Tüm Yazıları
ShareThis
|
Öğrencilere Tavsiyeler
24.12.2009 |
|
Okunma Sayısı : |
6924 |
|
|
Oy Sayısı : |
3 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
2,39 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Öğrencilere Tavsiyeler
Meslek hayatına atılınca onlara önerdiğim epey şeyler var. Ben bu tavsiyelerimi dört bölüme ayırdım:
Birincisi: Akademik Hayat, İkincisi: Çalışma Hayatı, Üçüncüsü: Karakter Yapısı, Dördüncüsü: Sosyal Hayat ve Evlilik Hayatı.
Onlara bizim tavsiyelerimiz var. Yalnız hocalık değil, bizim burada yapmış olduğumuz . Burada babalık da yapıyoruz; çünkü onları kendi çocuklarım gibi seviyorum. Boğaziçi'nde mezun olan öğrenci iki şey yapabilir: Birincisi herhangi bir dalda piyasada çalışabilir. Eğer akademik kariyer yapmayı düşünüyorsa, bir MBA yapması lazım. Ya da ekonomi dalında master yapmalı. Sonra doktora programına girmesi gerekiyor.
İhtisasınız ne olursa olsun, eğer yüksek tahsil yapmak istiyorsnanız, bu yüksek tahsil ile ilgili olarak bazı önerilerim var. Bugün global bir dünyada yaşıyoruz. Yurt içi ve yurt dışı çalışmaları çok önem kazanıyor. Eğer yurt içinde bir şirkette çalışıyorsanız, onun yurt dışı olanakları ile de ilgili olun. Ve muhakkak kısa süreli dahi olsa herhangi bir pozisyon için eğer sizi yurtdışına göndermek istiyorlarsa, hiç tereddüt etmeden gidiniz. Tereddüt etmeden gidiniz, çünkü yurtdışında kazanacağınız bir deneyim, sizin rütbenizi arttıracaktır ve yükseltecektir. Bu, çok önemli.
Onlar da bunu kabul ediyorlar: "Eğer master yapmayı düşünüyorsanız, iyi bir program çizin kendinize, ileride size yardımcı olacal dersler açısından." Ben kendi üzerimden kendilerine canlı bir örnek veriyorum. Ben Amerika'ya master'a gittiğim zaman, 26-27 yaşındaydım. O zamanlar böyle, şimdiki gibi "advisor" dediğimiz yani "rehber hoca" işte "danışman hoca" yok. Ben Fullbright'ı kazanmıştım, büyük bir sevinçle Amerika'ya gidiyorum. Orada kendi kendime program yaptım, bilhassa muhasebe ve maliye dalında. Ve sonradan baktım ki bilinçli ve hatta bence bilinçsiz, 23 kredilik muhasebe dersi almışım. Ne lüzumu var! Muhasebe hakkında tezim burada, yüz elli- iki yüz sayfalık tez yazmışım muhasebenin tarihçesi hakkında.
Muhasebe ne zaman başlamış, nasıl gelişmiş bütün dünya ülkelerinde biliyorum. Siz bana sorsanız "Hocam , muhasebe tarihçesi hakkında tez yazdınız da size yararı oldu mu? Diye, "Hayır olmadı" derim. "Peki niye yazdınız?" derseniz, "Çünkü bilmiyordum o zamanki durumları, yani böyle danışılacak kimseler yoktu" diye yanıt veririm.
Devamlı okurum. Çok gezmişim, bütün dünya ülkelerini, insanları bilirim. Başka dallardan dersler alabilirdim belki Amerik'dayken, yapmamışım. Sonradan yapmışım, ama geç olmuş biraz. Bu, ikinci tavsiyem.
Çalışma hayatı ile ilgili bazı önerilerim var. İlk girdiğiniz işte maaştan ziyade, size istikbal vaat eden işleri seçiniz. Bunlardan biri denetimdir. İkinci bir iş, bu denetimin yanında yönetim danışmanlığı olabilir. Bizde birçok Amerikan kökenli ve yabancı kökenli yönetim danışmanlığı şirketleri var. Orada en az bu denetim şirketlerindeki denetimlerimiz kadar tecrübe sahibi olursunuz. Bunu da tavsiye ediyorum.
Bir işte olgunlaşın, bunun da süresi en az üç-dört yıldır. Çünkü bazı öğrenciler, mesela bir denetim şirketine giriyorlar, bir sene sonra bırakıyorlar işi. O ağır tempoya dayanamıyorlar.
Ben de bu ağır tempoya dayanamayan öğrencilere diyorum ki: "Siz bu yaşta çalışmazsanız, yaşınız 22-23, benim yaşımda mı günde on üç- on dört saat çalışacaksınız? Eğer çok rahat bir iş arıyorsanız bulamazsınız.
O zaman belediyeye gidin, belediye memuru olun. Çantanız elinizde sabah 9'da işe gider, akşam 5'te biten iş kalmadı. Dolayısıyla kendinizi şimdiden alıştırın fazla çalışmaya, fazla mesai yapmaya. Ne isterse olsun, hangi dalda isterse olsun, bir işte olgunlaşmanın süresi üç ila dört yıldır.
Bir iş değiştirme için olumlu bakarım. Ama değiştirdiğiniz işten en azından yüzde 50 avantajınızın olması lazım. Hem deneyim, hem maddi açıdan. Eğer o avantaj yoksa, hiç boşuna işinizi değiştirmeyin; işvereninizide düşünün.
İşvereniniz size bir yatırım yapıyor. Sizi işe alıyor, eğitiyor, geliştiriyor, para ödüyor, maaş ödüyor, promosyon veriyor size geliştiriyor. Ama siz, bir iki yıl sonra, "Allahısmarladık" deyip bırakıp gidiyorsunuz. O da doğru değil. İşveren açısından doğru değil, ama üç dört yıl olgunlaşırsınız, daha avantajlı bir iş bulursunuz, olabilir ona diyeceğim yok. Her zamanki yüzde 50 avantaj arıyorum iş değiştirmelerde, bir de zamanlama çok önemli. Zamanlama , timing çok önemli.
İşlerden mutlu olmak için sabırlı olmanız lazım. Eğer sabırlı bir karakteriniz yoksa, kolay kolay mutlu olamazsınız. Her şeyi sabırsızlıkla çözmek isterseniz, hayatta hiçbir işten memnun kalmazsınız. Her işte bir şikayet bulursunuz. Çok yanlış politikalar. Bütün bunları aşılıyorsunuz gençlere Çok şükür hepsi de ellerinden geldiği kadar yapıyorlar.
Bu arada, "İşinizden ne kadar da memnun olsanız da, her zaman bir iş arayışı içerisinde bulununuz" diyorum. Bu ayıp değil. Bugün bile gazetelerin en dikkatli olduğum sayfaları, İnsan Kaynakları sayfalarıdır.
İş mi arıyorum ben kendime, yok, alakası yok. Niçin? Bir öğrencime yardımcı olabilirim diye bakıyorum, piyasada ne gibi işler aranılıyor. Daha fazla ne gibi işlere karşı bir yatkınlık var. Sektöre bakıyorum, sektörü inceliyorum. Bütün ekonomi sayfalararını okuyorum.
Ben her gün dört gazete okurum. Az değil bu, dünyanın zamanını alır.
Köşe yazarları ile politikası ile ekonomisi ile şusu ile busu ile. Arkadaşlara da onu söylüyorum. İkinci, üçüncü, dördüncü yılından itibaren her hün gazete okuyacaklar ve bilhassa her gazetenin ekonomi sayfasını.
Eskiden tek sayfa ekonomi olurdu. Şimdi maşallah dört, beş, altı , istemediğiniz kadar. Bunlar insana bir bilgi veriyor, yarar veriyor.
"İşinizden ne kadar memnun olsanız, diğer iş imkanları ile daima meşgul olunuz" diyorum. Çünkü bir bakarsınız, umulmadık bir tesadüf karşınıza çıkar ve değiştirmek icap eder. Siz arayış içerisinde olun. Cumhurbaşkanı dahi olsanız, bir bakın bakalım, belki başka bir iş sizi daha fazla tatmin eder. Başka bir şey: İşlerde başarı oranı yüzde 60 performastır. Geri kalan şans, tesadüf. Ben ona, "rastantı" diyorum. Hayatta pek çok iş, benim hocalılğa başladığım gibidir. Siz isterseniz buna "baht" deyin, "şans"deyin, "kısmet" deyin, "kader" deyin. Ben, "rastantı" diyorum.
Yeter ki hayatta karşınıza iyi rastlantılar çıksın. Nerede mi? İşte, evde, evlilikte, ticarette, ekonomide, okulda, arkadaşlığınızda her yerde. Yeter ki iyi tesadüfler karşınıza çıksın. Karşınıza çıkan tesadüfleri ve olanakları iyi değerlendirmeniz lazım.
Bir de "Benim gibi …" diyorum, "Her sabah işe erken başlayın. Gününüz çok daha bereketli olur." En önemli tavsiyelerimden biri: "sabah erken işe başlayın. Hangi iş olursa olsun, göreceksiniz günden daha fazla yararlanacaksınız."
Karakter yapısı ile ilgili söyleyeceklerim: İnsanın karakeri gerçi bir yapı meselesidir, fakat bazı alışkanlıklar, bazı kötü alışkanlıklar veya iyi alışkanlıklar da geliştirilebilir. İnsanlar zaman zaman kızgın olabilir.
Kadın olsun, erkek olsun, sinirli, kızmış olabilir, stresli halleri olabilir. Böyle zamanlarda karar vermemeye gayret edin. Eğer bir karar verme aşamasındaysanız, uzaklaşın o ortamdan. Erteleyin onu, bir saat, iki saat, üç saat, dört saat duruma göre, bir gün, iki gün, erteleyin.
Tamamen uzaklaşın o ortamdan. Her dalda başarının başında sabır vardır. Sabırlı olmaya kendinizi alıştıracaksınız. Çok çabuk karar vermemeye gayret edin. Bu zamanla insanı sabırlı kılıyor. Başarısızlığın da en büyük nedeni nedir biliyor musunuz: Küsmek.
Başarının ana nedeni: Sabır. Başarısızlığın ana nedeni : Küsmek.
Bayanlarda da erkeklerde de olabilir; yani küsmenin cinsiyeti yok. Çok çabuk küsen insanlar görüyorum. Küsmek nereden kaynaklanıyor? Sosyolojik , psikolojil olarak da düşünün, sizi iyice hazmedemediğimden dolayı size küsüyorum.siz bana bir şey söylüyorsunuz hemen küsüyorum size. Çünkü sizin o söylediğinizi iyice incelemedim. Belki yanlış anladım sizin söylediğinizi. Niye küsüyorsunuz?
Bu demek değildir ki hayatta insan hiçbir şeye küsmez. Bir insanı küstürebilirsiniz de ama onu iyice dinleyin, iyice bir yorumlayın onun söylediklerini, ondan sonra eğer küsmenize gerek varsa, küsersiniz. Ama küsmenize gerek yoksa, küsmezsiniz. Genelde ani olarak küsmemeye dikkat edin. Bu başarısızlığın ana nedenlerinden biridir. Çünkü küsmek moralinizi, sağlık durumunuzu bozar, sizi strese sokar, daha sağlıklı düşünmenize engel olur. Türlü negatif yönleri var küsmenin. Dolayısıyla küsmeden uzak durun.
Bizim muhasebede bir nosyon mevzumuz var, "Hesap verilebilirlilik nosyonu" diye. Hesap Verilebilirlilik nosyonu, muhasebenin temellerinden biridir. İşinizde, evinizde, ailenizde, çocuğunuza karşı her zaman kendinizi hesap verebilir bir durumda olduğunuzu görmek için istersiniz bunu. Bu bir kavramdır muhasebede, "accountability" dediğimiz bir kavram. Bu kavram, size hayatta attığınız her adımın eşiğinde, bir hesap planı olmasını öğretir.
Size şöyle bir örnek vereyim: Bugün ne kadar para harcayacaksınız. Bunun, bir hesaba dayalı bir işlem olması lazım. İşte size bir nosyon kazandırır. Eğer hesabınızın ne kadar olacağını biliyorsanız, ona göre hareket ediyorsanız, bu size bir nosyon kazandırıyor. İşte bu, Hesap Verilebilirlilik nosyonudur.
Ne kadar yemek yiyeceksiniz ki fazla kilo almayasınız. Bu da bir hesap gerektiriyor. Buradan işinize kaç saatte gidebilirsiniz? Vasıtanız varsa başka, otobüsle gidecekseniz başka, uçakla gidecekseniz başka, neyse vasıta….orada da bir hesap verilebilirlilik vardır. Şuradan şu kapıya kadar, kaç adımda gidebilirsiniz; beş mi, altı mı?
Bir accountability var, bir hesap verilebilirlilik var.
Dikkat edin, farkında değilsiniz belki , hayatta her işte bir "hesap verilebilirlilik" kavramı var. Bu muhasebede bilhassa çok önemli bir kavram ve bu sizi cimri olmamaya da yönlendirir.
Eğer siz attığınız her adımın hesabını kendi kendinize veriyorsanız. Bu hesap verilebilirlilik kavramıyla oturup da kağıt üzerinde metamatik yapacak değilsiniz. Bu düşünce ile oluyor. Ona ne zaman giderim, hemen dakikasında, hesabını verebiliyorsunuz. Bu muhasebe dersleri ve özellikle de finansman dersleri, size böyle bir nosyon kazandırıyor ve size her işi bir şekilde yapmanızı öğretiyor. Dolayısıyla sizi de cimrilikten uzaklaştırıyor. Böyle bir yararı var.
Sosyal hayat ve evlilik. Öğrencilerime, bilhassa son sınıf öğrencilerime, mezun olanlara son derste şunları tavsiye ediyoruz: "İşinizin dışında size sosyal etkinlikler kazandıracak kurumlara, derneklere, cemiyetlere bağlanın. Çünkü bugünkü işler bu gibi derneklerden kaynaklanıyor, meydana çıkıyor.
Örneğin Boğaziçi Üniveristesi'nin son derece güzel bir mezunlar derneği var (BÜMED). Orada 7-8 bin üye var. Yakında bu 15-20 bine çıkacak. Oraya üye olun. Sosyal kulüplere, mezun derneklerine, spor kulüplerine üye olun ve orada Boğaziçi Üniversitesi'nin size vermiş olduğu avantajları yaşayın. Aynı zamanda kendi okulunuza da bir katkınız olur."
Bir de aile hayatı : "Eşinizi seçerken fikir, para, sevgi ve saygı uygunluğuna bilhassa dikkat ediniz."
Eşinizin ve kendi ailelerinizin, her bakımdan birbirlerine uyumlu olmalarına dikkat edin. Bu çok önemli bir nokta. Bugün belki müstakbel eşinizle karşılaşıyorsunuz okulda. Diyelim ki ben bir erkeğim, bir kızı sevdim, tamam, onunla evlenmeyi düşünüyorum. Güzel, fakat başka üzerinde durmam gereken noktalar var: Eşimin ailesi kimdir, nasıl bir ortamdan geliyor .
Benim ailem ile onun ailesi uyumlu olur mu? Biz Amerika'da yaşamıyoruz. Orada 18'inden sonra bütün çocuklar başlarına buyruk, tek başlarına büyüyorlar ve değişik yerlerde yaşıyorlar; annelerinden , babalarından uzak. Bizim böyle bir yaşantımız yok. Bizim yaşantımız daha fazla ailelerimizle olan yaşantılarımızdır. Ve ailelerimizle birlikte değil, fakat onların yakın çevrelerinde böyle bizim bir yaşama stilimiz var.
Ne olacak, sizin aileniz ile eşinizin ailesi ile bu her iki taraf için de söz konusu. Birbirleriyle git-geller, münasebetler, görüşmeler olur. Onların da uyumlu olması lazım. Birbirleriyle uyumlu kişiler olması lazım. Çünkü onların uyumsuzluğu sizi mutsuz kılar.
Bir zaman sonra eşinizi ne kadar da sevseniz, ne kadar da ona aşık olsanız, muayyen bir zaman sonra tatsızlıklar da olur: "Vay benim anneme sem şu gözle baktım. Gerekli hürmeti göstermedin, gerekli saygıyı göstermedin" gibisinden. Tabii eşinize aşık olup da evlenebilirsiniz, bu da çok güzel bir olay. Fakat evlendikten bir müddet sonra o aşktan uzaklaşırsınız.
"Aşkın gözü kördür" dedikleri çok doğru. Aşık olduğunuz yıllarda eşinizin her hareketini belki kötü de olsa, iyi de olsa, olumlu karşılarsınız ama muayyen bir yıl sonra o aşk yerini sevgiye ve saygıya bırakmalı. "Eşinizle sabırlı ve mutlu olarak yaşamak istiyorsanız eşinizle , o aşık olduğunuz yılların havasını bırakıp, ona karşı gerekli hürmeti, sevgiyi, saygıyı göstermeniz lazım ki mutlu yıllar sizin olsun.."
Bir de son bir sözüm var gençlere:
"Gençlik günlerinizin maceralarını eşinize kesinlikle anlatmayınız." Onu da söylerim. Müthiş bir alkış kopar sınıfta. Müthiş bir alkış!
"Hocam sahi mi, hiç söylemeyelim mi" diye sorarlar.
"Kesinlikle söylemeyin!" derim ben de.
|
|
|
|
|
|
|
|
|