Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

PLATİN DERGİSİ "Tesadüflere İnanın" Bülent Şenver
25.03.2024
Okunma Sayısı : 1370
Oy Sayısı : 8
Değerlendirme : 5
Popülarite : 4,52
Verdiğiniz Puan :
 

 

PLATİN DERGİSİ "Tesadüflere İnanın" Bülent Şenver

 

Tesadüflere İnanın

Bülent ŞENVER/ TSYS İş Geliştirme Direktörü

Hayatta tesadüflere inanmak gerekiyor.

 

Okulun kapanmasına bir ay kalmıştı.

Final imtihanlarından sonra iş aramaya başlayacaktım.

Boğaziçi Üniversitesi diplomasıyla mezun olacağımdan iş bulmakta zorlanmayacağımı düşünüyordum.

O gün de dört yıl boyunca her gün yaptığım gibi derslerim bittikten sonra okuldan çıkıp nişanlım Hülya ile Taksim'de buluşmaya gidecektim.

Dersten çıktım.

Koridorda koşar adımlarla yürürken gözüm duvardaki ilan tahtasındaki iş ilanına takıldı.

İlanda şöyle yazıyordu:

"Arthur Andersen Denetim Şirketi Londra Ofisi bu yıl mezunlardan beş başarılı öğrenciyi seçip Lodra ofisinde çalışmaya götürecek.

Mülakata katılmak isteyenler Arman Manukyan Hoca'ya isimlerini yazdırsınlar".

Başvuru için son gündü.

Bir an durakladım.

Hülya ile buluşmak benim için daha önemliydi.

Bir an ne yapacağıma karar veremedim.

Meğer o an hayatımın meslek seçimi kararını veriyormuşum.

Hocanın odasına gittim. Form doldurdum.

Niçin Arthur Andersen'de çalışmak istediğimi açıklayan bir metin yazdım.

İki ay sonra mülakata çağırıldım.

Londra'dan bir İngiliz partner ve bir İngiliz müdür gelmişlerdi.

Mülakatta:

 

"Seni çok beğendik. Niçin Arthur Andersen şirketini seçtiğini anlatır mısın?" dediler.

"Hayatta her zaman her yaptığım şeyin en iyisini yapmak isterim.

Her zaman sevdiğim bir işi yapmak isterim.

Her yaptığım işte iddialı olmak isterim.

Herkesin ulaşamadığı başarılara ulaşmak, zor hedefleri yakalamak benim idealimdir.

Bu işe başvurmam ise tamamen bir tesadüf eseridir" dedim.

Benimle söyleşi yapan Arthur Andersen Londra ofisinden partner Jeremy Roberts:

"Nasıl bir tesadüf oldu? Bize anlatır mısın?" diye sorunca,

Ona bütün samimiyetimle olanı biteni anlatmaya başladım.

Ben üniversite birinci sınıfta Hülya ile nişanlandım.

Her gün okuldaki son dersim biter bitmez koça koşa Taksim'e Hülya ile buluşmaya giderdim.

Akşam onu evine bırakana kadar bazen dolaşır, bazen bir pastaneye oturup limonata içip sohbet ederdik.

Bir gün yine son dersten sonra koşarak koridordan çıkmak üzereydim.

Birden gözüm duvarda bulunan bulletin board'da (ilan tahtası) bir duyuruya ilişti.

Bir anda koşarken keskin bir fren yaptım.

Duyuruda yazılanları okumaya başladım.

Duyuruda şöyle yazıyordu:

"Haftaya cuma günü Londra'dan Arthur Andersen denetim şirketinden üst düzey yöneticiler gelecek.

Londra Arthur Andersen ofisinde çalıştırmak üzere denetçi olarak beş kişiyi üniversitemizden seçecekler.

Başvurmak isteyenler isimlerini Arman Manukyan Hocaya yazdırsınlar"

Saatime baktım.

Hülya ile Taksim'de buluşma vaktimize sadece otuz dakika kalmıştı.

Geç kalıyordum.

Ayaklarım bir ileri, bir geri gidiyordu.

"Hülya mı? Arthur mu?"

"Hülya mı? Arthur mu?"

Diye iki seçenek arasında gidip gelmeye başladım.

Önce kapıya doğru koşmaya başladım.

Bir anda durup:

 

"Boş ver Hülya'yı. Arthur" diyerek geri dönüp ikinci katın merdivenlerini koşar adımlarla çıkıp Arman Manukyan hocamın ofisine gittim.

Kapıyı çaldım.

Hocam içeride masasında oturuyordu.

"Gel Bülent. Senin adını da Arthur Andersen için yazayım mı?" diye sordu.

"Evet Hocam yazın" dedikten sonra jet hızı ile okuldan ayrılıp Taksim'in yolunu tuttum.

Geç kalmıştım.

Hülya kızmıştı.

"Nerede kaldın! Burada ağaç oldum!" diye beni azarladı.

Ona durumu anlatınca sakinleşti.

"Hayırlısı olsun" diyerek bana moral verdi.

El ele tutuştuk.

Beyoğlu'ndaki her zaman gittiğimiz pastaneye gidip oturduk.

İki limonata sipariş edip hayaller kurmaya başladık.

Beklenen gün geldi.

 

Londra'dan ortak (Partner) Jeremy Reoberts ve müdür (Manager) Mike Weaver gelmişlerdi.

Arthur Andersen'a başvuran öğrencileri mülakata başladılar.

Biz yaklaşık yirmi öğrenci oda kapısı önünde mülakat sırasının bize gelmesini beklemeye başladık.

İçeriden çıkan arkadaşımıza soruyorduk.

"Sana içeride ne sordular?"

 

Değişik sorular arasında bir tanesini her öğrenciye sorduklarını tespit etmiştim.

Bu soru şöyleydi.

"Niçin Arthur Andersen şirketine girmek istiyorsun?"

Bu soru sorulan her öğrenci,

"Arthur Andersen dünyada denetim konusunda bir numara olan büyük bir şirket.

İyi denetçiler yetiştiriyor.

Ben de iyi bir denetçi olmak istiyorum.

 

Bu nedenle sizin şirketinize katılmak istiyorum"

Benzeri sözlerle cevap veriyormuş.

Mülakat sırası bana geldi.

Odaya girdim.

 

Jeremy Roberts "Sit down please" (Lütfen oturun) diyerek beni karşısına oturttu.

Sorularını bombardıman gibi sormaya başladılar.

Bir Jermey, bir Mike.

 

Bir Mike, bir Jeremy.

 

Her sorulan soruya sakin ve akılcı cevaplar veriyordum.

Sonunda herkese sorduğu soruyu Jeremy bana da sordu.

"Niçin Arthur Andersen şirketine katılmak istiyorsunuz?"

Ben diğer öğrenciler gibi cevap vermedim.

Nedenini samimi bir şekilde doğruca anlattım.

Bir gün dersten çıktım.

Koridorda koşarak Taksim'e yetişmeye çalışıyordum.

Jeremy "Taksim neresi?" diye sordu.

 

"Taksim İstanbul'un merkezi" dedim.

Jeremy "Taksim'e niçin gidiyordunuz?" diye sordu.

 

Ben, "Hülya ile buluşmaya" dedim.

Jeremy "Hülya kim?" diye sordu.

 

Ben "Hülya benim nişanlım" dedim.

Jeremy'nin yüzü güldü.

 

"Sonra?" diye devam etmemi istedi.

 

Ben "Koridorda duyuru tahtasında (bulletin board) bir yazı gördüm. Okudum.

Londra'dan Arthur Andersen gelip mezunlarımızdan beş kişiyi alıp Londra ofisine götürecekler.

Orda denetçi olarak yetiştirecekler.

İstekliler isimlerini Arman Manukyan Hocaya yazdırsınlar" diyordu.

Jeremy meraklandı "Peki yazıyı okuyunca sen ne yaptın?" diye sordu.

Ben "Hülya'ya geç kalıyordum.

Adımı hocaya yazdırmak için zaman kaybedersem Hülya ile buluşamama riskim vardı" dedim.

Bu söylediğim Jeremy'i iyice meraklandırmıştı.

"Peki bu durumda sen ne yaptın?" diye sordu.

Ben de bu soruya samimiyetle doğruyu söyledim.

"Hülya mı? Arthur mu? Diye ayaklarım bir ileri, bir geri gitti. Tereddüt ediyordum"

Bu cevabım Jeremy'i daha da meraklandırdı.

"Siz ne yaptınız?" diye sordu.

Benim cevabım onun kahkahalarla güldürmeye başlattı.

Onu güldüren cevabım şöyleydi.

"Boş ver Hülya'yı. Ben Arthur diyeceğim" dedim.

Jeremy bir taraftan gülüyor bir taraftan da hikayemin sonunu merak ediyordu.

 

Dayanamayıp bana sordu:

"Hülya seni terk etti mi?"

 

"Hayır" dedim.

"Taksime geç kaldım.

Hülya ağaç olmuştu.

Ama gitmemiş beni beklemişti.

Bana kızdı ve bağırdı.

Pastaneye oturup limonatalarımızı içerken ona sarılıp özür diledim.

Onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim.

Birkaç dakika sonra sakinleşti.

Yanağımı avucun içine alıp okşadı. Barıştık.

Arthur Andersen'i unuttuk"

 

Bu cevabım ve hikayemin olumlu sonuçlanması Hem Jeremy'i hem de Mike'ı sevindirmişti.

Bunu ikisinin de yüzlerindeki tebessümden ve mutluluk ifadesinden anladım.

İlk iş mülakatımda dürüst ve samimi davranmıştım.

Üç ay sonra Londra'dan bana bir mektup geldi.

 

Mektubu gönderen Jeremy Roberts'ti.

 

Beni Londra'ya Arthur Andersen şirketinde çalışmaya davet ediyorlardı.

Bu teklifi hemen kabul ettim.

 

Üniversite diplomamı alır almaz Arthur Andersen şirketinde işe başlamak üzere Londra'ya gittim.

Arthur Andersen şirketinde banka denetim işlerini bana vermeye başladılar.

On bir yıl boyunca Türkiye'deki yaklaşık on beş bankayı denetledikten sonra banka uzmanı oldum.

Bir gün yine bir bankanın denetim raporunu bankanın genel müdürüne sunmak için bankaya gitmiştim.

Bankanın genel müdürüne imzalayacağımız denetim raporunu anlatıp onlara temiz denetçi kanaati niçin veremeyeceğimizi izah ettim.

Beni sonuna kadar dinledi.

 

Konuşmam bittiğinde hayatımı değiştiren aşağıdaki soruyu bana yöneltti.

"Bülent Bey, siz bankacılığı çok iyi biliyorsunuz.

Bana anlattığınız bu aksaklıkları bankamızda düzeltmek için bankamızda genel müdür yardımcısı olarak görev almak ister misiniz?"

Bankanın genel müdürü Vural Akışık Bey bana bir iş teklifi yapmıştı

Çok şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim.

Vural Bey ise gözlerini bana dikmiş cevabımı bekliyordu.

Birkaç saniye düşündükten sonra,

"Vural Bey, ben bu maksatla buraya gelmemiştim.

Bana yaptığınız teklif beni onurlandırdı.

Müsaade ederseniz bu teklifinizi biraz düşünmek istiyorum" diye cevap verdim.

Odasından çıktım. Asansöre bindiğimde asansör aşağı inmesine rağmen ben asansörün içinde sanki yukarı doğru uçuyordum.

Prestijli ve ismi bilinen bir bankanın genel müdür yardımcısı olmak onur verici idi.

Ancak o yıl Arthur Andersen şirketinde ortak (partner) olma ihtimalim vardı.

Ortak (partner) olunca ofiste bir odam ve bana bakacak bir sekreterim olacaktı.

Maaşım ciddi oranda artacaktı.

Her yıl sonu şirketin elde ettiği kardan belirli bir pay alacaktım.

Bu önemli karara cevap vermeden önce eşim Hülya'nın da fikrini almak istedim.

Ona sorduğumda bana cevabı çok açık ve net oldu.

"Bülent sen her şeyin en iyisini bilirsin. Sen ne karar alırsan ben her zaman arkanda olurum" dedi.

İş hayatıma deneti olarak başlayıp, denetçi olarak emli olmak istemediğimi anladım.

Arthur Andersen'den istifa edip banka genel müdür yardımcısı oldum.

 

İyi ki öyle yapmışım.

Üç yıl sonra bankanın patronu Mehmet Emin Karamehmet Bey beni odasına çağırıp,

"Bülent Bey, yarın Pamukbank yönetim kurulu var.

Siz kabul ederseniz sizi bankanın yeni genel müdürü olarak teklif etmek istiyorum" dedi.

Bu sefer Hülya'ya danışma ihtiyacı duymadan Mehmet Emin Karamehmet Beye hemen,

"Kabul ediyorum. Teşekkür ederim" demiştim.

Hayat bir okyanus.

 

Rüzgarın ne zaman, nereden, hangi şiddette eseceği belli olmuyor.

İnsanın önüne bazı fırsatlar çıkıyor.

Önünüze çıkan fırsatları doğru değerlendirebilirseniz açılan kapılardan geçerek yükselme imkanını yakalayabiliyorsunuz.

Samimi, içten, doğru, dürüst ve duygularınızla aklınızı birleştirerek davrandığınızda ve çok çalışıp işinizi doğru yaptığınızda hayat size birçok kapıyı açıyor.

Bana açtı.

#BülentŞenver


Platin Dergisi -2004



.
.
.


.
.
.

 

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org