Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Haluk Cangökçe Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
MARATON HİKAYESİ ...
07.03.2011
Haluk Cangökçe
Okunma Sayısı : 6957
Oy Sayısı : 619
Değerlendirme : 5
Popülarite : 13,96
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

MARATON HİKAYESİ...

Yıllarca başkaları için çalıştım. İş hayatımın yanı sıra, yaşantımın 25 yılı, yüzme havuzlarında geçti..

Yüzlerce sporcu yetiştirdim.

Gençken, kendini yaşama öylesine kaptırıp gidiyorsun ki, ne zamanın ne de yaşamın nasıl hızla akıp gittiğini anlayamıyorsun.

İnsan, yaşlandıkça, hayattan daha çok zevk alıyor. Daha önce farkına bile varmadığı şeyleri fark ediyor.

Ben, emekli olduktan sonra kendime şu soruyu sordum...

"Şimdi, Başkaları için yaşamaya devam mı etmelisin? yoksa, kendin için mi yaşamalısın?"...

İnsanın istediği zaman, yeni bir hayat isteme hakkı var.

Benim zaten, Allah izin verirse, aktif yaşayabileceğim bir on senem daha var.

Hayatımın geri kalanını, kendi istediğim gibi yaşamak ve bundan böyle yeni bir sayfa açmak istiyorum.

Zira, henüz vakit varken son tomurcukları toplamam lazım.

Yeni tatlar almak, yeni heyecanları yaşamak lazım...

Güneşin doğmasının güzelliğini, yağmurda ıslanmanın tadını, tatlı tatlı esen rüzgara yüzünü dönüp, gökyüzünü içine çekebilmenin hazzını hissetmek ve hayatı sıra dışı yapmak lazım.

Bende öyle yaptım ve hayatımda yeni bir sayfa açtım.

Artık bana 24 saat az geliyordu..

Resim, Ahşap Boyama, Ebru, kurslarına gittim..

Dalgıçlık kurslarına katılıp, deniz altındaki cenneti gördüm..

Yaşantımda Spor, benim olmazsa olmazımdı..

Artık kendime antrenörlük yapıyordum..

Yıllarca Kule Atlama sporu yapmış ve sayısız Birincilikler almıştım. Masterler Atlama Şampiyonasına katılmaya karar verdim..

Türkiye Masterler Atlama Şampiyonasında" 10m. Kule atlama birinci olup, İsmet İnönü'nün doktoru Mahir Canbakan'a ait olan, "En uzun süreli ve En yaşlı atlayıcı" unvanını kazandım..



7.ci "Asya'dan Avrupa'ya Uluslararası Boğaziçi Yüzme Yarışı"na katıldım..

Bu yarışmaya katılmakta ki amacım, dereceye girmek ve ödül almaktan çok, İstanbul Boğazında Asya ile Avrupa'yı birleştiren, Kavacık ile Rumelihisarı, Hisarüstü arasında ve 1.510 m. uzunluğunda ki ikinci köprü olan, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü, sırtüstü yüzerken seyretmek; Rumeli Hisarı'nın önünden geçerken, tarihi yeniden yaşamaktı..



Bu yarışma da birçok aksiliği peş peşe yaşamıştım..

İstanbul Boğazınız serin sularından etkilenmemek için, yarışma öncesi aldığım iki kutu vazelini vücuduma sürdüğümde, yüzücüden çok, Kırkpınar'daki yağlı güreşçilere benzemiştim..

Start verilip suya atladığımda, yağlı suratımdan kayıp, boğazın karanlık sularına batmakta olan gözlüğümü aramam, bana bir hayli zaman kaybettirmişti..

Birkaç sualtı dalışından sonra gözlüğü bulmanın sevincini yaşamam çok kısa sürdü..

Yağlı ellerimle tekrar taktığım gözlüğüm, yoğun bir yağ tabakası ile kaplandığından görüşüm adeta sıfırlanmıştı..

Gözlüğümü mayomun içine sokup, yarışmaya başladığımda iskelede ki son sporcu da suya atlamıştı..

Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün altına geldiğimde, sırtüstü yüzmeye başladım...

Görüntü gerçekten muhteşemdi. Acaba, su üstünde yatarak kimbilir kaç kişi bu zevki yaşamıştır?..

Rumeli Hisarı'nın önünden geçerken, şanlı tarihimizi bir kez daha yaşadım. Kalenin burçlarına bayrak çekip "Ulubatlı Hasan" oldum!..



Galatasaray adasını yakından görebilmek için sahile yakın yüzmem, bana yine zaman kaybettirdi..

Marmara denizinden, Karadeniz yönüne doğru çok kuvvetli ters akıntıların olduğunu bu vesileyle öğrenmiş oldum..



27 Haziran 2010 Tarihinde, Antalya / Kaş'da yapılan "Meis / Kaş Yüzme Maratonu" ile; 18 Temmmuz 2010 da İstanbul'da yapılann "Kıtalar Arası, Asya'dan Avrupa'ya Boğaziçi Yüzme Maratonu"na katılacağımı yakın dostlarıma söylediğimde, büyük bir çoğunluğundan duyduğum ilk söz, "SEN DELİMİSİN" di..

Dostlarımın büyük bir bölümü, ileri yaşlarda spor yapmayı"DELİLİK" olarak görüyor ve bu kararımı tekrar gözden geçirmemi öneriyorlardı..

Oysa; Yüzme sporu çok küçük yaşlarda başlanabilen ve çok ileri yaşlara kadar sürdürülebilen, sağlıklı zamanlarda yapılabildiği gibi sakatlık iyileşmelerine de katkısı olabilen, engelli insanların kolaylıkla yapabileceği bir temel spordur.

Yüzme sporu beden gelişiminin temel sporlarından biridir. Tüm vücut kaslarının kullanıldığı sporlardandır.

Su direncine karşı yapılan bir spor olması nedeniyle kas kuvvetine ve genel dirence önemli katkılarda bulunmaktadır.

Sağlık ve spor kavramlarının yan yana olduğu tek spordur.

Spor belli bir yaşam disiplini verir. Bu yaşam disiplinini en iyi sağlayan sporlardan biri yüzme sporudur.

Erken yaşlarda başlama olanağı olan birkaç spordan biri olması ve insan doğasına uygunluğu nedeniyle yüzme sporu bu disiplini sağlar.

İnsan doğasının en kolay uyum sağladığı spor dalı olması çok ileri yaşlara kadar uygulanabilecek spor olmasını sağlar.

Yüzme; Yürümek kadar doğal ve kolay bir spordur...



TÜRK İNSANININ SPOR ANLAYIŞI !...

Türk'lerin spor anlayışı gerçekten çok geri kalmış durumda. Varsa yoksa futbol. Spor deyince birçok insanın aklına ilk gelen şeyin futbol olduğu bir gerçek.

Bana "hangi spor dalıyla uğraşıyorsun?" diye sorduklarında;

"Yüzüyorum!"Dediğim zaman çoğunlukla aldığım cevap; "Eeee, canım onu bizde yapıyoruz, bizim yazlık var, orada çoluk çocuk bütün gün denizdeyiz hehehe!!!

Daha biz yüzmeyi, bisiklete binmeyi bile spor olarak kabul etmiyoruz. Genelde beklenen cevap "futbol" birazda "basketbol" oluyor..

Neden o kadar spor etkinliği düzenlenirken bizim sadece futbol kavgalarından haberimiz oluyor.

Ulusal Kanalımız, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonalarında bile, Futbol, Basketbol müsabakaları dışında başka müsabakaları yayınlamaz?...

Neden, Televizyonlarımızda, Yüzme, Sutopu, Atlama, Okçuluk, Yelken, Sörf, Masatenisi Müsabakaları hiç gösterilmez de, saatlerce ve gece yarılarına kadar futbol konuşulur?

Hangi kanalı açarsam açayım, dostluk sporu olan ama bunu anlamayan insanlar tarafından yapılan futbol, basketbol kavgaları izlemek zorunda kalıyoruz?

Peki neden benim yabancı kanallar haricinde tenis veya herhangi bir spor hakkında bilgim olmuyor!!

Futbol bile olsa, insanlar maçtan sonra kıskançlıkları yüzünden karşı takım taraftarlarına zarar vermek zorunda kalıyor anlayamıyorum.

Bu bahsi geçen sporlardan bahsederken bende spor kelimesini kullanıyorum ancak bunların spor olmadığını çok iyi biliyorum bunlar müsabakadan başka bir şey değil...

Sonunda kaybeden varsa ve kazanan, kazanmak için herşeyi yapıyorsa buna spor dememiz pek mümkün değil..

Hele o bağırışlar...

 İnsanların, maçı kendileri yönetiyormuşçasına''nasıl kaçırırsın o topu''diye 90 dk boyunca koşup yorulan insanları ezmeleri, kendileri beceremedikleri halde!

Ben artık kanallarda daha değişik sporlar izlemek istiyorum ve insanların sporu savaşa dönüştürmemelerini istiyorum!!

Sporun sadece Futbol olmadığını, Futboldan başka sporlarında olduğunu, sporun her yaşta yapılabileceğini soylüyorum...



MARATONA KATILMA KARARI !...

Antalya Kaş'da, 13. cü Likya festivalinde,Yunanistan`ın Meis Adası`ndan Kaş`a kadar 7500 Metre mesafeli, yüzme maratonuna katılacağımı çevremdeki insanlara söylediğimde, onlardan ilk duyduğum söz; "SEN DELİMİSİN!" oldu.

Kimi yaşımın ilerlediğini; Kimi; kalbimi fazla yormamam gerektiğini; Kimi, bunun bir çılgınlık olduğunu; Kimisi de, böyle bir yarışı benim asla bitiremeyeceğini söyledi.

Toplumumuzun büyük bir bölümü, ileri yaşlarda spor yapmayı "DELİLİK" olarak görüyor, spor yapanlara da "DELİ" gözüyle bakıyordu...

Yarışa katılıp katılıp katılmamak arasında gelgitler yaşadığım günlerde, internet adresime gelen bir mail, son kararımı vermemde bana yardımcı oldu.

Dick ve Rick Hoyt'un, "BABA YÜREĞİ" isimli video da (vm1051269-baba-ogul-baba-yuregi)

Kalp hastası Dick Hoyt,'un, doğuştan özürlü oğlu Rick'i ile katıldıkları Maratonun hikayesi, insanın istemesi halinde her türlü zorluğun üstesinden, başarı ile çıkacağını anlatılıyordu..

Başarı için parolaları iseı; "Yes you "can"; yani "EVET YAPABİLİRSİN"di...

Sevgili dostlarım; Benim, defalarca izlediğim ve izlerken her defasında gözyaşlarımı tutamadığım bir video, belki daha önce izlediğiniz bir video ama umudumuzu tazelemek, her başarının ardındaki özveri ve sevgiyi bir kez daha anımsatmak için...

Tekrar izleyiniz...Ama; Lütfen önce metni okuyun, ardından videoyu seyredin...

Allah her çocuğa böyle yürekli bir baba versin ama böyle dert vermesin.

Oğlu babasına sorar : "Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?"

Kalp sorunları olmasına karşın baba, "Evet varım" diye yanıtlar.

Ve maratonu birlikte tamamlarlar...

Sonra baba-oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular.

Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu.

Oğlu bir gün babasına "Baba, birlikte bir Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle?" deyince baba bu kez de "evet" der ve kabul eder." (Anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3, 86 km'lik yüzme, 180,2 km'lik bisiklet ve nihayet 42,195 km'lik bildiğimiz maraton.

Baba oğul bu zor yarışı birlikte tamamladılar.



EVET YAPABİLİRSİN...

Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen kısa bir süre elinizdeki (yani sizin olan) vücut ve beyin ile yapabileceğinizi ve yapamayacağınızı sandığınız şeyleri düşünün.

Bu şeyler koşmakla veya başka bir sporla ya da bambaşka bir konuyla ilgili olabilir.

Yapılamayacağını düşündüğünüz için vazgeçtiğiniz hedeflerinizi veya korkup hiç girişmediğiniz meydan okumaları düşünün kısaca.

Sonra şunu bir hayal edin; yaklaşık 50 kiloluk bir ağırlığı 4 km yüzerek çekeceksiniz, sonra hiç durmadan onu bisikletinize yükleyip 180 km pedal çevireceksiniz, en sonunda da yine ara vermeden onu bir arabada iterek 42 km koşacaksınız.

Yapabilir misiniz? Yapılabilir mi? Bir insan bunu yapabilir mi? Ya da bir insan bunu ne kadar zaman sürdürebilir?

Birazdan okuyacağınız hikayeye inanmakta güçlük çekeceksiniz.

Ben ilk duyduğumda, onlarca video ve fotoğraf görmeme, birçok sitede ilgili yazılar okumama rağmen uzun süre inanamadım.

İnandığım zaman da bir çok duyguyu aynı anda yaşadım. Bir yandan elde ettiğim başarılar gözümde aniden küçüldü, bir yandan inanılmaz motive oldum.

Hikaye bir çiftin engelli bir çocuk sahibi olmalarıyla başlıyor.

Boynundan aşağısı felç olan çocuklarını doktora götürdüklerinde umutlarını kıracak haberler alıyorlar; "çaresi yok, iletişim kurulamaz, bir enstitüye yatırın ve unutun diyor doktorlar.

Çift, çocuğun gözlerindeki ışığı gördüklerini düşünüyor ve onu eve götürüp özel olarak ilgileniyor.

Bir gün başını hafifçe oynatarak iletişim kurabileceğini farkedip özel bir bilgisayar alıyorlar ona.

Çocuk dış dünyayla iletişim kurmaya başladıktan bir süre sonra kendisi gibi engelli insanlarla ilgili okurken, felçli bir atlet için 5k koşusu düzenlendiğini öğreniyor.

Babasına koşuya birlikte katılmak istediğini söylüyor. Katılıyorlar ve koşuyorlar.

Baba asker olduğundan 5 km koşmakta ve bu süre zarfında çocuğun tekerlekli sandalyesini itmekte çok zorlanmıyor.



Koşu sonrası çocuk, babası koşup kendisini tekerlekli sandalyede iterken engelli olduğunu unuttuğunu söylüyor babasına.

Belli ki, bu, baba için inanılmaz bir motivasyona dönüşüyor.

O günden (1977) sonra 2009 yılının sonuna kadar 234 Triatlon, 67 maraton ve 89 yarı maraton dahil 1009 yarışa katılıyorlar.

Tüm bu yarışlarda baba oğlunu da taşıyor.

Triatlon yarışlarında, denizde oğlunu bir botun üstünde beline bağladığı bir iple çekiyor, bisiklette taşıyor ve koşarken tekerlekli sandalyesini itiyor.



Bu şekilde bitirdikleri triatlonlardan 6 tanesi ironman, 7 tanesi yarı ironman;



Bu noktada belki de bilmeyenlere bilgi vermek, bilenlere ise olayın inanılmazlığını daha da netleştirmek için bu yarışların tam olarak ne demek olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Triatlon: 1,5 km yüzme, 40 km bisiklet, 10 km koşu; yarı ironman: 1.93 km yüzme, 90 km bisiklet, 21.09 km koşu; ironman: 3.86 km yüzme, 180 km bisiklet, 42.2 km koşu.

Yani Dick Hoyt oğlu Rick'i yaklaşık 4 km yüzerek çekiyor, 180 km bisiklette taşıyor ve üstüne oğlunun tekerlekli sandalyesini iterken maraton koşuyor.

Bunları okurken veya izlerken insanın gözleri yuvasından fırlıyor (en azından bana öyle olmuştu, hala da oluyor).

Eminim herkese çok büyük bir olay olarak görünüyordur.

Ancak son 2 yıldır naçizane uzun mesafe koşma çabası gösteren birisi olarak bir maratonu bitirmenin ne zor bir şey olduğunu gördükten sonra bu hikayeye inanmak bana daha da zor geliyor.

İşin çok daha garip bir tarafı var.



Bu baba oğul katıldıkları bu yarışlarda sonuncu olmuyorlar, en iyi derecelerini duyunca yerinden fırlayan gözlerime uçuklayan dudaklarım da katılıyor.

Bazı en iyi dereceleri: maraton: 2 saat 40 dakika, yarı maraton: 1 saat 21 dakika, ironman 13 saat 41 dakika;

Profesyonel sporcu olmayan normal bir insan için kimseyi itmeden çekmeden bile bu derecelere ulaşmak çok ama çok zor.

Maratonda dünyanın en iyi derecesi 2 saat 4 dakika;

Bu hikayenin bir yerlerinde baba kalp krizi de geçiriyor. Ama iyileştikten sonra yarışlar durmuyor devam ediyor.

Ve bildiğim kadarıyla hala da hikaye devam ediyor.

Hatta Baba Dick Hoyt'un bir hedefi de kendisi 70 yaşındayken yani 2011'de Boston Maratanu'nu yeniden koşmak.

Eğer bu hikayede sizi kalkıp birşeyler yapmak konusunda motive etmiyorsa gerçekten şaşırırım.

Dick ve Rick Hoyt'un parolaları "Yes you "can"; yani "Evet yapabilirsiniz"...

"Evet gerçekten yapabilirsiniz, yapabiliriz"

Benim şu an için uzun vadede kendime koyduğum (Hoyt ailesinin elde ettikleri yanında küçük de olsa) hedefim,

27 Haziran 2010' da Antalya / Kaş'ta yapılacak olan, MEİS'ten / KAŞ'a Yüzme Maratonu ile, 18 Haziran 2010 Tarihin de İstanbul'da yapılacak olan "Kıtalar arasi Boğaziçi Yüzme Maratonuna" katılıp, bu yarışmaları iyi derecelerle bitirmek..

Bu maratonları iyi derecelerle bitirebilirmiyim? "Evet, indirebilirsin" diyor Hoyt Takımı, "eğer istersen her şeyi yapabilirsin"...

(Videoyu İzlemek için : http://www.dailymotion.com/video/xg3eng_baba-oyul_sport

MEİS / KAŞ YÜZME MARATONUNA KATILMAYA KARAR VERİYORUM...

Evet, eğer ben istersem her şeyi yapabilirdim. Çevremden gelen tenkitlere kulaklarımı tıkayıp, 27 Haziran 2010 da Antalya/Kaş'da yapılacak "MEİS/KAŞ YÜZME MARATONU" ile; 17 Temmuz 2010 da, İstanbul Boğazın'da yapılacak olan

"KITALAR ARASI, YÜZME MARATONU"na katılmaya karar verdim. "Yes you "can"; "EVET, BEN İSTERSEM HER ŞEYİ YAPABİLİRİM".

 
"MARATON HİKAYESİ" DEVAM EDECEK....


http://halukcangokce.com
Kişisel siteme ulaşmak için, yukarıdaki e-mail adresini kullanın ..

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org