Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

R. Bülent Tarhan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Bağımsız Üst Kurullar (Özerklik Mutlak Egemenlik mi Demek?)
18.11.2005
Okunma Sayısı : 7796
Oy Sayısı : 14
Değerlendirme : 4,5
Popülarite : 5,16
Verdiğiniz Puan :
 

 

BAĞIMSIZ ÜST KURULLAR
(ÖZERKLİK,  MUTLAK EGEMENLİK Mİ DEMEK?)

                                                                R. Bülent TARHAN
(Hukukçu)

Kökleri 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar uzanan ve ilk uygulama örneklerinin ortaya çıktığı Amerika Birleşik Devletleri’nde dahi anayasal çerçeve içindeki yeri ve “kuvvetler ayrılığı” prensibi yönünden işlevleri tartışılan bu kurumlar, aslında uzun bir süredir Türkiye’nin de tartışma gündeminde yer alıyor. “Özerklik” kavramının “mutlak egemenlik” gibi algılanmasına dayalı kimi yorumlar, bazen, bizzat bu kuruluşların sorun ve tartışma yaratmasına neden olmaktadır.  

Bu nedenlerle; “Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun Tasarısı” adı altında bir kanun tasarısı hazırlandığı ve tasarının TBMM Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarının gündeminde olduğu bilinmektedir. Söz konusu tasarı içeriğine göre;  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Rekabet Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Telekomünikasyon Kurumu, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu kapsam içinde yer almaktadırlar.

1970’li yılların başında Kara Avrupa’sı ülkelerinde de görülmeye başlanan ve öğretide bağımsız idari otoriteler (BİO) olarak adlandırılan idari ve mali özekliğe sahip kuruluşların İlk örnekleri, Anglo-Sakson ülkelerinde görülmüştür.  ABD’de;  Federal İletişim Komisyonu, Federal Enerji Düzenleme Komisyonu, Federal Ticaret Komisyonu, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu, İngiltere’de Gaz ve Elektrik Piyasaları İdaresi, Rekabet Komisyonu, Telekomünikasyon İdaresi, Finansal Hizmetler Otoritesi bağımsız idari otoritelerin belli başlıları  olarak dikkat çekmektedir. Kıta Avrupa’sı ülkelerinin bir çoğunda ve AB’ye yeni üye olan Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde de özellikle enerji, iletişim, rekabet ve finansal hizmetler alanında bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar söz konusudur.

            Bu kuruluşların ortak özelliği, kamusal yaşamın duyarlı sektörleri olarak da nitelenen sermaye piyasası, para piyasası, görsel ve işitsel iletişim gibi alanlarda hem düzenleyici hem de denetleyici işlevleri yerine getirmektedir.

            Bağımsız idari otoritelerin ülkemizdeki yasal kuruluş gerekçeleri de sözü edilen işlevler olmakla birlikte, bir çoğunun faaliyet alanının yolsuzluğa da en açık alanlar olduğu gerçeği ve kuruluş tarihleri dikkate alındığında kuruluş amaçlarının konjoktürel hassasiyetler dikkate alınarak  yolsuzlukla mücadele olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.

            Anılan kuruluşların, ülkemizdeki temel dayanağı, Anayasanın 167’nci maddesi hükmüdür. Bu maddeye göre:

 “Devlet; para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.”

            İdari ve mali özekliğe sahip kuruluşlar; Türk İdare Hukuku sistemi içinde Anayasanın 167’nci maddesinde belirtildiği gibi ekonomik düzeni ya da kimi temel hak ve özgürlükleri tehdit ve ihlallere karşı koruma amacıyla Devlet tarafından kurulmakta ve Anayasa’nın 123’ncü maddesi uyarınca kanunla kamu tüzel kişiliği kazanmaktadırlar.

            Dolayısıyla, devlet eliyle kurulan ve kamu tüzel kişiliği kazandırılan bu kuruluşların da bir kamu kuruluşu oldukları ve Anayasanın 123’ncü maddesinde ifade edilen idarenin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde “genel idare” içinde yer aldıkları şüphesizdir.

Nitekim, Danıştay da düzenleyici ve denetleyici kurumların merkezi idare ile bağını kuran "ilişkili" kavramının "ilgili" kavramından farklı olmadığını, dolayısıyla bu kuruluşların konumlarının, genel idare dışında yorumlanamayacağını kararlaştırmıştır.

Danıştay, bu kararıyla, düzenleyici ve denetleyici kurulların görevlerini yaparken bağımsız olduklarını, kararlarına hiç bir kişi, makam ve merciin müdahale edemeyeceğini tespit etmekte; ancak "diğer kamu kurum ve kuruluşları" ibaresi çerçevesinde kendileri de birer kamu kuruluşu olan bu kuruluşların, hükümetin genel siyaseti ve Anayasa ve yasaların verdiği yetkiye dayanılarak çıkartılan genelgeler kapsamında olduğu hususuna da vurgu yapmaktadır. Bu karardan çıkan sonuca göre; siyaset ve merkezi idare, anılan kuruluşların statülerinde belirtilen görev ve yetkilerinden doğan kararlarına ve böylece piyasa üzerindeki düzenleyici ve denetleyici iradelerine hiçbir şekilde müdahale etmemeli; ancak bu kuruluşlar da faaliyetlerini, hükümet programlarından, yılık plan ve programlardan ve Bakanlar Kurulunca çıkartılan düzenleyici işlemlerden bağımsız görmemelidir.

Düzenleyici ve denetleyici kurumlarla ilgili bir başka sorun da “denetim”leriyle ilgilidir. Denetim konusundaki ısrarların temel gerekçesini ise, bu kurumlara  aktarılan büyük ölçekli kamu kaynakları oluşturmaktadır.

Bunların  yargısal, mali ve faaliyet denetimi olmak üzere üç tür denetimi söz konusudur.

Verilen kararlar ve yapılan işlemler, suç sayılan bir fiil kapsamındaysa, yargısal denetim adli nitelikli olabilirse de,  burada söz konusu olan idari yargı denetimidir.

İdari yargı kuruluşlarının, sadece hukuka uygunluk denetimi yapacakları, yerindelik denetimi yapamayacakları kuşkusuzdur. Bu nedenle, düzenleyici ve denetleyici kurullar üzerindeki idari yargı denetiminin de hukuka uygunluk denetimiyle sınırlı kalacağı açıktır. Ancak; bu kurulların bir çoğunun kararlarının yayımı usulü dahi düzenlenmediğinden, etkili bir hukuka uygunluk denetimi dahi gerçekleştirilememekte, bu nedenle de zaman zaman meşruiyet tartışmaları gündeme gelebilmektedir.

Hemen belirtelim ki, bağımsız idari otoritelerin Başkan ve üyeleri ile her türlü personeli üzerindeki adli soruşturma ve kovuşturmalara karşı izin veya tahkik sistemine dayalı korumalar da kaldırılmalıdır. Oysa, bizzat hükümet çevrelerinden gelen yakınmalara karşın tasarıda, 4483 sayılı Kanun uygulamasının, bağımsız üst kuruluşların başkanları, üyeleri ve personelini de kapsayacak şekilde genişletildiği görülmektedir. Anayasanın 129’ncu maddesinin beşinci fıkrası, kamu görevlilerinin suç sayılan fiillerine ilişkin olarak “kovuşturma” yapılmasını yetkili merciin iznine bağlamaktadır.  5271 sayılı  Ceza Muhakemesi Kanununun “Tanımlar” başlıklı 2’nci maddesi; “soruşturma” ve “kovuşturma” süreçlerini ayrı ayrı tanımlamıştır. Buna göre; “Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi”,  “Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi” ifade etmektedir. Dolayısıyla memurların ve diğer kamu görevlilerinin imtiyazlarının sıkça tartışıldığı bu dönemde anılan kurulların başkan ve üyeleri ile personelinin işlediği iddia edilen suçlar yönünden en azından hazırlık soruşturması aşamasında izin veya idari tahkik sistemine başvurulmaması uygun olacaktır.

Mali denetim ise, 4743 sayılı Kanun uyarınca bir Başbakanlık Müfettişi, bir YDK denetçisi ve Maliye Müfettişinden oluşan bir komisyon tarafından yapılmaktadır. Bu denetim türü, merkezi idare türevli olması nedeniyle eleştirilmekteyse de, asıl önemli olan -kim yaparsa yapsın- dış mali denetimlerden bir sonuç alınıp alınamayacağıdır. Çünkü, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, harcama politikalarını ve  süreçlerini, diğer bir deyimle harcama önceliklerini kendileri belirlemektedirler. Dış denetim elemanları da, denetimlerinde harcamalardaki uygunluğu, bu düzenlemelere göre yapmaktadır. Harcama konusundaki öncelik tespiti ve harcama miktarı ile bu konudaki usul ve esasları belirleme yetkisinin harcamayı yapanların elinde bulunması, bir biçimde dış mali denetimin anlamını yitirmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu itibarla Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Hakkında Kanun ile Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun tasarısına göre bu kurumların denetiminin Sayıştay tarafından yapılacak olması da sonucu çok fazla etkilemeyecektir. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun gündeminde bulunan tasarının da, harcama disiplinin sağlanması ve sınırları ve kuralları belli bir denetim alanı yaratılması konusunda yeterli düzenlemeleri içerdiği söylenemez. Tasarının daha çok biçimsel ve personelle ya da iç örgütlenmeyle ilgili düzenlemeler gibi ayrıntılarda  yoğunlaştığı  görülmektedir. Oysa, bu düzenlemelerin özerkliğin keyfilik olarak algılanmasına yol açacak uygulamalar  yönünden ciddi bir etkisi olmayacağı gibi kurumsal ihtiyaçlara göre belirlenecek bu konularda standardizasyona gerek de yoktur. Nitekim; RTÜK’le ilgili olarak Anayasa’da yapılan değişiklikle tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonu aşamasındayken Kurul üyelerinin sayısı konusundaki uygulama birliği ortadan kalkmıştır.

Düzenleyici ve denetleyici kurumların faaliyetleri ve hesap verme mekanizmaları yönünden de yetersizlikler ve yasal boşluklar söz konusudur. Önemli bir bölümünün hesap verebilirlik açısından güçlü bir araç olan “faaliyet raporu” düzenleme yükümlülüğü bulunmamaktadır.  Bir kısmında ise, faaliyet raporunun kapsamı ve muhataplarıyla ilgili bir düzenleme yoktur. Tasarı bu konularda kısmen ihtiyaca cevap vermekte ise de, örneğin faaliyet raporlarının TBMM’ye gönderilmesinden sonraki süreçle ilgili bir açıklık yoktur.
 
Bu nedenlerle; kaynağını Anayasanın 167’nci maddesinden alan bağımsız üst kurum ve kuruluşların, karar bağımsızlıklarına hiç bir şekilde zarar verilmeksizin, harcama ve hesap sisteminlerine, faaliyet raporlarının TBMM tarafından incelenmesine dair usullere tasarıda yer verilmesi; özetle; bunların, hesap verme sorumluluklarına dair standartların TBMM gündeminde bulunan yasa tasarısında tümüyle karşılanması gerekmektedir.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org