Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Mehmet Şuhubi Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Bülent Şenver'in Konuğu, Mehmet Şuhubi
23.01.2006
Okunma Sayısı : 4909
Oy Sayısı : 8
Değerlendirme : 4,5
Popülarite : 4,06
Verdiğiniz Puan :
 

 

Bülent Şenver'in Konuğu, Mehmet Şuhubi
Mehmet Şuhubi
.
.
Duayen bankacı Bülent Şenver benimle Portreler dergisi için bir söyleşi yaptı. Neaketine ve profesyönelliğine hayran kaldığım Sayın Şenver ile yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum.
.
.

( Bu yazıya yorumunuzu ekllemek için lütfen tıklayın    

.

Bülent Şenver'in Konuğu, Mehmet Şuhubi

İşte sohbetimiz: [-Bülent Şenver, -Mehmet Şuhubi]
.
.

BŞ- Mehmet Şuhubi Bey, bize biraz gençliğinizi anlatır mısınız?

MŞ- Çok kalabalık bir ailenin fertlerinden biri olarak çalışmak mecburiyetindeydim. Babamın Kapalıçarşı’da, yağlıboya, küçük eşyalar satan bir yeri vardı. Kiralıktı. O zaman kira 1 liraydı. Hatırlıyorum, 6 yaşımdan itibaren annem beni evde oturtmadı.

Dükkana giderdim. İlk, orta ve lise yıllarında da derslerimi dükkanda yapardım. Babama yardım ederdim. Bunun bana önemli yararı oldu. Bütün hayatım, babamı ziyarete gelen insanları, babamdan alışveriş eden insanları dinleyerek geçti. Geliştim. Benden 20-30 yaş büyüklerin konuşmalarını dinleyerek büyüdüm. Bu şekilde kelime haznem gelişti. Babam bir mutasavvıftı. Nuriosmaniye camii imamı gelir, sohbet ederlerdi, ben de onları dinlerdim.

Okuma hayatımın son kısmında hala üzüldüğüm bir husus vardır. Ben mühendis olmak istiyordum. O zaman tıp fakültesiyle teknik üniversiteye girmek çok kolaydı. Fakat full time okumak mecburiyeti vardı.

Part time çalışmayla yürütülecek bir okul değildi. Babam üzülerek dedi ki, ‘’Oğlum, ben artık tükendim. Kardeşlerin evlendi. Sen şimdi çabuk ve hızlı çalışarak yüksek tahsil yapmalısın. Sana verebileceğim destek çok az’’. Babamı çok severdim. Hiç sevmediğim bir bölüme müraacat ettim. Yüksek Ticaret Mektebi.

Üç yılda çıkıp, askere gideceğim ve çalışma hayatına atılacağım dedim. Tam o sırada bu okula giriş için bir imtihan kondu ve 1500 kişi müraacat etti. 1500 kişi içinden 1000 kişisi ticaret liselerinden gelenlerdi. Ben İstanbul Erkek Lisesi fen bölümünden mezun olmuştum, okula 75 kişi alınacaktı. Tesadüfen kazandım. Okulu çalışarak bitirdim.

Sonra yedek subaylığa müracaat ettim. O zaman tanıdık olmadan yedek subaylığa almıyorlardı. İlk iki devre değil, üçüncü devrede gidebildim. O arada da babama yardım ettim. Giderken düşündüm. Ben ne okudum? Banka maliye bölümünü seçmiştim. İmtihanda bir muhasebe hocası vardı.

Bana soru sordu. “Yap bakalım bu vakanın bilançosunu” dedi.

Baktım verilen bilgiler yetersiz. “Bu bilgilerden bilanço çıkmaz, bir şey eksik dedim.

Hocam gülmeye başladı.

"Ben mahsus eksik verdim, bakalım anlayabilecekmisin diye” dedi.

Oradan iyi bir not alarak çıktım. İş hukukundan, son sınıf mezuniyet imtihanındayım. Profesörümüz çok sertti. Bir arkadaşa bir şey sordu ve kızdı. Arkadaşıma “çık dışarı” dedi. Döndü denizi seyretmeye başladı. Arkası bana dönük, “sen başla anlatmaya” dedi. Ben sustum. “Niye başlamıyorsun” diye kızdı.

Dedim ki; “Efendim yüzüme bakmazsanız ben konuşamam”. Bu cümlemi duyunca köpürdü.

“İster konuş, ister konuşma. Çık dışarı!” dedi.

Hiç konuşmadan sıfır aldım.

BŞ- Askerlik anılarınızdan ne hatırlıyorsunuz?

MŞ- Yedek subaylığa gittim. İstanbul’dan ilk defa çıkıyorum. Askerliğin tecrübesi başladı. Ders çalışmaya başladım. Arkadaşlar, “sen inek misin niçin çalışıyorsun” dediler. Çalışmaya boş verdim.

Komutan beni çağırdı. “Sen sınıf birincisi olacaktın! Çalışmazsan seni şimdi çavuş çıkarırım” dedi.

Yedek subay olabilmek için hatim indirir gibi çalıştım. Ondan sonra yedek subaylıkta Merzifon’a gittim. Sabah teftiş verildi. Bölük komutanı bana ilk görev olarak “kapatma görevi” verdi. Kapatma görevi ne demektir bilmiyordum. Bir yedek subayla dolaştık bana öğretti.

Arazide doğru dürüst bir tuvalet olmayan yerlerde toprağın üzerine gelişigüzel bırakılan dışkıların üzerinin toprakla örtülüp kapatılması görevine “kapatma görevi” deniyormuş! Kapatma görevini yaptım. Çok içerledim.

Komutanıma dedim ki, “Komutanım, beni cezalandırıyor musunuz?”

“Hayır” dedi. “Bu görevi yapmadan hangi şartlarda görev yaptığımızı öğrenemezdin”.

Aynı komutanımın bir öğüdünü daha hatırlıyorum. Bir gece nöbete gidiyordum, beni yanına çağırdı.

“Sakın askerleri uyurken gördüğünde hemen uyandırmaya kalkışma” dedi.

“Uyandırmadan önce evvela tüfeklerini ellerinden al. Sonra uyandır. Vururlarsa şehit olursun”.

İşte böyle şeyler yaşanırken, hayat insanı terbiye ediyor.

BŞ- İş hayatına nasıl atıldınız?

MŞ- İş yok! Nereye müracaat etsem her taraf kapalı! Akbank kuruluyor. Babamın bir tanıdığı, oranın müdürünü tanıyormuş. Beni takdim etti oraya. Akbank’ın Sultanhamam’da, hemen köşede, 80 metrekare bir yerde kuruluşu yapılıyor.

Müdürüne gittim. “Niçin geldiniz?” dedi.

“Çalışmak ihtiyacındayım” dedim.

“Seni sigortacı yapalım. Aksigortayı kuruyorum” dedi.

“Lisanın var mı?”.

Lisede ne kadar öğrendiysem o kadar vardı. “Çok zayıf” dedim.

“İyi. Ziyanı yok. Benimki de zayıf. Buraya İngilizce öğretmeni gelecek. Birlikte ders alırız” dedi.

Bu görüşme Cuma günüydü.

Babam sordu; “Tekstille ilgili Anadolu’ya fason çalıştığım bir yer var, oranın muhasebe müdürü ayrılıyormuş. Cumartesi günü ister misin, seni tanıştırayım?”

Gittim. Sordular, “muhasebe biliyor musun?”

“Bilip bilmediğimi bilmiyorum” dedim.

Halis Bey diye biri dedi ki, “Sen hele işe bir başla bakalım”. Pazar günü çalıştım. Orada eski muhasebecinin yeğeni vardı. Bir tane boş defter aldım. Önceden yazılmış muhasebe defterine bakmadan eski fişleri boş deftere işlemeye başladım. Fişi yazdıktan sonra daha önceki muhasebecinin yazdığı deftere bakıp kontrol ediyordum, ben de onun gibi mi yazmışım diye.

Kendimi kontrol ediyordum. Sonra alıştım. Hiç hata yapmadan kayıtları yapabiliyordum.

Bana bu ilk görevimde gösterilen güven bana cesaret vermiş hayatımı etkilemiştir.

BŞ- İş hayatınızda dönüm noktası diyebileceğiniz ilk olay nedir?

MŞ- 1963 senesinde iş hayatımda bir dönem oldu. Fabrikadaki bir olay neticesinde ayrılmaya karar verdim. Merhum Halis Bey niye ayrılıyorsun dedi. Dedim ki, “benim bütün hayatımda saygınlık mevzuu önem kazanmıştır. Ben size nasıl saygı duyuyorsam, siz de benim kusurlarımı saygınlık içinde düzeltebilirsiniz.

Beni küçük düşürecek hiçbir harekete müsait değilim.” Beni rencide eden, kabul etmediğim o hareketleri bir başka ortak yapmıştı ama benim için dönüşü olmayan bir yol oldu.

Halis Bey, “ne yapacaksın” diye sordu.

“Özel bir büro açacağım” dedim.

Halis Bey “İlk müşterin biziz” dedi.

“Buraya istediğin gibi gel. Buradaki arkadaşları yönlendir. Bugün buradan almakta olduğun ücreti almaya devam edeceksin” diyerek bana özel serbest çalışmamda ilk işimi vermiş oldu.

Evliydim, iki çocuğum vardı. Aylığımı almadığım zaman ertesi gün harcayacak param yoktu.

Tabii eşim de buralarda bana büyük destek verdi. Derdi ki, “Sen, doğru bildiğini yap”.

Muhasebe bürosu kurdum. Muhtelif yerlere muhasebe yaparken fark ettim ki bu benim uğraşabileceğim bir iş değil. O zaman organizasyon ağırlıklı çalışmaya başladım. Birkaç siparişle başladım.

Bursa ile çalışmaya başladım. İşlerime düzen geldi. Etiketle tanışmam o sırada oldu, Bakırcılar’da 150-200 m kare bir yerde, yerli yapım makinelerle çalışan bir kurumun sahiplerinden biri ile tanışmıştım. “Bizim müessesemizi düzeltmeniz mümkün olabilir mi?” dediler. Baktım fabrikanın sahibi muhasebesini tutuyor. Oğlu desenleri yapıyor. Yeğeni sipariş alıyor. Öbür yeğen 14 makineyi idare etmeye çalışıyor. Makine ustası da öğle saatlerinde sahibinin domates ve salatalığını alıyor. Böyle bir yer. Bir tane oyma makinesi var. O da %90 sakat çalışıyor. Bazı makineler paslanmış.

Bana burayı düzeltir misiniz? dediler.

“Hayır” dedim. “Burası düzelmez. Ama etiket işinden anlıyorsanız yeni bir etiket fabrikası kurabilirsiniz.”

Nasıl olacak?

Taksitle bir arsa alırız. Arsayı Kalkınma Bankası’na ipotek ederek oradan inşaat makine kredisi alırız. O sıralarda Kalkınma Bankası’nda bir arkadaşım vardı. Kendi yapacağı işleri bana yaptırırdı. Sanayi Odası’ndan tanıdığım bir arkadaşın arsası vardı. Onun arsasını iki sene taksitle satın aldık. Ortada sermaye yok, para koyacak adam yok.

Bankaya gittim. "Sizden inşaat kredisi alacağım, işletme kredisi ve sermaye yaratacağım, onaylar mısınız projeyi?” diye sordum.

Banka müdürü, “Sen ne yapacaksın?” dedi.

“Ben işi organize edeceğim”.

Müdür “Bu işe sen de girmezsen kredi vermeyiz. İşe gir ki sözünü dinlesinler. Biz sana güveniriz” dedi.

Ben de “Müdür Bey, ben paraları buradan senden aldıktan sonra kafama bir saksı düşse ölsem, ne olacak? Hangi garantin var senin?” diye sordum.

“Olsun, olsun, işin içinde sen varsan krediyi veririz. Yoksa kredi de yok” dedi.

Böylece küçük bir ortaklıkla etiket işine girmiş oldum. Etiket işinden daha zor bir iş olamaz. Siparişin bir tanesi bir diğerine benzemiyor. Planlaması hep ayrı ayrı. Yaratıcılığı olmayan birinin bu işi götürmesi imkansız.

Paxar’la ortak olmadan önce 1984 senesinde 28 kişi ile üretim yapıyorduk. Hayatımın önemli bir iş kararını da Amerikalı yabancı ortağım Paxar ile işbirliği yaparak gerçekleştirmiş oldum.

Şimdi 650 kişi ile çalışıyoruz. Muhtemelen bir yıl sonra 700- 750 kişiye ulaşacağız. 1998 senesinde yıllık satış ciromuz 1 milyon sekiz yüz bin dolardı. 2002 senesinde satış ciromuz 18 milyon dolara çıktı. 2007 için hedefimiz 75 milyon dolar!

BŞ- Eflasyon ve yolsuzluklar konusunda ne düşünüyorsunuz?

MŞ- Enflasyonun müsebbibi kimlerdir? Enflasyonun nedeni, patron olarak malını reisen satan veya yetki verdiği profesyonellerdir. Çünkü sabah kaltığımızda bugünkü fiyat değişikliği ne olacak diye düşünürsek, onun sonucunda karlılığımız artıyorsa, sonunda da profesyonele ciro üzerinden bir para verilecekse, doğrusu bu fiyatları arttırmak çok kolay.

Alıcı da çaresiz. Ne yapsın? Almak zorunda. Enflasyonu biz işadamları ve siyasi irade birlikte arttırdık. Enflasyon toplumu içten içe kemirdi. Şimdi arttıtdığımız gibi düşürmesini de becermeliyiz.

Yolsuzluk ise toplumu kemiren insafsız bir canavar. Gençlerde köşe dönmenin fırsatçılık olduğu gibi yanlış bir düşünüşe sebebiyet verdik. Köşe dönmeyi özenilecek, imrenilecek bir davranış gibi gösterdik.

O zaman siz yolsuzluklar, hortumlamalar zincirini savunmak cesaretini kendinizde görmemelisiniz. Çünkü yolsuzlukla rüşvetin bir tarafta alanı vardır. Bir tarafta da vereni vardır.

Onu verenler de, alanlar kadar suçludur. Bana göre alanları arıyorlarsa, verenlerin de kim olduğunu aramakta yarar vardır. Bence eşdeğer ceza almaları lazım.

Sonuç ne oldu? Tekstilde de gördük. Kolay para kazanmak, kolay harcamayı, kolay harcama, yüksek ve lüks harcamaları getirdi. Lükse kaçıp paraları harcamanın sonunda ise işletme sermayesi azaldı, işler biraz ters gidince de işyerlerinin kapanması ve iflasları yaşadık.

Birçok firmada görmüşümdür. Evvela araba değişiyor, lüks arabaya geçiliyor. Bazen tekneler, yatlar, uçaklar alınıyordu. O teknelerin de gerekçesi müşterilerimizi bunlarla gezdirdiğimiz zaman kolay anlaşma yapıyoruz oluyordu. Ama bu gerekçelerin hiçbiri geçerli değildir.

Geçerli olmayan olaylar Türkiye’nin her tarafına sirayet etti. Yalnız tekstil değil, yeni gelişmekte olan yedek parça ithalinde, ihracata dönük sektörlerde, turistik yatırımlarda, dış ticaret şirketlerinin piyasaya açılmasında da müteaddit defalar yanlışlar yapıldı.

Bunlar bir süre sonra ters tepti.

Türkiye’ye yazık oldu.

BŞ- Sizce mutluluk nedir?

MŞ- Ben 78 yaşını bitiriyorum. Şimdi bakın, mutluluğun tanımını biraz gülelim diye en amiyane tabiri ile söyleyeceğim.. Merhum Burhan Felek’e mutluluk nedir diye sormuşlar demiş ki; “Çok fena sıkıştığınız bir anda bir tuvalet bulabilmektir”. Bunun içinde koca bir kitap yazıyor.

Bence mutluluk, hayatınız boyunca ikili görüşmelerinizde, çoklu görüşmelerinizde, iş hayatınızda, ev hayatınızda, çocuklarla, damatlarla olan ilişkilerinizde söylediklerinizde, geriye dönük görüşmelerinizde sizin ilkelerinizden uzaklaşmanıza sebebiyet vermediğinizi görmektir.

Mutluluk, tüm hayatınızda, sizi üzen olayların dışında kalmasını başarabilmektir.

Mutluluk, aklınızdan geçenleri söyleyebilmek değil, söylenmesi gereken sözleri, söylenmemesi gereken insanlara söylediğiniz zaman yaşadığınız hoş duygudur.

Bu yazıya yorumunuzu ekllemek için lütfen tıklayın     

.
.
MEHMET ŞUHUBİ Kulağınıza Küpe Olsun televizyon proğramını izlemek isterseniz, hızlı internet bağlantınız varsa, bilgisayarınızın sesini açıp,
lütfen yandaki ikonu tıklayın.
    tıklayın izleyin

.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org