Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Betül Mardin Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Hayata Hakim Zamansız Bir Kadın BETÜL MARDİN
06.01.2012
Okunma Sayısı : 8420
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

Hayata Hakim Zamansız Bir Kadın
BETÜL MARDİN

.
.

Teksatır için sevgili  Nilgün Güresin benimle bir söyleşi yaptı.

Sizlerle paylaşıyorıum...

.
.

Hayata Hakim Zamansız Bir Kadın

Neredeyse elli yıldır Halkla İlişkiler mesleğini icra etmekte olan, sektörün birçok uzmanının örnek aldığı, 1926 İstanbul doğumlu Betul Mardin'nin soy ağacı Mısır ve Mardin'e uzanır.

İstanbul ve İskenderiye'de geçen çocukluk yılları...

Mısır yönetiminin 1950'de ailenin tüm varlıklarına el koyması...

Ailesinin üniversiteye gitmesini engellemesine rağmen, kendini aşmaya kararlı bir genç kadın...

2. dünya savaşına tanık olan gençlik yılları...

Varlık içinde yokluk denebilecek, kendi yoksulluğuna tanık olduğu tiyatro yılları...

Kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı 60'lı yıllar ve mesleğe ilk adımlar...

Tanıdıklar, dostlar, acılar, evlilikler, boşanmalar, kayıplar, torunlar...

 
 
Hayata, ülkeye ve insanlara dair binlerce anısı var Betul Mardin'in. 80. yaş gününü çocukları ve torunlarıyla kutlayan Mardin'e:

'Hayatınızı bir kaç cümleyle özetleyebilir misiniz?' diye sorduğumuzda, aldığımız cevap:

'Başarılı, sağlıklı ve mutluyum. Cesaretimi hiçbir zaman kaybetmedim. Tüm gözyaşlarımı neşeye çevirdim; herkesi affettim. İşte yaşamımın sırrı da burada yatıyor.' oldu.

Topluma mal olmuş bir fenomen bence Betul Mardin...

Ve işte kendi ağzından görüp, yaşadıkları...

 
 
Sayın Mardin, ne mutlu bana ki, benim de Halkla İlişkiler mesleğine girmemden siz sorumlusunuz... Siz ve babam, şimdiki adı İletişim Fakültesi olan Gazetecilik Enstitüsünde 70'li yıllarda ikiniz de ders veriyordunuz.

İngiltere'den yeni dönmüştünüz ve evimizde adınız sık sık sitayişle anılırdı.

Ailede benim de sizin yolunuzdan giderek, Halkla İlişkiler okumam önerilirdi.

Gerçekten de öyle oldu ve sayenizde, 20. yüzyılın bu en gözde mesleğini seçtim.

 
 
Halkla İlişkiler (Public Relations) mesleğini Türkiye'ye getiren, kabul ettiren, bu mesleğe profesyonellik ve saygınlık kazandıran, birçok uluslararası platformda Türkiye'nin adını duyuran, kendini mesleğine adamış bir duayen, değerli bir başöğretmensiniz.

Halkla İlişkiler Derneği'nin başlangıç yıllarında, benim Başkanımdınız. Meslek adına, 80'li yıllarda sizinle omuz omuza mücadele verdik.

Sayın Sadun Katipoğlu'nun Başkanlığını yaptığı Dünya Soroptimisler Kongresi'nin İstanbul için bir ilk olan organizasyonuna imzanızı attınız. 1995 yılında, (değerli piyanistimiz Sayın Mehveş Emeç özel bir konser verdiği) Cenevre'de yapılan özel bir törenle IPRA-Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği'nin Dünya Başkanı seçildiniz. Türkiye'ye bu mesleğin Oscar'ı olan ATLAS ödülünü kazandırdınız...

 
 
Bu kadar yoğun bir gündem içersinde 2 çocuk sahibi oldunuz; torunlarınız var.

Size birgün favori restoranlarınızdan Borsa'da veya Divan City'de, ertesi gün çok sevdiğiniz Londra'da, haftaya Alya torunun yaşadığı Dubai'de rastlamak mümkün.

Üniversitede ders veriyorsunuz, gazetelere mesleki yazılar yazıyorsunuz, bir taraftan da televizyonlardasınız...

Kısacası, iz bırakmaya devam ediyorsunuz. Bitip tükenmeyen enerjiniz gençleri arkasından sürüklüyor.

İş hayatınız tüm hızıyla devam ediyor; bir ekol olan değerli şirketiniz İmaj'ın genç ekibini yönetiyorsunuz. Festivaller, konferanslar, basın toplantıları günlerinizi dolduruyor.

Büyük oteller ve tanınmış kuruluşlar müşterileriniz arasında.

Sizde hayatlar tükenmiyor, birbirine ekleniyor.

Ancak siz, 'hata yapa yapa öğrendim' dediğiniz Halkla İlişkiler mesleği öncesi;
iş hayatına gazetecilikle başladınız. Ben de sohbetimizi şu soruyla açmak istiyorum:

 
 
TEKSATIR: Yıl 1955 ve siz bir edebiyat dergisinde kültür-sanat yazıları yazıyorsunuz, gazetecilik yapıyorsunuz. Gazetecilik günlerinize gidelim mi biraz? Gazeteciliğe nasıl başladınız?

 
 
BM: Benim gazeteciliğe başlamam tamamen koşulların zorlamasıyla oldu; ben gazeteci değildim.

Eşim Akgün (Usta) Bey'in istememesine rağmen, maddi koşullar benim iş aramamı gerektirmişti. Bu aramayı aile içinde çözümleyebilmek için, sonradan kardeşim Arif'in eşi olan Latife, beni Tercüman gazetesinin sahiplerinden Semih Tanca'ya gönderdi.

Benim o sıralarda bir edebiyat dergisinde Garcia Lorca'ya ait bir yazım çıkmıştı. Semih Tuğrul bunu duyunca Lorca'nın El Cordoba adlı şiirini ispanyolca okumaya başladı; ben de Melih Cevdet Anday'ın tercümesiyle ona cevap verdim. Şaşırdı ve 'yarın saat 2'de gel, işe başla' dedi.

İşte gazeteciliğim, Tercüman gazetesinde böyle başladı. Semih Tuğrul (sanatçı Serra Yılmaz'ın babası) bana 'Beyoğlu'ndan sen sorumlu olacaksın' dedi ve kültür/sanat sayfasını yapmaya başladım.

Karşımda dolu dolu ve kültürlü bir adam vardı; bu bir şanstı. Tiyatroya da zaten büyük ilgim vardı. Benim dünyamda tiyatro hep vardı sanırım...

 
 
TEKSATIR: Bab-ı Ali'de bir kolejli... Gazeteciliği sevdiniz mi?

BM: Evet sevdim! 1955-1957 yılları...

Daha çok gençtim. Tercüman gazetesi o zamanlar Beşiktaş'taki Hayrettin iskelesindeydi.

Bana ait bir sanat sayfasında A'dan Z'ye kadar her konudan sorumlu olmak, yaratıcılığımı kullanabilmek, ekonomik bakımdan kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek, işini severek yapabilmek beni güçlendirdi. Büyük bir güven hissi verdi.

Biliyormusun, benim bütün çocukluğum, mücadele mecburiyeti içersinde geçmişti...

İnsanın konuşamamak gibi bir zaafı varsa, onu başka biçimde aşmaya çalışır.

5 yaşına kadar konuşma güçlüğü çeken bir çocuktum.

Bu nedenle iyi bir gözlemci ve dinleyici oldum.

Gözlerimle konuşabilmeyi küçük yaşta öğrendim.

Taş plakların eşliğinde, çok da iyi dans ederdim.

Bu zaafımı azimle yendim ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nden mezun oldum.

Üstelik de kolej yıllarında 'Debate / Tartışma Kulübü' Başkanı bile oldum.

2. Dünya savaşının yokluk yıllarıydı, Kolejde bile yemek çıkmazdı.

Ekmeğin üzerine zeytinyağ ve sirke koyar yerdik.

Ablam Leyla'yı o yıllarda tüberkülozdan kaybettik.

 
 
Neyse, Tercüman'a dönelim. Kadroda Melih Cevdet Anday, Haldun Taner de var.

Gazetecilik deneyimi bir taraftan çevremi genişletmemi sağlarken, diğer taraftan da sağladığı ekonomik bağımsızlık hayatımı gözden geçirmeye zorladı ve kocamdan ayrıldım.

Zaten haftanın 7 günü çalışıyordum ve evlilikle birlikte yürümüyordu.

Ancak Tercüman'da bir başka sorun daha vardı ki, o da ücretin yeterli olmamasıydı.

Bu kadar yoğun çalışma karşılığında aldığım ücret çok azdı.

Bunun üzerine, ABD Konsolosluğundaki Amerikan Haberler Merkezin'nden 3 misli ücretle iş teklifi gelince düşünmeyip kabul ettim.

Bana dediler ki: 'Sen, basınla ilişkiler yapacaksın'. Ama kimse ne olduğunu bilmiyor. Yurt dışından gelen haberlerden seçme yapıp Türk basınına dağıtıyorum.

Haber Merkezinin (USIS) başındaki Amerikalı biz Türklere 'natives' derdi; ülkesindeki kızılderililere hitap eder gibi!

Bu tabire çok sinirlenirdim.

Bu arada olay çıkaran, taşkınlık yapan Amerika'lıları savunmak da bazen bize düşüyordu. Türkiye'nin aleyhine çalıştığımı hissetmeye başladım.

O arada zaten Haldun Dormen ile evleniyordum, iyi bir neden oldu, bu işten ayrıldım.

 
 
TEKSATIR: Haldun Dormen'le tiyatroya olan büyük ilginiz vesilesiyle mi tanıştınız?

Tiyatronun hayatınıza girmesi neler getirdi, neler götürdü?

Tiyatro deneyimi Halkla İlişkiler uzmanı olarak meslek hayatınıza nasıl bir katkıda bulundu?

 
 
BM: Benim dünyamda tiyatro hep vardı; onun içinden Haldun çıktı.

Ben piyes tercümeleri yapardım, tanışır, görüşürdük. 1959 yılında Haldun'la sözde ev kadını olarak evlendim, ama tiyatroda prodüksiyon, tercümeler, adaptasyon, dekor, her şeyi ben ayarlıyorum...

Yani full-time çalışıyorum, sadece ismimi kullanmam yasak...

Oyunculukta kabiliyetim olduğunu biliyorum ve sahneye çıkmak istiyorum, ama Haldun: 'Bir evde 2 oyuncu olmaz' diyerek, izin vermiyor.

Üstelik ben, Teşvikiye-Şişli hattında, Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte Türkiye'nin yeni yüzünü fevkalade güzel anlatan 'Lüküs Hayat Opereti'nin yazıldığı evde doğmuşum...

Bir koltukta Nazım Hikmet, Cemal Reşit piyanoda, Ekrem Reşit ise operetin librettosunu yazıyor...

Sanat ve kültür ile içiçe geçen çocukluk ve gençlik yılları...

 
 
Ben, Haldun'un bana büyük bir haksızlık yaptığını düşünüyordum.

Zaten o arada yine parasız kalmışız. İnanılmaz bir dönem, tiyatrodan para kazanmak diye bir gelenek yoktu...

Örneğin, başladıktan sonra gişe rekorları kıran 'Şahane Züğürtler'i oynayacağız...

Dekor ve kostüm için para yok...

Annemin ve babamın kıyafetlerini, evdeki koltukları, onlardan habersiz gidip almıştık.

Mardinzade'ler ve Dormenzade'ler yardım ediyordu, iş aramam gerekti...

 
 
Gazeteci Hakkı Devrim, Safa Kılıçoğlu'nun sahibi olduğu Yeni Sabah'da...

Ben de orada 7 gün süren, haftalık yazı dizileri hazırlamaya başladım. İş iyi gidiyordu, ama o aralar bir-bir yakalanmakta olan Naziler hakkında özenle hazırladığım bir yazım çıkmayınca, tabii bunu kabullenemedim.

Bırakın Naziler hakkında yazıyı 'Alman'ları eleştiren bir söz, hatta içinde
'A' harfi geçen bir yazı bile olmaz!' denince ayrıldım...

Meğerse Safa beyin oğlu Alman Lisesindeymiş ve derslerle ilgili sorunlar yaşıyormuş...

 
 
Tiyatro deneyimine gelince...

Bana, çevremdeki olaylara yaratıcı bir gözle bakabilmeyi öğretti.

Özellikle sorumlu olduğum 'casting' yani rol dağıtımı, insan sarraflığı tarafımı geliştirdi. İnsan ilişkilerinde taşları yerine oturtabilmeyi öğretti.

Halkla İlişkilerde empati kavramını kullanmayı öğretti.

Daha önce gerek duymadığım için derinine inmediğim, ama tiyatronun olmazsa olmaz konularından örneğin mitolojiye eğilerek; dünya kültürlerini merak edip, öğrenmeme neden oldu.

Ancak ne yazık ki oyunculuk yapamamak bana hep hayatta birşeyleri ıskalamış olabileceğimi düşündürdü. Tiyatrodaki 'isimsizlik' beni çok rahatsız etmeye devam ediyordu.

Ömer'e hamileydim, bıraktım. 43 yaşında, 'isimsiz' bir iki çocuk annesiydim...

Ama şans yüzüme güldü...

Çalışmak istiyorum, enerji doluyum. Yakın dostlarımızdan Turgut Özakman TRT Radyosu Program Dairesi Başkanıydı.

O da piyesler yazardı. Bir gün bana bir iş teklifiyle evimize geldi. TRT'de Gençlik ve Sağlık konularında Program Yapımcısı ve Uzmanı olmamı istedi.

TRT'nin başında ise Adnan Öztrak vardı. Çok mutlu oldum ve hemen kabul edip Ankara'ya gittim...

 
 
TEKSATIR: TRT kadrolarında kimler vardı?

 
 
BM: Kimler yoktu ki... Batu İşman, Bilgesu Erenus, Turan Oflazoğlu, Tunç Yalman, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Güngör Dilmen, Ela Gültekin...

Çok güçlü, kültürlü, bilgili bir kadro...

Yoğun çalışıyoruz; ben İstanbul-Ankara devamlı yoldayım...

Radyo benim hayatımı almaya başladı...

Haldun 4-5 ay turnede, evlilik bir yük haline dönüştü ve koptuk...

 
 
Bu arada Türkiye'de siyah-beyaz televizyon başlayacak...

Hazırlıklar, çalışmalar yapılıyor.

Ben 2 dili iyi biliyorum...

Babam da destek oldu ve BBC'nin açtığı bir imtihanı kazanarak, Londra'da 6 aylık televizyon yapımcılığı kursuna gönderildim.

Üç ay sonra: 'Sen bu işi öğrendin, artık gidebilirsin.' Dediler. 1968 yılında İstanbul'a geri döndüm. Radyo ve TV Programcılığı'nı biliyordum, tiyatroyu da biliyordum, ilk Halkla İlişkiler şirketimi kurdum. TRT'ye de program yapmaya başladım.

1968'in Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları; iş hayatımın en önemli dönüm noktaları oldu.

Bir gün Akbank'ın Genel Müdürü Ahmet Dallı aradı: 'Bankada Relations Public (o zamanlar mesleğin adı böyleydi) konusuna Hamit Belli bakıyor, git onunla konuş, bir işi varmış.' dedi.

Basınla, Müşterilerle ve Çalışanlarla İletişimi ve İlişkileri yürütecek birisini ararlarmış.

Kabul ettim.

Birdenbire iş yağmaya başladı: Selahattin Beyazıt, kurmakta olduğu plak şirketinin tanıtımı üstlenmemi istedi...

Elmadağ'daki Kervansaray'ın sahibi İbrahim beyin sayesinde 'eğlence sektörüne' adımımı attım, 13 tane lokantası vardı...

Moran Lisesi'nin tanıtımı, Dormen tiyatrosunun basınla ilişkileri derken...

Halkla İlişkiler mesleğine iyice girdim...

 
 
Serbest danışman olarak çalışıyorum, bu işi zaten yapan başka pek kimseler de yok.

Ancak, yorgunluk sağlığımı etkiledi ve o sırada kalçam kırıldı. İngiltere'ye tedaviye gitmek zorunda kaldım.

Dört yıllık bir ara verdim Türkiye'ye... 70'lerin başındayız; İngiltere'de Halkla İlişkiler profesyonel bir meslek olarak kendini kanıtlamış; Dernekleri bile var...

Tedavim sürerken, birkaç kuruluşta çalışarak, deneyim sahibi oldum. 1974'de Türkiye'ye kesin dönüş yapıncaya kadar...

Aynı yıl, Ayşegül Dora ile birlikte, Türkiye'nin ilk Halkla İlişkiler şirketi olan 'A&B'yi kurduk...

A&B ismi, Ayşegül ve Betul'dan gelir.

Bir süre sonra Ayşegül'ün ayrılmasıyla Alaattin Asna ile devam ettik ve şirketi 10 yıl beraberce götürdük.

 
 
Türkiye'de Halkla İlişkiler mesleğinin tanınması, kurumsallaşıp profesyonelleşmesi amaçlı Dernek çalışmalarımız da hızla devam ediyordu. Konferans ve paneller düzenledik.

Ben aynı zamanda Uluslararası Halkla İlişkiler Dernekleri üyesi idim ve toplantılarına da katılıyordum.

Türkiye dışa açılmaya başlamıştı.

Uluslararası kuruluşlar bir bir Türkiye'ye geliyorlar ve Kurumsal Halkla İlişkileri bilen uzmanlara ihtiyaçları vardı...

 
 
TEKSATIR: İstanbul Sheraton otelinin 30. yıl kutlamaları için, sanatçı Petula Clark'ı getirmiştiniz, hatırlıyorum. Olağanüstü bir davet organizasyonuydu...

BM: Hey gidi günler...

O tarihlerde ben hâlâ Sheraton'un Halkla İlişkilerini yapıyorum...

1987'de Nilgün Pirinççioğlu, Canan Bengiserp ve Cemal Noyan bana geldiler ve beraber bir şirket kurmayı teklif ettiler...

Önce 'İmaj', sonra da 'Strateji' kuruldu...

 
 
TEKSATIR: Hem iş ve hem özel hayatınızda sık sık inişler ve çıkışlar olmuş. Bir sürü badireler atlatmış ama mücadeleden hiç yılmamışsınız. Sizi yakından tanımayanlar bu zorlukları bilmezler ve hiçbir zaman sorun yaşamamış olduğunuzu düşünebilirler. Bu sorunların üstesinden nasıl gelebildiniz? Bu bir özgüven meselesi mi, kişilik mi?

 
 
BM: Ben çok büyük, kalabalık konaklarda yetiştim.

Üstelik ailenin en küçüklerindendim.

Böyle ortamlarda kendinden büyüklerle mücadele etmeyi ve başa çıkabilmeyi öğreniyorsun.

Kalabalıkların arasında bir başınasın.

Büyük konaklarda her zaman büyüklerin ve büyük çocukların sözü geçerdi.

Böylece kendini 'korumaya' alıyorsun.

Bu egzersiz, benim hayat yolculuğumda çok işe yaradı...

Lise hayatım, Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde; önce gündüzlü, sonra yatılı olarak geçti. Babam Mısır'da İş Bankası müdürü olduğu için, beni yatılı verdiler.

Yatılı öğrencilikte de küçük-büyük ayrımı vardır, aynı eski konaklardaki gibi.

Ayrıca ben çocukluğumda konuşma güçlüğü çeken, hatta nerdeyse kekeme bir çocuktum.

Mücadele etmekten, azimle bu durumu yenmekten başka seçeneğim yoktu.

Kuşkusuz Kolej bana büyük bir özgüven aşıladı.

Kolejin verdiği geniş altyapı ve genel kültürün, tüm hayatım boyunca yararını gördüm.

Olaylara farklı bakarak, kendi hayat yolumu benim çizmemi sağladı.

Kendime ait hayat düşlerim ise herhalde kişiliğimden kaynaklandı..

 
 
TEKSATIR: Bu bağlamda gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

 
 
BM: Çalışkanlık, çalışma isteği ve motivasyon şarttır.

Olumlu düşünerek, özgüvenlerini artırmaya çalışmalılar.

Sürekli ve her gün okumaları, kendilerini geliştirmeleri gerek, yoksa genel kültürde geri kalırlar.

Dünyayı takip etmeliler, yaratıcı olmalı ve ustalaşmalılar.

Mesleği bilmeyenler var!

Özellikle Halkla İlişkiler mesleğinde başarılı olmak isteyenlere bir tavsiyem olacak:

Mutlaka en az 300 kişilik bir insan ağı-network kursunlar ve bu çevre ilişkilerini sıcak ve canlı tutsunlar. Böyle bir network, Halkla İlişkilercinin en önemli destek gücüdür.

Benim müşterim, her an, herhangi bir sorunu olduğunda yanında olduğumu ve bana ulaşabileceğini bilir. Ben de kime ulaşarak sorunu halledebileceğimi bilirim...

 
 
TEKSATIR: 1995'de IPRA (International Public Relations Association) Dünya Başkanı seçildiniz. Nazik davetiniz nedeniyle, Cenevre'de benim de bulunmaktan gurur duyduğum bir ortamda, özel bir törenle ülkemizi onurlandıran görevinizi devraldınız. 2005'de ise Halkla İlişkilerin Oscar'ı sayılan 'ATLAS' ödülüne layık görüldünüz... Dolayısıyla, Halkla İlişkiler uzmanı olarak sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada kendinizi kanıtlamış bir ustasınız. Geçtiğimiz haftalarda Cannes Film Festivalinde 'En İyi Yönetmen' ödülünü alan Nuri Bilge Ceylan: 'Bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, güzel ve yalnız ülkeme armağan ediyorum!' dedi... Sayın Mardin, sizce, Türkiye'nin bu yalnızlık kaderi değişiyor mu? Bir Halkla İlişkiler uzmanı olarak bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

 
 
BM: Elbette ve iyi yönde değişiyor...

Biraz önce değinmiştim: İstanbul'daki Amerikan Haberler Merkezinde çalışırken, oradaki yönetici Türkler için aşağılayıcı 'natives' terimini kullanırdı...

Ben IPRA üyesiyken de böyle durumlarla karşılaştım; bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden gelen üyelere farklı davranılıyordu. Bizlere devamlı 'dersler' veriliyordu ve bu tarz davranışlara her zaman tavrımı koydum, hoşlanmadığımı hep belli ettim..

IPRA Dünya Başkanlığı da benim için böyle bir amaç da taşıyordu.

Kimseden geri olmadığımızı, hatta ileri olabileceğimizi göstermek istedim. ATLAS ödülüne de aynı duygularla yaklaştım...

Evet, Türkiye'nin kaderi değişiyor...

Nuri Bilge Ceylan da bunun iyi bir kanıtıdır.

Hepimizi duygulandıran konuşmasını dinlerken, buna daha da çok inandım...

 
 
TEKSATIR: 'Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010' hakkında ne düşünüyorsunuz?

 
 
BM: Bugün dünyada İstanbul ve Dubai konuşuluyor...

Her ikisi için de 'mucize kentler' deniyor. Maalesef akla önce Dubai gelse de, 2008'de bizde kitap fuarı var, önemli bir fırsat. Yeni alışveriş merkezleri açılıyor, bunlar olumlu gelişmeler.

İstanbul Türkiye'yi arkasına alıp götürebilir. 2010 Organizasyon Komitesinin çalışmalarına fiilen katılmıyoruz ancak İstanbul sükseli bir kent, ilgi çekiyor ve kültür başkenti olması birçok başka imkânı da beraberinde getirebilecektir...

 
 
TEKSATIR: Ünlü bir kişisiniz. Politikaya atılmanızı isteyenler, bekleyenler, israr edenler olmuştur. Niçin düşünmediniz?

 
 
BM: Ben ve dedelerim, yıllar önce politikaya girmemeye yemin ettik.

Ben de bu yemini hiçbir zaman bozmadım.

Müşteri seçerken de; sigara, silah ve siyasetçilerle çalışmam.

Bunlar benim yasaklarım.

Bugüne kadar hiç pişmanlık duymadığım ve değişmeyecek bir prensiptir bu.

Akbank'la çalışırken Ahmet Dallı Bey, Turizm Bakanı olmamı isterdi...

Cazip bir öneri olmasına rağmen, ona da 'siyaset benim işim değil' demiştim.

Siyaset benim işim değil...

 
 
***

Sevgili Betul Mardin, sizinle yapılan sohbete doyum olmaz...

Konuşmalarınız sayfalara sığmaz...

Siz kendi hayat yolunuzu kendiniz çizmiş, 80 yıla dopdolu, olağanüstü bir yaşam sığdırmışsınız...

Görüp, yaşadıklarınızı TEKSATIR ile paylaştığınız için teşekkür ederiz...

 
.


Betül Mardin

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org