|
|
Arzuhan Yalçındağ Gözüyle
|
|
|
|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Tedirginiz
24.11.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
16757 |
|
|
Oy Sayısı : |
5 |
|
|
Değerlendirme : |
4,2 |
|
|
Popülarite : |
2,94 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Tedirginiz Arzuhan Doğan Yalçındağ . .
Capital Dergisinden Sayın Hande Demirel Süzer'in yaptığı söyleşimi paylaşıyorum...
. .
Dünyada yaşanan Krizlerin etkileri konusunda endişelerinizi dile getirdiniz. Türkiye bu dömnemde hangi ev ödevlerini eskisk yaptı? İş dünyası neden endişeli?
ADY: İş dünyası, ekonomi yönetiminin dünyada neler olup bittiğinin farkında olduğunu ve buna karşı hazırlık yapıldığını bilmek istiyor. Tüm bu ekonomik türbülans içinde güven unsurunun önemi büyük.
Bu çerçevede iletişim önemli bir konu ve bu konuda yol alınmaya başlandı.
"Tedirginiz " sözlerimizin bir ynasıması olarak Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile çok güzel bir toplantı gerçekleştirdik. Şimdi Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren be Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in de katılımıyla bir toplamtımız daha olacak. Sonuçta bir kıpırdanma başladı.
Ekonomide işler aslında bir süredir iyi gitmiyor. Siz hükümetin nerelerde hata yaptığını düşünüyorsunuz?
ADY: Geçtiğimiz 5-6 yılda dünya ekonomisi yüzde 4-5 gibi oranlarda büyüdü. Bu rakam neredeyse 100-150 yıllık süreçte üst üste gerçekleştirilen en yüksek büyüme oranı. Ancak, finans sektöründeki türev enstrümanların fazlasıyla gelişmesi ve verilmemesi gereken kredilerin kullandırılmasıyla bugünkü kriz ortamı oluştu.
Biz Türkiye olarak eksik ve kuvvetli yönelerimizi bilmeliyiz. İnans sektörümüzün bugüne kadar gösterdiği dayanıklılık, ani şok yaratacak bir tehlike ihtimalinin düşük olduğuna işaret ediyor. 2001 krizi sonrasında Türkiye bankacılık sektöründe denetleme, düzenleme ve regülasyon değişikliklerini yaptı. BDDK bugün çok iyi çalışıyor. Bankaların sermaye rasyoları yüksek. Türev enstrümanlar çok sınırlı. Bu durumun sağladığı avantajla finans kesiminde krizin yarattığı likidite daralması sınırlı.
Ancak sektörün riskleri var. 125 milyar dolar borç, önemli bir borçtur. Bunun içindeki 28 milyar dolar kısa vadeli borç, ticari mal alım satımıyla ilgili ve burada bir sıkıntı olmayabilir. Ama yatırım için alınmış uzun vadeli borçların yenilenmesinde sıkıntı olabilir.
Ayrıca, cari açığımız da uzun süreli bir yapısal risk teşkil ediyor. Cari açık açısından emtia fiyatlarının düşmesi tabii ki olumlu ve bunun avantajını yaşıyoruz ama cari açık bir miktar azalsa bile daralan bir piyasadan fonlayacağımız için maliyeti yüksek olacal.
Bütün bunları ortaya koyup "Türkiye krize nasıl girdi" diye sorduğumuzda, göreceli bir yanıt verilebilir. 2001 ile kıyasladığımızda "Çok daha iyi girdik" denilebilir. Ancak, ileriye doğru bakıyorsak geçmişteki krizlerle kıyaslamanın ne kadar sağlıklı olduğu da tartışılır. .
.
Peki daha iyi girebilir miydik?
ADY: Evet, daha iyi girebilirdik. Siyasi nedenlerden ve çeşitli başka nedenlerden ötürü vakit kaybettik. Yaklaşık son 2 yıldır ne Avrupa Birliği konusuna tam odaklanabildik ne ekonomiyi gündemin en önemli maddesi yapabildik.
AB konusunu ekonomiden çok uzak görmüyorum. Bugün açıp Ulusal Program'a bakarsanız, Türk Ticaret Kanunu bile bu programın içindedir. Bizim mikro yapısal reformlar dediğimiz, ekonomiyi etkileyecek birçok konu bire bir ulusal programın içinde yer alıyor. Diğer yandan AB bir çıpa görevi görüyor. Yurtdışında IMF ile beraber Türkiye'nin istikrarlı bir ekonomisi olduğunun bir göstergesi olarak algılanıyor. AB konusundaki bu gevşemenin, krize daha kuvvetli girmemiz konusunda negatif bir etki yarattığını düşünüyorum.
İkincisi IMF ile anlaşma konusunda da geciktiğimizi düşünüyorum. Bu kadar uzatmayıp 6-7 ay önce IMF ile anlaşmayı imzalasaydık , elimiz çok daha kuvvetli olacaktı. IMF bize bir kurtarma programı yapmayacaktı. Neredeyse bir mükafat gibi, bizim de istediklerimizi IMF'ye kabul ettitebileceğimiz çok daha rahat bir program olacaktı.
Bugün geldiğimiz noktada bütün Doğu Avrupa ülkeleri IMF'nin kapısında. Bu IMF ile anlaşma yapamayacağımız anlama gelmiyor. Yine yaparız ama artık büyük kredi paketiyle anlaşmayı yapmalıyız ve hiç geciktirmemeliyiz. IMF'nin elinde 200 milyar doların üzerinde bir kaynak var. Bizimle ilgili deneyimi de iyi. Dolayısıyla bir an önce IMF ile anlaşma yapmalıyız.
Her gün gecikmenin Türkiye için bedeli var. Örneğin bizim Türkiye'de önemli gördüğümüz konuların iki tanesi öne çıktı. Biri istihdam paketi, diğeri de Ar-Ge. İkisiyle de ilgili çalışmaları hükümet yeni tamamladı. Bu reformları daha erken yapsaydık, katma değeri çok daha fazla olacaktı. Türkiye büyürken istihdam üzerindeki mali yükte yüzde 5 indirimin muazzam bir etkisi olurdu . Ar - Ge yasasının da teşvik anlamında daha önce çıkartılmış olması büyük fayda sağlardı. Bu yasa çıktı ama yatırımların durgun olduğu, ekonominin yavaşladığı bir dönem çıktı.
Hükümet bugüne kadar "Türkiye'ye bir şey olmaz" dedi. Hükümet neden böyle düşünüyor? Bizim bilmediğimiz, onların bildiği bir şeyler olabilir mi?
ADY: "Bize bir şey olmaz" söylevi , düzen ve istikrar konusundaki ciddiyete olan inancı zedeler. Tabii ki hepimiz bir şey olmaz temennisini paylaşıyoruz ama temenniler yeterli değil. Bizim görevimiz, riskleri görüp önceden uyarmak ve önlem alınmasını sağlamak. Zaten riskler gerçekleştikten sonra uyarmanın bir anlamı yok. Gündeme getirdiğimiz riskler gerçekleşirse, en çok etkilenecek kesimler arasında iş dünyası var.
Bu tehditlerin engellenmesi için yapılabilecek bir dizi önlem mevcut. Biz bu önlemleri geçtiğimiz günlerde hükümetle tek tek tartıştık. Ancak, Lehman Brothers batalı 1.5 ay oldu. Lehman Brothers battığında artık bu krizin derinleşeceği netleşmişti. Dünyada o gün alarm çanları çaldı. İşte o gün Başbakan Erdoğan'ın bütün iş dünyasının, yatırımcıları, sivil toplum temsilcilerini, ekonominin kanaat önderlerini çağırıp "Ne yapalım" demesi lazımdı. 1,5 ay geçti Oysa daha önce harekete geçmeliydik. "Bize bir şey olmaz" diye oturamazdık. Neyse ki artık çalışmalara başladık.
Burada beklentiniz ne yönde? Türkiye nasıl bir strateji izlemeli? Nasıl tedbirler almalı?
ADY: Son yaptığımız toplantıda birçok teknik konuyu konuştuk aslında. Ancak, burada önemli olan biraraya gelmek, birçok alternatif ve senaryoyu tartışmak ve gerektiğinde çok hızlı karar almaya hazır olabilmekti. Çünkü artık burada haftalar değil, günler ve saatler konuşuluyor. Bazen bir kararı birkaç saat içinde almak gerekiyor. Biz de şimdi bunu yapmaya başladık.
Daha spesifik olmak gerekirse, önümüzdeki zor dönemde bankalara şirket kredilerinde kullanmak şartıyla 10-20 milyar dolar mertebesinde kaynak sağlanabilir. Tabii ki bu desteğin kamu bütçesine zarar vermemesi için bu sürecin dikkatli tasarlanması gerekir. Bu desteğin nakit yerine devlet tahviliyle ve mümkün olduğunca kısmi sigorta uygulamalarıyla yapılması tercih edilmelidir.
Bunun ötesinde borsadan kaynaklanan ve bir noktada kendini beslemeye başlayan kriz hissinin engellenmesi gerekir. Hisselerin temel değerlerinin altına düştüğüne inanan şirketlerin kendi hisse senetlerini almalarına izin vermek doğru olacaktır. .
Ekonominin büyümesi konusunda öngörünüz nedir? Hükümetin alacağı kararlar büyüme konusuna ivme verebilir mi?
ADY: Yatırımların durması, büyümenin yavaşlaması Türkiye için krizdir aslında. Almanya için yüzde 0,5 büyüme krizdir., Türkiye için 2,5 büyüme ciddi bir yavaşlama anlamına gelir. Türkiye'nin sosyal problemlerini çözmesi için de belli bir refah seviyesine gelmesi, büyümesi lazım.
Bunu başarmak için, bence 2 konuyu paralelde götürmeliyiz.
Birincisi, bütün önlemleri alarak kriz geldiğinde ne yapmamız gerektiğinin egzersizini yapmalıyız. Diğer yandan da hiç kriz olmayacakmış gibi bütün yapısal reformalara devam etmeliyiz.
Önümüzde 3 önemli ana başlık var: IMF, Avrupa Birliği ve sanayi stratejisi…
Sanayi Stratejisi Türkiye'nin büyümesi için en önemli konu. Üretimimizi ve dolayısıyla ihracatımızı katma değeri daha fazla hale getirmemiz lazım. Ar-Ge , istihdamda esneklik, inovasyon , eğitim gibi konuları orta vadede yerine getirmek zorundayız. Büyüme Türkiye için kaçınılmaz derecede önemli ve bunu göz ardı etmemek gerekiyor.
Türkiye'ye yabancı girişi artık eskisi gibi olmayacak mı? Orta ve uzun vadede ne öngörüyorsunuz?
ADY: Yabancı yatırımcılarda da bir düşüş var. Portföy çıkışları yaşanıyor. Sonuçta dünyada para eskisi kadar bol değil. Türkiye eğer ayaklarının üzerinde sağlam durursa, çok tökezlemeden, çok ağır yaralar almadan bu krizden bir şekilde çıkabilir. Ama tabii dünyanın yüzde 4-5 düzeyinde büyüdüğü dönemdeki gibi Türkiye'ye doğrudan yabancı yatırım olmayacak.
Öte yandan reform sürecine devam etmeliyiz. Ancak bu sayede dünya yeniden ayağa kalktığında bundan maksinum faydayı sağlayabiliriz. Vakit kaybetmeden bugün yapmamız gerekenleri yapmalıyız. Bu dalga mutlaka geçeçcek. Zamanına ilişkin tahmin yapmak zor ama olacak. İşte biz o zamana hazır olacağız.
İŞ DÜNYASI NASIL ÖNLEM ALIYOR?
ÖNE ÇIKAN TEDBİRLER : Böyle dönemlerde şirketler, özellikle verimliliğe odaklanır. İşlerini en iyi şekilde yapıp yapmadıklarına bakarlar. Şirketleri mali sıkıntıya sokacak olan asıl nonu, kar, ya da zarardan çok nakit akışıdır. Dolaysıyla, bu dönemde şirketler nakit akışlarına, alacak vereceklerine , alacaklarında batağın olmamasına çok daha fazla dikkat eder. Ve maalesef iş dünyası olarak bu dönemde yatırımları da durdururuz. En azından bekleyip önümüzü görmeyi arzu ederiz.
KARAMSAR DEĞİLİZ. İş insanları hiçbir zaman karamsar olmaz. Öyle olsalar zaten yatırım yapmazlar. Hep iyimser, umut eden bir tarafımız vardır. Aynı zamanda aslında çok da çabuk tedirgin oluruz. Dolayısıyla, iş dünyası olarak hepimiz gerekli önlemleri alacağız. Örneğin çok daha az stok tutacağız. Maliyetleri düşürmeye çalışacaığız. Bilançomuzu temiz tutmaya gayret edeceğiz. 2009'da büyüme ne kadar olur, bunu tahmin etmek çok zor. Ancak dünyadaki daralmadan payımızı mutlaka alacağız. 2010'un 2'inci ya da 3'üncü çeyreğine kadar büyümenin yavaşlayacağını düşünüyorum. Ondan sonra belki trend yukarı çıkar diye ümit ediyorum. .
Arzuhan Doğan Yalçındağ .
YATIRIMLAR ERTELENİYOR Kapanan , zora giren çok sayıda şirket olmayacağını ümit ediyoruz. Zaten bütün uyarılarımız bunun olmaması için. Şirketlerin faaliyetlerini durdyracak kadar zora girmeyeceğini ümit ediyoruz. Diğer yandan Türk girişimcisinin krizlere dayanıklı olduğunu düşünüyorum. Biz çok kriz gördük. Maalesef krizlere alışığız. Bugün kapanan , zora giren şirketlerle ilgili duyumlar almıyoruz ama yatırımların durduğuna dair duyumlar alıyoruz. İleriye dönük yatırımların ertelenmesi Türkiye için zaten yeterince büyük bir kayıp. .
.
"TÜRK İŞ DÜNYASI BECERİLERİNİ GELİŞTİRDİ"
YÖNETİŞİMDE ÇOK YOL ALDIK Ben Türkiye'de iyi iş yapabilme becerisinin yıllar içinde geliştiğine inanıyorum. Özellikle bölge ülkelere kıyasla Türkiye'de hakikaten ciddi bir sanayi, iş yapma kapasitesi, becerisi, bilgisi var. Ayrıca son yıllarda dünyayla entegrasyonla beraber yönetişim ilkelerinde ve yönetişim şeklinde de çok daha bilimsel olduk. Burada büyük bir yol aldığımızı düşünüyorum.
ÖLÇEK EKONOMİSİNE DİKKAT! Türkiye'de özellikle KOBİ, KOBİ üstü bazı şirketlerimizde bir ölçek ekonomisi sıkıntısı var. Bunun için şirket birleşmeleri teşvik edilmeli ve şirketlerimizin ölçek ekonomisini yakalayabilmelerine imkan verilmeli. Kayıt dışı ekonomi hala özel sektörümüz için bir sorun olmaya devam ediyor. Ancak burada da iyi niyet ve kayıtlı ekonomiye dahil olma isteği görüyoruz. Vergi sisteminin daha şeffaf hale getirilmesi, istihdamın üzerindeki yüklerin kaldırılması gibi uygulamalarla bunun kolaylaştırılması gerekiyor.
AİLE ŞİRKETLERİ SORUNU Özel sektör açısından önemli bir başka konu da aile şirketleri. Anadolu'yu gezdikçe daha çok görüyorum. İkinci, üçüncü kuşak işin başına geçiyor. Bu hem çok sevindirici hem kritik bir dönüm noktası olarak önem taşıyor. Bu ailelerin bölünmeden kurumsal yönetimi benimsemeleri gerekiyor. Aksi takdirde bölünmeleri , sermayenin bölünmesine, dolayısıyla ölçek ekonomisinin getirdiği rekabet zaafına uğramalarına neden olacak. Buaralarda da bilinçlendirme, kolaylaştırma gerekiyor. Bütün bunlar Türk özel sektörünün önümüzdeki birkaç yıl geçireceği evreler diye düşünüyorum. . .
. .
"KADININ İŞ GÜCÜ ARZINA KATILIMINDA AZALMA VAR"
TÜSİAD'IN RAPORU NE GÖSTERİYOR? Haziran ayında bir rapor yayınladık. Bu raporda kadının iş gücü arzına katılımında oranın düştüğünü gördük. Yani evinden çıkıp iş aramak isteyen kadın sayısında azalma var. Eğer ülkemizde kadın çalışmaya ihtiyacı yok diye evde oturmayı tercih ediyorsa bu vahim bir durum. Doğrusu bu sosyal ve kültürel açıdan da analiz edilmeye değer bir konu. Artık sadece tüketici olmayı kaldırabilecek bir dünyada yaşamıyoruz. Bu dünyaya herkesin kendi ölçülerinde katkı yapması, üretime bir şekilde katılması gerekiyor. Pasif, sadece tüketicisi olmak bugünün dünyasında kabul edilebilir değil.
EN BÜYÜK SIKINTI FIRSAT EŞİTLİĞİ Eğitimde fırsat eşitliği de yıllardan beri kadınların en çok sıkıntı çektiği konulardan biri. Rakamlar niversite mezunu kadının iş gücüne katılımın oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak ortaokul mezunu kadınla erkeği karşılaştırdığınızda, erkek bir şekilde iş buluyor, ama kadın ev hanımı oluyor. Ekonomiden , üretimden , sosyal yaşamdan çekiliyor. Bu çerçevede yaşlı ve çocuk bakım evleri, kreşlerin yaygınlaşması kadının çalışma hayatında aktif olması açısından çok önemli.
"İŞİME HİÇ VAKİT AYIRAMIYORUM"
EN ÖNEMLİ UNSUR DENGE Denge , bence hayattaki önemli unsurlardan biri. Mutluluk ve başarıyı dengeyle sağlayabilirsiniz diye düşünüyorum. Doğrusu bu görevde, dengeyi sağlamakta zorlanıyorum. Her zaman evimle işim hayatım arasındaki dengeyi sağlamaya büyük özen gösterdim bu konuda bugüne kadar başarılı olduğumu da düşünüyorum. Ama TÜSİAD 'daki görevim başka türlü bir sorumluluk getiriyor. Doğrusu işime hiç vakit ayıramıyorum. Allahtan ailemiz geniş, babam , eşim, kardeşlerim hepsi işin başında. Ben de bunun avantajını yaşıyorum. Aileme, özellikle çocuklara vakit ayırmaya çalışıyorum. Bu yıl üniversiteye hazırlanıyorlar. Yani evde herkes çok meşgul.
DOĞAN TV'DE İŞLER İYİ Televizyonlar iyi gidiyor. Çok sık takip edemiyorum ama Kanal D'nin muazzam ratinglere ulaştığını görüyorum. Star da kendini toparladı. D Smart projemiz var biliyorsunuz. Televizyon sektöründe verimlilik konusunda çok yol kat etmiştik. Halen de çalışmaların devam ettiğini görüyorum. Şimdilik diğer projeleri durdurduk. Şu anda yeni bir yatırımımız yok. Var olan işleri en optimum noktada götürmeye devam ediyoruz.
BÖLGEYE YATIRIMA DEVAM Yayıncılık gittikçe kişiselleşecek. İntermetle paralelliği artacak. Trendeler bunu gösteriyor. Dünyada birçok şeyde olduğu gibi daha çok kişiselleştirme isteği yayıncılığa da yansıyacak diye düşünüyorum. Genel olarak gelecek için umutluyum. Türkiye'de hala kişi başı reklam harcaması oran olarak düşük. Burada önemli bir potansiyel var. Diğer yandan bölgeye yayılma konusunda fırsatlar var. Biz Romanya'da bir iş birliği yaptık. Daha doğrusu küçük kardeşim Romanya'da Kanal D Romanya'yı kurdu. Bu modeli Ukrayna'ya da taşımak istiyoruz. Şu sıralar Ortadoğu ile çok sıkı ilişkideyiz. Yayınlar satıyoruz. Zannediyorum bundan sonraki grup stratejimiz, yurtdışına açılmak yönünde olur. Bugün işin içinde olmadan söylemem doğru olmaz, ama öngörüm bu yönde.
.
.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|