Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Mehmet Şuhubi Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı
20.11.2007
Okunma Sayısı : 14154
Oy Sayısı : 10
Değerlendirme : 4,6
Popülarite : 4,6
Verdiğiniz Puan :
 

 

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı
.
.
Efsane bankacı Bülent Şenver ile yaptığımız hoş bir televizyon programını sizlere sunuyırum.
.
.
.

     MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı


.
.
.


 dinlemek için 

.
.
.

MEHMET ŞUHUBİ Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Mehmet Şuhubi (MŞ)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ: Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi.

Hoşgeldiniz Mehmet Bey.

MŞ: Hoşbulduk.

MŞ: Mehmet Bey siz o kadar tecrübelerle dolu bir insansınız ki ve bu tecrübelerinizide paylaşıyorsunuz.

Paylaşmayıda seviyorsunuz. Paylaşılan tecrübeler ben eminim başkalarına yararlı oluyor.

O başkalarıda sizin belki zamanında yaşayıpta sıkıntılar çektiğiniz sıkıntıları çekmemesi için onlara  bir şekilde bir yol gösteriyor.

Tabii bundan faydalanan ve yararlananlar için.

Şimdi ben sizin geçmiş hayatınızla ilgili bu kadar çok tecrübeden sonra şunu gördüm sizde; siz her zaman daha ileriyi düşünen ve her zaman yenilik yapmak için dünyadaki değişiklikleri takip eden bir kişiliğiniz var.

Ve en sonda öğrendiğim bu Nano teknoloji ile ilgili sizin gençlerimizin bile belki  tam olarak kavrayamadığı bir konuda düşünceleriniz, yaptıklarınız, aksiyonlarınız var.

Biraz bize bu Nano teknolojiden bahseder misiniz?

MŞ: Bundan çok sevinerek bahsetmek isterim.

Çünkü ülkemin geleceğinde en büyük rolü oynayacak büyük bir değişim.

Ben 10-12 senedir Teknoloji Geliştirme Vakfı yönetim kurulu üyesi olarak Ankara'da yönetim kurullarına katılıyorum.

Bu kurum Bilim ve Teknoloji yüksek kurumununda üyesidir.  Oralard

a 1998 ' de bir temel karar alınmıştı. 2023 teknoloji tekstil paneli başkanı olmuştum. Ve 2,5 sene süren bir çalışma yapılarak bu dosya tamamlanmıştı.

Bunu aktarışımın tek sebebi şu; 12 tane panel vardı.

Bu 12 panel içinde yalnız bizim ki içinde bulunduğumuz durumu hiçbir şekilde ele almadan, yalnızca 20 sene sonrasının  dünyasını, toplumunu, sosyal hayatını, düşünen araştıran ve oradan edindiği inançlar doğrultusunda kendi sektöründeki temel değişikliklerin neler olabileceğini tartışan bir proje olmuştur.

TUBİTAK'ın güzel bir yol haritası çizmişti 6' şar aylık, beş programdır o.  

Hakikaten çok başarılı. Ve swinton analizleriyle, delta metodları ile 6 -7 bin kişiye giderek sorularımız

BŞ: Nano ne demek?

MŞ: Nano'ya da geleceğim.

Çok hoş bi rşey göreceksiniz.

O sırada ben tekstille uğraşırken tekstilin geleceğinin olmadığını gördüm.

Ve kurtuluşunun farklı bir yerlerde olması icap ettiğine  inandım.

Aramızda çok değerli biri Ege bir Teknik üniversiteden profesörde vardı.

MIT'den menzun arkadaşımız vardı. Grubumuz, çekirdek grubumuz çok kuvvetliydi. Kendim seçmiştim.

Orada bir isim koyduk dedik ki tekstilin geleceği akıllı tekstillerde.

Akıllı tekstillerle yaşayabilecek .

Aksi taktirde dünyanın geri kalmış ülkelerinde olan hadiseleri yaşayarak zamanını öldürüp işlevini yitirecek kaybolacak.

O sıralarda orada Aykut hoca diye bir profesörümüz vardı.

TUBİTAK'tan bize Teknoloji Geliştirme Vakfı'na geçmişti.

O bana Bilkentteki bir araştırmadan bahsetti.

Aman dedim bana bir şeyler gönder.

Oradan birçok bilgi gelmeye başladı.

O bilgi gelmeye başlayınca muhitimdeki bir çok insana söyledim.  

Bu sefer dışarıdan da bilgi gelmeye başladı. İngiltere'deçıkan  bir mecmuada  bir adam bir atlet fanilesi giymiş aynı adam elektrosu çekiliyor .

Diyor ki bu elektronun çekilmesine gerek yok.

Bu atlet elektrosunu doktora gönderdi doktorda kalbi için onu çağırdı.

Bu şimdi küçük, çok küçük bir olayı.

Nereden oluyor bu?

Nano teknolojisiyle oluyor.

BŞ: Bir iç çamaşırı elektro çekiyor.

MŞ. Evet. Nasıl oluyor?

Nano, cüce küçük demek.

Cüce şu; siz bir yazılımda , bilgisayarda bir  çipe yüklediğiniz bir bilgiyi bir milyarda bir boyuta küçültürseniz bunu iplik dokunurken araya serpiştirerek yada  naminant olarak koyarsanız orada neyi istiyorsanız onların cevaplarını alacaksınız demektir.

Amerika'da asfalt altına yerleştirilmiş bir Nano tekstilli bir program , yolda giderken arabaların istediği suali sorup istediği bir bilgiyi alma fırsatını yaratıyordu bilgisayarla.

Almanya'da yapılan bir tecrübe 3 bin hasta üzerinde kanser hücresini tarif ediyorlar, küçültüyorlar çipi , enjoksiyonla kana veriyorlar . gidiyor, hücreyi orada ısıtarak patlatıyor.

Ve bu şimdi gittikçe gelişiyor.

Nano için bununla ilgili söyleyeceğim; sonsuz  birkimim var.

Bana göre sonsuz.

Ama Bilkentte en son Samim Bey Profesör Samim TUSİAD'da bir toplantı yaptı.

Benide çağırdılar toplantıya.

Orada  Ayça Dinçkök yönetim kurulunda.

En son sen konuşacaksın burada gençler var dedi .

Peki dedim. Konuştular sual sordular.

Samim Bey geldi. Profesör Samim, bende birşey sordum.

Dedim ki efendim, hiç inşaattan bahsetmedinz.

Nano'nun inşaatında şöyle bir şey düşünüyorum dedim.

Altı mm lik bir demirden , 30 mm'ye kadar kullanılan demirler var.

Nano teknolojisiyle bu onda bire kadar inerse o inşaatın ağırlığı , hafifliği daha kuvvetli olması mümkün. 

O kadar inceliyor fakat daha mukammil oluyor.

Çünkü özel yapı o. Bitti, konuştuk.

Çıkarken beni geriye çağırdı. 

Dediki; efendim bir şey rica edebilirmiyim sizden? 11,12,13,14 Haziran'da 800 kişilik bir toplantı var.

200 kişi dışarıdan geliyor dedi.

Bütün panellerin  her biriyle seanslar yapılacak dedi.

Benim dedim 14 'ünde öğleden sonra bir vaktim olabilir, başka bir vaktim yok. Toplantıya geliyorumdedim  karşılıklı yerimiz.

Tamam dedi. 3,5 'da bir heyet seçin dedi, bende birini koyacağım.

Benim işim erken bittiği için biraz erken gittim.

Sağlık paneliyle ilgili bir konuşma oluyordu.

Erhan diye bir profesör. Hayran oldum.

Bu kadar güzel bir çalışma nadir görülür sağlık için.

Dedim ki bunlar varken Türkiye'ye bir şey olmaz.

Ondan sonra benim panelim başladı.

Arkadaşlara şunu söyledim; benden nano teknolojisinin hangi usullerle kullanılacağı fikrini sormayın .

Ben burada  size  nano te

knolojisinin sizin geleceğinizin sonu veyahut başlangıcı olacağını anlatacağım. Alakalanırsanız başlangıcınız, alakalanmazsanız sonunuzdur.

Başka bir ihtimal yoktur. Anlattın 20 dakika .

Orada çok güzel expoze oldu.

Nano teknolojisini ben bir muhripan olarak her yerde konuşuyorum.

Ve şimdi giderek etrafımda inanılmaz neticeler almaya başladım.

Tekstil sendikasında Yakup diye bir arkadaşım var.

3 sene önce bunu anlattığım zaman abi bu değişinceye kadar ben zaten yaşamımı götürürüm .

Fakat bir baktım bu senenein başında bana bir dosya geldi.

Otuz sayfalık.

Tekstilde nano teknolojisinin yeri. Sabancıların CEO'su mükemmel bir çalışma yapmış.
Gittim, yanaklarından öptüm, tebrik ettim.

Arkasını bırakma dedim.

Bu şunu gösteriyor; inandıklarımızı , doğru olduğuna inandıklarımızı, yansıtmalıyız muhakkak. Varsın alay etsinler.

Alay etmedikleri günde gelir.

BŞ: Ne kadar güzel söylediniz.

Şimdi bununla ilgili ben yine sizin tecrübelerinize dayanarak 3 yap 3 yapma diye gençlerimize bir şeyler söylemenizi istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi ile birlikteyiz.

Şimdi 3 yap, 3 yapma .

Elimizde iki tane tabak olsa gençlere sunacağımız birinci tabakta gençler 3 yapla ilgili gençlere yapmalarını tavsiye edeceğimiz şeyler olsa ne bu tabağa koyardınız?

MŞ: Bugünün gençliği değişen dünyanın en zor döneminde yaşayacağını bilerek çalışma hayatını, zevk hayatından çalacağı zamanlarla takviye etmek mecburiyetindedir.

İkincisi tek başına değil, etrafı ile her konuda olumlu konuşmalar , görüşmeler, tartışmalar yaparak kendini ve etrafını geliştimek mecburiyetindedir.

Üçüncüsü ise çalışma hayatında da , özel hayatında da hiçbir zaman yolunu saptırmayacağı ilkeleri  içinde devam etmek  mecburiyetindedir.

BŞ: Birde öteki tabağımız var. Yapmalar tabağımız var. O tabağa da 3 tane gençler  sakın yapmayın.

MŞ: Arkadaşlarınıza aldanarak olumsuz şeyleri tema etme temaline kapılmayın.

Bunun içine çok önemsiz gibi görünen zevk alıcı küçük otların hepside girer.

İkincisi içinde bulunduğunuz ortamda tartışmalarınızı  kavgaya dönüştürmeden götürmeyi becerin.

Aksi takdirde oralarda bulunma şansını kaybedersiniz.

Üçüncü ve son sözüm ülkenizi yanlış yönlere götüren kararlarda bireysel olarak da olsa etrafınızla birlikte de olsa kesin olarak bunların oluşmasına sebebiyet vermeyecek bir çalışma içinde olun.

Onlara uymayın.

BŞ. Çok güzel. Ülkemizi yanlış yönlere götüren kararlar , şu zaman içinde  düşünsek var mı?

MŞ: En büyük şaşırtıcı olaş şu;

Ülkemiz beş senedir alışılmadık derecede sağlıklı bir ekonomik yapı ile götürülüyor.

Ve alışılmadık bir şekilde de Cumhuriyet ilkelerini yok edecek bir yapı içinde gidiyor.

Eğitimi ile, alınan kararları ile, kadrolaşmaları ile bu ülkenin Atatürk düşüncelerinin  ortadan kadırılması gayreti içinde olunduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Buna tahammül etmek mümkün değildir.

Benim kızım bana diyor ki ; laiklik mi önemlidir, ekonomimi ? cevap veriyor; bence laikilik önemlidir diyor.

BŞ. Bunu kızınız söylüyor.

MŞ: Evet.

BŞ: Ülkede o zaman terazinin bir kefesine koyduğunuz şeyin biri ekonomi,  iyi gidiyor gibi görünüyor diyorsunuz iyi gidiyor fakat bazı temel ilkelerimiz, Cumhuriyet ilkelerimiz kötü gidiyor.

MŞ: O ilkelerden taviz verdiğimiz zaman ekonominin iyi gitmesinin hiçbir yararı yoktur. Bir yerde nasılsa bozulacaktır.

BŞ: Uzun vadeli olmaz diyorsunuz.

MŞ: Katiyetle olmaz. Mümkün değildir.

BŞ: Peki sizce tekrar buna önem yani Cumhuriyet ilkelerine önem verme nasıl yapılabilir?

MŞ: 1944'leri yeni demokrasi konuşmalarının yapıldığı dönemi hatırlayan bir insan olarak Hikmet Bayur'u , Kenan Özer'i , Sazak'ları hepsini Tanin gazetesinde mektebe giderken, yürürken okurduk. Heyecanla okurduk.

Çünkü o zamanlar bir polis devleti fikri içindeydik.

Ülke bir polis devleti yapısı içineydi. 46 senesinde ilk seçimlerin olması takiben büyük bir heyecan yaşandı.

O seçimlerin mutlaka usulsüz olduğu da belliydi. Ancak 62. millet vekili sokabildi Demokrat Parti .

Fakat 50 senesinde mutlak iktidar oldu.

Bu Türkiye için mucizevi bir olaydı. Türkiye'nin geleceğinin şekillenmesi için ideal bir olaydı ama bir şeyi unutmuştuk.

Kavramlar topluluklarda öğretilmeden kullanılamaz.

Topluluklar o kavramları bilmiyorlarsa onlar yanlış yorumlara ve yanlış uygulamalara götürür o toplumu.

Hürriyetin sonsuzluğu karşınızdakinin hürriyetinin  hududu ile tayin edilmiştir.

Yalnız size hürriyet olmaz.

BŞ: Kavramlar öğretilemden toplumlara kullanılmamalıdır.

MŞ: Kullanıldığı takdirde demokratik yapı yaşamın akibetini görüyoruz.

Hemen bölündü Türkiye.

Vatan cepheleri , ocak bilme neleri ,ondan sonra son kararlar  ve ihtilal.

Şimdi buda bize şunu öğretmesi lazım.

Siyasi hayata atılırken biz, bunu bana bir arkadaşım çok şiddetle hakaret kelimesini bana yapamazlar öyle kolay ama çok şiddetle kınadı.  

Dediğim gibi biz demokrasiye erken geçtik dedim.

Demokrasiye erken geçtik olur mu dedi. Dedim olur.

Çünkü demokrasiye erken geçmiş birçok ülkede diktatörlükle geçmiş onlar  Sonra demokrasiye geçmişler.

Biz Atatürk ilkeleriyle demokrasiye geçiyorduk.

O her konuşmasında, nutkunda ve diğer konuşmasında  her birinde vecize haline gelmiş öğretici cümlelerle halkını yetiştirmeye çalışıyordu. 13 milyonluk bir nüfusun içinden bir mucize yarattı.

Ama sonraki devirlerde çok partili rejimin demokratik hayata getirdiği siyasi kavgalar, siyasi tartışma yerine kavga haline gelişi Türkiye'yi tüm halkınıda  siyasi kadrolara bölüşme yoluna götürdü.

Demokratlar, Halk Partililer.

Bugün şimdi çok acı bir hakikat maalesef seçimler dolayısıyla olan konuşmaları dinlemeye başladım.

Halk Partisi 2B planını ele alıyor.

Ve diyor ki; ben bunu tarımda , gece kondulara dağıtarak bu arazileri şekillendireceğim. Yani gece kondularda oturanlara vereceğim.

Adalet ve Kalkınma Partisinin 2 B' si ise bunları en yüksek değerlerle satmak suretiyle belkide sanayide ve tarımda büyük olanaklar sağlamak gayret etmekti.

Adalet ve Kakınma Partisini savunmuyorum. Ama Halk Partisi demekki hala altı okun temel ilkelerinden kopmadan onunla gelişen dünyada barınamayacağını bilemiyor.

BŞ: Demek ki diyorsunuz o altı ok ilkelerinin aynı anda hepsi uygulanmazsa başarılı olamaz.

MŞ: Çünkü bakın sosyal demokrasi en  sağ partilerde var. Mecbur olmaya çünkü.

Sosyal siyaset vazgeçilmez bir önem taşıyor.

Devletçilik yok. Vazgeçilmiş bir olay.

Halkçılık tabiri yok. Halk bir ülkenin bütün partilerinin insanları.

Şimdi böyle bir ortamın içinde öbür taraftan biri kalkıyor diyor ki; ben diyor ordumun Irak'a girmeyişi beni çok üzmüştür.

Benim zamanımda bunlar kolayca halledilecektir.

Ama zerre kadar bunun nasıl olamayacağını akıllarının ermemesi mümkün değil.

Halk üzerinde etkili yaparak oy almaya çalışıyorlar. Bu oylarla oluşacak yeni bir mecliste biz ne yapacağız?

BŞ: Çok ümitli değilsiniz? Yeni meclis kurulsa da

MŞ: İki türlü ümitsizim. Birincisi eğer Konfiçyus fikri partiler arasında olmazsa Cumhurbaşkanını seçemeyecekler. 45 gün sonra seçime gidecekler.

Bu 45 günler iki , üç defa olabilir.

Ama o zamanda Türkiye ekonomisi dünyada aldığı yer , Avrupa Birliği ile olan ilişkiler , ABD ile olan ilişkiler bizi 3. dünya ülkeleri arasına iter.

BŞ: Aman Allah korusun diyelim.

MŞ. Allah korusun ama bu tehlikeyi görmek mecburiyetindeyiz.

BŞ: Ona göre oylarımızı iyi vermek zorundayız.

Siz biraz önce çok önemli bir şey söylediniz.

Dediniz ki; bazı kavramları topluma öğretmeden , bu kavramları ortaya çıkarırsanız toplumlar bu kavramları yanlış kullanırlar.

Ve sonuçlarda doğru olmaz, iyi olmaz dediniz.

Bir Türk kavramı var biliyorsunuz.

Atatürk'ümüz demiş ki, "Ne mutlu Türküm diyene" Türk, ve Türküm bir kavramdır.

MŞ: O bir cümle. Çok nefis bir cümle o. Bakın diyor ki, "Ne mutlu Türküm diyene" Ne mutlu Türke demiyor. 

Anadolu'da olupta azınlık halde olanların dahi kendisini ne mutlu Türkiyem demesini istiyor. Orada bir bütünleşme istiyor onunla.

Yoksa Orta Asya'nın kafatası zihniyetini koymuyor ortaya. Böyle bir zihniyet yok o cümlede.

BŞ: Buda bir kavram değil mi? Bu kavramı toplum tam benimsemiş gibi.

MŞ: Atatürk'ün bütün kavramlarını yok ettiler.

Atatürk'ün getirdiği bütün ileri  düşünceleri orasından burasından çekiştirerek herkes kendine pay çıkarttı.

Üzülerek ifade edeceğim bundan en büyük sorumlu olan ülkemizin yarı aydın kütlesidir.

Benim Anadolu'daki halkım onlardan çok ileri ve doğru düşünüyor.

BŞ: Ben şimdi sizinle bir kelime bir cümle oyunu oynamak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz. Şimdi bir kelime bir cümle oyunumuz.

Mehmet Bey ben size bir kelime söylemek istiyorum ve o kelime ile aklınıza gelen ilk cümleyi söylemenizi istiyorum.

Kelime dürüstlük cümle.

MŞ: Dürüstlük bir insanın hayatında ve geleceğinde olması icap eden en önemli niteliktir.

BŞ: Kelime aşk cümle.

MŞ: Aşk, sevgi çok geniş kapsamlı bir kelimedir.

Tanrıya olan sevgi,  günlük hayatımızdaki  çocuklarımıza olan sevgi, eşlerimize olan sevgi ve etrafımıza olan sevgi  hakiki önem taşıyan bir aşktır.

BŞ: Kelime aile cümle.

MŞ: Aile kavramı oluşmamış bir ülkenin yeri geri kalmış olmadır.

BŞ: Kelime siyaset cümle.

MŞ: Siyaset olgun insanların ülkeyi  ileri götürmeye yönelik alabileceği kararlar toplamıdır.

BŞ: Kelime egemenlik cümle.

MŞ:  Egemenlik ego'dan gelmiyor. Egemenlik mutlak hakkın başkasının hakkıyla çatışmaması halidir.

BŞ: Kelime Atatürk cümle

MŞ: Atatürk için söyleyemem. Her tarafım titrer. Atatürk bu ülkeyi yoktan bize hediye etmiş olan insandır.

BŞ: Kelime  sermaye cümle.

MŞ: Sermaye bir ülkenin mutlak birikimi. Gelişmedikçe refah seviyesi yükselmesi mümkün değildir.

BŞ: Kelime borç cümle.

MŞ: Borç bazı büyüklerimizin söylediği gibi gelişmenin kamçısı değildir. Borç ödenebilir olduğu inanıldığı zaman  ancak kullanılabilmelidir.

BŞ: Kelime  ölüm cümle.

MŞ: Ölüm bir insanın nihayi hayatıdır. E

skilerin çok güzel bir sözü var.

"Bugün ölecekmişsin gibi Tanrı'ya dualarını yap. Hiç ölmeyecekmişsin gibi devamlı çalış."

BŞ: Kelime Mehmet Şuhubi cümle.

MŞ: Mehmet Şuhubi nevi kendine muhasır  farklı bi rinsandır.

BŞ: Çok güzel söylediniz. Mehmet Bey birde bizim hayatımızda keşke diye bir kelime vardır.

Bu kelimeyi biz geçmişte olmuş ama olmamasını istediğimiz veya olmamış ama olmasını istediğimiz hep geçmişimizle ilgili kullanırız.

Keşke bunlar diyorum ben ileriye yönelik bir tecrübe, ileriye yönelik bir yol gösterici şeyler olsa. Şimdi dünya ile ilgili siz bir keşke deseniz.

Dünya için ne derdiniz keşke.

MŞ: İkinci bir dünya keşfetselerde ben oraya gitsem. Belki daha rahat ederim.

BŞ: Türkiye için bir keşke ne derdiniz?

MŞ: Bugünk siyaset belkediğim huzur verici bir siyasete kavuşabilse. 

BŞ: Kendi hayatınız ve kendiniz ile ilgili bir keşke.

MŞ: O çok değişik bir şey bütün insanlar için söyleyeceğim.

Her insan geçmişinde bir keşke diyebilmeli.

O keşke dediği zaman daha sonraki o keşkeler ortadan azalır ve kalkar.

Benim keşkem şudur, çok zor şartlarla yetiştim.

Hayatımda en çok arzu ettiğim şey makine mühendisi olmaktı.

Fakat ailemin beni yetiştirme bakımından imkanı yoktu.

Okumayı çalışarak yapmak mecburiyetindeydim.

Kısa vadeli bir mektebe girdim.

Hala gönlümde bir makine mühendisi olmak olmamış olmanın huzursuzluğu yatar.

BŞ: Ama siz makine mühendisliğinden daha da ileri yeni düşüncelerle herkesi aşılıyorsunuz.

MŞ: O makine mühendislerini kıskandığımdan oluyor.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Mehmet Şuhubi ile birlikteyiz.

Kısa bir aradan sonra hoş sohbetimiz devam edecek.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi ile birlikteyiz. Mehmet Bey ben şimdi size bir hayali vaka okumak istiyorum.

O hayali vakamızda siz olsaydınız  ne yapardınız diye size sormak istiyorum. Bu hayali vakamı da bir etik olayla ilgili  ben kendim düşünüp yazdım. Vakamı müsaade ederseniz okuyayım size.

Mahmut Bey tanınmış bir iş adamları derneğinin disiplin kurulu başkanıdır .

Dernek tüzüğüne haykırı davranan veya iş ahlakı ilkelerini  çiğnemiş,  yasalara aykırı işler yapmış üyelerin durumlarını değerlendirip onlar hakkında geçmişte birçok karar almıştır.

Mahmut Bey bir sabah arabasında gazeteleri okurken  başsayfada manşetten gördüğü bir haber ile şaşırır kalır.

Derneğin kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyesi olan ABC şirketinin genel müdürü Ferit Bey'in elleri kelepçeli , iki yanında sivil polisler ile resmini görmüştür.  

Habere göre devlet malına zarar verip ihaleye fesat karıştırmak,  şirketine ve şahsına  haksız kazanç sağladığı iddiası ile savcılık tarafından gözaltına alınmıştır.

Öğleden sonra derneğin yönetim kurulu başkanı  ve üyelerini bir toplantıya çağırır. Ferit Bey'in durumunu konuşurlar.

Yönetim Kurulu başkanı ve toplantıya katılan üyeler Mahmut Bey biliyoruz siz bu konularda çok titizsiniz, çok hassassınız.

Ancak bu olayı biz düşündük.

Şu anda bu  olayda bir etik veya ahlak dışı bir konu  görmedik.

Yasal olarakta durumun ne olacağı mahkemenin sonuçlarına bağlıdır.

Şu anda belli bir durum yoktur.

Dernek olarak bu arkadaşımızla ilgili şimdilik bir aksiyon almamıza gerek görmedik.

Yönetim kurulu üyeliği görevine de devam edebilir.

Bizce bir sakınca yoktur derler. Mahmut Bey bu açıklamalardan tatmin olmaz. Ancak yönetim kurulu kararını söylemiştir.

Ferit Bey ile ilgili bir şey yapmaya gerek yoktur demişlerdir.

Mahmut Bey toplantıdan sonra ofisine döner, ne yapsam diye düşünmeye başlar. 

Sayın Mehmet Şuhubi bu disiplin kurulu komitesi başkanı Mahmut Bey'in yerinde siz olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız?

MŞ: Bir kere disiplin kurulunun önemli bir çalışma etiği vardır.

Kendisine gelen bilgileri, suç karakterinde olanlarını  yargıda o suç teşekkül edip yargıya bağlanmadan ön kararla ters bir karar alması  bir kere hiç etik değildir.

Çünkü o zaman kendsini yargıç yerine koyuyor demektir.

Ancak bu misalde benim pek beğenmediğim husus ; böyle bir ortamda yargı sonucuna kadar oradaki arkadaşın yönetim kurulu üyeliğini kesin olarak yerinde görmüyorum.

Oradan mutlaka çekilmesi lazımdır. Disiplin kuruluda yargı sonucunu bekler, ondan sonra kararını verir.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz.

Şimdi bir yağmur bölümümüz var.

Kısa kısa sorularla MehmetBey'i ıslatmaya çalışacağız.

Mehmet bey ben size bazı sorular hazırladım.

Bu sorulara ilk aklınıza gelen kısa cevapları vermenizi istiyorum.

Türkiye'de gelir dağılımı bozukluğunu  düzeltebilmek için neler yapılmalı?

MŞ: Evvela gelir dağılımı düzeltebilmek için pastayı büyütmek lazım.

BŞ: Gelir pastasını.

MŞ: Evet gelir pastası büyümeden gelir dağılımı haksız dağılımların düzelmesine  sebebiyet  verir ama bu seferde ülkenin gelişmesini duraklatır.

Sermayenin birikimini yok eder ve gelişme durur.

BŞ: Gelir pastası büyüdüğü zaman pastadan adaletli dağılım yapmak otomatik olarak gerçekleşir mi?

MŞ: O zaman da vergi kanunlarını bu adaletli dağılımı yapabilecek şeklinde gerçekçi tarzında  değiştirmek lazımdır.

: Çok parası olan bir insanın parasını harcarken cömert olması gereken hangi konular var sizce?

MŞ: Bence eğitim yardımları.

BŞ: Eğitime para harcarken cömert  davransın.

MŞ: Nereye para harcıyorsa öncelikle evvela eğitime para harcaması lazım.

BŞ: Hoşunuza gitmeyen insan davranışlarından iki tanesini bizimle paylaşır mısınız?

MŞ: Kendisinde olan siyasi gücü kaba şekilde kullanarak karşısındaki insanı küçülten insan tabiatı benim kabullenemeyeceğim insan tabiatıdır.

BŞ: Bir iş adamı sizce risk alırken nelere dikkat etmelidir?

MŞ: Bir kere bir iş adamı risk almadan gelişemez.

Risk alırken içinde bulunduğu ortamın fiziki araştırmasını , fizibilitesini tam olarak yapmazsa ,  hisleri ile hareket ederse orada  bazı şeylerin tersine çalışma ihtimali olur ve çok büyük zarar görür.

BŞ: Etik Değerler Merkezi kurucu üyesi Bülent Şenver size bir gün gelse size deseki; Türkiye'de etik anlayışı bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi için bazı projeler yapmak istiyoruz.

Bize sizin aklınıza gelen bir projeyi paylaşır mısınız?

Ona ne tavsiye edersiniz?

MŞ: Çok sürpriz bir söz söyleyeceğim.

Etik anlamının nitelikli olarak geliştirilebilmesi için  insan yapısının değişimine ihtiyacı var. İnsan yapısının değişimi okul öncesinden başlar.

BŞ: İnsan yapısı. Yine eğitim diyorsunuz.

MŞ: Okul öncesi 4,5,6 yaş  içinde o insana hızlı olarak yanından koşarak çocuk giderken  öbürüne çarpmamak için dikkati  öğretebiliyorsanız , onu 25 yaşında en güzel şekilde etik olayların  içinde görürsünüz.

BŞ: Bir şekilde ona tavsiyeniz, o çocukları yetiştirecek olanları önce çocuk yetiştirme konusunda önce yetiştirin ki.

MŞ: O çocukların öğretmenleri önce psikoloğu olmak mecburiyetinde.

BŞ: Bugün ülkemizi yönetenlerin yerinde, siyasilerin  yerinde ben olsaydım yapmazdım diyebileceğiniz?

MŞ: Benim öyle bir şansım var.

Hanım bana zaten müsaade etmiyor.

Ben zaten girmem de.

Sebebi şu; eğer bir siyasi olayın içine girmek istiyorsanız bir partinin içinde  sizin oraya girebilmeniz için mahallenizdeki küçümsemiyorum ama gerçeği  söylüyorum sizin mahallenizdeki kasap bakkalın bir yerde toplandığı zaman bir yerde  akşam rakı içerek sohbet ederken bu siyaset nereye gidecek diye konuşacaksak, buradan oluşacak siyaset bugünkü siyaset olur.

Aksi takdirde siyaset içine girecek olgun ve hakikaten birikimli insanlar görüyorsunuz ki birinci sıraya koyamıyorlar başkanları onları.

BŞ. Niye koyamıyorlar?

MŞ: Çünkü arkadan baskı küçük o milletvekili olmak isteyenlerin baskısı.

Daha çok parti elden gider diye korkuyorlar.

Benim tanıdığım son derece değerli insanları , hayret ediyorum.

Halk Partisi'de olmak üzere  öyle insanlar ki ben kendilerine oraya girmeyin dedim.

Söyleme sebebim şuydu; sen orada istediğini yapamayacaksın kızıp ayrılacaksın.

Dolayısıyla o döneme o beklediğim siyasi hayata dönüş yine dönüp dolaşıyor sabit bir fikir içindeyim.

Bizim eğitim tarzımızın çok büyük bir reforma ihtiyacı var. 

Bunun içinde çok kapalı değil, dünyada bunun örnekleri o kadar kolay elde edilecek örnekler var ki niyet onu kullanabilmek.

BŞ: İş hayatında en sık rastladığınız etik olmayan hangi tür davranış var.

MŞ: Ekseri kişisel menfaatleri için arkadaşını şikayet edip attırmak isteyen insanlar var.

BŞ: Bu çalışanlar arasında.

MŞ: Çalışan arasında gördüğüm şey . Olan.

BŞ: İş adamları arasında ne var?

MŞ: İş adamlarının arasında daha fenadır. İşadamları sırasında çok başarılı birisi varsa o onun işinin benzerini yapmak arzusu hemen doğar.

BŞ: Başarılı olanı alkışlamak yerine ayağından   aşağıyamı çekmek ?

: Ben bunun aynısını nasıl yaparım? Bir nevi aşağıya çekmek.

BŞ: Ama haksız rekabet deniliyor.

MŞ: Dürüst iş adamında haksız rekabet yoktur.

Ama rekabet olmalımıdır diye sormak lazım bir şeyi ortadan kaldırmaya sebebiyet verecek bir rekabet getirilir mi? O yanlış.

Bunun bazı şeylerini görüyoruz. İtiraf ediyor mesela.

Biz bu rekabet piyasasında rekabet etmeyi başaramadığımız için bu kısımdan çekliyoruz diye beyanatlar var.

İsim söylemek istemiyorum kasıtlı olarak.

BŞ: Birde Türkiye'de bazı kişiler diyor ki; Biz adam olmayız. Sizce biz adam olamayız kavramı kabul edilebilir bir kavram mı?

MŞ: Benim ortaokulda Tayir Nati diye bir hocam vardı.

Onun yaptığı bir tek şey Türkçe öğretimi not defterlerimizi her toplantısında her  sınıfa geldiğinde en az 10-15 tane atasözü yazdırıdı.

Bizim atasözlerimizin içinde bazıları varki kesinlikle onlardan  vazgeçmek lazım.

BŞ: Neler mesela sizin aklınıza gelen?

MŞ: Bizim gelişmemizi  önleyen şeylerdir.

BŞ: Aklınıza gelen var mı?

MŞ: Çok var. O kadar var ki. Tevekkülle bazı şeylere katlanmak. Ne yapalım Allah'ın takdiri böyleymiş.

BŞ: Sabrın sonu selamettir.

MŞ. Sabrın sonu selamettir. Bunlar tamam sabrın sonu selamettir ama sen o sırada ölüp gidersin belki. Çok atasözü var. Bunlardan bir taneside budur.

BŞ: Türkiyede'de diyorlar ki bazıları 'Böyle gelmiş, böyle gider' Bunu derkende insan hayatı kısa olduğu için böyle gelmiş dedikleri  kendilerinin olayları algılamaya başladıkları tarihten bu yana hep aynı şeyleri böyle gelmiş böyle gider.

Türkiye'de sizce böyle gitmemesi gereken neler var?

MŞ: Bu halkımızd ada , iş hayatında da en çok kullanılan bir şey. 'Değişmez. Türkiye burası. Böyle gelmiş, böyle gider' Gelip dolaşıyor biz bunu niye söylüyoruz?

Böyle niye gelmiş?

Böyle niye gidiyor?

Böyle gelmiş olduğu sıralarda acaba biz ne yaptıkta onu değiştiremedik.

Böyle gitmekte olduğu halde biz ne yapıyoruz da değiştiremiyoruz.

Seyretmekle eğer bu iş devam edecekse torunlarımzda aynı şeyi söyleyecek.

Mücadele etmek lazım değiştirmek için.

BŞ: Değişmek şart değil mi?

MŞ: Neyi yanlış görüyor sak onu toplumsal bir güç içinde değiştirme gayreti içinde olmalıyız.

Ekonomide de olur, siyasettede olur, ahlaki kurallarda da olur.

Her şeyin bir huduhu var çünkü.

BŞ: Birde kötü bir kelimeler dizisi var . 'Devletin malı deniz, yemeyen domuz' diye çok hoş olmayan bir şey .

Fakat bunuda ortadan kaldırmak için  Türkiye'de unutturmak için böyle bir şey olamaz  dedirtmek için ne yapmalı?

MŞ: Rüşvet  kelimesi bütün dünyada yerleşmiş bir olaydır.

Bazı ülkelerde boyutları çok yüksektir, bazılarında azdır.

Rüşvet için en önemli insanların girdiğini görüyoruz.

O tabir şuradan kaynaklanıyor.

'Devletin malı deniz, yemeyen domuz' çünkü devlet kendisinin haketmediği şeylere el  koymuş.

Denizi o kadar büyütmüş ki oradan parça kopartmak herkesin arzusu haline gelmiş.

Eğer o deniz olmasaydı yiyecek domuzda olmazdı.

BŞ: Yağmurun son damlasını şu damlayla bitirmek istiyorum. En son ne zaman ağlamıştınız?

MŞ: Ben çok kendime öyle alıştırıldım aile hayatında , devamlı ailemde çok vefat edenler oldu.

Büyüklerim kendine dikkat et, ağlama,  sen ailenin bireyisin gibi avuçlarımızın içini sıkardık .

İki hadisede olmuştur.

Çok ileri yaşlarımda bir gün çok kötü bir hadise ile  karşılaştım iş hayatında.

Ani bir karar verip, fevri bir karar verip her şeyimi yıktım.

Eşim yoktu. Yanımda değildi.

Karşı taraftaki evimde oturuyordum.

Berbat bir pozisyondaydım. Şakır şakır ağlıyordum. Yalnız başınaydım ama evde.

O sırada kapı açıldı kızım girdi içeriye.

Hiç ses seda çıkmayınca şüphelenmiş .

O bana onu söylemiştir.

Ben seni baba ilk defa ağlarken gördüm.

BŞ: Ve bu sizin bir üretim yapıp sanayi hayatında

MŞ: Fevkalade iyi bir yere getirdiğim sanayide.

Aile içi berbat bir kavganın arasına sıkıştım.

Bu arada aile gruplarının birinin çok çirkin bir yaklaşımı oldu.

Avukatları geldi ki o avukat daha sonra hapise girmiştir.

Öyle bir avukattı. Geldi bir aile adına  böyle bir çirkin laf etti.

Bende izzeti nefis meselesi benim hayatımda hiç kimseye boyun eğmemişim. Bütün ailemin hayatıda öyledir.

Babamda öyle abilerimde .

Ailemizin karakterinde zor karşısında hiçbir defa boynumuzu eğdiğimizi hatırlamıyoruz.

İlk defa böyle bir şey yaşadım yani.

BŞ: Sizi o gruptan dışarıyamı göndermek istiyorlardı?

MŞ: Ben kendim istifa ettim ama geliş tarzı o kadar çirkindi ki kaba kuvvetli bir adam olsa tabancasını çeker vurur anlından yani.

BŞ: Hakaret derecesinde.

MŞ: Tabii . Sonradan çok üzüldüler. Fabrika batar hale  geldi.

Biz ne ettik, ne etmedik lafları geldi.

Kusura bakmasın diye haberler geldi. Ben ailenin  tümünü sildim.

BŞ: Belkide ondan sonrada yeni bir ufuk açıldı size.

MŞ: Çok büyük bir ufuk açıldı. Büyük bir şansmış.

Kızım onu söyler.

Küçük bir iş vardı. Evliydi boş oturmasın diye.

Altı kişi çalışıyordu.

Parada kazanamz destek verirdim daima.

Onun yanına gittim.

Yanına gittikten sonra 89, 90 senesiydi, işimdi mesleğimdi hemen onu büyütmeye başladım.

Doğru dürüst para kazanmaya başladık. 98'de Amerikalılar ortak olmaz üzere bizi aradılar.

: Bu etiket, Paksar.

MŞ: Paksar grubunun en büyük firması olmuştur.

Seksen yerde firması vardır. En büyük firması olmuştuk.

Ben belirli bir miktar sattıktan sonra, ikinci kez belirli miktar daha sattım.

2005 senesinin Nisan ayında kızım bana bir merasim yaptı 23 Nisan'da.

O sırada da ben bir arkadaş vasıtasıyla nüfus kağıdıma kaydettirdim.

Doğum tarihim yoktu. 0, 0 ve 1925.

BŞ: Şu anda ne yazıyor?

MŞ: 23 Nisan 1925. Ve o sırada 2 tane şahit istedi hakim. 45 yaşında yanımda iki tane çalışan kız vardı .

Onları gönderdim. Nerden biliyorsunuz?

Yaş gününü yapıyoruz dedi 23 Nisan'da O benim için çok önemli bir şeydi. 98 tarihinden itibaren 2003 senesinde öyle bir hale getirdim ki İngiltere'den başkanla konuşuyorduk dediki;

Hiçbir teşekkülümüzde dört sene içinde oniki misline gelmiş bir gelişme görmedik. Şimdi ise aşağı, yukarı kırk misli büyüttü.

Onlar çok memnunlar.

BŞ: Şu an ki sizin göreviniz ne orada?

MŞ: Ben yönetim kurulu başkanıydım 2005'te istifa etim. Sebebimde çok iyi mektup yazarak istifa ettim.

Benim yaşımda dedim yönetim kurulu üyesi olmaz.

Buraya aklı başında birini gönderin. Gönderdiler.

Kızım genel müdür ve yönetim kurulu üyesidir yine.

BŞ: Şu anda iş adamı sıfatınız.

MŞ: Şu anda kendim evde oturmamak için Maslak'ta bi ryer kiraladım.

BNS Danışmanlık Limitet Şirketi diye bir yer kurdum.

Arkadaşlarım bana soruyor diyor ki; niye kurudn bunu? 

 Şimdi evde oturmak olmaz.

Yazılar yazıyorum.

Sabah çıkıyorum akşam gidiyorum.

Peki hiç fatura kesiyormusun? Dedim siz delimisiniz?

82 yaşında danışmaya kim gelir deidm.

Ancak bu bedelsiz danışmanlık olur.

Sizler gelirsiniz dedim  bir şey danışmak için.

BŞ: Ben şimdi sizle masanın üzerindeki bir kutuyla oyun oynamak istoyurum müsade ederseniz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz. Şimdi bir göster, bin işit.

Bu kutumuz içinde bir objemiz var.

Bir göster bin işit dememin anlamıda bu objeyi sizin gördükten sonra gençlere bir mesaj vermenizi .

Bu obje bakalım size neleri hatırlatacak diye.

Açalım birlikte bakalım obje ne çıkacak? Bu bir Türk Bayrağı.

Ben onu şöylede göstereyim.

Türk bayrağı rozeti. Bunu da size hediye edeceğim ama Türk bayrağı rozetimize bakıp , gençlerimize neler söylemek istersiniz?

MŞ: Güzel bir başlangıç yapacağım.

Benim babam sanatkardı.

Siyaset ,şu, bu bayakları onun kadar güzel yapan yoktu. Siparişler alırdı.

Devamlı bayrak üretimi ben babamın çalışma masasında gördüm.

Türkiye'de bayrağın en doğru şekilde tanzim edilmesi için, bayrak yapılış tarzını Ankara'dan getirtmiş.

Şimdilerde ben onu yanlış görüyorum .

Bayrakta iki tane daire vardır.

İki daire bir noktada teğet haline gelir.

Yıldız o teğet noktasına deymelidir.

İçeriye girmemelidir.

Öyle yapılırdı o zamanlar.

Ve asıl mühimide Türk Bayrağı dünyadaki bayraklar arasında en anlamlı bayraktır.

Gökteki ay ve yıldızı bazen çok aralıklı senelerde benim çekilmiş bir fotoğrafım vardır.

O hilal zamanı yaklaşmış bir yıldız gördüğüm zaman onu ben ne yapar yapar arka üstü yatar yere öyle çekerim. Bu bayrak anlam taşıyan bir bayrak.

Ülkesinin kurtuluşunda dökülen kanları , verilen şehitleri taşıyor ve Türk insanının  yüceliğini  ve ulaştığı büyüklüğü gösteriyor.

Bir gençte bayrak kavramı, bayrak sevgisi yoksa  o benim için yararlı olmayan bir bitkidir.

Başka bir anlam taşımaz.

Bayrak bir insanı vatanı içinde vatanın bir parçası olduğunu hissettirir.

Gençlere bunun için bayrağa çok önem vermelerinin kendileri ve ilerideki aileleri, çocukları için geçerli olduğunu tavsiye ediyorum.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum.

Ağzınıza sağlık. Bayrağımız hakikaten çok güzel.

Bayrağımıza sahip çıkmalıyız.

Arkasında bunun bir mana var değil mi?

Sadece bu fiziki bir obje değil.

O bayrağın bize verdiği bir manevi bir anlam var.

MŞ: Manevi bir büyüklük veriyor. Size onur kazandıran bir olay.

Ben Türküm.

Ben Türküm derken size onur kazandıran bayrağınızdır.

O bayrak bir yerde dalgalanırken heyecan duymuyorsanız sizin kendinizden şüphe etmeniz lazım.

Gördüğüm zaman bütün bayrakları, en anlamlı bayrak budur.

BŞ: Türk bayrağımız.

MŞ: Evet. Türk bayrağı, bayraklar içinde en anlamlısıdır.

BŞ: Ben şimdi sizinle masanın üzerindeki  duran şeylere gidip bir oyun daha sizlere oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi Bey ile birlikteyiz. Şimdi kulağınıza küpe olsun.

Bu kutumuzun içinde çubuklarımız var.

Önce seslerini dinleteyim.

Kulağınıza küpe olsun yazmamdaki maksatta çubuklarımızın üzerinde bazı sözler yazıyor.

Sizin şansınıza bir çubuk çekelim.

Bakalım ne sözü yazılmış bunun üzerinde.

Sonra okuyup bunu sizinle konuşalım. "Söz gümüşse sükut altındır" diye bir söz var. Ne demek ?

MŞ: Ben  işte atasözü buna derim.

Bu bir insanın nerede, neyi,  nasıl,  hangi ölçülerde konuşabileceği, nerede susarsa doğru olacağını ayırabilme kavramına sahip olabilmektir.

BŞ: Konuşmak tabiki önemli ama bir yerde sükut etmek. Sükut etmeyi bilmeyen gençler olabilir.

MŞ: Sükut etmek düşüştür bi rmanada  birde susma anlamına geliyor.

BŞ: Dinlemesini bilmek  anlamındamı kullanmalı?

MŞ: Ben cümlede daha ileri bir hedef  görüyorum.

Çünkü oradaki susma anlamı  sükut anlamı tamamiyle insanın gereksiz konuşmama yaklaşımını  vurguluyor.

Gereksiz konuşmanın zarar verici yaklaşımını

BŞ: Konuşmuş olmak için konuşmamak.

MŞ: Söz gümüş sükut altın.

Oradan anlatıyor zaten neden altın olduğunu.

Çünkü orada yanlış yapma olasılığını ortadan kaldırıyor.  

Dinlemenin de getirdiği vasıfalr var onlarıda temsil ediyor ama ben böyle temsil ediyorum.

BŞ:  Doğru ama .

Çok doğru. Konuşuyorsunuz onunla gümüş elde edersiniz ama  bazen sükut etmekle alacağınız şey altın .

Çok daha yüksektir diyor.

Son oyunumuz var oda buradaki torba oyunumuz. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi ile birlikteyiz.

Şimdi torba oyunumuz.

Bu torbanın içerisinde harflerimiz var.

Bakalım bunuda açalım.

Bir tane harf çekin sizin şansınıza hangi harfimiz çıkacak.

Hangi harfimiz çıktı ben bakayım. "F" .

Başı f ile başlayan  kötü davranış ve ya yanlış davranış söyleyebilirmiyiz?

MŞ: Felaket yaratmak.

BŞ: Felaket tellallığı.

MŞ:Felaket tellallığı olabilir.

BŞ: Niye kötü bir şey bu?

MŞ: Felaket tellallığı bir olayın olduğu boyuttan daha büyük ve kötü bir şekilde yansımasına sebebiyet vermektir.

BŞ: O zaman hep olaylara olurlu tarafından bakıp,

MŞ: Olumlu tarafından bakmak istiyorsanız aynı F , faziletide getirir.

BŞ: Fazilet. O ne demek?

MŞ: Yükseklik.

BŞ: Bir tane de şu anda iyi bir davranışımız için çekeceğiz veya doğru bir davranış.

Bu "V" harfi. V harfi ile başlayan doğru bir davranış, iyi bir davranış,

MŞ: Vefa.

BŞ: Onu da açalım. Ne demek vefa?

MŞ: Bir insanın hayatında elde edebileceği en büyük nimettir.

Hizmetleri ile topluma ve etrafına  gayretle uğraşmış olan bir insanı bir yerde anılarak kendisine teşekkür edilmesi çok büyük bir vefa hissidir.

Bu parayla ölçülemeyecek kadar da büyük değeri vardır.

BŞ: Bu vefayı alan insan olarak söylediniz. Bizde vefa göstermelimiyiz?

MŞ: Veren insan içinde onur duygusudur. Böyle bir şeyi yapan bir insan onurlu bir insandır.

BŞ: Her ikisinide hayatta gençler yapmalı mı?

MŞ: Yapmayacaklarsa hayatlarının büyük bir kısmını boşuna  geçiriyorlar demektir.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum. Gençlerle tecrübelerinizi birikimlerinizi paylaştınız. Sağolun. Ağzınıza sağlık.

MŞ: Ben teşekkür ederim. Sizinle böyle bir söyleşi yapmak müthiş hoş ve güzel.

BŞ: Sağolun. Çok teşekkür ediyorum.

Eksik olmayın. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Mehmet Şuhubi ile birlikteydik.

Bizlerle, gençlerle tecrübelerini birikimlerini paylaştı.

Unutmayalım gençler bizim her şeyimiz en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın. 

.
.
.

.
.

Mehmet Şuhubi, Bülent Şenver
.

Mehmet Şuhubi, Bülent Şenver

.

Mehmet Şuhubi

.
.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org