Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Ege Cansen Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

EGE CANSEN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
12.06.2008
Okunma Sayısı : 16444
Oy Sayısı : 12
Değerlendirme : 5
Popülarite : 5,4
Verdiğiniz Puan :
 

 

EGE CANSEN Bülent Şenver'in Odası TV Programı

 .

.
Duayen bankacı Bülent Şenver ile hoş bir televizyon programı çekimi gerçekleştirdik. 

Benim programım bittiğinde Bülent beyin ofisine Aydın Boysan bey geldi.

Benden sonra tecrübeli bankacı Bülent Şenver onunla da gençler için bir program yapacakmış.
Konuştuk, sohbet ettik, gülüştük.

Bülent beyle gençler için faydalı bir iş  yaptık....

.
.

 Ege Cansen Bülent Şenver'in Odası TV Programı videosu

.
.
 


EGE CANSEN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Ege Cansen (EC)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ:  Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen ile birlikteyiz. Hoşgeldiniz Ege Bey.

EC: Hoşbulduk.

BŞ: Siz kendi köşenizde herkesin vizyonunu genişletebileceği  fikirleri orada okuduğu, olaylara değişik açılardan bakmasını öğrendiği, ve okuduktan sonra insan kendisi açısından düşündüğünde ben iyiki bu yazıyı okumuşum, bu yazıyı okuduktan sonra olaylara bakma şeklim değişti, önceden düşünmediğim şekilde düşünmeye başladım diye kendine insan faydalı bir yol, faydalı bir vizyon geliştirme olanağı hep gördü. Ben şahsen hep gördüm yazılarınızda.

Siz bilgi ve tecrübelerinizi paylaşırken onları insanların anlayabileceği , insanların akıllarında yer edebilecek, faydalı olabilecek, bi ş ekilde çok çarpıcı bir şekilde olayları gerçekleri onların önüne seriyorsunuz. Bu da çok faydalı oluyor.

Bu bir becerimidir? Allah vergisimidir? Nasıl oluyor bu şekilde olayları ele alıp insanların önün ekoyma becerisini nereden elde ettiniz?

EC: İnsan kendi geldiği noktayı kolay kolay değerlendiremez.

Şöyle yaptım da böyle oldu, böyle yaptım da şöyle oldu formule etmesi zor ama benim yazı yazma maceram bir hayli uzun.

İlk küçük hikayeler yazıyordum basılı olarak, 1953 senesinde çıkmıştır gazetede.

Sonra İzmit'te yerel bir gazetede derslerden çıktıktan sonra o gazeteyi hazırlamaya başladık. Hatta o gazeteyi  bir yerde çıkardık.

Selahattin Tersel deniz  Astsubaylığından ayrılmış birisiyle beraber çıkardık. 1953 'ten beri bakarsak demek bende bir yazı yazma dürtüsü var. Uzun seneler bu devam ediyor.

Ben bir şeyi dinlerken anlamaya çalışırım.

Ve birçok şeyi dinlerken veya okurken anlamam. Bu bende bir üzüntü yaratıyor.

Ben bu kişiyi dinledim ama ne dediğini anlamadım, bu makaleyi okudum ama ne dediğini anlamadım.

Anlamamak bende kızgınlık ve kendimle ilgili bir kavga yaratıyor.

Çünkü anlamak istiyorum.

Çünkü ben birisi bir şey anlatıyorsa anlamak gerekiyor diye düşünüyorum.

Anlatan veya yazan kimse belki kafasındaki birtakım karışıklıklardan dolayı veya öyle dersem böyle anlaşılır diye , yada iltifat olsun diye abartarak mesajı bozuyor.

Mesaj bozulunca anlamak zorlaşıyor.

Ondan sonra ben kendi kendime dedim ki; ben bir şey anlatırken veya yazarken aynı hayatı yapmamayım. 

Ben yoruluyorum başkalarının dediklerini anlamak için benim dediklerimi okuyanlar yorulmasınlar.

Ben daha cevval zekalı bir insan olsaydım belki bu kadar basit yazamayabilirdim. Daha doğrusu anlaşılır yazamayabilirdim. Ben nasıl anlamışsam öyle yazıyorum.

BŞ: Hakikaten olayı okuyan çok iyi kavrıyor ve kendi aklındaki daha önce duyup anlamadığı taşlar yerine oturuyor ve demekki buymuş diyor.

EC: Ben daha önce onu anlamısşam anlatıyorum. Anlamadığım hiçbir şeyi anlatmaya teşebbüs etmiyorum.

BŞ: Bir de siz en sonuna geldiğinizde son söz deyip onuda öyle güzel birkaç kelime ile bağlıyorsunuz  ki artık onun bir daha çözülemsi mümkün değil. İnsanların içine yer ediyor. O nereden kaynaklandı son söz diye.

EC: Onun bir hikayesi var, benim beraber çalıştığım inşaat mühendisi bir arkadış vardı, o uzun laf  dinleyemezdi.

Aman uzatma çabuk söyle gibi bir şeyi vardı.

Ben bir çok şeyi özetlerken  hem ona takılmak için yapıyordum  senin yüzünden ben son söz yazar oldum.

Çünkü o bir özetleme.

Oyunun kuralı lafı, benim köşemin başlığıdır  eskiden beri beni ilgilendiren konu.

Aslında hepimiz bir oyun içindeyiz .

Hatta güzel bir kitap vardır Games People Player diye insanların oynadığı oyunlar.

İki taraf bar bir mücadele var, onun için kurala ihtiyaç var.

Hatta game diye davranış bilimlerine  ışık tutan bir matematiksel bir yöntem vardır.

Bende üniveriste tahsili sırasında bu game teorisi dersini almıştım.

Kazanmak var taraflar var ama bu oyun belli kurallara göre oynanırsa herkes için en iyi sonuç ortaya çıkar.

Ben köşemin adını oyunun kuralı koydum , her yazdığım son söz oyunun bir kuralıdır.

O kural iki kısımdan meydana gelir.

Birinci kısım şart , ikinci kısım sonuçtur.

"Yağmur yağarsa yer islanır, elinden tutarsan penaltı olur" gibi şart ve sonuç şeklinde kimyası vardır.

Herkes düşününce yazabilir.

Formülü şart ve sonuç aralarında bir nedensellik ilişkisi olacak.

BŞ: Yazdığınız bu son sözleri saymadınız ama kaç binleri bulmuştur.

EC: Bu sene 25. senem Hürriyette , ilk üç sene yazmadım 22 senedir yazıyorum,  senede 52 hafta var, yüz yazı demek senede yazıyorum. 2000 son söz vardır. Hepsi aynı değerde olamaz.

Ama yüz tanesi kural gibidir.

Bu son sözleri kitapçık haline getirmek için bir reklam firması benden telif hakkını istediler, sonra vazgeçtik.

BŞ: Siz aynı zamanda şirketlere danışmanlık yapıyorsunuz ve şirketlere uzun yılar boyunca gelişmesine olumlu katkılarda bulunuyorsunuz.

Şirket yönetiminde yönetim süreci diye baktığımız o süreç içerisinde acaba ister kamu yönetimi  olsun, ister özel sektör olsun , ister ordu yönetimi olsun, bu yönetimde ortak paydalar var mıdır?

EC: Kesinlikle vardır. Kamu yönetimi , iş yönetimi, ordu yönetimi, hava yollarının yönetimi, şehir trafiğinin yönetimi, hastane yönetimi .

İçinde yönetim kelimesi geçen yüzlerce örnek bulabiliriz. 

Hepsinin içinde yönetim vardır bunun bir ortak paydası vardır.

Benim bir tarafımda isyankar tarafım var, çok bir şey söylendiği zaman hemen tersini düşünmeye başlıyorum.

Değişimle de ilgili olarak hayatta hiçbir şey değişmiyor diye bir konferans hazırlamıştım.

O kadar çok değişimden bahsediliyorduki baktım işin cıvığı çıkmış, değişmle ilgili söylediğim bir son sözüde söyleyeyim "Değişimi anlamak için değişmeyenleri bilmek gerekir"

Değişmeyenlerden bahsedelim bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir.

Acaba bu 2000 sene önce 160 derecemiydide zamanla 180'e çıktı. Işığın hızı saniyede 300 bin kilometredir.

Bunun gibi doğada değişmeyen bir sürü şey var. Bilim diye öğretilenlerde bu değişmeyenlerdir.

Doğa kanunları ve ilişkilerdir.

Gerek geometride, gerek matematikte, gerek fizikte,  gerek kimyada değişmeyenler var.
Ama bu değişemeyenlerden bir sürü şey değiştirebiliyoruz.

Gerek değişik ürün ortaya çıkarabilmek, gerek değişimleri anlayabilmek için mutlaka değişmeyenleri bilmek lazım ki saçmalamalayım.

Genellikle değişim diye gördüğümüz şeyler yüzeyseldir.

Yönetim denilen hadisedede hastane yönetimi bambaşka bir şey, emniyet müdürülüğü başka, hava alanları başka , acaba bunların ortak  bir şeyi yok mu?

Madem ki bu kadar hayat değişiyor dediğimiz halde değişmeyenlere dayanıyor herşey sonunda,  o zamanda yönetiminde değişmeyenleri olması lazım.

Geçenlerde de karşıma ilginç bir şey çıktı. İngilizlerin The  Ecomomics diye dergileri var ve sonunda kitap özeti bölümünde General  Motors'u yöneten 17 sene başkanlığını yapmış olan toplam 25-30 sene bu şirkette çalışmış olan  Alfred Sloan  diye büyük bir yönetici vardır. 46'da ayrılmış ve bir kitap yazmıştır "Benim General Motors daki yıllarım" diye.

Dağılmış ve iflas etmiş küçük firmaları biraraya getirerek General Motors bir araya gelmiş . General Motors kuruluşunda tek şirket değildi.

Onun yönetim tarzıyla, felsefesiyle  meşhur Çin'i yöneten Mao'nun Çini yönetim arasında benzerlikler var mı diye

BŞ:Bulmuş mu?

EC: Bulmuş. Anladığım kadarını yazacağım, hatalarım bana aittir ama içindeki cevherler kitabın yazarına aittir. Birisi oturupta Kominist Çin'i yöneten , öbür tarafta kapitalist bir şirket , neresinden baksanız benzemez.

Temelde yakaladığımız bir şey var, bütün canlılar ki sosyolojik anlamda şirketlerde birer canlıdır , devletlerde canlıdır.

Devletlerin doğuşu , batışı, ölüşü gibi kavramlar var.

Bunların yönetim sürecine baktığımızda canlının yaşamasıyla ilgili iki şey görüyoruz ; bir canlının iç mekanizması , birde canlıyı kuşatan çevre şartları.

Zaten çevre şartları uygun değilse canlı ölüyor.

Demekki hayatiyetin esası , çevre şartları uygun değilse orada yaşamıyor. Kutuplarda beyaz ayı yaşıyor ama ona göre uyum göstermiş,  vücudunda yağ var, ona göre tüğü var.

Ekvatorda yaşayan bir hayvan kutuplarda yaşayamaz , kutuplarda yaşayan orada yaşayamaz. Birincisi çevre şartları  birde kendi içi var.

Bende eskiden beri yönetimi , 47  senede bu olayı seyrede seyrede ben zaten ikiye ayırmıştım yönetimi.

İlişkiler yönetimi, işletme yönetimi .

İlişkileri yönetmek ve işletmeyi yönetmek.

Buradada çevreyi yönetmek, bünyeyi yönetmek.

Demek ki canlı hem kendine uygun bir çevre arayacak, hem de uygun çevreyi yaratacak.

İnsanların hayatta kalabilmeleri için ev inşa etmeleri, mağara yapmaları bir çevre yaratmakdır. Sıcaktan ve soğuktan korunmak için yapmışlardır.

Bir mağğara yaratmak bile, bir kovuk yaratmak bile  bir çevre yaratmaktır.

Yönetimi ikiye ayırdık, çevreyi yönetmek , içi yönetmek. İlişkileri yönetmek , işletmeyi yönetmek . Mao'nun kominist Çin'i yönetimiyle  Alfred Sloan 'ın  General Motors'u yönetmesi arasında olduğu benzerliklerden  birtaneside ikisininde çevreyi yönetmeye çok zaman tahsis ettikleridir.

Ben buna Türkçe karşılık buldum "Medya olmadan asla"  Demekki her şirket veya her devlet kendini kuşatan çevre ile ki buna halk diyelim ilişkilerini yönetmek mecburiyetindedir.  

İçi yönetmeden önce dışı yönetmesi lazım.

Kendine yaşaması ve gelişmesi için iyi bir ortam yaratması lazım.

Ortam içinde araca ihtiyaç var , onun da adı Medya.

BŞ: Ben şimdi size bir kelime bir cümle oyunu oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Ege Cansen Bey ile birlikteyiz.

Şimdi bir kelime bir cümle.

Bir kelime söylemek istiyorum size, o kelimenin size ilk hatırlattığı cümleyi bana söylemenizi istiyorum.

Bir kelime bir cümle oyunu oynamaya hazırmısınız?

EC: Hazırım.

BŞ: Kelime adalet cümle

EC: Yönetim. Adalet mülkün temelidir.

BŞ: Kelime hoşgörü cümle

EC: Hoşgörmeyen hoş görülmez

BŞ: Kelime evlilik cümle

EC: Evlenmek varsa boşanmakta vardır.

BŞ: Kelime paylaşmak cümle

EC: Sen kimseyle paylaşmazsan, kimsede seninle paylaşmaz.

BŞ: Kelime zenginlik cümle

EC: Mutlak fakirlik yoktur, mutlak zenginlikte  yoktur.

BŞ: Kelime etik cümle

EC: Ahlaklı olmak, etik kurallara uymak akıllılıktır.

BŞ: Kelime son söz cümle

EC: Son söz olur ama sonun  sözü olmaz.

BŞ: Kelime ölüm cümle

EC: Mademki doğduk, öleceğiz.

BŞ: Kelime Ege Cansen cümle

EC: En zoru bu oldu. İşte oda böyle bir adam diyelim.

BŞ: Şimdi size keşke ile ilgili bir sorum var.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen ile birlikteyiz.

Şimdi ona soruyorum keşke.

Hayatta her zaman keşke kelimesi kullanılan bir kelime oluyor.  

Keşkeyi ben dünya ile ilgili size desem dünyada keşke ile başlayan ne diyebilirsiniz?

EC: Bir defa keşke dememek mümkün değil.

Ama hayatın gerçeği var, o keşke dediklerimiz mümkün olabilseydi olabilirdi deriz.

Keşke tabiatı daha iyi koruyabilseydik, daha yeşil bir çevremiz olsaydı.

İnsanları üzen şeylerden birtanesi savaşlar.

Keşke barışı daim kılabilseydik.

Demek ki kılamamışız.

İnsanlar savaşın bütün kötülüklerini bilmelerine rağmen savaşa devam etmişler.

Demek ki hayatın içinde savaş diyede bir şey var.

BŞ: Türkiye'de keşke

EC: Keşke Türkiye'de pozitif ispat edilebilir bilimlere daha fazla ağırlık verebilseydik. Teknolojik ve bilimsel birikimimiz bu ülkede daha fazla olsaydı.

BŞ: Kendiniz için keşke

EC: Ben bir müzik aleti çalmaya başlamıştım, yeteneksiz oldum.

Saksafon çalmak istedim.

Hocam bando şefiydi.

Keşke devam etseydim ama yeteneksiz olduğum için devam edemedim.

Hala içim sızlar.

Keşke Keny G ' var saksofan çalıyor, ne kadar güzel sesler çıkarabiliyor.

Keşke saksafon çalabilseydim ve Kenny G'ye biraz yaklaşabilseydim.  

Saksofonun kendi dili vardır ama üfleyenin dili, parmakların tuşa basış farkıyla muhteşem tatlı , güzel bir ses çıkarıyor.

Bu arada herekse tavsiye ederim zaman zaman Kenny G 'yi dinlesinler.

BŞ: Kısa bir ara vereceğiz, ondan sonra devam edeceğiz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen Bey ile birlikteyiz. Kısa bir aradan sonra hoş sohbetimiz devam edecek.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen Bey ile birlikteyiz.

Ege Bey ben seze bir etik vaka hazırladım, bu hayali bir vaka sonunda soracağım siz olsaydınız bu durumda ne yapardınız diye soracağım.

"Burak Bey  orta halli bir şirketin genel müdürüdür.

Aynı sektörde çalışan piyasanın daha büyük bir şirketinin genel müdürü olmak için her fırsatı değerlendirmiş, ancak bu mümkün olmamıştır.

Büyük şirketin genel müdürü olan Ahmet Bey ise beğenilen, saygın ve konusunda başarılı bir kişidir.

Ahmet Bey yerinden ayrılmadan Burak Bey'in onun yerine geçmesi mümkün görünmemektedir.

Burak Bey başarılı genel müdür Ahmet bey'ide yerinden edemeyeceğini de anlayınca , ne yapması gerektiğini düşünür, arkadaşlarıyla tartışır, daha sonra danıştığı İnsan Kaynakları uzmanı Burak Bey'e ilginç bir öneride bulunur.

Der ki " Ahmet Bey bu şirkette genel müdür kaldığı sürece sen genel müdür olmazsın" Ozaman ne yapacağız der Burak bey, " Ahmey Bey'i yerinden etmek için bir şeyler yapmamız lazım.

Bunun için basında güvendiğin  bazı köşe yazarlarıyla görüşmeler yapmaya başla. Ahmet Bey hakkında olumsuz duyabileceğin bir iç haberi onların kulaklarına birer birer aktarmaya başla.

Ahmet Bey iş ilişkilerinde muhakkak bazı yanlışlar yapacaktır.

Çokta başarılı bir genel müdür olduğu için köşe yazarları bu haberlere atlarlar , haberler yaparlar bu şekilde de Ahmet Bey'i yavaş yavaş altı oyulmuş olur.

Onu yıpratırız.

O zaman sizinde genel müdür olma şansınız artar" der.

Burak Bey ofisine döndüğünde böyle bir teklifi düşünür acaba böyle bir şey yapsam mı? Yapmasam mı diye.

Sayın Ege cansen Burak Bey'in yerinde siz olsaydınız böyle bir şey yaparmıydınız?

EC: Ben bir defa köşe yazarı olduğum için cevap vereyim, böyle haberlere atlamazdım.
Hiç kimse oturupta , böyle onun hakkındaki dedikoduları sağo, sola sızdırıp adamın altını oyardım demez.

Buradaki soruya verilecek cevap ben veya kim burada oturursa otursun iki tane olamaz.

Hayır asla yapmazdım.

Olayları akışına bırakırdım, onun yerine geçerdim veya geçmezdim veya yerine geçmek istediğim insan başka  bir üst  mevkiye geçerdi.

Elimden gelse şunu derdim "Efendim onun bulunduğu şirket ona küçük geliyor, onun daha büyük yerlere gitmesi lazım deyip lehine propoganda yapardım. Hem adam terfi ederdi hem bende adamın yerine geçerdim.

Kötülük yapmadan yine aynı neticeyi sağlamış olurdum ama bunlar pratik değil.

BŞ: Başkalarının kötülüğünü kurgulayarak kendi iyiliğinizi onun kötülüğü üzerine inşaa etmek içinize sinmezmiydi?

EC: İçime sinmezdi ama böyle yapacak insanlar bile hayır yapmazdım der.

BŞ: Peki doğrusu nedir? Yapılmalımıdır? Oyunun kuralı nedir?

EC: Oyunun kuralında böyle bir şey yok , bu fauldür.

Zaten oyunun kuralında temel bir şey vardır, onu tekrar edeyim.

Oyunun kuralı aslında sana yapılmasını istemedeğin bir şeyi başkasına yapmadır.

Kural geneldir. Ben onu yaparım bana yapmazlar diye düşünmeyelim.

O kural varsa, beni bazı fırsatlardan  mahrum edebilir ama birçok tehlikedende korur.

Bir şeyin kural olabilmesi için bu sefer ben böyle yapayım ama bana kimse yapmasın diyemez.

Bütün oyunun kuralları herkese geçerlidir, her vakada geçerlidir, ve bana yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi başkasına yapmamaktır.

Onun için buradaki cevabı kolaylıkla verebiliriz.

BŞ: Ege Bey şimdi sizden gençler için üç tane yap, üç tane yapma isteyeceğim .

Gençler için çok güzel nasihatler veriyorsunuz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Ege Cansen Bey ile birlikteyiz .

Şimdi üç yap üç yapma. Gençler ne yapsınlar?  Bir saksafon çalsın dediniz.

EC: Müzik aleti çalmak muhteşem bir şey ama o yetenek istiyor.

Küçük yaşta başlanırsa az yetenekli bile olsa insan küçük yaşta yapabiliyor.

Ben biraz ileri yaşta başladım 16 yaşındaydım, birde yeteneksizlik gelince üstüne olmadı bu iş. 

Müzikle uğraşmak güzel bir şey.

Kendiminde yapabildiğim bir şeyi söyleyeyim, ben mesela insanların ellerinin çalışmasınada önem veririm.

Ben fikren çalışan bir insanım deyip elle çalışmayı küçümsemesinler.

Kendi çaplarında ufak mekanik olsunlar.

Mesela ben usta bir rezervuar tamircisiyimdir.

Sıhhi tesisatta aşağı yukarı her işi yaparım.

Gençler bilgisayara meraklılar, o program ekledim, bunu çıkardım, hafızasına ekledim  diyorlar bunu çok takdir ediyorum.

Bilgisayarda sadece oyun oynamasınlar , bilgisayarın fizik tarafınıda anlayan, geliştiren becerileride kazansınlar.

Kendilerinle çok daha mutlu olacaklar.

Bir çok meslekte sanki eliyle çalışan kafasıyla çalışmaz gibi bir şey oluyor, halbuki cerrahlık diye bir şey var dünyanın en saygın mesleği  bu insanların kafasıda çalışıyor , elide çalışıyor.

BŞ: Muhakkak herkes kendine uyacak bir şey bulabilir.

EC: Kendimizi küçümsemeyelim.

BŞ: Yemek yapmak bile elle yapılan bir şey değil mi? Bazıları tahta ile uğraşıyorlar, ufak tefek mobilyacılık işleri yapıyorlar.

EC: Geçenlerde ben köşemde bir şey yayınladım, stresle başa çıkmanın 101 yolu diye , bunlardan birtaneside evde kullanmadığınız aletleri bile tamir ettirin.

Çünkü bir gün kullanmanız gerekiyor ve o aletin çalışmadığını görüyorsunuz.

Her şeyi tamirciye götürmekte çok pahalı.

Belkide küçük bir arızası vardır.

Bir evde bütün sistemlerin çalışması çok önemli.

Bütün musluklar açılıp kapanmalıdır, hiçbiri damlamamalıdır, sigortalar çalışmalıdır, ampuller çalışmalıdır.

BŞ: Bir tanede yapma diyebileceğimiz?

EC: Kötü iptilalar var. Bağımlılık , en kötüleri uyuşturucu bağımlılığı, sigara bağımlılığı, alkol bağımlılığı.

Bağımlılık aslında özgürlüklerden vazgeçmek demektir.

Hiçbirşeye bağımlı olmasınlar , hatta o kadar ki cep telefonuna, bilgisayara da bağımlı olmasınlar.

Oda bir iptiladır.

Ben onsuz yapamam dedikleri ne  varsa , onsuz yapmayı öğrensinler.

BŞ:Ben şimdi size soru yağmuru diye yağmur damlaları damlatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen Bey ile birlikteyiz.

Şimdi soru yağmuru.

Birinci damlam şöyle; "İtibarımı kaybedeceğime paramı kaybetseydim" cümlesindeki itibar kelimesi size neyi hatırlatıyor?

EC: Şeref namus gibi kavramları çağrıştırıyor.

BŞ: Sizce para kazanmanın bir sınırı olmalımıdır?

EC: Olmamalıdır.

BŞ: İnsan davranışlarından hoşunuza gitmeyen bir davranış söylermisiniz?

EC: Kabalık.

BŞ: Karşı tarafı üzecek veya zedeleyecek bir davranış mı?

EC: Karşı tarafı küçümsemek.

Ben onunla bir formül uyguluyorum mesela diyorum ki çok saydığım , sevdiğim bir insan var.

Mesela ülkemizin cumhurbaşkanı, başbakanı veya bir hocamızın , onun yanında yapmayacağın bir şeyi benim yanımdada yapma.

En saydığın kişinin yanında yapmayacağın bir şeyi benim yanımda ve kimsenin yanında yapma.

BŞ: Ortaklık Türkiye'de  zordur diyorlar,  Sizce ortakların birbiriyle anlaşamamasına neden, gerekçe ne oluyor?

EC: Bu ifadeler ne kadar doğru bilmiyorum. Her duyduğum ifadedende şüphe ediyorum, Türkiye'de gerçekten ortaklık zor mu? Değil mi? Diye .

Ama bu konuyu düşünmüşümdür.

Bir defa ortaklıkta benim gördüğüm kar'ı bölüşmek daha zor, zararı daha kolay bölüşüyorlar.

Zarar olunca "Ne yapalım başımıza bu geldi hepimiz zararı yükleneceğiz" diyorlar.

Kar çıktığı zaman kavga oradan çıkıyor.

Çok felsefi olarak hayat toplamı sıfır olan bir oyun değildir.

Bir poker masasında kazançla kayıpların toplamı daima sıfırdır.

Hayatta beraber çalıştığımız insanla o da kazanır, bizde kazanırız veya o da kaybedebilir bizde kaybedebiliriz.

Şunu düşünmeyelim mademki o kazanmış, ben kaybetmişimdir.

Hayır, benim kaybetmem onun kazanmış anlamına gelmez, ikimiz birlikte kaybedebiliriz, ikimiz birlikte kazanabiliriz.

Dolayısıyla karşı tarafın kazancını görüp , o kazandığına göre benim kaybetmiş olmam demek , hayatı toplamı sıfır olan bir oyun olarak görmektir.

Buda ortaklığı işin içinden çıkılmaz hale getirir.

Zaten bu modelede bilimde iş birliği imkansız  oyunlar deniliyor.

Bu bir algılamadır.

Beyin bir defa bütün oyunları toplamı sıfır olarak algılamaya başlarsa hep o ne kazanmış, ben ne kaybettim diye bakar.

Halbuki böyle bir ilişki yok.

BŞ: Size deselerki aşkın tanımını bir cümle ile yaparmısınız? Aşkı nasıl tanımlardınız?

EC: Aşk karşımdaki beni sevsin demektir.

BŞ: Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı Kurucu üyesi Bülent Şenver size gelse deseki Türkiyede etik anlayışı bilincinin geliştirilmesine çalışıyoruz, bize bir proje önerirmisiniz? Ona nasıl br proje önerirdiniz?

EC: Etik ve ahlak akıllılıktır. Benim projemin adı bu olurdu.

Genellikle ahlakın insana yararlı olduğu , kişiye yararlı olduğu ama başkasına zararlı olduğu gibi algılanıyor. .

Ahlaklı ol diye telkinde bulunan bir insan cebinden bir şey verecekmiş gibi zannediyor.

Onun içinde ahlaklı olmak ricayla"lütfen biraz ahlaklı olun," o zaman şöyle algılıyor bu benim menfaatime değil ama başkaları için olmam lazım . o zamanda ahlaklı olmamak akıllılıkmış gibi anlaşılıyor. Bende tam tersine ahlak akıllılıktır diyorum.

BŞ: Mutluluğun tanımını yapabilir misiniz?

EC: Yine bir formül var mutlulukla ilgili.

Mutluluk beklenilenle, elde edilen arasındaki pozitif farktır.

Şöyle diyelim; ben  maaşıma zam yüzde on bekliyorum, eğer yüzde dokuz çıkarsa  ben mutsuz olurum, onbir çıkarsa mutlu olurum.

Elde ettiğim beklediğimden fazlaysa mutlu olurum, azsa mutsuz zolurum.

Genellikle elde ettiklerimiz bize kalmış  değildir ama beklediğimiz bize kalmış bişeydir.

O zaman beklentilerimizi bizde aşağıya alırsak mutluluğu daha kolay buluruz.

BŞ: Ben şimdi size bir oyun daha oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen Bey ile birlikteyiz.

Şimdi bir göster bin işit oyunu. B

u kutunun içerisine ben bir obje koydum, o objeye sizin bakıp gençlere bir mesaj vermenizi isteyeceğim.

EC: Objemiz büyüteç. Benim babam cilt doktoruydu, benim de bir resmim vardır böyle.

Hasta geldiği zaman böyle bakardı babam.

Şöyle bir tabiri vardı onun.

Bir genç kız cildi bile büyüteç ile baktığın zaman bir sürü tepeler vadiler gösterir, pürüzsüz zannetiğimiz şey .

Hayata hep belli bir mesafeden bakmamız lazım.

Çok yakından bakarsak küçük şeyleri büyük görürüz.

Çok uzaktan bakarsakta büyük şeyleri küçük görürüz.

O nedenle büyüteç bize hayata hangi açıdan bakmamızı telkin eden birşeydir.

BŞ: Şimdi size birde torba oyunu oynatacağım.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen bey ile birlikteyiz.

Şimdi torba oyunu. 

 Bu torbadaki harflerden birtanesini çekmenizi istiyorum, bakalım sizin şansınıza hangi harfimiz çıkacak.

EC: "A"

BŞ: Başı "A" ile başlayan bir doğru davranış, bir iyi davranış söyleyebilir misiniz? 

EC: Elektirkli ev aletlerinin gitgide elektirk kullanma verimleri arttırılıyor. A Plus deniliyor bunlara. Herkes artık en az enerji ile çalışan cihazladan kullansın diyeceğim.

BŞ: Bir tanede kötü bir davranış için çekelim.

EC: "E"  ile , "En iyisini arama iyisini ara, en iyisini ararsan bulamazsın. İyisiyle ittifa et." Mükemmel iyinin düşmanıdır diye bir söz vardır. Mükemmelin peşinden koşanlar iyiyi bir türlü yakalayamaz.

BŞ: Çubuk oyunu ile ilgili bir kutum var.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ege Cansen Bey ile birlikteyiz.

Şimdi kulağınıza küpe olsun çubuk oyunu. 

Bu kutunun içerisinde çubuklar var, çubukların üzerinde bazı güzel sözler var.

Bakalım şansınıza ne çıkacak

EC: "Körler çarşısında ayna satma, sağırlar  çarşısında gazel atma"

BŞ: Ne demek istiyor?

EC: Çevreyle uyumlu ol. Eğer ayna satıp para kazanmak istiyorsan onlar ayna almayacaklardır. Şirket batacaktır.

BŞ. Sizinde güzel bir benzetmeniz vardı" Ya başarılı olacağınız çevreyi bulun, veyahutta o çevreyi sizin başarılı olacağınız hale getirin" Ya sağırları duyar hale getirin

EC: Yada onların duyabileceği bir şey yapın.

BŞ: Körlere gazel  atıp, sağırlara ayna satmak lazım. Müsaade ederseniz son çubuğuda sizin şansınıza ben çekeyim. "Güvenme varlığa, düşersin darlığa"

EC: Bunlar yine görüldüğü gibi kanaatlkarlık üzerine , mutedir olmak üzerine binlerce yılın tecrübeleridir.

Bütün bunlar ihtiyatlı olmayı , hesaplı olmayı telkin eden , insan deneyimlerinin tortularıdır.

Bu bir tortudur, binlerce, onbinlerce denenmiştir.

Ne parlak insanlar görülmüştür, sonra düşmüşlerdir.

Bu da başkalarına kulağına küpe olsun diye söylenmiş bir laftır.

BŞ: Ben çok teşekkür ediyorum. Gençlerle birikimlerinizi, tecrübelerinizi paylaştınız. Sağolun, ağzınıza sağlık.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Ege Cansen'di.

Bizlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaştı.

Unutmayalım, gençler bizim herşeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle , tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.

soldan sağa Bülent Şenver, Ege Cansen, Aydın Boysan
.

.

soldan sağa Aydın Boysan, Bülent Şenver, Ege Cansen
.

.
.
.
.
Ege Cansen Gözüyle Kimdir Başarıları Linkler Kendi Sesiyle Fotograf Albüm Kitap Tavsiyeleri TV Tüm Yazıları Ege Cansen Odası Lider Arama

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org