Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Robert Kolej'in tarihçesi
07.01.2021
Okunma Sayısı : 1932
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

Robert Kolej'in tarihçesi


Işıl Erduyan Robert Kolej'in tarihçesini mükemmel özetlemiş :

Boğaziçi Üniversitesi gayet yerli bir üniversitedir.

Robert Kolej misyoner yetiştiren bir okul değildi, diğerleriyle karıştırmayalım.

Öncelikle Robert Kolej kuf/ rucusu Cyrus HAMLIN'in "Against the Devil's Current:

The Life and Times of Cyrus Hamlin" kitabına bakıyoruz.

5000 civarı doküman, mektup ve diğer yazışmalardan oluşan bu muhteşem kitap, benzerine az rastlanabilecek bir hayatın öyküsüdür.

Amerikan taşrasından mütedeyyin bir ailenin oğlu olan HAMLIN İstanbul'a misyoner olarak gönderildikten tam 25 sene sonra, 1863'te Robert Kolej'i açıyor.

Bu süre zarfında İstanbul'daki diğer hristiyan unsurları eğitiyor (Ermeniler ve Bulgarlar gibi).

Yani misyonerliği ile Amerika'dan getirdiği Protestanlığa döndürmeye çalıştığı Türk ve Müslüman çocuklar değil.

O kadar ki, Bebek'te açtığı ve Bebek Seminary adını verdiği ilk okulda çok sıkı bir ilahiyat eğitimi veriyor yıllarca ama "hayat bilgisi" dersleri de veriyor çünkü kendisi mühendislik eğitimi almış rasyonalist bir birey de aynı zamanda.

Bu yüzden Amerikan Misyonerler Birliği ile ilişkileri gitgide kötüleşiyor.

Çünkü onlar daha fazla din eğitimi yapmasını istiyorlar.

HAMLIN öğrencilerine din dışında da birçok şey öğretiyor, bu bakımdan yaklaşımını daha laik diye adlandırıyor.

HAMLIN ilk yıllarında İstanbul'da Türklerle muhatap bile değil.

İstanbul'a ayak basar basmaz ilk tanıştığı insanlar Ermeni, Türkçeyi lazım olur diye çok sonra öğreniyor.

Zaten o zamanlar Bebek uzak bir köy, olayın merkezine, saraya, uzak.

HAMLIN birinci eşini ve ikinci eşini hastalıklardan kaybediyor, onlardan birkaç çocuğu oluyor.

Amerika'dan destek de azalınca çareyi yapıp satacak bir şeyler üretmekte buluyor.

Öncelikle Kırım Savaşı'nda İstanbul'a karargâh kurmuş İngiliz askerlerinin çamaşırlarını yıkamak için çamaşır makinesi icat ederek başlıyor.

Sonra bu karargâha ekmek satarak para kazanmaya devam ediyor.

Bu paraları davasına harcıyor sürekli. Anadolu'nun her yerinden okuluna gelen Hristiyan çocukları eğitiyor.

Bu iş adamlığı sırasında Amerika'dan gelen Christopher ROBERT adlı bir hayırsever iş adamıyla tanışıyor.

ROBERT o yıllarda Amerika'da şahlanışa geçen maden ekonomisinin en güçlü oyuncularından biri.

Parasını Allah rızası için dünyanın her yerinde okul açarak falan da harcıyor.

ROBERT ve HAMLIN iyi anlaşıyorlar ve bir kolej açma fikrine kapılıyorlar.

Her ikisi de kolejin laik bir yapısı olması gerektiğinde hemfikir.

Arazi ararken önce şu andaki Güney Kampüs'ün bulunduğu muhteşem araziyi sahibi, İstanbul'un önde gelen aydınlarından, çok dil konuşan, eğitim bakanı Ahmed Vefik Paşa'dan talep ediyorlar.

Ahmed Vefik önce, benim gavura verecek arazim yok diyor.

Fakat hayat belli olmuyor.

Abdülmecit tahttan indirilip kendisi Paris'teki görevinden İstanbul'a zorla getirilince, hükümete tepki olarak arazisini gavurlara satıyor birkaç yıl sonra, 20.000 lira falan gibi bir rakama.

Elbette birkaç sene de izindir şudur budurla geçiyor.

Ancak sonunda Osmanlı yönetimi okulun açılmasına izin veriyor.

Bir mühendis olan HAMLIN bugün bizim 1. Erkek yurdu olarak kullandığımız binayı resmen tek başına inşa ediyor.

Mimari çizimi mimarlık okuyan oğluna yaptırıyor.

İnşaatta yedi milletten insanı çalıştırıyor.

Taşlar okulun arazisinden çıkarılıyor, Kürtler çalışıyor (yes).

Taş ustalığında hem Ermenileri hem Rumları çalıştırıyor.

Demirler taa kuzey Avrupa'dan bir yerden getiriliyor.

Demirci ustaları Balkanlardan geliyor. Velhasıl ortaya bugünkü ikonik HAMLIN binası çıkmış oluyor, Robert Kolej 1863'te açılıyor.

HAMLIN'in büyük kızı bu süre zarfında eğitimli ve koyu bir Hristiyan olan George WASHBURN adında bir gençle evleniyor.

WASHBURN hırslı ve becerikli bir adamdır, ancak aklı dini eğitime biraz daha ağırlık vermekte, dünyasal işlere de boşvermektedir.

Bu açıdan kayınpederiyle zaman içinde çok çekişmesi olur.

Fakat kartları doğru oynar, ROBERT'le arkada planları kurup HAMLIN'in görevden alınmasına yol açar ve Robert Kolej'in 2. Rektörü olarak görevine devam eder.

HAMLIN hüzünle Amerika'ya geri döner ve burada tam da yapmaya başlayacağı projeyi orada yine kurucusu olarak çalıştığı bir kolejde uygular:

Okulun kız bölümünü açmak.

Arnavutköy Kız Koleji de İstanbul'da birkaç sene sonra açılacaktır.

WASHBURN'ün anılarını kendi kaleme aldığı kitaplardan biri olan "Fifty Years in Constantinople and Recollections of Robert College" adlı kitaptan öğreniyoruz.

Kitapta büyük titizlikle yıl yıl kaç öğrenci alındı, kaç mezun verildi, kaçının milleti neydi konusunda bilgiler veren tablolar mevcut.

Okulun başından beri hiç değişmeyen öğrenci grubu Bulgarlar.

Bulgarlarla Robert Kolej ilişkisi çok uzun yıllar sürüyor, orada da bir Amerikan koleji açılıyor. Bulgaristan bağımsızlaştıktan sonra daha az öğrenci gelir oluyor.

Bulgarları Ermeniler, zaman zaman Rumlar izliyor.

İngiliz ve Amerikan çocukları oluyor. İlk Türk öğrenci yıllar sonra alınıyor.

Bu çeşitlilikle başetmek için kolej her öğrencinin kendi dilinde de ileri düzeyde olmasına büyük önem veriyor, İngilizce'nin yanında 5-6 dil sürekli öğretiliyor.

Bir başka deyişle, BOĞAZİÇİ DOĞUŞTAN KOZMOPOLİTAN BİR ÜNİVERSİTEDİR.

Amerikan rektörler birbiri ardına görev yapıyor, Cumhuriyet kuruluyor, ancak 1970lere gelindiğinde o zamanlar üniversitelerin bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı isterleri doğrultusunda kolej formatını korumak artık zorlaşıyor.

Robert Kolej'i üniversiteye çevirme işi tarih profesörü Aptullah KURAN hocaya düşmüştür.

Müthiş bir özveriyle Amerikan kurulunu ve Türk bürokratlarını birbirine düşürmeden, iki ülke arasında mekik dokuyarak bu süreci başarmıştır.

En önemli sorunlardan olan arazinin kime nasıl devredileceği gibi bir sürü sorunu çözmüştür.

Kendisinin "Bir Kurucu Rektör'ün Anıları" adlı kitabı bu süreci çok iyi anlatır.

KURAN aynı zamanda üniversiteyi araştırma eksenine oturtan bir rol da oynamış, eski Amerikan koleji havasından sıyrılıp Türk üniversite sistemine çok uyumlu bir şekilde entegre olmasını sağlamıştır.

Bana sorarsanız Boğaziçi Üniversitesi'nde devrim niteliğinde işler yapan, okulu upgrade eden bir rektör varsa o da Üstün ERGÜDER'dir.

Kendisinin "Yüksek Öğretimin Fırtınalı Sularında:

Boğaziçi Üniversitesi'nde Başlayan Yolculuk" kitabını her Boğaziçi mezununa tavsiye ederim.

Bugün günlük hayatta bizlerin hoca olarak kullandığı ne çok sistem, kampüste gördüğümüz ne çok güzellik (Güney Meydan'ın bu hale gelmesi, Albert Long Hall'un restore edilerek konser salonuna çevrilmesi), kalıcı ne çok yatırım (Superdorm) ERGÜDER zamanında yapılmış, ben okumalara yetişemedim.

Vizyon ne demek, bu kitabı okuyunca anlarsınız.

Boğaziçi Üniversitesi'nin elitist diye adlandırılmasının sebebi Robert Kolej'e Türklerin alındığı ilk yıllardan itibaren varlıklı Türk ailelerin çocuklarını bu okula yollamaları olmuştur.

Bu insanlar da elbette çoğunluğu İstanbul'da oturan bir avuç insandır.

Ancak üniversite devlet üniversitesi olup merkezi üniversite sınavıyla öğrenci kabulüne başladığından beri git gide artan bir oranda Boğaziçi sadece ZEKİ ve ÇALIŞKAN öğrencilerin girebildiği bir yer olmuştur.

Bu çocukların EZİCİ bir çoğunluğu alt ve orta sınıf ailelerden gelmektedir.

Bu değişim benim gibi 25 senedir kampüsü öğrenci, asistan ve öğretim üyesi olarak bilen birine çok net olarak gözükmektedir.

Bugün kantinlerdeki profil benim zamanımdan çok farklı.

Gitgide varlıklı ailelerden gelen çocuklar kendilerine daha çok imkan sunduklarına inandıkları Koç ve Sabancı gibi üniversiteleri tercih etmeye devam ettikçe,

Boğaziçi zeki, çalışkan ve dar gelirli bir öğrenci kitlesinin okulu oldu. Boğaziçi'nin öğretim üyesi kitlesi de aynı şekilde kabuk değiştiriyor.

Biz Robert Kolej zamanından kalan hocalardan dersler aldık, artık onlar emekli.

Hocaların çoğu benim gibi Anadolu kökenli, bileğinin hakkıyla vakti zamanda bu okulu kazanmış sonra da dişiyle tırnağıyla çalışıp bugünlere gelmiş insanlar.

Ben 1995'te üniversite sınavında İngilizce testinde 75 soruda 74 doğru cevap vermiş bir insanım.

Ondan sonraki süreçlerde, master ve doktora kabullerimde olduğu gibi, bileğimin hakkıyla, yarışa yarışa, düşe kalka, ama hep daha fazla çalışarak bugünlere geldim. Bütün hocalarımız bu şekildedir.

Çalışmak, kuyruğunu kıstırıp 10+ saat masa başında oturmaktır mesela.

Zihnini kendi kendine terbiye etmeyi öğrenmektir.

Boğaziçi öğretim üyeleri bu yollardan geçmişlerdir.

Geçerken de elitistlik yapmazlar. Hiçbir kademede ahım şahım maaş almamalarına rağmen birçok öğretim üyemiz mesela öğrencilere ve okula şu veya bu şekilde destek olmaktadırlar.

Derslerimiz Türkiye'de muhtemelen hiçbir okulda görülmeyen bir kapsayıcılıktadır.

Öğrenciler sadece öğrencilikleri üzerinden değerlendirilir.

Boğaziçi elit midir?

Gayet tabi.

Her sene Türkiye sıralamasında ilk 1000'e giren öğrenci Boğaziçi'ni tercih etmektedir.

Bir milyon küsur kişinin girdiği sınavda en tepedeki 1000 öğrenci o grubun eliti sayılmaz mı?

Bu otomatik olarak birçok şeyi beraberinde getiriyor: düzenli çalışma alışkanlığı, zekâ, okuduğunu anlama, kendine has ilgi alanları olma, terbiyeli olma, ideal sahibi olma. ,

Bu davranışlar elit insan davranışıdır.

Öğrenciler başka hiçbir okulda alamayacakları dersleri alıyor, okumalar yapıyor.

Hepsine birey olarak saygı duyuluyor.

Yaratıcılıklarına sonsuz imkân tanınıyor.

Gelişmeleri için önlerine her kapı açılıyor. Birçok öğrencimiz mezun olunca zaten kendini güçlü bir networkün içinde buluyor.

Dolayısıyla Boğaziçi elit bir üniversitedir, seçkindir, güzidedir.

Bunca yol gelerek ve binbir fedakarlıkla bu özelliklerini ve kuruluşundan beri çok doğal bir özelliği olan kozmopolitanlığını hiç yitirmemiştir.

Tam da dünyada eşi benzeri bulunmayan İstanbul'a yaraşır bir üniversitedir.

Bu açıdan Boğaziçi yerli de bir üniversitedir. Bunca yıldır hem Robert Kolej hem Boğaziçi yerli sermayenin katkılarıyla ayakta durmuştur.

Güney Kampüs Orta Saha, Yurtlar, Konferans salonları hep varlıklı ve cömert mezunlarımızın katkılarıyla yapılmıştır.

Öğrencilerimizin cüzi katkıları ailelerinin dişinden tırnağından arttırdıklarıdır. Boğaziçi'nde üretilen sosyal bilim tezlerinin ezici bir çoğunluğu Türkiye, Türkler, Türkçe üzerinedir.

Fen ve Mühendislik alanında bu kadar kısıtlı bütçeye rağmen yapılan araştırmalar hep Türkiye ekonomisine katkıda bulunmaya yöneliktir. İddia edildiği gibi kimse oturup sadece "first World problems"la ilgilenmiyor yani.

Hocalar, öğrenciler, vakıf, dernek elbirliği içinde bu inci tanesi okulu nasıl daha iyi yapabiliriz diye mücadele veriyor.

Bu zamanda. Bu ülkede.

Bundan daha yerli ne olabilir?

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar'daki hiçbir "former American college" Boğaziçi düzeyinde değildir.

Bundan daha güzel ne olabilir?

Bu memlekete daha "yerli" nasıl bir katkı sağlanabilir?

Işıl Erduyan

.
.


Boğaziçi Üniversitesi - Eski Robert Kolej

.
.


Robert Kolej

.
.
.



.

.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org