Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Ali Saydam Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Uzun veya kısa süreli evlilikler
28.06.2011
Okunma Sayısı : 7844
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

Uzun veya kısa süreli evlilikler
Ali Saydam

Özel müşteri, tüm özellikleriyle hem tüketiciden hem de müşteriden tamamen ayrılır, bu nedenle tüm ilişki ve iletişim biçimleri ile yöntemleri de farklıdır. Bu biçim ve yöntemlerin zaman zaman karıştırılması büyük felaketlere neden olabilir.

Eşinize durduk yerde bir gecelik ilişkiymiş ya da uzunca süreli bir sevgiliyle berabermiş gibi davranın bakın ne  oluyor! Ya da diğer ilişkiler içindeyken karşınızdakine eşinizmiş gibi davranın…

Hatlar birbirine karıştı mı mutlaka bir kayıp çıkar ortaya…Ya karşınıdakini toptan kaybedersiniz ya da ilişkide bir daha yerine konamayacak  kayma ve boşluklar oluşuverir. 'Eksen kayması' dedikleri burada tamamen geçerlidir.

Biraz daha açmaya çalışalım.

Bir: 'Tüketicinin' adını bilemezdik. 'Müşterinin' kendisini şahsen tanımasak da adını bilmeli, hatta bilgilerimizi biraz daha artırmanın yollarını aramalıydık.

'Özel müşteri'de ise karşımızdakinin neredeyse her şeyini bilmek durumundayız. Eşinizle ilişkinizde unuttuğunuz her veri  size nasıl agresyon olarak geri dönebiliyorsa, özel müşterisini hatırlamayan bir reklamcı , doktor, mimar, otel yöneticisi, kendisinden yıllık büyük alışverişler yapmakta olan bir markanın yöneticisini görmezden gelen bir satış sorumlusu ciddi hasara neden olabilir. Yani özel müşterinin  adını bilmek, onunla ilgili özel bilgilere sahip olmak da yetmez. İleride göreceğimiz gibi başka meziyetler de geliştirmemiz gerekir.

İki: Özel müşteride yeniden satın alma diye bir sorun olamaz. Çünkü özel müşteri  başka yerden alışveriş yapmaz. Yapmamalıdır. İş planı ya da bütçe yaparken , özel müşterilerden  gelecek gelirlerle ilgili yanılan üst düzey yöneticiyi bir gün bile görevde tutmamak gerekir. Çünkü yönetici pozisyonundaki kişinin bütün özel müşterileri avucunun içi gibi bilmesi şartır. "Şu kadar özel müşteriyi kaybedeceğim"gibi bir maddeyi iş planına ve bütçesine koyan bir yönetici olabilir mi? Ya da bizi terk etmeye namzet olduğunu davranışlarıyla sergileyen – ki özel müşteri niyetini şu y a da bu şekilde mutlaka belli eder- bir özel müşterinin  bu  davranışlarını 'okuyamayan' bir yönetici?...Eşin bizden başkasına göz ucuyla dahi bakması, nasıl minik bir alarm olarak ele alınmalıysa, örneğin bizim özel müşterimizin bir başka marka araçla test  sürüşüne çıkmasına dahi tahammül göstermemiz gerekir. Böyle bir durumun oluşmasını engelleyecek yöntemleri zamanında devreye alabilmek için, bu tür eğilimleri saptayacak  bir erken uyarı sistemini geliştirmeliyiz.

Üç: Sadakat konusu da tüketici ve müşteride söz konusu olduğundan çok farklıdır. Hatırlayacak olursak, tüketicide marka sadakatinden söz edemeyeceğimizi müşteride ise marka sadakatinin çok  önemli olduğunu ifade etmiştik. İletişim yatırımlarının da bu  doğrultuda yapılmasının en kadar önemli olduğunun altını çizmiştik.

Peki, özel müşteride bu konuda ne fark var? Yanıt çok basit: Özel müşterinin ürün ya da hizmet markasına sadık olması 'fabrika çıkışı' bir durumdur. Özel müşteri , ürün veya hizmet markasının ötesinde kuruma da sadıktır. Şimdi Migros örneğinde dönelim : Her tüketicinin Money Kart sahibi olmayacağını, hatta bunun hedeflenmemesi gerektiğini belirtmiştik. Müşterilde ise Money Kart sahipleriyle yürütülecek derinlikli bir CRM çalışmasının işin aslını oluşturması gerektiğini vurgulamıştık. Migros'un özel müşterisi olarak örneğin, , Migros'tan yıllık büyük alışverişler yapan kurumsal bir müşteriyi ele alalım. Bu anlaşma ürün  sadakati üzerine kurulamaz. Belirleyici olan , ürünlerin kalite fiyatı çeşit vs. Özellklerinden çok daha fazla, o kurumun  yönetimi ile Migros'un yönetimi arasındaki ilşki biçimi ve derinliğidir.

Özel müşteriyi diğer ilk ikisinden ayıran bir başka özellik de işin 'Elçilik' boyutudur. 'Elçilik' dilimize pek çok pazarlama iletişimi kavramında olduğu gibi İngilizceden tercüme yoluyla girmiştir. Orjinali, Advocacy'dir. Yani aslında 'elçilik' değil 'avukatlık'…Büyük olasılıkla 'avukatlık' bir nebze olsun itici bir anlamı da beraberinde getirdiği için (Sen şunun ya da bunun avukatı mısın?) olsa gerek 'elçilik ' tercih  edilmiştir. En yalın tanımıyla 'elçilik' bir kişinin bizim ürün, hizmet, fikir ve/veya markamız hakkında fikri sorulmadan ( durduk yerde, kendiliğinden) olumlu görüş ve tavsiyede bulunmasıdır.

Bu tür tavsiye en kıymetlisidir; fikri sorulduğu zaman tavsiyede bulunan kesim daha çok 'mişterilerdir'. Sadık bile olabilirler. Ancak fikir sorulduktan  sonra bildirilen olumlu görüş, hiçbir zaman kendiliğinden getirilen tavsiyenin etkisini yaratamaz.

Rekabetçi avantaj sağlamak isteyen kuruluşların tartışmasız en önemli iş hedeflerinden biri 'özel müşteriler'in tamamı elçiler haline getirmek olmalıdır. Elçiler hem en ekonomik hem de en etkili pazarlama iletişimi kanallarıdır. Kulaktan kulağa (World of Mouth – WOM) pazarlamanın birincil aktörleri işte bu elçilerdir.

Mükemmel bir örnekle konuya biraz daha açıklık getirmeye çalışalım: Bizim arkadaşlar bir konkura hazırlanıyorlar. Hizmet vermeye talip olduğumuz şirket kelimenin tam anlamıyla kılı kırk yarıyor. Çok profesyonel ve ayrıntılı  bir şekilde hazırlanmış , işi hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran bir 'brief'leri var.

Birinci sunuma gidiliyor; elemeyi geçince ikinci sunum(en tehlikelisi, ilk sunuma katılmamış üst düzey  yöneticilerin ikinci sunumda yerlerini almasıdır) ve sonrasında üçüncü görüşme…

Bu arada bu tür konkurlarda referans kontrolünün mutlaka yapılması gerektiğini belirtelim. Süreç, nitelikli bütün 'iş kitaplarında' vazedildiği gibi olmalı. Referans kontrolü tabii ki bizimkilerin hizmet verdiği kurum ve kuruluşlardan  yapılmış. Bir telefon da British Amerilcan Tobacco'dan (BAT) Mehmet Koryürek'e geliyor…

Arlarından hayli ilginç bir konuşma geçiyor. Giriş muhabbetinden sonra bizim için en kritik bölüm aşağı yukarı şöyle:

-          Nasıl bilirsiniz Bersayı'ı?
-          -İzin verirseniz ben size bir – iki soru sorayım.
-          Buyurun.
-          Tekel'in sigara bölümünü, özelleştirmede kimin devraldığını biliyor musunuz?
-          Evet. Siz aldınız.
-          BAT'nin Türkiye tütün sektöründeki konumu hakkında fikriniz var mı?
-          Evet, ikinci konuma yükseldiniz.
-          Tekel işçileri konusunda bir bilginiz var mı?
-          Evet, işçiler özellştirme kapsamında olmadığı için aslen devletin sorumluluğu altında.
-          Peki, sigara konusunda yasadışı ticaret ve kaçakçılık gibi konularla ilgli BAT'nin görüşlerinden haberdar mısınız?
-          Evet, özetle haberdarım.
-          BAT'nin tıpkı rakipleri gibi iletişim alanında son derece kısıtlı olduğunu ve hiç reklam yapamadığını herhalde biliyorsunuzdur.
-          Evet, tabii ki biliyorum.
-          İşte neredeyse bütün iletişim kanalları büyük ölçüde tıkalı olmasına rağmen sizin yukarıdaki bilgileri edinmenizi sağlamışsak, bunda Bersay'ın rolü büyüktür. 2,5 yıldır çalışıyoruz onlarla. Son derece memnunuz.

Kimse Mehmet Bey'den bu kadar ayrıntılı bilgi istememişti. Bundan daha etkili 'elçilik' olabilir miydi?

Dört: Tüketici meselesinde Kotler'in 3 P'sinin devrede olacağını belirtmiş , müşteride ise 4'üncü P'nin yani Promosyon'un farklılık alanı  olarak devreye girdiğini  ifade etmiştik. Özel müşteride ise en önemli temel farklılık, pazarlama karmasının5'inci P'sinde ortaya çıkar: People; yani insan unsurunda. İnsan unsuru, özel müşteride (Client), tanımlanmış, ölçümlenmiş, kayda geçmiş, üzerine saatlerce eğitim alınmış süreçlerden çok daha belirleyici bir faktördür. Tekrar altını çizelim: Süreçlerin düzgün yönetilmesi , şirketin gelecek tasarımı doğrultusunda rekabetçi, gelişmiş, kendisini sürekli yenileyebilen bir konumlama ile karlı bir çizgi izlemesi, günümüzde büyük bir meziyet değildir. Ev ödevlerini düzgün yapan her şirketin  bu ve benzer hedeflere koşması, işin doğası  gereğidir. Gerçek rekabet ve farklılaşma ise işte o  5'inci P'de , yani özel müşteri ilişkileri yaklaşımını hayata geçirecek insan unsurunda yaşanır.

Beş: Özel müşteri iletişiminde odak nokta, kanallar  (medya , kitle iletişim araçları vs.)üzerinden yapılan klasik iletişimden çok, yüz yüze görüşmeye, analog temasa dayalı, tam da James Grunig'in tanımladığı türden 'çift yönlü ve simetrik' ve klasik ilişki yönetimine daha çok ağırlık veren bir iletişim biçimidir.

Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi bu kitabın çerçevesi içinde bazı tüketici ve müşteriden çok, 'özel müşteri ilişkileri yönetimi'meselesini ele alacağız.

Peki neden 'Eş ve Müşteri Nasıl Kazanılır?" diye sormuyoruz da, 'Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?" diye soruyoruz?

Hemen açıklayalım:

Herhalde en iyi bildiğim en tecrübeli olduğum iki konu  bunlarda onun için…Bu bir.

İkincisi, iletişimin in vitro (laboratuvar ortamında, masa başında) öğrenilebilen bir bilim alanı olmayışıyla ilgili.

İletişim bilgisi in vivo uygulama süreçlerinde pekiştirilir, tecrübe imbiğinden geçtikten sonra geçerlilik kazanır.

İnsan daha çok pratikteki hatalardan öğreniyor, başarılardan değil. Hatalar zenginlik katıyor insana. Sezen Aksu'nun o zidzeleri geliyor hemen aklımıza:

Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem.
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem.
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir…

İlimin ayrılmaz parçası , ezeli ve ebedi tamamlayıcısı 'İrfan'ı  geliştiren tek unsur o 'acıdır' işte; yenilgilerin, hataların, baaşrısızlıkların getirdiği acı. Tecrübe ise ancak bu 'acılı' süreç 'okunduğu' ve gereken 'bedel ödendiği' zamam oluşur. İnsan ancak o zaman spiral formunda yukarıya doğru diyalektiğin yasaları  doğrultusunda evrilir. Yoksa aynı hataları tekrarlar; sürekli hayatı kendi dışında arar, 'fasir daire' içinde debelenir durur, 'irfan'ı gelişmeyeceği için ilim alanında da yaya kalır.

Yani insanın hatalarına ve dolayısıyla kendisine getirdiği negosyondan (reddiye, inkar) irfan doğar, onun sayesinde tevrübe ve gelişim oluşur; bu ise ilimin emrinde onun gelişimine hizmet eder.

Soruyu 'Eş ve müşteri nasıl kazanılır?" diye değil de "Eş ve müşteri nasıl kaybedilir?" diye sormuş olmamızın ikin nedeninin de bu olduğunu söyleyebiliriz.

Gelelim üçüncü nedene…

Üçüncü neden , biraz ikna süreciyle ilgili. İnsanlar hiçbir şey okumuyor sanki. Edebiyat dışı kitapları kastediyorum. Bakın Der Spiegel dergisine ya da en çok satan kitaplar listeleri veren herhangi bir dergiye..Göreceksiniz, oralarda listeler ikiye ayrılmıştır: 'Edebiyat dışı/ Edebiyat' gibi…Oradaki adlarıyla Fiction Nonfiction, Belletristik - Sachbücher vb…

Siz Türkçe'de kaç tane 'edebiyat dışı' kategorisinde bestseller (en çok satan) kitap duydunuz?

Stres yaratan durumlar listesinde etki bakımından en üst sırada çocuk kaybı, onun hemen ardından da iş ve eş kaybı gelir…Kayıpları söz konusu olduğunda insanların üzerinde bu kadar olumsuz etki yaratan iki 'sahipliğin'iç dinamiklerinin  ve yönetilme 'yasalarının ' birbirlerine benzerlikleri şaşırtıcıydı ve bir arada ele alınmaları halinde her ikisini de anlamak daha da kolaylaşacaktı.

Bizim 'şarkı eksik olmayacaktı' yani..

Geriye dönp baktığım zaman bazen inanasım gelmiyor…Devlet huzurunda üç resmi evlilik ; Tanrı huzurunda, özellikle İsviçre'deki bitmek tükenmek bilmeyen dokuz yıllık öğrencilik  dönemimde, birçok beraberlik ve ayrılık…Sonra iş hayatı…yıllarca tüketici dergilerinin yayın sorumluluğu…1990'dan sonra özel müşteri ilişkileri yönetimine dayalı  iletişim danışmanlığı işinde pek çok kazanımların yanı sıra engellenemeyen müşteri kayıpları…Aslında büyüdüğümüzü düşünüyorduk o zamanlar. Ama nasıl bir büyüme? 1999 yılına kadar yılda ortalama 20-25 müşteri kaybı ama 26- 27 yeni müşteriyle anlaşma…Sözümona artıdaydık ama ne verimsiz bir artıydı o.

Ve nihayet 1997'den başlayarak alınan bazı kararlar doğrultusunda özel müşteri kaybının sıfırlara doğru gerilemesi ve deli gönlün artık sakinleşmesi.. Edinilen bir dolu tecrübe…Uluslararası İletişim Danışmanları Birliği (ICCO- İnternational Communications Consultancy Organizations) standartlarına göre üç yılda bir uluslararası hakemlerce denetlenmemiz…Birleşmiş Milletler Örgütü'nün  Global Compact'ını  (Küresel İlkeler Sözleşmesi) imzalayan ilk şirketler arasında yer almamız….İnsan Kaynakları anlayışından, İnsan Hizmetleri anlayışına geçme kararımız…Bersay İletişim Enstitüsü'nün kuruluşu…Finans ariç tüm süreçlerden sorumlu olacak COO pozisyonunda bir arkadaşımızı işe başlatıp, Bersay'ı bir bilgi ve deneyim şirketi haline getirme çabalarına yön vermemiz ve nihayet ileride sıklıkla sözünü edeceğimiz 'özel müşteri ilişkileri' için gekiştirdiğimiz yeni yaklaşımları belirleme kararımız…

Ketchum Pleon'un  exclusive partner'ıydık. Dünyanın bu en büyük halkla ilişkiler ağıyla bilgi ve deneyim alışverişi içindeydik. Ancak kendi ülkemizde kendimizi kıyaslayacağımız , örnek alacağımız, sektör içi ve dışı benchmark olarak kabul edeceğimiz, ona benzemeye, onunla aramızdaki mesafeyi kapatmaya çalışacağımız kuruluşların sayısının hayli az olmasını  hep bir eksiklik olarak yaşadık. Kadrolarımızın zaman zaman rehavete düşmesinin nedenlerinden biri de bu durum olmalıydı.

Çare yoktu. Kendi göbeğimizi kendimiz kesecektik. Nitekim hata yaparak , ilim ve irfan adına 'zenginleşerek' yol almaya çalıştık.

Çevremizdeki pek çok eş dostun görüşü, yirmi yıllık pratik içinde edindiğimiz tecrübeleri bizden sonraki kuşaklara aktarmamızın boynumuuzn borcu olduğu yönünde birleşiyordu.

Öte yandan bu kitabın ele alınmasında 2002 yılından başlayarak 'özel müşteri yönetimi' konusunda verdiğim yılda ortalama 10-15 konferanstaki dinleyicilerin sürekli ısrarı belirleyici oldu: "Bu anlattıklarınızı özellikle de tecrübelerinizi, anılarınızı kitap yapsanıza!.."

Bu arada Ogilvy'nin Türkiye Ülke başkanı sevgili Aytül Özkan'la konuya ilişkin yaptığımız uzun soluklu sohbetlerin de bizi yüreklendirdiğini belirtmeden geçemem. İyi niyetli 'potlar' konusunda benim elime su dökmese de, bu alandaki deneyimi küçümsenecek gibi değildi. Ayrıca Aytül, kitabın adını paylaştığım ilk kişilerdendi.

Adı 'eş ve Müşteri Nasık Kaybedilir?" olsun mu , diye bir an bile tereddüt etmedim. Çünkü konferanslarda dinleyicilerin hepsini etkiliyordu  bu başlık. Meğer herkes bu iki konuda ne kadar da tecrübeliymiş!...

Bana, onların ve benim bildiğimizi, deneyimlerimizi, bu alandaki  duygu ve düşüncelerimizi derleyip toplamak  ve yeniden sunmak kalıyordu. Bu kitapta da yaptığım , zaten bundan  başka bir şey değildi.

Kitabın adında ifadesini bulan konuyu 10 soruda irdeleyecektim. İflah olmazmış gibi  görünen hata ve gaf yapma kapasitem ve iyilik taşlarıyla döşeli  cehennem  yollarındaki uzun soluklu gezintilerimle ortaya çıkan  10 mozaik  parçasını birleştirmeyi başarabilsem, hiç de ekonomik  ve beşeri olmayan , tersine çok masraflı  kayıplardan kurtulmanın sihirli formülünü sunmuş olacaktım…

Niyet buydu…

Hayat bana her zaman hakikat ile gerçekliğin, planlanan ile gerçekleşenin, niyet edilen ile fiilen elde edilenin arasındaki daima 'mesafe' olduğunu gösterdi. Hedef, 'mesafeyi' kapatmaktı. O mesafeyi kapatmayı ne kadar başarabildiğimizi  10 soruyu  yanıtlayıp  kitabın  son sayfasına geldiğimizde anlayacağız…


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org