Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Mehmet Şuhubi Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı 2
19.05.2012
Okunma Sayısı : 6044
Oy Sayısı : 7
Değerlendirme : 5
Popülarite : 4,23
Verdiğiniz Puan :
 

 

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı 2
Mehmet Şuhubi

.
.

Doksanlı yılların bankacılığına damgasını vurmuş duayen bankacı Bülent Şenver ile gençler için bir kez daha buluştuk.

Bülent beyin gençler için yaptığı çalışmalara hayranım.

Şenver, ısrarla genç liderler yetiştirmek için onlarla zenginliklerini paylaşmak için emek sarfediyor.

Birlikte Okan Üniversitessinde gençler için bir televizyon programı çekimi gerçekleştirdik.

Sizlerle paylaşıyorum...

.
.

.
.
.

izlemek için     

.
.
.

iPad ile izlemek için 

.
.
.

dinlemek için  

.
.
.

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı 2
Mehmet Şuhubi


MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV programı
Deşifresi

Mehmet Şuhubi (MŞ)
Bülent Şenver (BŞ)
 
BŞ: Bülent Şenver'in Odasına Hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi.

Hoşgeldiniz Mehmet Bey.

MŞ:
Hoşbulduk Bülent Bey.

BŞ:
Mehmet Bey, sizinle sohbet etmek o kadar hoş, o kadar güzel ki yılların tecrübelerini sohbetlerinizde o kadar gençlere net, açık ve samimi bir şekilde iletiyorsunuz ki, insan sizinle konuştuğu zaman bir daha bir daha konuşası geliyor.

Eksik olmayın, kırmadınız beni gençlerimizin için tecrübelerinizi, birikimlerinizi ve zenginliklerinizi paylaşmak için benimle birlikte oldunuz.

MŞ:
Teveccühünüze teşekkür ederim.

Elimden geleni bu toplantı içinde yapmaya çalışacağım.


BŞ:
Mehmet Bey, sizin hayat hikayenizi, kısa bir özgeçmiş sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?

MŞ:
87 yaşına gelmiş bir insanın hayat hikayesini anlatması, 50 yaşındaki birinin hayat hikayesine
göre uzun olur. Onun için siz gerekli yerde bana işaret edin, fazla uzatmamayım.

Ben çok kalabalık nüfuslu bir ailenin en küçük çocuğuyum. 9 kardeş.

Babam bir esnaf. Kapalıçarşı'da dükkanı var. Çocukların hepsini okutmuş.

Benim çocukluğum tamamen evde yaramazlık yapmamayım diye babamın dükkanında geçmiş.

Fakat bu hadiseleri bugün yorumladığımda orada geçen ömrümün bana epey bir yarar getirdiğini görüyorum.

Ben babamın yanında kaldığım sıralarda babamın yanına bir alay dostu gelirdi.

Hem felsefe, hem din, hem de günlük olayların hepsi muhakkak babamla konuşmaya gelirlerdi.

Bunun önemi şurada; aradaki büyük yaş farkının getirdiği lisan bir süre sonra benim hayatımda çok etkili olduğunu, o lisanı farkına varmadan kullandığımı gördüm.

Bütün gençliğim devamlı olarak çalışmakla geçti.

Tatil zamanım çok azdı.

Tatil diye bir kavramda o zamanlarda ne kadar vardı bilemem.

Çünkü yaş tarihini söylersem 23 Nisan 1925.

Üniversite konusu olduğunda o zamana kadar geçen zamanda, 20-21 yaşıma geldiğimde üniversiteye girmişim o zaman önemli bir olayı farkına varmadan yaşadım.

Annem aile içinde en küçük çocuk olarak en küçük sorunu benimle çözmeye çalışırdı.

En büyük ağabeyimin sorunu da, en küçük kız kardeşimin sorunu da bildiğim bilmediğim olaylarla beni hep meşgul etti.

Çünkü sorun çözmenin sorunu algılamaktan geçtiği ve bunu yapamadığınız takdirde zarar verdiğinizi görüyorsunuz etrafınızdakilere.

Benim en büyük arzum Teknik Üniversitede Makine fakültesine girmekti.

Hala bütün hayatım, bir yere gittiğim zaman oradaki sanayideki tesisleri gözden geçirmek ile olur.

Fakat babam artık çok yaşlanmıştı, benim için fedakarlık edebilmek bakımından sorunları çoğalmıştı.

Teknik Üniversite o zaman tam gündü.

Bende hiç sevmememe rağmen Yüksek Ticaret okuluna, o zaman simi öyleydi,  kabul edilmek için yazıldığımda o sene 1500 kişi müracaat etmiş, ilk defa sınavla girdik

. İstanbul Lisesi'nden çıkan arkadaşlarla beraber, orada bir grup oluşturduk.

Sonra çalışma hayatımda bir şeyi fark ettim.

Makine mühendisliği belki beni çok tatmin edebilirdi ama asıl olan Yüksek Ticarette, çok geniş bir perspektifte hukuk, olmayan ekonominin ekonomi bilgisi, insan ilişkileri, anayasa kanunu gibi konularda ticaret kanunun en anlayamadığım için babam bana Arapça mastarlar öğreterek oradan o kelimelerin aslını bulmamı öğretmişti.

BŞ: Mehmet Bey, sizin hayatınızda hayatımın dönüm noktası diyebileceğiniz ne var?


MŞ:
Birkaç nokta var fakat birincisi son derece önemli.

Yedek subay olarak döndüğümde içinde bulunduğum meslekte iş bulabilmek fevkalade zordu.

İş hayatı son derece kısıtlı.

Çalışan insanlar orada işlerini kaybetmemek için maksimum bir gayretle uğraşıyorlardı.

Akbank kuruluyordu o sene.

Bir tanıdığımın oğlu beni Akbank'ın genel müdürüne götürdü. Sultanhamam'da bir binanın dördüncü katında küçücük bir yer.

Gittim, vaziyetimi anlattım, dedi ki "Sen iyi bir sigorta tekniği ve matematiği okumuşsun, ben seni sigorta kısmına alabilirim. Ama niye seçiyorsun" dedi. 

 "Ben bir yerde bir tek işe bağımlı olarak çalışmayı arzu etmiyorum. Benim hayatımda çok renkli, değişme imkanı bulabileceğim işler var. Ama bugün bunu konuşma durumunda değilim. Çünkü hemen çalışmak zorundayım."

"Pazartesi günü gel, çalışmaya başla" dedi.

Babam o sıralarda uzak ve yakın çevresine kış aylarında kadın ve erkelerin giyebileceği pazenden yapılmış kadınların eteklerine kurdele yapardı.

O müesseseye gidiyor, soruyor "Oğluma bir iş bulabilir miyiz?" diye.

Oradaki muhasebeye de bir ay sonra ayrılma kararı vermiş, yani yılbaşında olmayacak.

Defterlerin kapatılması vs var, oraya gönderdi beni. Karşıma nur yüzlü bir insan çıktı, dedi ki: "Muhasebe biliyor musun?"

Hiçbir uygulamam yok, sadece okuduğum için "Bilmiyorum" dedim. "Peki, ben sana yardım edeceğim" dedi.

Serbest bir teşekkül, oraya girdim.

İlk yaptığım iş, Halis Bey'in verdiği temiz bir deftere geçmişte o işi yapan insanın evraklarda yazan şeyleri ben evrakları alarak anladığım kadarıyla yazmaya başladım.

Bu olay benim hayatımda en önemli değişikliktir.

Buradan itibaren 2-3 defa eski düşüncemi tetikleyen değişiklikleri gene beklenmeyen olaylarla yaşadım.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi zorlukları nasıl yendim.

Mehmet Bey, eminim siz 87 yıldır kim bilir ne tür zorluklarla karşılaştınız.

Zorluklarla karşılaştığınızda bunları hangi güçle?

Hangi becerilerle yendiniz?

MŞ: Çok önemli bir hakikat var, gençliğimizde dahi üniversitede okurken hatta lisenin son sınıfında okurken biz değişen siyaset yaklaşımın içindeydik.

Halk Partisinden ayrılan Refik Koraltan, Hikmet Bayur,  Kenan Öner, gibi bir alay insan yeni bir parti kurma arifesindeydi. Halk partisinin o zamanlar mecbur olduğu bir ceberruh idare vardı.

Ona biz polis devleti derdik.

Hatta babam gece 11:30 da kapı çalındığında "Hayırdır İnşallah" diye kapıyı açardı.

Bu bir dönemin haritasıdır. Ama biz bu dönemin içinde yaşadık.

Yaşarken belirli aileler hariç, 13 milyonluk bir nüfusun pek çok büyük bir kısmı yarı aç, yarı tok kalkardı masadan.

Bizim, mektebe giderken annem cebimize ihraç edilemeyen leblebi ve üzüm konulurdu, öğle yemeği yememiz imkanı yoktu.

Paramız yoktu alabilecek.

Bu yalnız benim için değil, benim etrafımda pek çok arkadaş için böyleydi.

Bunu siz zorluk telakki etmeyin.

Bundan çok daha büyük zorluklar var.

İnsan ilişkilerinden kaynaklanan zorluklar var, alınan kararlardan doğan zorluklar var, sizin hayatınızdaki ilkelerle bağdaşmayacak zorluklar var.

Bir insanın hayatında 4-5 yaşından itibaren ailesi içinde oluşmuş bazı temel ilkeler onun hayatında çizgi çeker.

Bugünün gençlerinin bugün bunu anlaması biraz zor.

Çünkü o gün temelde büyüğün önünde oturmadan, yemek yiyişine, sigara içilmesinden içilmemesine kadar akla gelebilecek bir çok görünmeyen yasak vardı.

Gençlere bir şey söylerken ister istemez yaşadığınız olaylardan bahsetmeniz lazım.

Bugünün gençleri bizim hayatımızda aldığımız eğitime nazaran çok büyük bir farklı dünyaya açılmış vaziyette.

Onları takdir ediyorum ama bir hususu da söylemenin şart olduğu kanısındayım.

Acaba bizim zamanımızda zorunlu duruma düştüğümüz hallerde bu zorluklardan nasıl aşıyorduk?

Onu söylediğimiz zaman belki "Onlar geçmişte kaldı" diyebilirler.

Ama ileriki k

onuşmalarda size geçmişte kalamayacağını çok iyi anlatacağım.

Birincisi; almakta olduğunuz eğitimde çalışılabilecek doğru dürüst hiçbir kitap yoktu. Not alarak yaşardık hayatımızda.

O notları da alma süratimiz farklı olduğu için 3-4 arkadaş toplanır o günün notlarını düzene sokardık.

Onlarla imtihana girerdik. İmtihana girdiğimiz zaman da oradaki öğretmenler, profesörler daha katı olurdu.

Ben ekonomide Refiği Bey ile okudum, Refiği Bey 15 dakika da bir

terleyip gömleğini değiştiren, hatayı kabul etmeyen bir insandan sınav vererek geçtik. Ama bunları bir zorluk olarak görmedik.

Bizim zorluk olarak gördüğümüz şey, bizim kararımız dışında alınan kararların, belki topluma yansıyan kararlar dahi olsa o günün gençliğine neler getirip götürdüğüydü.

Bir gencin eldeki kaynakların sıkıntısı dolayısıyla sinemaya gitmek için yürüyerek gitmeyi tercih ettiği dönemi bugünkü gençlik anlayamaz. Ama biz o gittiğimiz filmden ders alarak gelirdik.

İleriye doğru tarihleri değiştirdiğimizde düşünce ve düşünce yenilikçiğinin eksikliğinin bir insanı iş hayatında gelişmeye müsaade etmeyeceği, bunu yapmadığı takdirde de işsiz kalabileceği ihtimali olan bir alay koşul yaşadık.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi kıssadan hisse.

Mehmet Bey, kıssadan hisse değimiz de gençlere başınızdan geçen bir şey olabilir, onlara vereceğiniz güzel bir öğüt olabilir ama kıssadan hisse alsınlar.

MŞ: Çok güzel bir modelim var.

İşe yeni başlamışım, aradan 1-1,5 sene geçmiş şirket sahipleri Anonim Şirket kurma kararı alıyor.

Ticaret hukuku okumuşuz ama hiçbir bilgimiz yok.

Çare yok, bir yer arıyorum, bölge ticaret müdürlüğü var hanın üstünde.

Oraya gittim, sordum "Ticaret hukukunu oku" dediler, gönderdiler beni.

Cesaretle müdürün odasına girdim.

Bahsi Bayraktar merhum.

 "Efendim, ben sizi rahatsız ediyorum ama bu rahatsızlığın çok önemli bir sebebi var. Ben bazı bilgileri buradan almadığım takdirde işimden olabilirim. Bana bu hususta arkadaşlarınızın fazla bir yardımı olamadı. Ben yeni kurulacak bir anonim şirketin kurulabilmesi için nelerim eksik onu bilmiyorum" dedim.

Baktı yüzüme "Otur şuraya" dedi.

Oturdum.

"Bir defa anlatacağım, bir defa anlatmam" dedi.

Anlattıktan sonra "Doğru şeyleri yaparsan istediğin her şeyi benden gelip sorabilirsin" dedi.

Bundan güzel bir kıssadan hisse olamaz.

Bir düşünebilmek.

İki Cesaret edebilmek.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Kendin sor, kendin cevapla."

Mehmet Bey, bu bölümümüz ilginç. Kendin sor, kendin cevapla bölümünde size bir soru sormanızı isteyeceğim.

Sorunuzu sorar mısınız?

MŞ: Kendi kendime sorduğum şey şuydu;

Çalışma hayatına girdikten sonra atladığım bir çok şeyde, küçük bir ortakla çalışan bir şirkette çalışıyordum.

O çalıştığım şirkette iki, üç neslin bir araya gelmesi sonucunda orada neler olduğunu gördüğümde ilk sorduğum şey şu oldu; "Acaba ben burada çok önemli bir zamanı boşuna mı harcadım?"

BŞ: Şimdi cevabını da siz vereceksiniz.

MŞ:
Boşuna harcamamışım.

Çok ihtilaflı bir şekilde oradan ayrıldım ama o kadar çok birikimim olmuş ki, kısa bir süre sonra o birikim bana Amerikalılarla ortak olma fırsatını getirdi.

BŞ:
Demek ki her önünüze çıkan fırsatı bir şekilde değerlendirmek

MŞ:
Zamanı çok iyi değerlendirmek, fırsatları çok iyi değerlendirmek bir de haris olmayan bir hırsa sahip olmanız.

BŞ:
Onu açıklar mısınız? Haris olmayan bir hırs.

MŞ:
Hırs insanın ileriye doğru hareket etmesini sağlar.

Çıkarcı bir hırs ise tamamı ile ona zarar verebilecek.

Çıkarcılık var işin içinde.

O insanın kişiliğini kaybettirir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Mehmet Şuhubi ile birlikteyiz. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginlikleri paylaşıyor.

Bu bölümümüzün adı "Fark Yaratan Ufak Şeyler"

Mehmet Bey, fark yaratan ufak şeyler dediğimizde hakikaten fark yaratan ufak şeyler var ki, onları yaptığınız takdirde, o davranışları gerçekleştirdiğiniz takdirde bir fark yaratıyorsunuz ve karşınızdaki size karşı bir saygı duyabiliyor.

Bazı kapılar size açılabiliyor.

Sizin tecrübelerinizden fark yaratan ufak bir şey paylaşabilir misiniz?

MŞ:
Çok canlı ve çok hoşuma giden bir şey var.

Yeni girmişim şirkete, Havuzdağındaki merkezde  akşam fabrikada yaptıklarımı anlatmak üzere akşam yönetim kurulu üyelerine izahat veriyorum.

Yönetim Kurulu Başkanı bana "Mehmet, fabrika da benim eşarbım kalmış, al" dedi.

Kapıyı açtım han odabaşısı Süleyman Efendi "Süleyman Efendi, oğlunu bizim fabrikaya gönder,
oradan eşarbı alıp Yönetim Kurulu Başkanımıza getirsin" dedim.

Ertesi gün Yönetim Kurulu Başkanı bana Bey diye hitap etmeye başladı.

Orada bir kişiliğin kabul ettirilmesi hadisesi var.

BŞ:
Onu becermek cesaret mi istiyor?

MŞ:
O farkındalık böyle yaratılır.

Zaten cesaretiniz olmazsa o farkındalığı göremezsiniz.

Cesaret demek kuru gürültüyle bir alay bir şey yapmak değildir.

Zamanında yerinde kullanılan tek kelime sizin hakkınızda neler düşünebileceğini karşınızdakine öğretebilir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Değiştirmek istiyorum."

Mehmet Bey, değiştirmek istediğiniz çok şey olmuştur hayatınızda ama şuanda sorsak neleri
değiştirmek isterdiniz diye.

MŞ:
Ben çok şanslı bir insanım, Cumhuriyetin kuruluşunun çocuğuyum.

Benim ilkelerim Atatürk
ilkeleri. Bunun dışında bir şeyi kimsenin kabullendirmesi mümkün değil.

Hatta birkaç sene önce "Artık Atatürk'ü bir idol olmaktan çıkartmamız lazım" diyen birini evimden kovmuştum.

Böyle bir durumda olan bir insanın gelecek için ne değişmesini istediğini düşündüğünü öğrenmek istediğiniz zaman, ilk olarak,  on sene önce TÜSİAD'da yaptığımız son derece başarılı bir çalışmanın o günkü siyaset adamları tarafından ve üniversite profesörleri tarafından yok edilmesi sonucu bende müthiş bir üzüntü yaratmıştı.

Biz orada çok önemli ilim adamlarıyla Türkiye'de ki üniversitelerin durumunu tespit edip, beş tanesini seçip, beş üniversiteyi mütevellilerle idare ederek, rektörlerin yalnız ilmi çalışma yapmasını sağlayacak bir düzen kuracak 400 sayfalık bir çalışma hazırladık.

Fakat maalesef orada rektörlerin anayasaya haykırı meselesini çıkarttılar.

İçimde ukde kalmıştı.

Fakat şimdi ise, bugün yapılmakta olan birçok şeyi hiç beğenmiyorum.

Diyorlar ki "Girişimcilik ile ilgili öğreti yapacağız." Hayır. Girişimcilik kafi değildir, yenilikçi girişimcilik yapmak zorundayız.

Türkiye'nin standartları dünya standartlarından son derece geridedir teknolojide.

Bunun aşılması
için kesinlikle yenilikçi düşüncelerin geliştirilme çabası lazım.

Bu olayı çok yerde konferans verdim, çok yerde beğenildi.

Küçük gruplar halinde 2023- 2030- 2050 senelerinin ışıklarını yaptık.

2-3 sene uğraştık. Hayatımın en zevkli çalışmalarını buralarda yaptım.

Şimdi Türkiye'nin eğitiminin bizi en kısa zamanda üçüncü ülkeler seviyesine sokmak olduğunu görüyorum.

Buna tahammülüm yok.

Böyle bir olayı hak etmedik. İnsanların inançlarına ne kadar saygı duyarsanız duyun, eğitim dünya çapındaki eğitim olmak zorundadır.

Bugünkü gençlerin liseden çıktıktan sonra üniversitelerde lisenin devamını okuyarak mezun olmaları, içinden birkaç parlak insanın çıkması, bize yetmiyor.

Sorgulayıcı, düşünen, düşündüklerini yapmak isteyen insanlara ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç Türkiye'nin vazgeçilmez bir numaralı ihtiyacıdır.

Bunun dışında söyleyeceğim şeylerin hepsi tali şeylerdir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Mehmet Şuhubi.

Şimdi "Kulağına Küpe Olsun."

Mehmet Bey, gençlerin sağ kulaklarına küpe, sol kulaklarına küpe ne söylersiniz?

MŞ:
İki kulak caba duyduklarını anlamak için yeter mi?

Yoksa algılama ayrı bir konumudur?

Dolayısıyla burada küpe olmasını istediğim şey şu; birincisi gençlerin tartışma kültürüne sahip
olmaları lazımdır.

Yani karşındakinin sözünü kesmek sureti ile kendi bilgisini ortaya koyma çalışması geçerli olmayan bir olaydır.

İkinci aynı şekilde kulakta olması icap eden başka bir şey; prensip bakımından tam olarak doğru bilmediğiniz bir şeyi karşınızdakine anlattığınızda anlamamışsa o kusuru kendinizde görün.

Üçüncü ve son önemli konu; Toplumsal hareketlerin içinde mutlaka olmalısınız.

Sivil Toplum örgütleri içinde, miting ve protesto yapıları belki doğru olabilir ama asıl olan Sivil Toplum Örgütleri içinde çalışmak suretiyle ülke çıkarları doğrultusunda bazı konularda emek verebilmektir.

Bu insanın hayatından eğlence ve gezmesi için çalmayı icap ettirir.

Bu bizim zamanımızda belki o kadar çok önemli değildi.

Çünkü gidilecek hiçbir yer yoktu.

Ama şimdi gençlerin her türlü olanaklara sahip olmaları onları buralardan uzaklaştırırsa İstikbalde bunun bedelini ağır öderler.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?"

Ben size hayali etik vakası hazırladım.

O etik vakasını okuyacağım ve sonra Mehmet Bey'e soracağım "Bu durumda siz olsaydınız ne yapardınız?" diye.

Benim etik vakam şöyle:

"Süha Bey, bir GSM Mobil telefon operatör şirketinin genel müdürüdür. O yıl şirketin karı beklendiği gibi çıkmaz. Nasıl daha fazla kar ederiz diye düşünmeye başlar. Genel müdür hemen genel müdür yardımcılarını çağırır, der ki: "Düşünün bakalım, bana öneri verin. Daha fazla kar nasıl elde edebiliriz?" der.

Bir genel müdür yardımcısı Ahmet Bey, ben bir fikir düşündüm isterseniz onu yapalım" der ve
açıklamaya başlar.

"Bizim yaklaşık 20 milyon adet abonemiz var. 20 milyon aboneye bir SMS mesajı gönderelim.

Mesaj aynen şöyle desin 'sesli mesajınız var dinlemek istiyorsanız 8595'i arayın.'

Bunların içinde yüzde 10'u yani 2 milyon abonemiz merak edip acaba kim aradı diye 8595'i çevirince onların kulağına şöyle bir mesaj gelsin '

Bu telefon görüşmesi normal telefon ücretinizden tarifelenmiştir.

Sadece 50 kuruştur.' Merak edip biraz dinleyeyim dedikleri takdirde 2 milyon kişiden 50 kuruş almış oluruz.

Bunu yıl sonuna kadar 5 kere tekrar edersek işte şirketimizi 10 milyon liradan fazla para.

Genel müdür Süha Bey şaşırır. "Nasıl olur bu abonelere hakiki sesli mesaj gelmemiş ki.

Sesli mesaj olarak onlara ne dinleteceğiz? Diye sorunca;

Genel müdür yardımcısı aynen şu cevabı verir:

"Yeni bir kampanyamızın reklamını dinletiriz."

Genel müdür Süha Bey, düşünmeye başlar acaba ne yapsam diye.

Sayın Mehmet Şuhubi,  bu gelen müdür Süha Bey'in yerinde siz olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız?

MŞ: Evvela bir cümle söyleyeceğim, sonra anlatacağım.

Temel olarak ya bu arkadaş ya kendisi istifa etmeli veyahut derhal atmalı oradan, Ahmet Bey'i. Bir şirketin karlılığı onun hizmet verdiği bölümde layık olduğu hizmeti verebildiği kadar artar.

Eğer onu yapmıyorsa onun simi sonra çıkarcılık haline gelir ve şirketinde akıbeti yok olur.

BŞ: Çok doğru söylüyorsunuz.

Kar bazen önemli ama sürdürülebilir kar olması lazım değil mi?

Bir kere yaparsınız bunu ama şirketin itibarı zedelenir değil mi?

MŞ:
Haklı bir kar olması lazım.

Toplumumuzun da yüksek sevki idarede lider olan CEO'ların temel ilkeleri önceden ortaya koyması lazım.

Kendi temel ilkelerini 'Ben burasını bu şartlarda

BŞ:
Etik değerleri olmalı, iş ahlakı olmalı.

BŞ:
Bülent Şenver'in odasında konuğum Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Çubuk oyunu."

 Mehmet Bey, kulağınıza küpe olsun kutumuzun içinde çubuklarımız var, çubukların üzerinde de güzel sözler yazıyor.

Çubuklardan bir tanesini alıp,  üzerinde ne yazıyor bakalım. "Çarpık ayakkabı, çarpık ayağa uyar."

MŞ:
Bunu ben bir mecaz olarak alıyorum.

Yani insanların karakteri kadar doğru iş yapabilirler. Yoksa hiçbir hayır gelmez.

BŞ:
Buna benzer, "Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş"

MŞ:
Ben tencere yuvarlanmış kapağını bulmuşun karşısındayım.

Neden biliyor musunuz?

O kapak onu bulmazsa ne olur ama bu söz daha güzel.

BŞ:
Yani ahlaksız işleri ahlaksız adamlar yapar.

MŞ:
Güzel bir söz çok hoşuma gitti.

BŞ:
Bülent Şenver'in odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir anı. Mehmet Bey'in bir çok anısı var, bizimle bir tanesini paylaşmasını rica edeceğim.

MŞ:
Memnuniyetle ve bu defa tam arzu ettiğim bir şeyi anlatacağım size.

Çünkü benim 10-15 seneden bir yaşımla orantılı olmayan bir çalışma içindeyim.

Hep çok ileri tarihlerde Türkiye ne olacak?

İnsanlar ne olacak?

Hep bunlarla uğraşıyorum ve uzun süreler uğraşıyorum.

Benden önceki insanla benim aramda 50 yaş fark var.

Bunu söyleyişimin bir tek sebebi var; bundan bir sene tanıdığım bir küçük hanım "Mehmet Bey, bizim Kartal da bir otel var, orada bir müessese de gelecekte yer almasını istediği insanların seçimi ve eğitimi için üç haftalık bir tatbikat yapıyoruz.

Orada devamlı olarak muhtelif insanlar gelip konferanslar veriyor."

"Peki gelirim" dedim.

Gittim, saat 6'da yapılacaktı konferans, orada insanlar var 25 yaşında, 30 yaşında pırıl pırıl zekalar.

 Dedim ki "Siz burada lider nasıl olursunuz?

Nasıl başarılı olursunuz?

Anlatan bir çok insan geçti.

Onlar beni hiç alakadar etmiyor, ben size şimdi öyle şeyler soracağım ki, aldığım cevaplara göre buradan mutlu veya başarısız ayrılacağım."

Orada karbon tüplerinin dünyada varken nasıl bulunduğunu, nano teknolojisinin başlangıcının nereden geçtiğini anlattıktan sonra bugün getirdiği kolaylıkların, risklerin yararların modellerini anlatmaya başladım.

Bilkent Üniversitesinde bana bir konferans verdirmişlerdi, gezdirirken nano teknolojisi ile ilgili pırlanta gibi bir Doçent 3 metre boyundaki bir mikroskopta bir şey okuttu.

"Nedir bu?"

"Efendim saç teline yazmıştık bunu ama kalın geldi, şimdi incelteceğiz bunu" dedi ve bende oradan misaller anlatıyorum.

Çok etkilendiler.

"Bunları uzun uzun anlatıyorum ama size soracağım sorular sizden gelecek cevaplara göre olacak.

Biriniz kalksın ve ben şöyle şöyle düşünüyorum desin dedim.

Bir genç kız kalktı "Efendim, bu sabahları işe gidip gelmek var ya, orada kaybedilen zamanı kazanmak istiyorum. İyonlama yolu ile bir şeyler olmayacak mı dünyada" Dedi.

"Eyvah, benim eşimin derdi bu. Kendisinin zaten uzaydan geldiğini zannediyor, siz şimdi ona mani mi olacaksınız gelişine. Bu muhakkak olacaktır. Bir tehlikesi var, moleküller dağıldığında herhangi bir molekül yanlış yere giderse başka bir adam çıkar oraya" dedim güldüler ama sual çok yerindeydi.

İkincisi çıktı, "Efendim, benim bir zaafım var, ben çok yorulmak istemiyorum, uykuyu da çok seviyorum. Benim için ne düşünüyorsunuz?" dedi.

"Üç tane yol var. Bir tanesi medeni şekilde istifa etmen, ikincisi atılman, üçüncüsü çalışman. Şimdi az uyuyup çok çalışırsan geleceğe belki hazırlanırsın. Gelecek dediğiniz şey, masanızın başında otururken acaba size sene sonunda ne maaş ilave edecekler değildir. Gelecek sizin ortaya koyacağınız gelişmeleri orada anlatmazsanız mutlaka yerine anlatan geçer" dedim.

Orada birisi vardı, geldi elimi sıktı, "Sabancı Üniversitesinde lider konferansı var, gelir misiniz?" dedi.

"Gelirim ama benim aklım liderlik konusuna pek fazla aklım ermiyor."

"Neden?" dedi.

"Gelince anlatırım ama dövülmeden beni eve gönderin" dedim.

Burada vermek istediğim mesaj şuydu;

Hep gençlerle uğraşıyorum.

Bireysel olarak da, toplumsal olarak da uğraşıyorum.

Türkiye'nin anı olarak yaşlı insana hatırlayacağı tek şey; o uğraştığı insanların bir tanesinin kendisine gelip 'Ben buraya yükseldim' demesidir.

Benim bundan çok şansım oldu.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Bir Göster, Bin İşit" bölümümüz.

Mehmet Bey, Kulağınıza küpe olsun kutusunun içinde size bir obje getirdim.

Bu objeyi size göstereceğim.

Bu objeye baktıktan sonra gençlerimize bir mesaj vermenizi isteyeceğim.

Kutumuzdan çıkan objemiz bir metre.

Buna bakıp gençlere anlamlı bir mesaj verebilir miyiz?


MŞ: T
orunum San Martin'den mezun. 5 Nisan da bir sergi hazırlıyor.

Bunlarla uğraştı. Ama yaptığı şey, bütün bunların üzerindeki şeyleri çıkarttı, üstüne kendisinin vermek istediği mesajları yazdı. Bir çok objeden bir tanesi de metre.

Bunu saf bir marangoz metresi olarak düşünmek mümkün.

Bunu cebine koyarak, istediği yerde ölçümlerini yapabilecek mahiyette.

Peki, bunun başka bir işi yok mu?

Buradaki ölçü fikri kendisine verilmiş bulunan işin yapılmasında yerine getirilecek bazı unsurların yanlışsız yerine konulmasını temin etmesine yöneliktir.

Bu zavallının hiçbir kabiliyeti yok.

Kullananın kabiliyeti var.

Kullanan yanlış yaptığı zaman bu metrenin metre miktarı değişmiyor. Ama adamın işi bozuluyor.


BŞ:
Çok güzel söylediniz.

Demek ki gençler kendilerine verilen işleri doğru, düzgün, uygun yapmak zorundalar.

Hesaplı kitaplı davranmak zorundalar.


BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Tanımını Yapalım" bölümüne geldik.

Mehmet Bey, tanımını yapalım bölümünde ben istedim ki size bazı kelimeler söyleyeyim.

Bu kelimelerin size göre tanımını gençlerle paylaşın.

Onun için size bazı kelimeler hazırladım.

Mehmet Bey, benimle tanımını yapalım oyununu oynamaya hazır mısınız?

MŞ:
Hazırım.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Mutluluk.

MŞ:
Mutluluk için verilecek en güzel misal Burhan Felek'in bir hareketidir.

"Tuvalet için yer aradığında ve bulduğunda dünyanın en mutlu adamı benim" demişti.

Bu bir espridir ama güzel bir espridir.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Zenginlik

MŞ:
Zenginlik bir insanın ruhundaki güzellikleri, ahlakındaki derinlikleri, doğru kullanabilmesinin tam anlamıdır. Bir insanın zenginlik boyutunun hiçbir önemi yoktur. Ama o insanın kendi kişiliğinin zenginliğini kullanmasının önemi çoktur.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Üzüntü ve Keder.

MŞ:
Üzüntü ve keder insanın olgunlaşmasında en büyük rol oynayan iki unsurdur.

Çünkü üzüntü de, keder de insanların karşısına çıkmasını istemediği bir husustur.

Bütün mesele bunlarla karşılaşıldığında bundan muhitinde bulunan insanları rahatlatacak bazı düşünceleri ortaya koyarak kendisinin kederi ve üzüntüsünü daha çok etrafında artırmadan meseleyi götürebilen insana ihtiyaç vardır.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Hayat.

MŞ:
Hayat, birkaç kütüphaneyi dolduracak bir kelime.

Bence hayat insanın kendini bildiği çağdan itibaren ileri yaşlara kadar geceleri kendi kendine nefis muhasebesi yaptığında artı değerleri ortaya koyduğunuz takdirde güzel geçmiş bir dönemi anlatır.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Aşk.

MŞ:
Aşk, sevgi  gerek kadını gerek erkeği suiistimal edilmediği müddetçe yücelten bir husustur. Çünkü ruhsal bir olaydır. Aşk yalnız cismane aşk değil, ruhani bir aşkta mevzu bahistir. Bunun en güzel misali Hz. Mevlana ile Şems-i  Tebrizi'dir.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Vatan sevgisi.

MŞ:
Bir insan doğduğu andan itibaren vatan kavramını ailesi içinde öğrenir. İleride eğitim sırasında öğrenmeye devam eder.

Bu öğrenim sırasında sevgi kavramı ile vatan kelimesinin birleştirilmesini becerememişlerse o insan hiçbir işe yaramaz insan olarak katılır.

Vatan sevgisi yaşamın bir parçasıdır.

BŞ: Tanımını yapar mısınız? Vicdan.

MŞ: Vicdan, birçok şeyi birleşerek bir insanı kalıp haline getirdiği bir kelime.

Vicdan akıl ister, mantık ister, zeka ister, sorgulayabilme kabiliyetini ister.

Çünkü yalnız vicdan sahibi olmak, bir insana acıdığı zaman dilenciye para vermek değildir.

Vicdan sahibi olmak, belki ondan çok daha üstün, gençlerin eğitimine yardımcı olabilmektir.

Vicdan, doğru kullanıldığı takdirde vicdandır. Gösteriş için değil.

BŞ: Tanımını yapar mısınız? Ölüm.

MŞ: Allahın insanlara vermiş bulunduğu yaşam süresi takdiridir.

Bu takdire tedbir olmaz.

Bunun için Allah insanlara hiçbir zaman ölümü düşündürmemiştir.

Bütün yaşamı boyunca yaşamı düşünmüştür.

Fakat ölüm mukadderat.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? TÜSİAD

MŞ:
TÜSİAD'ın en eskilerindenim.

TÜSİAD'a Feyyaz Berker beni davet emişti.

Beni onur üyesi yaptılar şimdi.

Hala TÜSİAD'ın içindeyim.

Ben TÜSİAD'a yapılmış olan tenkitler içinde "Siz kendi işinize  bakın" tenkitini çok beğendim.

Ona verilecek cevap şuydu; "Zaten biz kendi işimizi yapıyoruz."

BŞ: Tanımını yapar mısınız? Atatürk.

MŞ: Allahın bir lütfu.

Dünyanın en menfi insanlarının kıskandığı ve nasip olarak Türkiye'ye gelmiş, bir deha kelimesinin çok kifayetsiz kaldığına inandığım.

Çünkü yaşadığı zorluklarla, imkansızlıklarla hayatı boyunca uğraştıktan sonra bir ülkenin hiçbir şeyinin kalmadığı, imkansızlıkların tamamı ile ortalığı kapattığı bir dönemde bir açılış yapıyor.

Kurtuluş Hareketi.

Bu dünyada bir başkası tarafından ne yapılmıştır, bundan sonra ne de yapılabilecektir.

O devirde ayaklarına çuval sararak ayaklarını koruyan askerlerle mücadele edip Kurtuluş Savaşını bitirip, hakiki asıl mücadeleyi ondan sonra başaran bir insan.

Tabii ki her başarılı insanın ortaya koyduğu eserlerin getirdiği bütün reformların karşıtları olacaktır.

Olmaması ihtimali yoktur.

Ama Atatürk garip bir şekilde bütün bu ihtimalleri Türk Gençliği Hitabesinde söylemiştir.

Nutukta, ben nutku 3 defa okudum, bugün dahi istediğim yeri açar okurum, orada nasıl bir insan olduğunun kavranması için modeller var. Bir tanesini müsaade ederseniz anlatacağım.

Rauf Orbay Başbakan.

İsmet İnönü Lozan'da müzakereleri götürüyor.

Çıkmaza girmiş, Rauf Orbay'dan yardım istiyor.

Rauf Orbay, İsmet Paşa'yı sevmiyor ve cevap vermiyor. Bir, iki, üç ve Atatürk Paşa Hazretlerine diye bir mektup gönderiyor, diyor ki:

"Ben çok zor haldeyim" Atatürk meseleyi hallediyor.

Hallettikten sonra bir gün Rauf Orbay'ı çağırıyor.

Diyor ki: "İsmet Paşa Hazretleri yarın sabah gara mülaki olacaktır. Kendisini hepimiz teşekkür için karşılamaya gideceğiz."

Rauf Orbay diyor ki : "Ben Sivas'ta milletvekillerine gitmek zorundayım." Atatürk "Tabii gidebilirsiniz ama evvela Başbakanlıktan istifa edin."diyor.

BŞ: Tanımını yapar mısınız? Mehmet Şuhubi.

MŞ: Babamın söylediğine göre başlayayım.

Derdi ki: "Adam olmayacağın işi çok olur."derdi beni kızdırmak için.

Ben kendimi şöyle tanımlıyorum:

Bugüne kadar ilkelerinden ne pahasına olursa olsun hiç taviz vermeyen.

Kendisinden hariç toplumun mutlaka ilişki duyulmasına icap ettiğine inanan.

Onlarla ilişkilerinde elinden gelen bir şey varsa mutlaka yapabilen.

Bunu yaparken hiçbir çıkar düşünmeden yapabilen.

Kendi iş hayatında da çalışanları ile münasebetlerinde bu mantıkla götüren bir Şuhubi.

Bundan dolayı bazen aptal unvanlarını almış olmama rağmen, yaptıklarımdan fevkalade memnunum.

Çünkü para hiçbir zaman her şey değildir.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum, ağzınıza sağlık.

Çok güzel şeyleri bizlerle paylaştınız.

Allah uzun ömürler versin.

Sağolun, eksik olmayın.

MŞ: Ben size teşekkür ederim, böyle bir fırsat verdiğiniz için.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Mehmet Şuhubi'ydi.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle.

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.
.


Mehmet Şuhubi, Bülent Şenver

.



.



.



.


Mehmet Şuhubi, Bülent Şenver

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org