda çok büyük sözlü destek alıyoruz. Çok mutlu olduklarını söylüyorlar. Tabii ki bu da ayrılacak bütçenin onayı anlamına geliyor. Bize bir anlamda "Siz devam edin biz arkanızdayız" diyorlar. Zaten ailenin de bu konudaki çabaları hem eğitime hem sanata verdikleri katkı, yatırımları çok büyük.

OPET çok büyüdü ve güvenilir bir imajı var. Bundan sonraki planlarınız neler, yurtdışına açılmayı düşünüyor musunuz?

Aslında biz hep hedeflerimizi büyük tuttuk ama özümüzü kaybetmek istemedik. Yabancılaşmak istemedik. Koç Grubu ile ortaklık yapmaktan çok mutluyuz. Onun için bu ülkede doğup büyüyen, hizmet gösteren şirket olmak çok güzel ama uluslararası bir şirket olmayı da arzuladık. Madeni yağlar sektöründe zaten yıllardır uluslararası iş yapıyoruz. 22 ülkeye ihracat yapılıyor. Bulgaristan'da ve Romanya'da OPET akaryakıt istasyonları var. Tabii ülkelerin koşulları da önemli. Kazanmadığınız bir işe yatırım yapmak istemezsiniz. O doğrultuda yolumuza devam edeceğiz.

Nurten Öztürk kimdir?

1949 yılında Mengen'de doğan Nurten Öztürk, köy enstitüsü mezunu bir öğretmen çocuğu olarak, eğitimine köy okullarında başladı. Sinop Kız Öğretmen Okulu, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve Fen Fakültesi Zooloji Botanik Bölümü'nü bitirdi. 1971 yılında okul arkadaşı Fikret Öztürk ile evlendi. Gaziantep Eğitim Enstitüsü, Islahiye Lisesi ve Mersin Eğitim Enstitüsü'nde görev yaptı. 1984 yılında öğretmenlikten ayrılarak 1980 yılında aile şirketi olarak kurdukları Öztürkler Petrol Ltd. şirketinde çalışmaya başladı. Eşi Fikret Öztürk ile birlikte 1992 yılında İstanbul'a gelerek Türkiye'nin ilk yerli akaryakıt şirketi olan OPET Petrolcülük A.Ş.'yi kurdu. Nurten Öztürk, ikisi erkek biri kız üç çocuk annesi.
--------------------------------------------------------------------------------
Yazar: Yener Atlı/Müge Akgün
Kaynak: http://Diplomat Haber

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org