Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

İbrahim Cevahir Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

İBRAHİM CEVAHİR Kamera Arkası
27.10.2009
Okunma Sayısı : 6334
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

İBRAHİM CEVAHİR Kamera Arkası
İbrahim Cevahir
.
.

 izlemek için     
.
.

 dinlemek için  

.
.

İBRAHİM CEVAHİR Kamera Arkası

İbrahim Cevahir (İC)
Bülent Şenver (BŞ)

Deşifresi

HÜLYA ŞENVER : 1967 de gitmiştim. Annem ile babam sık giderler, annemin vefatından sonra babam da gitmiyor artık.

İC: Kaç yaşında babanız?

HÜLYA ŞENVER: 73

İC: Çok yaşlı değil. Kaç kardeşsiniz?

HÜLYA ŞENVER: 4 kardeşiz, en büyükleri benim.

İC: Baban ne iş yapardı?

HÜLYA ŞENVER: Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden emekli oldu.

İC: Bizim memleket güzeldir. Maçka'nın köylerinden miydiniz?

HÜLYA ŞENVER: Aslında ben sadece doğmuşum. Babam Trabzonun içinden , annem de Yeni Cuma Mahallesi .

İC: Yeni Cuma içi.

BŞ: Biz normal konuşmamızı yapacağız, yarıya doğru da ara vermiş gibi yaparız, soluklanırsınız.

Bülent Şenver'in Odasında , Bülent Şenver'in konuğu İbrahim Cevahir. Nasılsınız? Hoşgeldiniz.

İC: Teşekkür ederim. Sağolun.

BŞ: Sizinle sohbet etmek çok hoş. Hem sizlerden alacağımız tecrübeler birikimler açısından çok hoş, hem de o kadar bakışlarını samimi, o kadar içten, o kadar bizim "Babacan" dediğimiz görüntünüz var ki, insan rahatlıyor. Nasıl böyle bakabiliyor sunuz?

İC: O sizin bakışınız Bülent Bey.

Ben sizinle  bankacı olduğunuz zaman tanıştık.  

Başka hizmetlerinizide görünce benim için sürpriz oldu.

İyi niyetle, güzel gözlerle  baktığınız zaman herşeyi iyi görürsünüz, ondan kaynaklanıyor.

BŞ: Siz 1938 yılında doğmuşsunuz.

İC: Aslında 1936 da doğdum, fakat 1938 doğumlu  kayıt ettirdiler.

BŞ: Trabzonun Çaykara ve Ulucamii köyünde doğmuşsunuz.

İC: Doğumunda Bayburt yazar.

Bizim Bayburt'ta bir  evimiz var, yayla evi olarak kullanırız onu .

Doğum yerim Bayburt yazar ama aslen Çaykara Ulucamii doğumluyum.

BŞ: Çok ilginç, siz ilk iş hayatınıza çok ufakken , annenizin sırtında başlamışsınız işe gitmeye.

İC: Annem sırtında küfe taşıyan insandı.

Bizim Kardeniz'de insanlar çok az tarım alanı olmasına rağmen bu arazilerde  insanlar kendileri çalışırlar.

Daha fazla hanımlar çalışır.

Öyle araziler  vardır ki bizde dik bayırdır.

Bunu ekerler, biçerler fakat diğer seneye geldiği zaman toprak aşağıya kayar. Altı sert hiçbir şey olmaz, o toprağı küfeye koyup yukarıya taşırlar.

Bu küfe sadece orada değil, çayırları vardır onu biçer, sırtınla taşır, küfesiyle yiyeceğini, içeceğini taşır.

Hanımlar çarşıdan alacağı şekeride , ekmeğide sırtınla evine götürür.

Şimdi öyle değil.

Annemin küfe sırtında olduğu zaman ufak bir küfe ile de bende anneme yardım ederdim.

Yöremizin hepsi fakirdir.

Biz ilk çalışma hayatımıza başladığımızda ailemizin  geçimine katkıda bulunmak için çalışmaya başladık.

BŞ: Siz bir bakır işinde çalışmaya başlamışsınız.

İC: Kalaycı çıraklığı, bakırcı çıraklığı olarak işe başladım.

BŞ: Bakır tasları kalaylarmıy dınız?

İC: Hem bakırı yapardık, hem kalaylardık. Bu daha çok Trakyadaydı. Bunları köylülere satardık, harman veresiyesine satardık.

Harmanda mahsul çıktıktan sonra ödenmek üzere. Kısa  bir süre sonra ustası oldum.

Daha sonra tornacı çıraklığı, Kumburgaz sahillerinde , Celaliye'nin  önünde 1949 yılının Temmuz- Ağustos aylarıydı, kumu küfeye doldurup sandala döküyorlar, sandaldan büyük motora gidiyor, o motorda İstanbul'a geliyor.

O zaman İstanbul'daki binalar bu şekil kumlarla yapılıyordu.

Çok daha sonraları marmara çakılı devreye girdi, sonrada beton için sakat sayılarak kırmataş çıktı. Bir adam yevmiyesi 165 kuruştu.

O kumu sırtına koyup taşımak 3 liraydı. Birkaç gün orada çalışmaya kalktım , birinci gün  çalıştım, ikinci gün sırtım yara oldu.

BŞ: Sonradan yemek yapmaya başladınız.

İC: Sonra kalaycılıktan ve oralardan yaptığım paralarla Karaköy'de İlyas Kaya diye bir ağabeyimiz ile, daha doğrusu amcamın oğlu, eski Beşiktaş başkanlığını yapmış Hüseyin Cevahir ile ortak bir lokantası vardı.

BŞ: Dört masa mı?

İC: Dört masa, oniki sandalyesi vardı.

Çok güzel yemek çıkaran bir yerdi.

Öğlenleri millet beklerdi bir kısım kalsın ki onlar otursun.

BŞ: Siz yemek yapar mıydınız?

İC: Ahçım vardı, bulaşıkçılıktan başlayarak her yemeği yaparım.

Çocuklarımda eşimde güzel yemekleri benden öğrenmiştir.

Çocukluğumda da  "Büyüyünce ne olacaksınız" dedikleri zaman "Büyüynce müteahhit olacağım" derdim. Hiç etrafımızda müteahhit olan kimse yoktu.

Onu da niçin derdim bilmiyorum.

BŞ: Asekre gidincemi inşaat ile ilişkiniz başladı?

İC: 1957'de o lokantam yıkıldı.

Kemeraltı Caddesi yapıldı rahmetli Menderes devrinde.

1958'de asker oldum, 1959'da askerken Ankara Kooperatifin taşaronluğunu istiyordu o işin ustalığını yapan hemşerim çocuklar.

Onlara o işi alıp vererek ilk işimizi yapmaya başladık.

BŞ: İlk işlerinizde çok para kazanamamışsınız , çevre edindiniz, iş öğrendiniz.

İC: 1975 yılına kadar çok işler yaptık ancak üç kardeşiz, çocuklarımız vardı, onları yaşatacak kadar para kazanıyorduk.

Asıl 1975'de Libya'ya gititk, 1978'de Libya'dan Suudi Arabistan'a sıçradık.

Oralara gidişimde enterasandır.

Ne oralara gidecek kadar uluslararası müteahhitlik yapacak kadar Türkiye'de müteahhitliğim vardı, nede oralara gidecek kadar sermaye, teminat vardı.

Cesaret ile  giderek bir protokol yapıp döndüm.

Daha sonra protokol yaptığım işlere  buradan ortaklar bularak gittm. 1 Nisan 1975'de Libya'da , 16 aralık 1975'de işe başladım. 22 Aralık 1977'de 650 konutu bitirdim.

Askeri Havaalanındı, uluslararası alanda Türkiye'nin ilk iş bitiren müteahhidi oldum. Orada devam ederken Suudi Arabistana sıçradık. Orada büyük işler aldık.

BŞ: O kadar ufak bir kuruluşla başlayıp, daha sonra sizin hayatınızda 60 milyon dolarlık bir ihaleden  bahsedilir, şimdi Cevahir Otel, Cevahir Alışveriş Merkezi gibi  önemli projelere imza attınız.

İC: Dahasonra Libya'da teminatsız çalışmaya başladım Suudi Arabistan'da 1982 yılların sonuna doğru 1983 yılının başına ikadar iki taraftaki işçi sayımız çok yüksek bizim . Biz biraralar 17 bin 18 bin işçi çalıştırma sayısına ulaştık.

Sayın Şenver, zenginlikler sizin çok beceriniz değildir. Cenab-ı  Allah'ın hazinesi çok boldur. İstediği kadar istediği kuluna verir.

Bizi o bol veren kullarının arasına kattı. Bizim rıskımızı daha çok yurtdışından verdi.

Gördüğünüz kuruluşların temeline baktığınız zaman yurtdışından getirilen sermayelerle yapılmıştır.

Ülkemizde holdingler, zenginler, zengin müesseseler vardır ama bunlar bu ülkenin içinde kazanmışlardı.

O bakımdan baktığınız zaman ticaret erbabını değerlendirmekte ik itane faktör vardır bana göre

1-     Ülkeye dışardan getirenler
2-     Ülkeden dışarı götürenler.

BŞ: Birde size sorun çözücü diyorlar. Bir sorun gördüğünüzde çözme kabiliyetiniz varmış.

İC: Herkes mesleğinde, mesleğinin anlayışı çerçevesinde sorun çözme , yenileme, değiştirme, değişimi aramaya mecburdur.

Asıl başarı bence; önce Cenabı-ı Allah'a bağlıdır ama bir şeye daha ihtiyacınız vardır, o da; hangi mesleğin sahibi olursanı zolun, o meslekte herşeyi biliyorum derseniz yanılırsınız.

O meslekte başarılı olabilmemiz çin,

Bir anımı anlatayım; Bingazi'de  300 villalık bir inşaat yapıyoruz, Fransa'dan aldığımız bir vinçin sökümü için Fransa'dan  sökümü yapıp taşıyacak kişiler istedik. Oradaki mühendis arkadaş benimle 3. yıl çalışıyordu.

Bir teleks çektim "Nevzat ustaya gösterin, o söker takarım derse, ustalardan birinide verin yanına Nezvat usta yapar" dedim.

Ondan önce bir Cuma günü şantiye toplantısı yaptım toplantı da işçilere şöyle bir telkinde bulundum "Mühendislerinizi ve kalfalarınızı dinleyin.

Mesleğinizde yanlış ve doğrunuzu ve kaliteli çalışma sisteminizi artırmanız için çok faydası vardır .

Mühendislerinizi dinleyin." Mühendislere de döndüm dedim ki "Kalfaların tatbikat bilgisinden istifade edin nasıl ki siz üniversiteden mezun olurken görüpte tatbikat birbirine uyum sağlamayan noktalar varsa bu bakımdan bu kalfalarında tatbikat tecrübelerinden  zaman zaman ihtiyaçlı olabilirsiniz.

Buna saygı duyunuz"  O mühendisler defalarca kendi aralarında birbirinle dalga geçerek "Oğlum kalfalardan bir şey öğrendinmi , unutma kalfalardan öğren bilmediğini öğren" diye benim bu konuşmamı aralarında böyle espiri yapmışlar, ben bunu biliyordum, hiç ses etmedim, hiç duymamazlığa geldim .

Nevzat usta indirir deyince Nevzat usta gitti vinçi indirdi kaldırdılar 30 km 'ye getirdiler koydular .

Toplanmışlar ondan sonra mühendisler demişler ki ya arkadaş "Üçbuçuk senedir amele çalışan Nevzat'ın bu vinçi indirip indiremeyeceğini biz Nevzat'la çalıştığımız halde bilmediğimize göre İbrahim Cevahir teleks le Türkiye'den bildirdiğine göre o gün bize kalfaların tatbikatından tavsiye edin şeysini alaya almamızda hata ettik , gelin oturalım da bu hususu teleks çekelim ."

BŞ:Evet ne güzel.

İC: Bir telex çektiler bana dedilerki  "Biz böyle bunları, bunları  konuşuyorduk aramızda ama çok özür dileriz çünkü elimizdeki Nevzat çavuşun o vinci sökecek kadar kabiliyetli olduğunu biz devamlı Nevzat Çavuşla olmamıza rağmen sizin bildiğinize göre demekki elinizdeki elemanların  yeterliliğini  bizden iyi siz takip ediyorsunuz bu işi bizden iyi siz biliyorsunuz"

Şimdi bunlar şudur bildiğinizle bilmediğinizi bilenlerin devamlı şeysini bakınız otelcilik yapıyorum ben bundan önce Plaza otelim vardı bu Cevahir otel bu Türkiye'nin tek kongre merkezidir onun 22 salonu vardır 73.000 metre karedir  700 yatağı var 323 odası var  48 tane suiti var 4 kral dairesi var Türkiye'nin tek kongre merkezidir . Bundan önce Barbaros Bulvarında Plaza Oteli yaptım . O oteli  yaptığımda onun müdürü Sheraton 'un müdürü idi eski Sheraton'un müdürü ,onu almıştım fakat bir uyumsuzluk oldu arada kayboluyor falan netice çıkarttım onu . Çıkarınca müdür almadan müdür mavinleri ile idare etmeye başladım  otel boştu . İlk defa kendim bir şey düşündüm şirketlere mektuplar yazdım dedimki "Hilton'a, Conrat'a , Çırağan'a , Suisse yatırdığın fiatların %40 , 50 sini düşerek 40'ını düşerek gelin bakın şöyle bir otelim var"  Otelcilik hizmeti almış bütün çalıştığım personel onları topluyorum , her vardiyayı topluyorum bilhassa iki vardiyayı sağlam topluyorum "Neymiş bu hatalarımız nerden geliyor?  düzeltemiyoruz anlat Ahmet,  hepiniz anlatın " onları konuşturup ben dinliyorum aslında ne dinliyorum  Sayın Şenver otelcilik dersi alıyorum onlardan

BŞ:Evet öğreniyorsunuz çok güzel dinlemesini bilmek önemli

İC: Onlar anlatıyor anlatıyor sonunda içlerinden mantığıma uygun gelen kararı veriyorum. Yani şudur meslek hayatınızda bilmediklerinizi bilirde , bilenlerin bilgisini kendi menfaatlerinizide içine katarsanız başarısız olmazsınız. Kaldıki bu gelişmeler bu yapılar  bu yapılaşmalar tarif ettiğim gibi Allah bizi zengin kullarından rastladık.

BŞ:Evet Bülent Şenver'in  odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın İbrahim Cevahir . Ben şimdi sizi birazcık zorlayacağım . Zorlama şöyle;  ben sizi bir soru yağmuruna tutacağım , tabii yağmur olunca da yanınızda şemsiye olmazsa birazcık sorularla ıslanabiliceksiniz . Benim sorduğum bu sorulara bir kelime,  iki kelime en çok bir cümlelik cevaplar istiyorum soru yağmuruna hazırmısınız?

İC: Hazırım.

BŞ: Siz Başbakan olsaydınız ilk yapacağınız iş ne olurdu?

İC: Ben Başbakan olsaydım bu günkü Başbakan'ın yaptıklarını yapardım  çok samimi söylüyorum .

BŞ:En son yanaklarından öptüğünüz kişi kimdi.

İC: Evden çıkarken eşimi öperim ben .

BŞ: Peki hiç aklımdan çıkmıyor ki dediğiniz şey nedir?

İC: Hiç aklından çıkmayan şey varsa ilk başlarkende söyledim büyüyünce ne olacaksın müteahhit olacağım derdim, ne müteahhittim  ne de etrafımda müteahhit vardı niçin derdim hala bunu çözemiyorum.

BŞ:Soru yağmuru devam ediyor neyi unutmak istersiniz?

İC: Yani ben hayatımda ölümden gelen acıları unutmak isterim desemde hayatımda acı da tatlıda  günlerimin hiçbirini unutmak istemem çünkü hepsinin bana istikamet gösterdiğine inanıyorum .

BŞ:Peki her zaman benimle birlikte olsun bu cümleyi kimin için söylerdiniz?

İC: Her zaman benimle birlikte olsun ; Cenabı-Hak her zaman benden yardımını esirgemesin  Allah benim hep yanımda olsun isterim.

BŞ:Sizi üzen bir olay nedir?

İC: Beni üzen olaylar çoktur ama hayatın içinde üzülme olmazsa tatlı yaşadığın günlerin de değeri olmaz .

BŞ:"Hiçbir zaman unutamadım"  derseniz hiçbir zaman unutamadığınız olay ne olurdu?

İC: Şunu söyleyebilirim unutamadığım unutmadığım bir olay dersen, bir oğlumu kaybettim 25 yaşında onun resmini hala odama takamam onu söyleyebilirim. Ama Allah'a güç gitmesin Allah'ın takdiri.

BŞ: Allah rahmet eylesin. En çok sevdiğiniz ses ne sesidir.

İC: Bütün sevdiğim,  insanların sesi insan sesidir .Bütün insanları da severim, insanlığı severim o bakımdan bunu ayırım yapmıyorum.

BŞ: Sizi en çabuk kızdıran şey nedir?

İC: Yapamadığım işlerde ulaşamadığımda hata yaptığım veya çalışma arkadaşlarımın gördüğüm noksanlıklardır.

BŞ: En son ne zaman ağlamıştınız?

İC: En son annemi kaybettiğim zaman ağlamıştım.

BŞ: "Gülü seven dikenine katlanır"   Siz gül mü olmak isterdiniz , yoksa dikenmi?

İC: Tatlı gün ile acı gün birbirinin kardeşleridir. onun için insan her ikisinide yaşamaya mecburdur.

BŞ:Sizce Karadenizliler niçin çabuk sinirlenirler?

İC: Mısır ekmeği ile büyümüştür, ispirtosu fazladır. Bir de bakın Güneydoğulular çok acı yerler fakat hiçbirinde mide ülseri yoktur.

Karadenizlilerinde hepsinde mide ülseri vardır. ülserinde çabuk patlama yapan stresi fazla olan bir rahatsızlıktır.

BŞ:İş hayatında en sık gördüğünüz ahlak dışı davranış nedir?

İC: Ben iş hayatında gördüğüm ahlak dışı davranış dürüst olmamaktır.

BŞ:Sözünü tutmamak mı?

İC:Dürüst olmamak .

Bakınız ben uzun zaman şunu birkaç cümle ile değerlendireyim. Bir defasında Suudi Arabistan'da kötürü sisteme sokmuşumdur bütün işçiyi fakat arasında 1.55 boyunda 50-55 kilo 60 kilo insanlar vardı .

Diğer insanların kolu kuvvetli olduğundan onlardan çok fazla çalışıyor .

Kötürü sistemde onları aralarına almak istemezler ,o az çalışanı zayıf çalışanı.

Bir şey derdim  "Elinden geleni yapıyormu?" "Evet"  derlerse "Beraber çalışacağız oda bizim aramızda olacak." Derdim.

BŞ:Elinden geldiğini yapmak.

İC:Asıl elinden geldiğini yapmak. Elinden geleni yapmıyorsa hilekarlık yapıyorsa ona en çok kızdığım şeylerden biridir.

BŞ: Peki size karşı dürüst davranmayana ne yaparsınız?

İC: Hayatta dürüst davranmayanı birkaç noktada değerlendirmek gerekiyor.

BŞ:Siz ne yaparsınız?

İC: Şimdi birkaç noktada değerlendirmek gerekiyor.

Bir birisi hırsızlık yapıyor çalıyor eli uzun bunun affı yok .

Diğeri çalışma da çalışmaya alışmak da kolay değildir eğer o yerdeki çalışma konumu onun çoluk çocuğunun ekmek parasıysa onu ıslah etmek o işe mal etmek  için elimden geleni yaparım.

BŞ: Sizi en son kim kandırmıştı?

İC: Güvendiğiniz herkez kandırabilir sizi .Öyle birisi de şu anda beni kandırmıştır.

BŞ:Kandırmışmıdır.Peki ismi sizde kalsın.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu İbrahim Cevahir , "Ayakta alkışlarım"  siz neyi ayakta alkışlarsınız?

İC: Ben ayakta alkışlanmıyacak, alkışlanacak çok şey vardır.

O günün konumuna göre , o toplumun içinde o günün konumu neyi gerektiriyorsa neyi alkışlattırırsa onu alkışlarım.

BŞ: Hayatımın dönüm noktası,  sizin hayatınızın dönüm noktası ne zamandı.

İC: Benim hayatımda bir sürü şey vardır .

Benim hayatımın dönüm noktası 1 Nisan 1975 de yurt dışına çıkmakla başladı. Ben hayatımda hayali projeler ile yola çıktım ama hayali projelerimin hepsi gerçekleşmiştir ama bu nasıl oldu dersen Allah'ın takdiri ile oldu .

BŞ: 1975 'de dışarı çıkış.

İC: 1975'de  Libya'dan başlayan çalışmamla daha sonrası Suudi Arabistan olmak üzere bizi bireysel şirket, komandit şirket , limited şirket, anonim şirket ve holdinge kadar getirmiştir.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu İbrahim Cevahir,  Allah gecinden versin ama hepimize verecek,  bu dünyadan ayrılırken geride ne bırakmazk istediniz?

İC: Bakınız,  dünyadan ayrılırken geride ülkeme , devlete, millete  memlekete çok iyi şeyler iyi şeylerle anılan , arkadan kötü olmayan, çok iyi nesil yetiştirerek helal süt emmiş , toplumun hakkına saygılı, milletine bağlı, bir kötülük yapmayan, herkeze karşı şevkat dağıtan, herkeze yardımcı olan, herkeze bunalım içinde olana mümkün mertebe elinizden geldiği kadar yardımcı olmak ve birde ben eğitime çok değer verdim. Kurduğumuz bir Çaykara Eğitim Vakfı diye bir vakfımız vardır .

İlkokuldan sonra okuma kabiliyeti olan okuyamayan yoksul çocukları okuturuz .

Şu ana kadar 17.000 üniversite mezunumuz vardır Türkiye'nin sessiz bir eğitim yuvasıdır .

O kurumun yaşamasını,  onun büyümesini benden sonra geleceklerinde ona yardım etmesini istiyorum.

BŞ: Sevmediğiniz insanlara ne vermek istersiniz?

İC: Dünyada sevmediğiniz insana sevmediğinizi göstermek doğru bir şey değildir. Önce Cenab-ı Allah sana  bunu sev bunu sevme diye bir şey koymamıştır.

Ondan uzak durursunuz ama size karşı kötü davranana siz çok iyi davranın.

BŞ:İyilik verirsiniz.

İC:Çok iyi davranın , insanlığın kabul ettiği budur.

BŞ: Sevdiğiniz insanlar ile neyi paylaşmayı isterdiniz?

İC: Beraber olduğunuz ortamlara bağlıdır. Hangi ortamın içindeyseniz onu paylaşırsınız.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu işadamı İbrahim Cevahir soru yağmuru ile sizi epeyi ıslattık isterseniz simdi nefeslenelim ve kurulanalım ve sonra söyleşimize devam edelim.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu İbrahim Cevahir . Kurulandık soru yağmurundan sonra ama siz ile olan tatlı hoş sohbetimiz devam ediyor . Ben size bu ikinci bölümde bir iki oyun oynatmak istiyorum.

Tabii bu oyunlar çocukların oynadığı gibi değil ama yine de bir şekilde torba oyunu, kutu oyunu,  çubuk oyunu gibi obje oyunu gibi birtakım sizinle  yapmak istediğim hoşnutlar var , insallah severs

iniz o hoşnutları .

Şimdi onlardan bir tanesi şu bir göster bin işit diye bir bölümdeyiz .

Ben size  bir obje göstereceğim  ve bu objemize beş saniye bakın ve bu objeniz ile ilgili gençlerimizin kulağına küpe olabilecek onlara birkaç cümle söyleyebilirmisiniz diyeceğim. Ben objemi göstermeye hazırım siz de hazırmısınız?

İC: Hazırım.

BŞ: Objenizi gösteriyorum . Bu bir ekmek parçası. Biraz kurumuş, lütfen buna bir beş saniye bakıp bununla ilgili gençlere bir mesaj verebilirmisiniz?

İC: Sadece gençlere değil bütün insanlığa söylüyorum "Bunu yaşamımız budur. Bunun kurusunu dahi kesin ziya etmemek lazım.

Hayatımda annemden babamdan da gördüğüm biz ekmeğin kurusunu da bir yemek yapıp yedik .

Yaşamımızdır bu . Bunu  çok iyi korumalıyız , sadece yemeliyiz atmamalıyız."

BŞ:Evet değerini bilmeliyiz.

İC:Yaşamımızıdır.Allah'ın nimetidir zaten buna bunu attığın zaman Kuran daki yeride "Küfran-ı nimet"  diye geçer yani "Nimete isyan ettin" manası taşır .

BŞ: Ben yine devam edeceğim  size böyle ilginç şeyler sormaya . Birde torbamız var burada ben buna torba oyunu diyorum.

Bu torbanın içerisinde harfler var. Bu torbanın içerisinden bir harf çekermisiniz ve çektiğiniz harf ne çıkarsa,  baş harfi onunla başlayan bir iyi davranış , bir hayırlı davranış, bir doğru davranış söylemenizi isteyeceğim . Bu torbadan bir tane harf çekermisiniz?

İC: Ramazanda da  tombala oynardık , tombala torbasına benziyor bu.

BŞ:Sizi o günlere götürdü bu torba . Bakalım ne harf çıktı. " Y" harfi. "Y" harfi ile başlayan bir iyi davranış, bir doğru davranış.

İC: Evet bu Y harfi ile alakalı gençlere şunu sesleniyorum diyorum ki "Hayatında acıktığın zaman yemek seçmemelisin ."

BŞ: Yemek seçme .

İC:Kesin seçmemelisin.Yemeğin birini beğenme birini beğenmeme diye bir şey yapmamalısın.Yemeğin hepsi nimettir onlara saygılı olmalısın.

BŞ: İkinci harfi de sizden bu sefer tam tersi yani kötü davranış, iyi olmayan bir davranış için çekmenizi istiyorum.

Bakalım hangi harfimiz çıkacak ?  "F"  çıktı. " F" harfi ile başlayan bir kötü davranış, yanlış bir davranış da olabilir .

İC:Fakirliği sakın olarak kötü bir şey olarak görmemelisin.

O da Cenab-ı Allah'ın insanlara uygun bulduğu bir şeydir.

Kudret sahibi Cenab-ı haktır. Fakirliğide zenginliğide o vermiştir.

Sakın fakirim diye kendini kötü konumda ya da yanlış bakışlara götürmemelisin.

BŞ: Evet çok güzel bu kelimeler ile güzel şeyler söylediniz. Şimdi ben sizin için etik vaka hazırladım .

Bu etik vakayı müsaade ederseniz size okumak istiyorum ve şunu soracağım size bu durumda siz olsaydınız ne yapardınız?.

"Oğuz Bey tanınmış bir televizyon programcısıdır.

Yaptığı televizyon programları ile gıda sektöründe sağlıksız gıda ürünlerini halka satan imalathaneleri ortaya çıkartıp halkı bilinçlendirmek için cesurca programlar yapmaktadır.

Oğuz Bey halkın sağlığını düşünerek yaptığı televizyon programları nedeni ile bir çok da ödül almıştır.

Bir gün ülkede deli dana hastalığı baş göstermiştir. Deli dana hastalığı ile dört kişi ölünce ülkede dana eti satışları durmuştur.

Et üretimi ile uğraşan şirketler mali zorluk içine girmiştir Oğuz Bey televizyondaki odasında otururken bir telefon gelir .Telefondaki Et Üreticiler Birliğinin Genel Başkanıdır .Oğuz Bey'in hatırını sorduktan sonra ona bir teklifde bulunur.

"Oğuz Bey birliğimize bağlı şirketler çok zor durumdalar et satılmıyor, banka borçları ödenmiyor, bir ay daha böyle giderse birçok şirket kapanacak sizden bir yardım istiyoruz .

Televizyon reklamları verip sağlıklı et üretimi yaptığımızı halka açıklamak istiyoruz . Eğer kabul ederseniz televizyon reklamlarımıza sizin çıkmanızı düşünüyoruz . Televizona çıkın etlerimizin sağlıklı üretildiğini söyleyin ve halka et almalarını tavsiye edin halk size güvenir, halka size inanır,  satışlarımız yeniden başlar."

Oğuz Bey telefonu kapattıktan sonra düşünmeye başlar bu teklifi kabul etsemmi yoksa bana yakışmazmı? Sayın İbrahim Cevahir Oğuz Bey'in yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?

İC: Şu anda Uğur Dündar yapıyor . Çıktı , "Tavuklar iyidir , alın" diyor. Hasta et alınmaz ama bir deli dana yakalandı diyede etlerin tümünede boykot yapılmaz . Oğuz Bey'in ondan isteneni yapması doğru.

Çünkü sağlıklı olan etinde insanların yiyebilmesi için bunlarada ışık göstermesi lazım .  Uğur Dündar'ında tavuklarla alakalı programını seyrediyorum, gayet güzel bir şey  .Sağlıklı kuruluşları olan kanatlı hayvanlarımızında sağlıklı müesseselerimiz epeyi zarar çektiler bu kuş gribinde. Ama şu anda gene gördüğüm kadarıyla halk bir ölçüde döndü düzeliyor.

Nitekim 6-7 tane çok güzide firma var yani bunlar çok sağlıklı üretimin içindeler hiçbir şey söz konusu değil.

Bu sabah  ta dinledim televizyonda Japonyadaki bir profosör "Katiyen ve katiyen çok iyi pişirdiğiniz takdirde hiçbir insana geçecek sorunu yoktur." Hastalıklı olsa bile kaldıki bu tip yerlerde bu tip hastalıklar yoktur.

BŞ:Oğuz Bey'in yerinde siz olsaydınız

İC:Bende çıkar Uğur Dündar gibi "Bu etler doğru ama sağlıklıları vardır şu müesseseler bu kesimhaneler , şu kesim müesseseleri iyidir "  diye onlara da şans verirdim onlarda batmasın.

BŞ:Siz siyaset hayatına gençlikte başlamışsınız.

Genç yaşlarda vede Cumhuriyet Halk Partisinin Gençlik Teşkilatında hatta İsmet İnönü ile birlikte mesai yapıp çalışarak beklide başladınız bu işe ve daha sonraki hayatınızda da bir şekilde devamını getirerek Anap'dan Şişli Belediye Başkanlığına mı herhangi bir şeyiniz oldu mu?

İC:Hayır

BŞ:Anap ile  bir ilişkiniz oldu .

İC:Anap ile  oldu , milletvekilliği adayıydım. CHP 'de de milletvekili adayıydım, ANAP'dada milletvekili adayıydım. 1952 nin sonlarında parti üyesi oldum.

BŞ:Galiba dört oylamı kaybettiniz. Öyle bir şey varmı dört oy diye. Kaybetme şeklinizde çok az sayıda oylamı .

İC: 74 oy gibi bir oyla kaybettik .O aralar sonra benim sonra gerime baktığımda benim lehime oldu . Ben siyasi yapıda 1952 nin sonlarında parti üyesi oldum.

Uzun zaman CumhuriyetHhalk Partisi Gençlik Kollarında,  Cumhuriyet Halk Partisi kurultay Delegelerinde, Gençlik Kolları Genel Başkan Vekilliğine kadar uzandı.

Halkçı Parti SODEP  birleşiminde İstanbul İl Yönetim Üyeliği yaptım . 1991'de  beşinci bölgeden  SHP nin milletvekili adayıydım.Şişlide .

1994 de Anavatan'a geçtim . 1995 de Anavatan'da ikinci bölgede yedi numaralı millet vekili adayıydım. 1998 de yine ön seçime girdik temaül yoklaması seçimde liste başıydım fakat liste yerleştirmesindeki yetkili Genel Başkan arkadaşımız bizi dört numaraya koydu, hakkımızı başkalarına verdi .

Cenabı-ı Allah'ta onu sonra evine koydu ve bundan geri döndüğüm zaman hepside lehime oldu.

Bu siyasette milletvekili olsaydım işlerim çok aksaycakdı Bülent bey. Kaybettiğim zaman üzülmedim diyemem üzüntülerim oldu .

1998 de' de  8. çıkardı bizim listede 5. sıradaydım iki gün ben biz öndeydik sonra o çıkardı hatta öyle bir adam çıktıki ondan önceki seçimde üç mebusu  vardı Ecevitin  ikinci bölgede , o arkadaş da belediye meclis üyeliğine müracaat etti orada yer yok demişlerde , doldurmak için milletvekilliği listesine koymuşlar ve adam seçilince  "Ne olacak şimdi? Ben milletvekilimi oldum?  Ankara'yamı gideceğim ?"demiş .

Cenabı-ı Hak ne yaparsa kulu için hayırlısını yapar. Onun için hayırlısı oldu .

Sonra parti içi demokrasilerin çalışmadığı , demokrasiye demokrasiden istifade ederek liderlik Başkanlık yapan insanların demokrasinin iştenliğini kapatarak diktatörce parti liderleri, aile şirketi gibi kullandılar Cenab-ı Allah hepsini tasfiye etti. Aradan çıktı

Tayyip Erdoğan bir parti kurdu , doksangün sonra da seçime girdi, kalktı 367 ile geldi Başbakan oldu .

Çok iyi gidiyorlar . Bana sordun  "Başbakan olsaydın ne yapardın" bende sana "Bugünkü Başbakanın yaptıklarını yapardım" dedim yani beğeniyorum. Çok beğeniyorum.

BŞ:Siyaset de beğenmediğiniz ne var. Siyasi hayatta hoşunuza gitmeyen.

İC: Demokrasiyi kullanıpda demokrat olmayanlara Cenabı-ı Allah getirdiği yerlere kadar yükseldikleri yerler hakları  olmadığını bildiğim için onu sevmiyorum. Eğer idari sistemimiz, devlet sistemimiz demokrasi ise, lütfen parti liderleri demokrat olmalıdır. Demokrat olabilmeleri için parti içi demokrasi çalışmalıdır. Bana göre demokrasi ve demokratlık ancak bütün millet vekilleri tahinle değil ön seçimle üyeden olmalıdır. Üyeler partilerin kaydettiği kişi olmamalıdır , partiler kanunu değişmeli, seçim kurumları üyeyi üye yapmalıdır. İlçe seçim kurumları yani hakimler. Çünkü politikada ve siyasette seçme hakkı herkesin vardır.  katilinde vardır canininde vardır herkesin vardır. Seçilme hakkı herkezin yoktur o bakımdan adam ilçe seçim kuruluna gittiğinde ben falan parti üyesi olucam formu alıp doldurup oraya vermelidir. Daha sonra da millet vekillerinin adayları bu üyeler tespit etmelidir ön seçimle. Parti genel merkezlerininde %10 kontejyanı olmalıdır .

Onlarda o kontejyanları birtakım tabandan gelemeyen devletin önemli yerlerine ulaşmış ama halkın tanımadığı devlet yönetimi için luzumlu olan insanlarında idarenin içinde olması içinde bu %10 kontejyanlar kullanılmalıdır.

O kontejyanlarda 550 den gittiğin zaman 50 kişi ederler .

Halbuki bir kabine bile 24 kişidir . Diğer yönden yine partiler i  siyasi partiler kanununun o maddenin çarşaf liste etmek milletvekilliği seçilmelidir.

Onun içinde bütün partilerin,  milletvekilleri aynı listenin içinde olmalı vatandaş işaret koymalı.

BŞ:Seçmeli

İC: İşaret koymalı bunun içinde Ak Partili şuysa DYP'li buysa Anavatan'lı buysa CHP'li buysa olumlu insanları  onun içinden onada rey verebilmeli . Bu karma çıkmalı ki çok kaliteli çok iyi parlemento teşkil kurmaktadır. 

Parlementonun kalitesi ne kadar bu hususda  ne kadar demokrasiyi bilen, dünyayı tanıyan , dünya değişimini bilen, Batıyı, Avrupa Birliğinin kapısına çıktığınız bu yolda hele bu anda ki Avrupa Birliğine muhakkak gireceğiz hazırlanıyoruz zaten Avrupalıyız alsalarda Avrupalıyız almasalarda .

Sayın Şenver şu anda oturduğun sandalye Avrupa topraklarındadır yani İstanbul'un Avrupa yakasında ama Asya yakasıda olsa burası Avrupadır.

Zira Avrupalıyız ama çağdaşlıkta da çok iyi gelişme var ülkemizde .

Hürriyette çağdaşlıkda demokrasi,  parti içi demokrasi olmalıdır.

Cenabı-ı haktan niyaz ediyorum demokrat olmayan dan demokrasinin parti lideri olmamalıdır.

BŞ:Peki gençlere şu anda üç tane yap üç tane yapma diye bir şey söylerseniz birinci yap .

İC:Gençlerden kesinlikle siyasete ilgi duymalarını istiyorum . Siyasete ilgi duymalarını istiyorum. Ne olursa olsun bir siyasi partinin mensubu olmalıdır.

BŞ:İkinci yap ne olsun?

İC:İkinci yap Türk siyasetinin, Türk idaresinin, Türk yönetiminin basından okuyarak ve siyasetin idarenin yönetimi incelemelidir, bilmelidir.

BŞ:Üçüncü yap

İC: Üçüncü yap yanlış yapmamalıdır .

Üniversitelerimizde, okullarımızda çirkin, kötü içki alışkanlıkları uyuşturucular vardır.

Bunlardan hem kendini korumalı, hem etrafını korumalı hem milleti korumalı hem bu tip şeylerde polis gibi olmalı , millet çocuğu olmalı , onunda "Kendisine ait beni ilgilendirmez o içiyor o kullanıyor" dememeli, kesin kez arkadaşında gördüğü yanlışıda ailesine ve devlete bildirmeli .

BŞ:Peki üç yapmadan bir yapma.

İC: İşte bu kötülüğü yapma.

BŞ:İki yapma.

İC: Kimseyi kıskanma , kimsenin iffetine namusuna yan gözle bakma.

BŞ:Üç yapma.

İC: Sakın olaki senden merhamet isteyene tekme ile vurup da geçme.

BŞ:Evet güzel peki yine üç keşke diyorum. Şifreli gibi konuşuyorum ama keşke hayatta keşke dediğiniz birinci keşke Türkiye ile dediğiniz keşke.

İC: Şimdi keşkeler yaptıktan sonra insanın yanlış yaptığım dediği şeylerdir . Onlar konumuna göre gelip şey yapan keşke olmasaydı .

BŞ:Türkiye için keşke.

İC: Türkiye için keşke ben ülkeyi idare etmediğim için bana ait değil.

BŞ:İşiniz ile keşke.

İC: İşim ile ilgili keşke çok yaşamadım .

Hep olumlu gittim çocukluğumdan beri deminde tarif ettiğim gibi Cenab-ı Hak ummadığım yerlere getirdi . Geldiğim yerler ilk başta senin defterine yazdığım bir yazı var , üç ana madde

"Doğduğun,  öleceğin günleri bilmediğin gibi hayatın boyunca düşündüğünde geleceğin yerleride bilemezsin.  Ona dikkat edin." 

Ben onu yaşadım onun için onada keşke demiyorum.

BŞ: Üçüncü keşke aileniz ile ilgili keşke.

İC: Şimdi bakın aileleriniz ile ilgili keşkelerde yaşadığınız şeylerde çok mesleğiniz ile başlayan yaşlandıkça çocuklarınızla da ailenizlede her şey istediğiniz gibi olmaz ama yeterki çok kusurlu olmasın.

BŞ:Siz madem  ki iyi yemek yapıyorsunuz .

İC:Hayır yapmıyorum . Yapmasını biliyorum.

BŞ: Bir tane en sevdiğiniz yemeği bize böyle kısaca tarifini anlatabilirmisiniz? En çok neyi seversiniz?

İC: Benim sevmediğim yemek yoktur çünkü önerilerimin arasında da her şeyi yeyin yemeği seçmeyim dedim . Açıktığınız zaman bulduğunuz yemek ne varsa onunla karnınızı doyuracak şekilde kendinizi psikolojik hazırlayın.

BŞ:O zaman sorumu değiştiriyorum "En iyi yaptığınız yemek"

İC: Şimdi şunu söyliyeyim en iyi yaptığım yemekten bir tanesi sotedir.O kolay bir yemekdir aslında ama en iyi yaptığım yemeklerden bir tanesi de pilavdır çok zor yapılan bir yemektir.

BŞ:İnsanlar ters bilir sanki dimi pilav kolay gibi .

İC: Kolay gibi pilavı yaparsın ama yenmez.

BŞ: Nasıl peki yapmak lazım pilavı.

İC: Şimdi ahçılık tarifi yapmama gerek yok , herkez nasıl yapacağını biliyor . Esas tencereden çıktıktan sonra yerken nasıl olduğu belli olacak.

BŞ: İşin sırrı  varmı?

İC:Yok hayır hiçbir sırrı yok .

Ancak şu vardır, yemekde kepçenin ulaşabildiği yemek var ulaşamadığı yemek var yani siz 30-40 kişiye yemek yaparken istediğiniz lezzette yemeği yapabilirsiniz fakat 100 kişiye yaptığınız zaman yemek zorlanıyor.

Çünkü kepçe her yerine ulaşmaz .

O lezzeti  bulamazsınız.

Onun için zordur toplum yerlerinde bu vesile ile ben yemek yapmasını çok iyi bilirim, tadını çok iyi alırım ama  300-400 kişilik yemeğide yapabilirmisin dersen bana hayır yapamam derim.

BŞ:O başka bir iş .

İC: Onu beğenisini yapabiliyorum da ama sen geç yap deseler bana nasıl yapılır bilmem .

BŞ:Sizin yaptığınız bir pilavı yerken insan ne hisseder? Tek tek pirinç mi hisseder

İC:  Tabii tabii. Pilav ağzınızda tek tek olacak hem pişkin olacak,  çok fazla tereyağı olmayacak .

BŞ:Olmayacak.

İC:Çok tereyağı ile yaptığın zaman zaten güzel kokar.

Şimdi bazı şeylerde vardır mesela ismini vermeyeceğim bir yerde meşhur  kurufasulyeci , fasulye istedim birde pilav getirin alıyorum herkes met ediyor yemin ederim dedim pilav yapmasını bilmiyor tereyağı içinde yüzüyor o sağlığıyla alakalı sağlığa fevkalade zararlı bir yemektir.

BŞ: Siz güzel fıkra anlatıyorsunuz, aklınıza gelen güzel bir fıkrayı gençlerimizle paylaşı mısınız?

İC: Fıkra değil ama  fıkra oldu sonra. Bir hadiseyi olmuş gibi söylerler , bir tanesini de ben yaşadım .

 Birisi Erzurum'dan  İstanbul'a Türk Hava Yolları ile gelirken önceden oturduk ön tarafa bir arkadaş oturdu,  tanıdığım bir isimdi  ama söylemeyeyim . 

Devlet görevlileri vardı Emniyet Amiri geldi dediki "Oğlum,  sen ordan kalk şuraya geç"  "Kalkmam"dedi . Kalkarsın, kalkmazsın, kaldıramıyorlar .

Bir takım yabancı misafirler de var  İranlı, karadan geldiler İstanbul'a gidicekler onlara yer yapıyorlar .

Kaldıramıyorlar adamı gittim " Sen nereye gidiyordun" dedim .  "Ankara'ya" dedi. 

 "Burası Ankara'ya giden yer değil , gelsene benim yanıma" arkaya , burası İstanbul'a giden yer" dedim . Kalktı yanıma oturdu.  Emniyet Amiri geldi  "Allah aşkına  bu adama ne dedin de kaldırdın" dedi. Dedim "O orayı Ankara'ya giden yer biliyordu,  burası olduğunu söyledim"

Diğeri de ;  Rizeli düğüne gelmiş Hilton'a Hilton da biliyorsunuz aporetli kahyası var . Görmüş  kahya olarak,  girmiş içerde biraz alkolü fazla kaçırmış,  kafası dönmeye başlamış kalkmış.

Çıkarken "Bana bir taksi çağır"  demiş  dışarıdaki kahyaya .

Kahya çekilmiş biraz öteye.

Yine biraz sonra "Taksi çağır dedim sana"  demiş .

Yine adam çağırmıyor.

Tutmuş onu "Taksi çağırsana bana" demiş .

"Ne taksisi adam"  demiş. "Sen kahya değimlisin" demiş "Ne kahyası ya ben Amiralim" demiş .

"O zaman vapur çağır bana" demiş.

.
.

.


İbrahim Cevahir
.
.

.

.

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org