Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

GÜVEN BORÇA Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

İstanbul'un Prag'dan Nesi Eksik?
20.03.2006
Okunma Sayısı : 7366
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

İstanbul'un Prag'dan Nesi Eksik?
Prag ve İstanbul'un Marka Olarak Karşılaştırması

Paris kadar olmasa da Prag Avrupa'nın sayılı marka şehirlerindendir. Her yıl sağlamından yirmi, günübirlikçilerle kırk milyon turist çeker. Yani Türkiye'ye gelen toplam turistin neredeyse  2-3 katı. Ben de 2004 yılının Nisan ayında ilk kez ziyaret etme fırsatı bulduğum bu şehri İstanbul ile markalaşma açısından kıyasladım ve farkları olabildiğince yüzeysel olarak ortaya koymaya çalıştım. Yani tam bir "markacı" gibi. Yazıda şehirle bağlantılı bazı markalara da değindim. Sonuçta gördüm ki İstanbul "ürün" olarak Prag'ın fersah fersah ötesinde ama bir kaç eksik markalaşmada bizim hak ettiğimiz yere gelmemizi engelliyor.

THY; Milli havayolumuz ile gittik. Son dönemde ikram biraz düştü ama THY Türkiye'nin yüz akı markalarından olmaya devam ediyor. Bizim gittiğimiz uçak tıklım tıklım olsa da aksayan bir şey yoktu. Hiç binmediğim ve duymadığım Çek Havayollarıyla kıyasladığımızda gurur duyacağımız bir havayolumuz olsa gerek.

ETS: Yurtdışında ikinci kez bir tur operatörü ile gidiyorum. Biraz yoğunluktan, biraz da (kendileri o dönem müşterimdi) "tur ile gezmek" nasıl bir şey, anlamak istediğimden... Gördüm ki, ETS bu paraya yapması gereken herşeyi eksiksiz yerine getiriyor. Ne bir eksik, ne de aşırı lükse veya aşırı müşteri yalakalığına kaçan bir ekstra. Bu deneyimi ve diğer bildiklerimizi üst üste koyduğumuzda bizim ülkemizde turizm işini bilen insanlar ve kurumlar olduğunu da söyleyebiliriz. Bravo.

Oteller: Biz 4 yıldızlı vasat bir otelde kaldık. Altmışların doğu bloğu mimarisi diye tanımlayabileceğim ve Prag ile uyumsuz bir yapı ama şehir dışında sayılır, kirlilik yaratmıyor. Öte yandan şehir merkezine tramvayla 15 dakikada gittiğimizden şehir içi-dışı kavramı konusunda kafa karışıyor. Prag'ın bir avantajı bu yakınlık. Bizimki süper bir otel olmasa da içi restore edilmiş, asansörler çalışıyor, sular akıyor, personel işini yapıyor, gürültü-patırtı yok. E bu paraya yeter. Ancak İstanbul'da bundan iyi bir çok otel var. Şehrin genelindeki beş yıldızlı otel sayısını ve niteliklerini karşılaştırdığımızda İstanbul açık ara fark atar.

Çek Mutfağı'nı aramak için ciddi vakit kaybettik ve ne nihayetinde son akşam yemeğini bir İtalyan restoranında yedik. Çeklerin en ünlü yemekleri gulaş. İlk akşam yemeğini kentin en popüler meydanının en merkezi restoranında (sokak ortasında) yediğimizden kalite adına bir beklentimiz yoktu ama ortam iyiydi. İkinci akşam ısrarla iyi bir Çek restoranı aradık. Önce rehberlerin tavsiye ettiklerini gezdik, kesmeyince kendimiz aradık ve bir sokak arasında aradığımızı bulduk. Yurtdışında istatistiksel olarak anlamlı sayıda iyi  restoran gezmiş biri olarak bana inanın ki, orası Çek mutfağını fazlasıyla temsil ediyordu ve gulaş denen şey en nihayetinde bol soslu bir taskebabıydı. Çek mutfağı bırakın Türk mutfağını, Amasya mutfağını bile geçemez. Karadenizi, Egeyi, Antep'i yarışa sokmaya değmez. Boğaz'ın averaj restoranları da burasının lüksü olmaya yeter.

Çek Şarabı diye bir şey de yok. Bunu büyük bir kesinlikle söyleyebilirim. İyi restoranlarda "iyi" diye sunulan üç farklı kırmızı şarap denedim. Sadece biri iyiceydi. Bizim şaraplar da dünya standardında değil ama Çeklerden iyiyizdir yine de. Öte yandan rakı ise bizim biraz kendimizi avuttuğumuz bir ürün. Ortalama turiste hitap edecek bir içki değil. Onları rakıya alıştırmaya çalışmak yerine ülkedeki şarapçılığı geliştirmek lazım. Çeklerin yerel içkileri olan "beckerovka" var mesela ve yemek öncesi/sonrası için iyi bir içki. Bizde onun eşdeğeri aperetif/dijestif içkiler yok.  

Çek birası: Evet şimdi haklarını verelim. Ben sokakta satılan biranın bu kadar lezzetli olduğu başka bir yer hatırlamıyorum. Enfes biralar içtim. En çok beğendiğim de en yaygın olan STAROPRAMEN (miydi tam hatırlamıyorum.) Bu kadar zor isim koyarsan dünya markası olamazsın tabi. Herneyse zaten her yerde ondan var ve bence nefis. Denemek için reklamları yapılan Urquell ve Budweiser'in ülkeye özel iki alt markasını da içtim ama zamanım kısıtlı olduğundan ilk fırsatta ana markama döndüm. Sokaklarda rahatça bira içilebiliyor olması Avrupalı turistler için önemli bir avantaj ve yazının sonunda bağlayacağım "sokak özgürlüğü" kavramına da ilk gönderme oluyor.

Buz hokeyi: Gittiğimizde Dünya şampiyonası icra ediliyordu. Sokaklar da ilginç formalarını giymiş Alman, Letonyalı, Kazak taraftarlarla doluydu. Ortak özellikleri hepsinin şişko olması ve sokaklarda dolaşıp sosis yemeleri ve bira içmeleriydi. Kızları da öyle. Formaları ise çok renkli. Ben bir buz hokeyi maçına gitmeyi çok istedim ama biletler aylar öncesinden bitmiş. Sonuçta o şehirdeki spor müsabakaları insanların tercihini etkileyen bir şey olmasa da şehirde yapılacak uluslararası spor organizasyonları önemli. Futbol ve basketbolda son dönemde iyi organizasyonlar yapan İstanbul'un bir eksiği yok ancak bir olimpiyat  düzenlemek ciddi bir aşama olacak sanki. Barcelona da olimpiyat sonrası patlama yapmıştı.

T-Mobile Arena: Buena Vista Club – İbrahim Ferrer konserine gittik. Konser iyiydi ama salondan hiç de etkilenmedik. Mesele salon ise İstanbul'da çok daha iyileri var. T-Mobile bildiğini gibi Deutsche Telekom'un mobil iletişimden sorumlu alt markası. Saha da aslında Sparta Prag'ın buz hokeyi maçlarını yaptığı yer. Aşırı bakımsız, köhne bir kapalı spor salonu. Yerler buz kaplı değildi. Belki de İbrahim Ferrer'in sıcaklığından erimişti. Kübalılar Çeklerle süper bir iletişim kurdu ve bu kadar mutlu ve sıcak Çek'i ilk ve son kez orada gördüm. Genelde soğuk insanlar ki, bu da İstanbul lehine bir başka durum. Bu kadar "buz insanlar" turistlere bu kadar mal satabiliyorsa bizim başka bir sorunumuz olmalı, aşırı yalakalık/yapışkanlık gibi mesela.  

Alışveriş: Maalesef bunu da yaptım. Gidip Bata'dan ayakkabı aldım. Hem buradan götürdüğüm ayakkabı ağır yürüyüş temposuna dayanmadı, hem de oradaki her şey gibi ayakkabı da ucuzdu. Çok iyi bir ayakkabıya 30 Euro karşılığı bir paraya aldım. Bata'nın Çek markası oluğunu duyunca da kafayı yedim. Ulan yuh be şu memlekete. Elin Çek'i bile gitmiş iyi kötü bir marka yapmış biz burada türbandı neydi birbirimizle uğraşıp duruyoruz. Öte yandan, Prag ile İstanbul'un alışveriş mekanlarını ve imkanlarını karşılaştırmak istersek bizim çok daha fazla mekanımız var ama fiyatlarımız ve oralara ulaşım vb gibi konuları düşününce pek avantaj getirmiyor. Sokaklarda rahat dolaşma imkanları ve trafiği düşündüğümüzde ise  alışveriş yapmak isteyen turistin işinin zorluğu ortaya çıkıyor. Ayrıca turistik mekanlarda, Kapalıçarşı'da turiste yönelik yaklaşımların olumsuzluğu da bir başka engel. İnsanları korkutuyoruz. Tarihi yarımadadan Bağdat caddesine alışveriş turları yapmak gerek belki de. Aslında sokaklarımız turist dolmaya başladığında nitelikli yatırımcı oralarda mekanlar açmaya başlayacak ve bu yapışkanlar doğal süreçleri içinde elenecekler.

Nehir turu: Evet, valla onu da  yaptık. Nehirin başı sonu belliydi ve turun iki saati su seviyesi ayarlama havuzlarında geçti ama olsun. Hem biraz dinlendik, hem de yemek (gulaş haliyle)  yedik. Sonra da Avrupa'da neredeyse her su birikintisinde gezinti turları düzenleyip para kıranları görüp, dünyanın en güzel parkuru olan boğazda doğru dürüst bir iş yapamayan kendimize kızdım. Gaza geldim. Yine yuh bize! Dünyanın en güzel mekanlarından biri olan boğazdaki teknelerin çoğunun işletmesi berbat. İyiler de ortaya çıkmaya başladı ama sayıca belki de on katı olması lazım.

Kiliseler: Halkın %70'i ateistmiş. O yüzden kiliseleri de tamamen turistik amaçlı kullanıyorlar. Her kilisede, her gün klasik müzik konserleri var. Sokaklarda adım başı bu konserleri tanıtan broşürler dağıtıyorlar. Biz büyük kiliselerden birine gittik ve çok hoşlandık. Haşmetli org, trompet ve sopranodan oluşan üçlü çok etkileyici bir konser sundu. Adam başı 15 Euro ve yaklaşık 70 kişi vardı. Zaten yüksek sezondayız, demek ki en babası 100 kişi toplasa üst sınırı 1500 Euro ciro için bütün bu tantana, organizasyon. Dağıtıcıların çoğu gönüllü olsa gerek. Böyle kolaylıkla ulaşılabilecek kültürel ortamların, etkinliklerin azlığı İstanbul'un dezavantajlarından. Muhteşem tarihi eserlerimiz tabii ki Prag'ın kiliselerinden aşağı kalmaz ama sadece tarih değil, biraz daha eğlence odaklı düşünüp bazı mekanlarda daha fazla etkinlikler düzenlemek lazım.   

Meydanlar: Prag'ın en büyük avantajı "korunmuş" bir şehir olması. Biz ise öncelikle meydanlarımızın içine etmişiz. Eminönü meydanı bir otobüs garajına ve alt geçide dönmüş. Taksim ve Kadıköy meydanları da aynı şekilde. Yine yazıklar olsun bize. Hani Avrupa'nın bir çok yerinde bu duyguya kapılıyorsunuz ama Prag tam bir tokat gibi çarpıyor insana. İşte yavaş yavaş diğer Avrupa başkentlerinin gerisinde kaldığımız konulara geliyoruz.

Sokaklar: Meydanları birbirine bağlayan, insanların özgürce turladığı, yapacak ve bakacak bir sürü şey bulduğu sokaklar, hele ki ara sokaklar... Turistler Prag'ın iyi korunmuş tarihi ve turistik mekanlarını gezip feyz almıyorlar sadece. Sokaklarda geziyorlar, takılıyorlar, hoşça vakit geçiriyorlar. Sanırım, İstanbul'un potansiyelinin yirmide biri turist çekmesinin en başta gelen sebeplerinden biri de bu. Bizde turistler ortamı "yaşamıyorlar", trafik keşmekeşi içinde görmeleri gereken yerleri "görüp" gidiyorlar. Halkla kaynaşmıyorlar, olaya giremiyorlar ve bence hiç eğlenmiyorlar. Bizim gezdiğimiz yerlerde (Bağdat caddesi, Boğaz) onlar yoklar, onların gezdiği yerlerde ise memleketi temsilen bir takım "yamyamlar" dışında bizden kimse yok. Belki Beyoğlu tek istisna. Nasıl izole etmişiz kendimizi?

Sokakta hayat: İstanbul tarihi yarımadada "iş hayatı" olanca hızıyla sürüyor. Kuyumcu atölyeleri, plastik ve oyuncak şirketlerinin satış mağazaları, Doğubank ve Sirkeci, Perşembe Pazarı ve Laleli ticarethaneleri... Buralarda gezen turist nasıl gevşesin? İş hayatının temposu, agresifliği ve trafik terörüyle hamal manzaraları içinde olaydan keyif alması mümkün mü? Ayrıca pazar günleri İstanbul varoşlarının gezinti mekanına dönüşen Eminönü meydanına son zamanlarda giden var mı? Tabii ki bütün hafta daralan bizim insanlarımız da bir yerlerde gevşeyecek ama bu yer şehrin en değerli turistik alanı olmamalı sanki. Ee Şişli'deki son boşluğa park değil de Cevahir Alışveriş Merkezi'ni yaparsanız olacağı bu.

Sokakta sanat: Yine sosyolojik bir konu. Bizde sanatını sokakta icra eden bir "sanatçı" hatırlıyor musunuz? Neden, çünkü herhalde pulları dökülüyor sokakta. Hani hep tartışılır ya, aydın-halk meseleleri, alın size yaşayan örnek. Onlarca sokak müzisyeni ki aralarında çok iyi müzik yapanları var ve yüzlerce sokak ressamı. Resim uzmanı değilim ama arada memlekette sergiye filan giderim ve sanırım bizim Prag'da sokaktan aldıklarımız hiç de yabana atılır şeyler değil. Atılsa ne olur kardeşim, ben sevdim ya. Tabii bu biraz yumurta tavuk ilişkisi. Sokakları nitelikli turistle doldurursanız bizim sanatçı da çıkar sokağa zamanla.  

İstanbul ve Türkiye Algısı: Dönünce, şöyle bir sokaklara ve agresif trafiğe baktım. Dışarıdan gelen bir insan için ürkütücü olduğunu düşündüm. Prag'da turlayan turistlerin çoğu çevre ülkelerden hafta sonu tatili için gelmiş gibi görünüyorlardı. Örneğin, çok sayıda rastladığımız İtalyan öğrenci grupları için İstanbul çok korkunç olmalıydı. Herşeyden önce bir İtalyan veya İngiliz babanın çocuğunu tek başına göndermek için İstanbul yerine Prag'ı tercih etmesi kaçınılmaz görünüyor. Bunda da Türkiye'nin ülke olarak genel algısı öne çıkıyor. Halbuki, eminim o gençler İstanbul'da çok daha eğlenceli mekanlarla karşılaşacaklar, unutulmaz geceler yaşayacaklar. İkinci Prag gecemizde şehrin en meşhur gece kulübüne girmek için kapıdan bir göz attığımda çok da matah bir yer olmadığını gördük ve girmekten vazgeçtik. Reina filan dünya çapında yerler ama biz oraları da yabancı turiste pazarlamak yerine televole kültürüne meze yapmaya devam ediyoruz.

Özetle, İstanbul ürün olarak Prag'ın çok çok ötesinde. İstanbul'u markalaştırmak için yeni tesislere, yeni ürünlere ihtiyaç yok. Bunlar zaten var. Öncelikle yapılması gerekenler sanırım şunlar: İstanbul için yılda 25 milyon turist hedefi koymakTarihi yarımadayı turizme bırakmak, neredeyse tamamını trafiğe kapatmakMeydanları tekrar meydanlaştırmakAlışveriş imkanlarını ve cazibesini geliştirmekTuriste yapışan satıcılardan bir şekilde kurtulmak Güvenliği öne çıkaran PR ve reklam çalışmaları yapmakTürkiye markası üzerine de bir şeyler yapmaya başlamak

Güven Borça
Marka Danışmanı
2004 yılında alınan gezi notları Glokal için Kasım 2005'e yeniden derlenmiştir.

Sokakta arz edilen sanat bence hiç de "düşük" bir sanat değildi.

.
.
Tüm Yazıları

.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org