Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Belgin Alagöz Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
SANAT TARİHİNE YÖN VERMİŞ SANATÇILARIN YAŞAMLARINDAN KESİTLER-4, HENRİ MATİSSE
14.03.2010
Belgin Alagöz
Okunma Sayısı : 9103
Oy Sayısı : 32
Değerlendirme : 5
Popülarite : 7,53
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

ARTiST MODERN Dergisi Mart 2010 sayısında yayınlanmıştır. 
                 
SANAT TARİHİNE YÖN VERMİŞ SANATÇILARIN

YAŞAMLARINDAN KESİTLER  (4)
HENRİ MATİSSE
Sanatın ve sanatçının vardığı empresyonizm dönemine gelene kadar yaşanan süreci bir-iki başlıkta anımsayacak olursak:
Ondördüncü yüz ortalarında sanatçı, objeye bakışındaki perspektifi kendi istemine göre belirliyor, mekânı-espası sembolik ögelerle yapılandırmaya ve yüzünü doğaya dönmeye başlıyordu. Sembolik dünyadan Doğa dünyasına geçiş olan betimlemelerini başlatıyordu. Sanatçı artık içselleşiyor farkına varmadığı bir özgürleşmeye adımını atıyordu. ''Skolâstik Zihniyet'', ''Mutlak Doğru'', ''Nesnel Gerçeklik'' koşullanmasını bırakıp, öznelliğinin tadına varıyordu. (Akyürek, 1994,99).  Değişime uğruyor, nesnel dünyaya yöneliyor, geleneksellik zincirlerini kırılıyordu.
13. yy.da başlayan ticaret ekonomisi, 14.yy.da güçlü tüccarların toplumda kabul görmesini ve ulusal ekonomi üzerine etkin güç oluşmasına neden olmuştu. Bu durum para ve kâr olgusunu da beraberinde getirmişti. Doğal olarak sanat ve sanatçı var olan durumdan etkilenmiş küçük atölyelerde bireysel çalışmalar içine girmişti. Sanatçı artık 'uslup' edinmeye başlamıştı ve sanat süreci toplumsal sosyoloji-psikoloji, sosyo-ekonomik yapılar, felsefe ile yapılanarak gelişiyordu. Günlük yaşama karşı duyarlaşmıştı. 
Yeniçağın Rönesans'ı getiren bir çağ olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, bu çağ'ın sanat ve sanatçılar için de yeni bir başlangıç olduğunu saptayabiliriz.  Yeniçağ öncesinde de sanat ile ilgili yapılanmalar vardı elbette ama tüm sanat yapanlar meslek kuruluşlarına bağlı idi. Çünkü sanat, var olan çevreye işlevsellik amacı ile kurgulanıyor ve yerleştiriliyordu. Sanat, talepler doğrultusunda yapılan bir iş bir meslek idi. Bunun en önemli bölümü dinsel amaçlı kullanım idi. Daha sonrasında yeniçağ ile başlayan reform hareketleri, sanat yapan insanların, yeni bir anlam ve alan gereksinimi arayışlarının içine girmelerine neden oldu. Buna rağmen sanatçılar hâlâ özgürleşememişlerdi ve loncalara, meslek birliklerine olan bağları devam etmekteydi. Malikâneleri süslemek, ata resimleri yapmak, burjuvaların portrelerini yapmak onların korunmalarını (hamilik döneminden) sağlıyordu ve dolayısı ile sanatçı olarak kendilerini var etmesine yarayan unsurlardı. Bu durumu giderek kanıksayan ve kendi güçlerinin farkına varan kimi ressamlar, yaptıkları eserlere kendilerinden bir şeyler katmaya, renkle biçimle değişim sağlamaya başladılar (gülünç ya da dramatik). Diğer yandan dışarıdan gelen taleplerle kendi atölyelerini oluşturmaya ve hami'lerinin dışında resim siparişleri almaya başlamışlardı. Tabii ki bu oldukça uzun bir süreç oldu. Felsefenin ''güzel'' kavramını tartışması, Hollandalı ressamların ve Carravagio gibi ressamların doğayı ustaca taklidi, Raffaello, Reni ve Carraci gibi ressamların doğayı idealize etmeleriyle seyreden değişimler süreci. Tüm bu ve benzeri düşünce ve sanat tartışmaları, uygulamaları da beraberinde getirirken, sanatçının, pek de farkına varmadığı özgür yapılanmasını da getiriyordu aslında. Fransız İhtilâli'nin (1789) modern çağın kapılarını açmasına neden, Akıl Çağı'nın sanatçının düşünme ve uygulama özgürlüğünü sağlaması idi. Artık sanatçılar kendi kimliklerini ve düşüncelerini ifade etmek gibi bir özgür tavra ulaşmıştı ve düşünen-sorgulayan-ifade eden kimliğe doğru hızla ilerliyordu. Zaman içinde ''üslûp'' lar oluşmaya başladı. Fakat bu üslûplaşma fırçanın kendi yapısını değil, sanatçının tuvalinde kurduğu yapının (konstrüksiyon) tümünü belirleyen bir ifade biçimi idi. En çok da mimari yapılarda görülüyordu üslûplaşma ve Art Nouveau Akımı, süslemeci-dekoratif zarafeti ile tarihteki yerini alıyordu. Bununla birlikte sanatın diğer disiplinleri de farklılaşma içindeydi. Müzik'te besteler, romanlar, şiirler farklı düşüncelerle katılıyordu sanat ortamlarına ve izleyenler de kimi zaman anlamaya çalışıyor kimi zaman aşağılıyor kimi zaman tepkiliyor kimi zaman da alkışlıyordu.
Yeni bir çağ başlamıştı ve çağın düşünce çağı olması farklı seslerin ve tepkilerin de çıkmasına olanak tanımıştı. Artık klasik anlayış ve akademik eğitim yadsınıyor ressamların resimleri doğaya ve yaşamın içine dalıyordu. Gelenekten kopuş dönemi başlamıştı ve galeriler, sergiler, eleştirmenler hızla artıyordu. Bu durum sanatın ve sanatçının toplumdaki varlığını ve söz hakkını da güçlendiriyordu.
''Empresyonizm'', 1874'de bir fotoğraf atölyesinde açılan sergi katalogu içinde yer alan ''Impression: soleillevant'' (izlenim: gündoğumu) isimli Monet'in bir tablosu yer almaktaydı. Eleştirmenlerin ismi gülünç bulması ile burada sergi açan ressamlar ''Empresyonistler'' (izlenimciler) olarak anıldı. Eleştirmenler, bu çalışmaların, sağlam bilgilere dayanmayan, geçici an'ların yeterli olduğunu vurgulayan bir etkide buluyorlardı, tıpkı Gotik, Barok ya da Maniyerist'ler gibi. 
Oysaki ressamlar bu isimden hoşnut kalmıştı ve kabullendiler. Empresyonist dönem resmin en hızlı değişim geçirdiği dönem oldu. Işık, renk, fırça kullanımı her sanatçının kendi dili ile yapılanmaya başladı. Bu dönemde yetişen ressamlar birbiri ile iletişim içinde ve birbirlerini izliyor ve etkileniyorlardı. Ancak birbirlerinden farklı diller yaratma süreci içinde idiler. Bu sanatçılardan modern resme en çok yaklaşanı Henri Matisse oldu.
Henri Matisse, Fovist Akımı başlatan bir sanatçıdır.  Fovlar, 1905 yılında açtıkları bir sergiden sonra; 'Les Fauves', 'Vahşi Hayvanlar', 'Vahşiler' olarak anılmaya başladılar. Matisse resimlerini canlı renklerle sağlam desenlere dayandırmıştır.  'Ev İçleri', 'Odalıklar', 'Dans Eden Kızlar', 'Portakal/Muz/Midye natürmortları' en çok severek çalıştığı yapıtlar arasındadır.
Matisse, bütün Fov'lar gibi yoğunlaştırılmış renkleri seviyor, çeşitli renk değerlerini öylesine dengeye getiriyordu ki, hiçbir renk, diğer rengi baskılamıyor, itmiyor ve tek başına bırakmıyordu. Renk duygusu ve bilgisi çok gelişmiş olan Matis, renk değerlerinin birbiri ile çarpışmasını değil birbirileri ile karşılıklı anlaşmasını sağlıyordu. Yoğunlaştırılmış rengi reddeden biçim ve derinlik onun resmi olamazdı. Neşe ve canlılık, özgün fügür ve doğa, ferahlık, neşe, sevinç duygusu ve renk onun resimlerinin karakteristik özelliği oldu. Resimlerini geliştirirken, Neo Empresyonistlerden, Japon boyama sanatından, doğu kültüründen, Afrika'nın sıcak renkleri ve ilkelliğinden ve daha birçok dönem sanatçısından etkilendi, araştırmalar yaptı. Matisse, kendine özgü üslûbu 1903'de buldu. Bu üslûptaki objeler; renk, biçim ve çizgi'dir.

HENRİ MATİSSE;  YAŞAMI VE SANATI
Henri Matisse, 31 Aralık 1869'da Fransa'ın Belçika sınırına yakın küçük bir dokuma kasabası olan Le Cateau'da doğdu. Saint-Quintin'de liseyi bitirdikten sonra babasının zoru ile hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. Genç Matisse, başarısız iki yıldan sonra fakülteyi bırakarak memleketine döndü ve bir avukatın yanında çalışmaya başladı. Ancak aklı resimde idi, küçük yaştan beri resme hevesi vardı. Çünkü annesi sanattan anlayan duygulu bir kadındı. Evde tabakların üstüne hoş resimler yapardı. Bundan dolayı Matisse'in parmakları küçük yaşta fırça tutmuş, boyaya bulaşmıştı. Ona istediği gibi resim yapma fırsatını geçirdiği bir hastalık verdi. ''Resim Nasıl Yapılır'' isimli bir kitabı okuduktan sonra resim yapmaya başladı. Babası da istirahat eden oğluna ses çıkartmıyordu artık. İyileştikten sonra Paris Güzel Sanatlar Akademisi'ne yazıldı. İlk hocası sıkı usullerle, tutucu görüşleri ile ünlü Bouguerau'ydu. Atölyede canlı model bulundurmaz, öğrencileri tunçtan modeller karşısında çalıştırırdı. Hocasının, onların yeteneklerine önem vermez tutumundan sıkılan Matisse, çok geçmeden kendisine başka hoca buldu. Gustave Moreau yanında çalışmaya başlayan Matisse'in ilk tabloları klasik bir etki taşımakta idi. Resimlerini düzgün biçimler ve karanlık renklerden oluşturmuştu. Resimlerinin çoğu Paris'teki sergiye alınmıştı ve başarılı olmuştu.
Yalnız, Matisse'in istediği ün değildi. Her büyük sanatçı gibi yenilikler istiyordu. Bu arada Cezanne, Gauguin, Van Gogh gibi büyük ressamlardan da çok etkileniyordu. Özellikle Cezanne'ın 'Banyo Yapan Kadınlar' isimli tablosunu maddi olanağı dar olduğu halde satın alıp atölyesinin başköşesine asmıştı. Cezanne'nın tablosu yıllar sonra, değerinin yüz katını aştığı halde onu satmadı. Fransız milletine hediye etti.
Bu bağışı yaparken eklediği mektupta; ''Bu tablo bana en sıkıntılı günlerimde destek olmuş, bana güç vermiştir'' diye yazmıştı.
Matisse, kendi anlayışını ararken ''Yeni Sanat''a ilişkin uygulamalar yapması onun sanatının gözden düşmesine neden oldu. Yapıtlarının 'Akademik bir nitelik taşımadığı ve çok ileri olduğu' gerekçesi ile galeriler tarafından kabul edilmiyordu. Bu durum Matisse'i üzeceğine sevindiriyordu, demek ki, istediği yoldaydı; Çünkü sanatta getirilen her yeniliğin başlangıçta yadırgandığını ve kendisinden önce reddedilen sanatçıların eserlerinin ulaştığı sonu iyi biliyordu.
Matisse 1904'de Güney'e Akdeniz kıyısındaki Collioure isimli bir balıkçı kasabasına giderek doğa resimlerine başladı. Doğa resimlerinde Cezanne'nın ılık, Gauguin'in göz alıcı sıcak renklerinden esinleniyordu. Ayrıca, München'te izlediği ''Doğu Sanatları Sergisi''nden imgesinde yer eden izleri de bu yapıtlarında ele alıyordu. Bu arada Paris'te ''Les Fauves''-''Vahşi Hayvanlar'' adı takılan (Fovist'ler) Genç Ressamlar Akımı kuvvetlenmişti. Matisse, güneyden döndükten sonra bunların en ileri geleni oldu. Bir okul açtı, bütün genç ressamlar onun çevresinde toplandı. Onları eğitirken, her resmin temelinde klasik resmin temelinin olmasını vurguluyordu. Gençler bu sıkıntıya gelemedi ve bir süre sonra okul dağıldı. Tüm bu yeni ressamlar Pablo Picasso'nun etrafında toplandı. Matisse buna üzülmedi, çünkü hiçbir zaman akım başı olmak istemiyordu. Onun amacı ve tek işi resim yapmaktı.
New York'ta bir sergi açtı. 1911'de 'Empresyonist Sonrası Sergisi'ne katıldı. 1913 yılında açtığı bir sergi İngilizleri çok kızdırdı. Ancak bu sergi üzerine The Time Gazetesi şöyle yazdı: ''İsterseniz Matisse resim sanatı ile bağdaşmayacak işlere girişiyor, resmi müziğe çevirmeye çalışıyor, diyebilirsiniz. Ama kızmaya, ressamı yeteneksizlikle, saçmalıkla suçlamaya kalkmayın. O yetenekli, büyüklük sahibi bir ressamdır.''
1. Dünya Savaşı ile birlikte, Matisse'in resimlerine yine karanlık çöktü. Bu sıralar Kübizm'e yöneldi. 1917'de Nice'ye gittikten sonra yine resimlerine renk girdi. Bu dönemde 'Odalıklar' isimli yapıtlarının dizisine başladı. Bu çalışmaları yapıtlarının en iyilerini oluşturmuştur. 1930'larda Matisse dünyaca ünlü bir sanatçıydı artık. Amerika'dan siparişler alıyor, yapıtları Müzelere değer katıyordu. Matisse'in hayatı maceradan uzak geçmişti. 1897'de 28 yaşında iken bir kızla evlenmiş, iki oğlan bir kız çocuğu babası olmuştu. Oğullarından bir büyüyünce New York'ta resim ticaretine girdi.
20.yy. sona ererken evli ve sanatında oldukça ilerlemiş bir ressamdı. 20.yy.ın ilk yarısı ise onu ünlü bir ressam olarak tanıdı.  Matisse hayatının son yıllarını eklem iltihaplanması ile geçirdi. 1949'daVence'de (İtalya) bir kilisenin duvar resimlerini sipariş verdiklerinde günde ancak bir iki saat ayakta durarak resim yapabiliyordu. Çok yorulduğunda resmi yatağa seriyor, ayaklarını uzatarak yatağa oturup çalışıyordu. Yüksek duvar resimlerini tamamlayabilmek için dört metre sapı olan fırçalar kullanıyordu, çünkü merdivene çıkamıyordu. Ömrü boyunca diğer tüm ressamları inceledi ve şöyle dedi; ''Yıllarca yaratmak için uğraştığım şey'i yaratabildim artık. Yapacaklarım,  o güne kadar yaptıklarımdan çok daha uçarı görünebilirdi belki de, ama elli yıl önce de yapmaya çalıştığım zaten buydu. Söylemek istediğimi söyleyebilecek duruma gelmem, bir hayli zaman almıştır.'' Matisse 03 Kasım 1954'te öldüğü zaman ellidört yaşındaydı.
HENRİ MATİSSE'İN RESİMLERİNİN SANAT ÇÖZÜMLEMESİ:
Fransız ressam ve heykeltıraş Matisse Fovizmin öncüsüdür ve yirmi yaşında resme başlamıştır. 
İlk kişisel sergisini, 1904 yılında Vollard Galerisinde açmıştır. Fakat bu Fovist etkiyi ilk sergilediği tablo karısının portresi'dir. 1905 yılında birçok tanınmış ressamın yer aldığı karma bir sergide  (Salaon d'Automne) karısının portresi olan ''Şapkalı Kadın'' portresi ile Fovizmin ilk örneklerini sanat dünyasına tanıtmıştır.
Resimleri; doğalcılıktan uzak renkler ve biçimler, serbest fırça izleri, yoğun boya ve saf renklerle yapılandırılmıştır. Işık-gölge; karşıt renkler arasındaki gerilim ile oluşturulmuştur. Nitekim tüm bu etkileri Şapkalı Kadın portresinde görmek olanaklıdır. Fügür ve şapkadaki tüm fırça izleri çizgi formundadır ve düzlemlerle formu belirleyici etkidedir. Yoğun parlak renkler ile ışığı, koyu ve pastel tonlarla ise gölge yani oylum duygusu yerine geçmiştir.
Matisse'in doğu sanatına olan hayranlığı, resimlerinin içine dekoratif etkileri almasına ve bu etkileri plastik dile dönüştürmesine de alt yapı oluşturmuştur. Onun özgünlük ve üslûp kazanması, dekoratif görünen her bir görüntüyü dekoratif bir desene dönüştürmesi ile kendini gösterir. Doğu halıları, kuzey Afrika manzaralarını incelemesi resimlerinde hem yalınlık hem de büyük bir uyum yaratmasını sağlamış, nesneler, fügürler, espas saf renklerle çalışılmıştır.  Bu anlayışı geliştirmiş olması farklı bir resim anlayışı oluşturmasını da sağlamıştır. 'Kırmızı Uyum' tablosunda bunu kolaylıkla görülebilir.
1905 yılında Güney Fransa'ya gidip bir balıkçı köyü olan Collioure'da inzivaya çekilmiştir. Yeni-Empresyonizm'den uzaklaşma dönemi başlamıştır ve yaptığı resimler, artan bir çeşitlilik ve serbest fırçaya geçişini başlatmıştır. Yoğun fırça darbeleri ile yaptığı resimler, onun bir zamanlar 'Noktacılık'a (Puantizm) olan ilgisini ve araştırmasını da anımsatır. Bu resimlerindeki diğer bir özellik, tuval alanın boyasız bırakılmasıdır, bu, resimdeki renklerin şiddetini ve gücünü daha da artırmış ve izleyenler tarafından irkiltici bulunmuştur. Bu çalışmalarından sonra bir gurup genç ressamla birlikte Fovist'ler olarak anılmaya başlamışlardır.
''Yaşama Sevinci'' isimli tablosunu 1906 yılında yapmıştır ve bu tablosunu yağlıboya ve büyük ebatlı çalışmıştır. Bu resmi, onun, tam da yaşama hissettiği duyguların aktarımını netleştiren; sanatçı-sanat yapıtı-alılmayıcı üçgenini ortaya koyar. Bu tablosu ile çizgisel etkiler daha kesinleşmiş ve nesneler belirgin, akıcı, kalın, dış çizgiler ile çevrilmiş, içyapı dağınık fırçanın etkisindedir.
Renkleri büyük bir ustalıkla kullanması, Picasso, Kandinsky gibi onu da 20.yy. modern resmini oluşturan nedenlerden biridir. Denilebilir ki, onun resimleri Soyut resme yaklaştıran etkilerin ilk belirlilerini de vermektedir. Çünkü öylesine yüzeysel ve ama bir o kadar da plastik bir yapı ile devinen bir resim sunar izleklere.
1908'de yaptığı ''Yemek Sonrası'' (La Desserte) resminde bu yüzey etkiyi daha net görürüz. Kırmızı egemenliğindeki bu resimde masa ve duvarlar aynı renkte ve desende bir yüzey izlenimi veriyor gibi görülse de ince bir çizgi ile vermek istediği planı oluşturmuştur. Aynı yüzey etkisini duvardaki pencereden görülen dış mekânın etkisinde de görürüz. Fakat resme baktığımızda bu derinliksiz resim-yüzey alanında masayı-duvarı-pencere dışını bize hissettiren etkiden kaçamayız.
1910 yılında ''Dans'' ve ''Müzik '' adlı iki yapıtını 'Sonbahar Salonu'nda sergilemiştir ve 'Dans' resmi; 1907 yılında Siena'da Pallazo Pubblico'nun duvarında gördüğü Lorenzetti'nin büyük boy fresklerinden etkilenmiş ve yine Afrika gezilerinin izleri olan ilkel id'ten yola çıktığı söylenebilir. ''Müzik'' resmi de beş kırmızı fügürden oluşmuş, yüzleri izleyene dönük ve müzik notası dizilişi gibi ritmik, yalın çalışılmış bir etkidedir. Bu iki resimde de figürler sanki eski bir çağı anımsatmaktadır.
''Nehirde Yıkananlar'', her ne kadar kübizme sıcak bakmamış olsa da kübik bir etki verir (1919). 1909 yılında başladığı 'Sırt' adlı kabartma serilerini 1930 yılında bitirmiş, dört bölümden oluşan bu çalışmanın sonuncusu insan biçiminin en yalın halinde çalışılmıştır. Yani bugünün söylemi ile oldukça soyuta indirgenmiş fügürler çıkmıştır.
Son yıllarında kâğıt kesme ve yapıştırmalara da ağırlık veren sanatçı, seramik heykel ve kabartma (rölyef) panoları ile de sanata başarılı çalışmalar katmıştır. Henri Matisse; Modern Sanatın, Çağdaş Sanatın, Soyut Sanatın tohumlarını atan öncü bir sanatçıdır.
20.yy.da içine alan sanat yaşamı, dönemine ait yaşayan ressamlar içinde çok büyük başarılar kazanması ile bir ölçüde arkasından gelecek sanatçılara sağlam bir yol oluşturmuş ve modern resmin ve hatta soyut resme gidişin başlangıcını yapmıştır.
Son yıllarında karısından ayrılmış ve arka arkaya geçirdiği ameliyatlar ile sağlığı çok bozulmuştur. 03 Kasım 1954 yılında ölene kadar resim yapmayı sürdürmüştür.
Belgin Balanoğlu Alagöz

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org