Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

NİHAT GÖKYİĞİT Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

NİHAT GÖKYİĞİT Bülent Şenver'in Odası Televizyon Programı
18.08.2007
Okunma Sayısı : 12113
Oy Sayısı : 12
Değerlendirme : 5
Popülarite : 5,4
Verdiğiniz Puan :
 

 

NİHAT GÖKYİĞİT Bülent Şenver'in Odası Televizyon Programı
.
.
.
Türk bankacılık sisteminde bir çok ilke imza atmış tecrübeli ve uzman duayen bankacı Bülent Şenver ile güzel bir televizyon programı söyleşisi yaptık.

Sizlerle paylaşıyorum.
.
.

 izlemek için 

.
.

 dinlemek için 

.
.

NİHAT GÖKYİĞİT Bülent Şenver'in Odası Televizyon Programı
Deşifresi
.
.
Nihat Gökyiğit (NG)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ: Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit.

Niaht Bey hoşgeldiniz

NG: Hoşbulduk, merhaba.

BŞ: Nihat Bey sizi ben gördükçe hep böyle enerji doluyorum.

Yüzünüzü gördükçe, gülüşünüzü gördükçe ve yaptıklarınızı hatırladıkça bana bir enerji doluyor nasıl oluyor bu?

NG: Belkide son yıllarda daha ziyade bu doğa ile ilgili faaliyetlerim beni dahada bir hayata bağladı diye düşünüyorum.

Araziye çıkıyorum çok sık , yürüyüşler belki bana faydalı oluyor.

BŞ: Tekfen Holding'le biliniyorsunuz iş adamı olarak.

NG: Tabii tabii her gün yine işimize gidiyoruz.

BŞ: Gidiyorsunuz hala maşallah.

Ama Tekfen'le bilinmenizin dışında da siz tabiat aşığı bir insansınız.

NG: Evet ona hakikaten aşık oldum .

BŞ: Ben şimdi sizin yakanızda görüyorum bir yaprağı görüyorum bu TEMA'nın değil mi?

NG: TEMA'nın simgesi evet.

BŞ: Tabiatında siz bitki kısmı, yeşillik ve bitkisel ve aynı zamanda da arıcılık diyorsunuz bir anda hayvan tarafınada dönüyorsunuz . Nasıl bu aşk sizde başladı?

NG: Ben o zaman birazcık gençlik yıllarıma hatta çocukluk günlerime gideyim ben.

Artvin doğumluyum.

Orasıda hakikaten bir doğa harikası bir yer.

Tabii bozuldu zamanla.

Ama orada çocuklukta gençler için bazı hatıralarım faydalı olabilir şöyleki ;

Bir kere dedem şunu anlatırdı bize.

Orada devamlı muhacır oluyorlar.

Merzifona kadar Konya'ya kadar gidenler olmuş.

Tekrar dönüyorlar Ruslar'la devamlı muhabereleri var orada.

Ve bir defasında da artık bunlar dönüyor oradaki Ermeni'ler Batum'a gidiyorlar.

Ve yerlerini satıyorlar.

Dedem de birisinin arsasını alıyor.

Böyle çarşıda Baraka.

Ama yeri onun için önemli.

Onu alıp bir mağaza yapmak istiyor.

Çünkü çocuklarına iki oğluna, babama ve rahmetli amcama işte ne kadar diyor işte Ermeni'yle konuşuyor 60 altın.

Onu tedarik ettim götürdüm diyor ve el sıkıştık tamam.

Sonra ben düşündüm.

Acaba bu ülkeden gidiyorum satamam belki diye içinden geçen fiyatı istememiş olabilir mi tam? diye.

Bir rahatsızlığa kapıldım.

Ve orada çocuklarım rızık kazanacaklar , burada böyle muhacır olmuş, muhtaç olmuş, bir kimsenin gözü arkada kalmamalı diye düşünerekten tekrar gittim.

Evine girmesine artık 3-5 gün kalmış.

Ben bunu almaktan vazgeçiyorum.

Niye?

Yapma etme.

BŞ: Bu kadar pazarlık etmişiz.

NG: Pazarlık etmeden bana ne istediysem  verdiniz.

Anlattım sen belki gönlünden geçen fiyatı tam istememiş olabilirsin .

Dedi ki hayır benim istediğim fiyatı sen aynen verdin ne olur vazgeçme.

Ben 30 altın daha götürmüştüm yanımda.

Onu da cebimden çıkardım verdim.

Bunu da alıyorsan alıyorum yoksa almam bu arsayı. Dedim.

Tabii şimdi bunlar çocukluğumda çok önemli işaretler veriyor çok.

Dürüstlük konusunda.

BŞ: Bu zihniyet bugün varmıdır sizce?

NG: Yok  ne yazık ki yok tabii .

Şimdi bu defa oraya bir mağaza yapıyor dedem.

Rahmetli babamın mağazasında ben o zaman ilkokul ikinci sınıftaydım.

Ama ben de güzel çok önemli bir tesir bırakmış.

Yaşlı bir adam geldi mağazaya. 

Bembeyaz sakallı .

Bayağı yaşlı.

Çıkardı büyük bir mendil.

Böyle içinden paraları döktü tezgahın üzerine.

Ahmet Bey dedi babama.

"Bunları alacaksın"

Babam da tezgahın öbür tarafında.

"Nedir bu para ?" diye sordu. 

Adam:

"Ben buradan iki ay  evvel geldim.

Bir alışveriş ettim.

İşte bir top bez, bir top divitin, bir top basma aldım.

Götürdüm köye.

Sordular kaça aldın?

Hesap ettiler ettiler.

Sen benden noksan para almışsın Ahmet Bey "diyor.

Babamda diyor ki;  

"Senin orada yanlış yapma ihtimalin daha fazla onun için parayı alamam" diyor. 

O da diyorki:

"Ne olur bu parayı al. Ben tekrar gelemem buraya çok yaşlıyım.

Bunu al.

Beni bu yükle gönderme" diyor.

Babam da diyorki:

"Belliki sen çok çok iyi bir adamsın.

Ama kusura bakma.

Sen kendini düşünüyorsun. 

Beni düşünmüyorsun.

Bu yükü benim üzerime bırakıp nasıl gidersin? Parayı alamam" diyor.

İşte komşu dükkan sahipleri geldiler dedilerki Müftü'yü çağıralım ona soralım. Bu durumda ne yapacağınızı ona soralım.

Müftü de yakında.

Aldılar geldiler Müftü'yü.

Olayı Mifti'ye anlattılar. 

Müftü dinledi.

Dedi ki "Abidi'yi alın gelin bana" dedi.

Abidi yaşlı bir adam fakir, kimsesiz.

Bir barakada kalıyor. Herkes yiyeceğini götürüyor.

Abidi'yi aldılar getirdiler.

Müftü babamın adamdan almadığı  paraları Abidi' ye verdi ve meseleyi çözdü.

Şimdi bakın bunlar nasıl etki bırakıyor insanda? 

O dönemde yoksulluk her şey var.

BŞ: O insanlara bu değerleri veren  ve bu şekilde düşündüren  sizce neydi?

Zenginleşince değerler kayıp mı oluyor? 

Allah korkusu mudur bunu yaptıran nedir?

NG: Ahlaki değerler bunlar.  

Ne yazıkki ahlki değerler toprak gibi aynen erezyona uğradı.

BŞ: Ahlaki değerler erezyona uğradı.

NG: Ahlaki değerler, onlar çok çok önemliydi.

Ve inşallah oraya eskiye doğru tekrar dönüş olur. Bunları hatırlayarak.

İşte aldı babam beni gidiyoruz yolda.

Koşa koşa birisi geldi dediki.

Ahmet Bey dedi benzin deponuz varya sizin  gaz yağı deponuzun üzerine çökmüş. 

Bütün gaz yağları yere dökülüypr. Koşun. Yandık.

O zaman gaz yağı çok önemli bir maldı.

Babam gaz yağını  huduttan gider alırdı. Batum'a yakınız.

Gaz yağı o zaman hem ışık için hem pişirmek için hem su ısıtmak için çok önemliydi.

BŞ: Gaz yağı değerli.

NG: Çok değerli bir mal gaz yağı.

Onun bir deposu vardı.

"Depo çöktü. Bütün gazyağları yola akıyor" dedi. Koşa koşa heyecanla.

Babam baktım hiç heyecanlanmadı.

Döndü geriye yolda amele çağırıyor.

Sen boş musun gel, sen gelirmisin?

Hiç paniğe kapılamadan.

Dükkana uğradı oranın anahtarlarını aldı gitti. Adamlara tabii.

Bir kat yıkılmış, diğer tenekelerin üzerine düşmüş akmışlar. 

O etkide bende paniğe kapılmamayı öğretti.

Babamın başından geçen bu olay bana hayatta sorunlar ile karşılaştığımda paniğe kapılmamayı öğretti.

Sakin kafa ile sorunu çözmek için plan yapıp karşılaştığım sorunları çözmeyi öğretti bana.

BŞ: Paniğe kapılma.

NG: Evet çünkü hiçbir şey yapamazsın kapılırsan paniğe. 

Deli gibi koşarsın sağ sola paniğe kapılırsan.

Ama ciddi bir şekilde "Şimdi benim ne yapmam lazım" diye düşünüp tedbir alarak sorunun üzerine giderek prblemi çözebilirsiniz.

BŞ: Babanız Ahmet bey o yaşta dahi yaptıklarıyla size örnek oldu.

NG: Örnek oldu tabii onları anlatıyorum.

Bir de tabii milli hisler bakımından gene birgün beni aldı "Postaneye gideceğiz" dedi babam.

Çünkü ülkede çok önemli bir karar var.

Montrö anlaşması müzakere ediliyor 1936.

BŞ: Siz kaç yaşındasınız o zaman?

NG: Ben 25 doğumlu olduğuma göre 36'da 11 yaşındayım. O zaman ne telefon var ne bir şey var , telgrafta çalışmıyor doğru dürüst yalnız postanede böyle manyetolu haberleşme var.

BŞ. Telgraf gibi mi?

NG: Evet telgraf gibi oradan haber alınıyor gazeteler 10 gün sonra geliyor İstanbul'dan bazen 15 gün. Postane etrafında halk toplanmış ve büyük merakla bekliyorlar ne oldu bu anlaşma diye. O büyük Atatürk bir zamanını kolladı onun çünkü boğazlarda hakimiyetimiz yoktu bugüne kadar onuda halletti o anlaşma ile Montrö ile fakat orada o halkın heyecanı , gecenin bir saatinde haber geldi evet anlaşma imzalandı diye muazzam bir fener alayları yaptılar . Bakın ülkenin o ücra yerinde bile milli hisler heyecanlar ne kadar ayakta ne kadar duygulu insanlar.

BŞ: Tabii o Türkiye ile ilgili  önemli kararların alındığını ücra köşeler zaten biliyor ve takip ediyor

NG: Takip ediyor o kadar az haberleşme olmasına rağmen. Bunlardan kısa kısa resimler çekiyorum.

BŞ: Tabii, tabii çok güzel. Ben şunu anlıyorum mesajlarınızdan bir şekilde değerlerimiz yok oluyor kayboluyor diyoruz ya belki bunların bir şekilde nedenleride siz babanız Ahmet Bey'den önekler verdikçe biz babalar diyede kendime kabahat çıkartıyorum demekki babanız Ahmet bey'in sizinle ilgilendiği kadar biz baba Bülent olarak kendi çocuklarımızla ilgilensek onlara doğru örnekleri göstersek, onlara o güzel değerleri aşılayabilsek herhalde onlarda farklı insanlar olur.

NG: Evet. Ve ortaokulu bitirdim Artvin'de yalnız ortaokul var, lise için ya Kars'a ya Trabzon'a gidiyorsunuz, şimdi okul sayısını sayamazsınız Artvin'de bir iki fakültede var o zaman öyleydi.

İki tane de ilkokul vardı ve bana dediki sen Robert Koleje kayıt olacaksın, niye baba? Çünkü bir yabancı lisan öğrenmen lazım .

BŞ: Robert Koleji öğrenmiş, bilmiş, araştırmış.

NG: Evet hatta bir kardeşinin oraya girmesinde yardımcı olmuş zamanında, oraya seni göndereceğim dedi ve oradaki eğitim tarzı daha değişik bir ufuk sana açar dedi babam şimdi bunlarda tabii çok önemli.

Ve beni şimdi Artvin'den Hopa'ya 85 kilometre o zaman.

Ama bir gün evvelden gideceksin 85 kilometreyi.

Yollar öyle yollar. 

Arabaların patlar lastiği, tamir edilir. Virajlar vesaire.

Bir gün evvelden gidersiniz ki ertesi gün vapura binebilesiniz.

Beni götürdü vapura.

İşte annemde uğurladı rahmetli.

Ve babam dediki sen artık büyüdün. 15 yaşındayım. Sen bu yolculuğu yalnız başına yapabilirsin diyor bana.

Ama birisinede demişki Nihat'a göz kulak ol demiş.

Ama ben bilmiyorum onu.

BŞ: Yine dayanamıyor.

NG: O zaman 13-14 günde gidiliyor Hopa'dan İstanbul'a neden?

Çünkü harp esnası 1940 yılı ve mayınlar var denizde tehlikeli muazzam vapurlar gündüz gidiyor.

Bir limana bir yere giriyor gece hareket yok.

Gündüzde gözcüler var vapurun üzerinde. 

O zaman vapurlarda koyunlarda var.

Yüklerde var. Her girdiği limanda birkaç saat indiriyor, bindiriyor.

Öyle bir yolculuk.

BŞ: Siz 14 gün yolculukla geçtiniz sonra İstanbul'a indiniz.

NG: Dedem beni alacak diye vapurdan tahmin ediyordum ama babam bana dediki ben sana adres vereceğim sen gidersin bulursun dedi .

Şimdi bana hep bir özgüven aşılamaya çalışıyor bellki.

BŞ: Vapurda o tarihlerde ne tarafa yanaşıyordu? Haydarpaşaya mı?

NG: Galata'ya. 

Ve adresi aldım.

Gittim Kocamustafapaşa'ya dedimin evine.

Dedem akşam dedi ki;

"Sen okumak için geldin galiba?"

"Evet" dedim.

"Robert Koleje okumaya geldşm."

Ben bekliyorum beni elimden alıp götürecek diye.

Ne gezer.

O da bana yolları tarif etti.

İşte buradan otobüse binersin Eminönünden Bebek taranvayına gidersin. En son durağa yürürsün.

Giitim kayıtlar dolmuş dediler.

Tabii ama amcam o okulda babamın yine gayretiyle okula giren amcam orada çok başarılı bir talebeymiş.

Onun sayesinde onun oradaki güzel talebe cemiyeti başkanı olmuş ve Sümerbank hesabına İngiltere'ye gönderilmiş.

Çok iyi bir talebe.

Onun hatırı için kayıtlar dolduğu halde beni aldılar.

Şimdi bunları ufak resimler çekerek anlattım ama bunun özeti şu ;

Birtakım çocukluktaki hatıraları insanın hayatına yön veriyor, etkiliyor.

İkincisi özgüven aşılamak.

Çocuğa küçük yaşta "Sen kendi kaydını kendin yaptır" diyen dedemden Allah razı olsun.

Benim özgüven sahibi olmamda emeği büyük olmuştur. 

BŞ: Özgüveni aşılamamız gerek.

NG: Evet bu yolu gidebilirsin .

Herşeyi siz yaparsanız, hallederseniz sizin çocuğun cesareti , özgüveni, girişimciliği istenilen seviyeye ulaşamaz.

BŞ: Tekfen ortaklarınızıda o okuldamı tanıdınız?

NG: Ben bir ortağımı o okulda tanıdım Feyyazı.

BŞ: Feyyaz Berker'i o okulda tanıdınız.

NG: Feyyaz Berker'i 1940 yılında tanıdın onunla 66 yıl arkadaşlığımız var.

BŞ: Sınıf arkadaşınızmıydı?

NG: Orada sınıf arkadaşımdı.

Ondan sonra Amerika'da da aynı okula gittik.

Döndükten sonra üç sene ayrı ayrı yerlerde çalıştık.

Sonra tekrar buluştuk.

Aynı yerde hava meydanları inşaatı işinde çalıştı.

Ben üç sene o zaman NATO hava alanları inşaatı başlamıştı onu yapan üç firmadan müteşekkil bir  mütehatlik kurumu  vardı orada üç sene çalıştım.

Ondan sonra yine ortağım Feyyaz'ın çalıştığı hava meydanları inşaat reisliğine bende oraya geçtim.

Bana orada iş teklif ettiler. 

Konya hava  meydanlarının kontrol amirliğini verdiler.

Dolayısıyla aynı müessesede üç sene beraber çalıştık .

Orada Necati'yle tanıştık.

Üçüncü ortağımızla.

Ve üçümüz beraber zaten bir zamandan beri kendi işimizi kurmak hevesimiz heyecanımız vardı.

BŞ: Maaşlı çalışmayı bırakıl dediniz.

NG: Üç sene özel sektörde, üç sene kamuda ki tecrübeyi kazandıktan sonra biraz gençlere bunuda söylüyorum o tecrübede çok faydalı kendi işini kurmadan evvel böyle bir tecrübede çok faydalı.

Ondan sonar kendi işimizi kurduk.

BŞ: İş almadan mı kurdunuz?

Hiçbir işiniz yokken, yada dışardan bir iş alıpta mı kurdunuz?

Bir iş garantiniz varmıydı?.

NG: İş garantimiz yoktu.

Ama iş adeta bize yağdı.  

Müşavir mühendislik  diye bir firma kurduk.

Orada bir takım müşteriler bize geldi.

Onlarda da bilmiyorum birkaç resim onlardanda çekebilirim.

Hepsini anlatmam çok zor.

Mesela ben o üç sene hava meydanlarında inşaatında müteahhit firmasında Amerikan müteahhit firmasında çalışırken oranın kontrol teşkilatı Amerikan istihkam sınıfını yapıyordu.

Askeri inşaatlardı bunlar.

Ve bende toprak inşaatı bölümündeydim.

Kum, çakıl, beton asfalt yani miks dizayn bunların çalışmalarını yapıyordum.

Toprak sıkışmalarını yapıyordum, vesaire.

Ama orada şunu söyleyeceğim gençlere her ne yaparsanız biraz fazlasını, iyisini,doğrusunu yapmaya çalışın.

Muhakkak surette o bir yerde karşınıza geliyor  sizi buluyor.

Farkediliyorsunuz yani.

Ben mesela orada toprak sıkışmalarını yaparken bir zaman alır toprak sıkışması , toprak ne kadar sıkışabilir onun için bir takım testler var bu 5-6 gün sürebiliyo .

Aynı testlerle beraber toprağın bazı özellikleri var.

Çok çabuk bulunabilen 2-3 saat içinde bulunabilen özellikleri var. 

Ben onlarla esas yoğunluk ve uzun zaman alan yoğunluk testleri arasındaki relasyonu ilişkiyi kuran bir çalışma yaptım.

Orada o esnada ve geldi adam çok etkilendi ondan.

Çünkü toprak çok süratli değişiyor siz ona yetişemiyorsunuz.

Bir taraftan inşaat devam ediyor.

Ve  o adamı çok etkiledi.

Aradan 4 sene geçti biz bu işi ilk kurmuşuz. 

İstanbul'da, Ankara'da Tony Anger arıyor dediler. 

Gittim.

Dedi ki biz tekrar geldik.

Sinop'ta bir iş yapacağız.

Yine bir hava limanı. Şöyle bir işlerim var benim o işleri yapar mısın?

Olur dedim. Bir teklif hazırlıyım.

Teklifi şimdi hazırla dedi.

Bende şurada burada   başka işe bakıyorum.

Hemen hiç başkasına müracaat etmeden benimle görüşerek o işi bana verdi.

Bakın 4 sene sonra. Doğru ve düzgün iş yapmanın sonucu yıllar sonar adam beni bulup bana yeni iş verdi.

BŞ: Ne kadar güzel güven önemli.

NG: O güven ve işe ilgimi gördü

BŞ: Ben şimdi size bir soru yağmuru hazırladım o soru yağmurunda size sorular soracağım.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit'le beraberiz şimdi soru yağmuru.

Kısa kısa cevaplarla ben size sorularımı sormak istiyorum.

Sizce büyük holdingleri yönetirken rastlanabilecek , rastlayabileceğimiz en ciddi sorun ne olabilir?

NG: Şimdi sorun muhakkak vardır, iş varsa sorunda var beraberinde bunuda kabul etmek lazım.

Bu sorunlar çeşitli alanlarda oluyor.

İş alırken onun finansmanı.

İş alırken ona göre teşkilatlanma.

Hem insan kaynağı bakımından hem makine teçhizat bakımından onların tedarik edilmesi doğru alınması.

İşe başladıktan sonra  işçi hareketleri. Ki bugünlerde son yıllarda gayet güzel bir uyum içinde çalışıyor işçi, işveren. 

O zaman biraz daha kavgalıydı bu işler. Onlar sorun olarak gelebiliyor.

Yalnız holdinglerin değil her türlü işin en önemli kaynağı olan insan kaynağı .

Bu çok söylendi bir işi şirket yapmaz oradaki insanlar yapar o insanlar hakikaten önemli bir kaynak ne maddi imkanlar, ne ekipman, ne bir şey .

BŞ: Şunuda ben size sorsam desem ki siz zihninizi biraz düşündüğünüzde, yorduğunuzda, ortaklarınız Feyyaz Berker ve Necati Akçağlılar'la ilk yaşadığınız fikir ayrılığını hatırlayabiliyor musunuz?

NG: Deminki konuda insan, sorunlar derken o önemli insan kaynağını idare ederken adalet içinde olmak, adil olmak , onu hemen farkeder sizin insan kaynağı ve orada büyük bir burkulma hissedersiniz.

Çok adil olmak la

zım her konuda ve çok önemli bir şey daha var orada yaratıcılığı önünü kesmeyin.

Ben bugüne kadar bunu böyle yapıyordum sen nereden çıkardın bunu şimdi yeni bir fikir geldiği zaman ona imkan yaratmak.

Bu çok çok önemli bence onada bir örnek vereyim.

Gülüç Barajı inşaatını yapıyoruz.

Ereğli Demir Çelik'in kendi barajı vardı o zaman.

Orada işe başlayacağız şantiye şefi dediki barajın eksenini 7 derece değiştimemiz lazım.

Nereden çıkardın bunu şimdi?

Bakın proje yapılmış.

Devlet Su İşleri müteahhitine verilmiş.

Hem bu dediğin doğru mu?

Hem iş çok aksayabilir demedik.

Gel anlat dedik.

Ankara'da o zaman merkezimiz.

Anlattı ve ikna olduk.

Hakikaten çeşitli sebeblerden aksı değiştirmek lazım geldiğini gördük.

Çok sebeb vardı.

Batardolar vardır.

Eğer sel gelirse ne olacak?

Sonra dedikki ona sen bunu oradaki kontrol amirine anlat. 

Projeyi tekrar buraya Devlet Su İşlerine gönderin teklif olarak .

Şimdi bakın onun çok doğru olduğunu sonra bulduk biz onu öneleyebilirdik önlemedik .

O fikri gelen teklifi yani yaratıcılığı önleme, yolunu aç.

Bunlar sorun olarak gelebilir iş idaresine ama bu sorun değil tersine bu imkanı kullanmak lazım.

BŞ: Uzun vadeli size bir yarar sağladı , yaptığınız işi iyi yapmış oldunuz.

NG: Çok örnekleri var ama bir tane örnek verdim ben şimdi deminki soruya gelince.

: İlk düşündüğünüz fikir ayrılığı?

NG: Fikir ayrılığı genelde yeni bir işe girerken , yeni bir yatırıma girerken bunun riskleri var.

Bunun finans kaynakları nasıl bulunacak?

Bunun ileriye doğru bize yani bugüne kadar yaptığımız işe hakikaten katkısı olacak mı?

Daha zorlaştırı mı bazı işlerimizi?

Bunların herhangi birisinde bir fikir ayrılığı olduğu zaman biz her zaman dedikki bir şunu  daha görüşelim yani hep ittifakla karar almaya çalıştık .

Bu kararları biraz geciktirebilir ama burada üç oratğın gönül rızasıyla olması fevkalade bir şey.

BŞ: Üçünüzde evet demeden hiçbir işe girmediniz.

NG: Girmedik. Onu biraz geçiktirdik.

BŞ: Yani şöyle demediniz oylayalım iki kişi evet, bir kişi hayır, yapalım demediniz.

NG: Hayır. Konuşurken baktık ki tam ittifak olmuyorsa bunu bir daha görüşelim dedik.

Erteledik.

Ve hep düşündük ki üç kişiden bir kişi bu işi kabul etmiyorsa onu ikna etmemiz lazım.

Edemiyorsak yapmamamız lazım.

BŞ: Çok parası olan bir insan sizce neyi yapmamalı?

Ya da ne olmamalı?

Çok parası olan bir insan  neyi yapmamalı .

NG: Çok parası var diye gereksiz yatırımlar, israf hele fevkalade yanlış iş israf .

BŞ: Çok param var diye israf yapmamalı.

NG: Çok şey söylenebilir.

Ama neyi yapmalı diye bir sual sorarsanız ben derim ki bunu daha çok sosyal sorumluluk alanında, doğaya hizmet alanında bir yerlere kanalize etmek insanı daha mutlu kılar.

BŞ: Ben olsaydım yapmazdım dediğiniz eski Başbakan'ları da göz önüne getirerek siyasette ben olsaydım yapmazdım dediğiniz geçmişten hatırladığınız bir olay yaşadımı Türkiye?

Ben olsaydım yapmazdım siyasi hayat ile ilgili.

NG: Ben eğer yönetimde olsaydım siyasi bakımdan bu liberal ekonomiye daha erken giderdim.

BŞ: Geç mi kaldık.

NG: Geç kaldık liberal ekonomiye girişte.

Mesela bir fiyat kontrol mekanizması diye bir şey kurduk .

Çok çok yanlıştı bu büyüdü büyüdü devleşti .

Ampul imal ediyoruz o zaman ampulün fiyatını artırmak için

BŞ: Tekfen ampulleri.

NG: Oradan müsaade almamız gerekiyordu.

BŞ: Tekfen ampulde tektir mi diyorduk, bir slogan vardı.

NG: Güneş batar, Tekfen doğar.

BŞ: Güneş batar, Tekfen doğar

NG: Bir taraftan enflasyon var fiyatlar artıyor.

Ama fiyata zam yapamıyorsunuz.

Orası müsaade edecek. 

Orasıda diyorki bana fiyatların arttığına dair evrakları iliştir diyor.

Siz o evrakları iliştiriken mesela toplu sözleşme müzakereleri  yapıyorsun geriye doğru 6 ay uygulaması var onun henüz girmemiş, veya şu mal sipariş ettiniz gümrükte geldi şimdi bunu siz maliyete hemen girmesi lazım.

Çünkü geciktiği taktirde zararına mal satmaya başlıyorsunuz.

Bunu anlatamıyorsunuz onlara.

Ve bazı malların fiyatını gidip aldığımız yerlerden soruyorlar.

Ampulün flamanını ithal ediyoruz.

Acaba fiyatı doğrumudur diye oaraya soruyorlar.

Orası da diyorki bunu Türkiye'de Tekfen yapıyor oraya sorun diyor .

Böyle gülünç şeylerde oluyordu. 

Ama o mekanizma çok yanlıştı.

Orada herkes zarar etti.

Orada sanayici daha az  imalat yaptı.

Ne kadar çok imalat yaparsam o kadar çok zarar ediyorum dedi.

Daha az vergi Verdi.

Maliye zarar etti.

Ve tüketicide daha fazla fiyatla aldı.

Çünkü karaborsaya gitti mal.

Yalnız bir karaborsacı kazandı.

Herkes zarar etti.

Onu hatırlarım ve derimki bu geçikmiş bir karardı.

Liberal ekonomiye Türkiye sonunda gitti ama geciken bir karardı çok çok sıkıntılar bunun dışında yarattı o.

BŞ: Bugünün şartlarında siz yağmur sorusundan bir tanesi bu yerli malı ve yabancı malı konusundaki düşünceniz nedir?  

Çok ithalat yapılıyor diye hep söyleniyor , yerli malı imal etmek artık zorlaşıyor ve rekabet

NG: Bir kere marka bakımından bu marka yabancı marka, bu marka yerli isim diye hiçbir tasvife tabii tutmamak lazım. 

O mal Türkiye'de imal ediliyorsa üzerindeki marka ne olursa olsun o artık Türk malıdır.
Bugün biz böyle bir hasım duruma Türkiye'de imal edilen Ford arabaları için yahut Renault için markası yabancı diye bir tavır alabilirmiyiz?

Çok yanlış.

Markayı bir tarafa bırakalım.

Yerli malı kullanmaya özen göstermek düşmanlık duymadan özen göstermek yine bu liberal ekonominin bir parçası.

Çünkü biz onlara hasım vaziyetine girdiğimiz zaman bizim mallarımızda dışarıda hasım olarak görülecektir.

Onun için bu artık küreselleşmenin çeşitli mahsurlarıda var şüphesiz ama bu artık bir hayat tarzı olduğuna göre dünyanın buna ayak uydurmak ve en az zararı görmek ama bu arada yabancı marka, yabancı sermaye düşmanlığının çok yanlış olduğuna inanıyorum.

BŞ: Yağmurdaki son sorumuz şu; "Böyle gelmiş böyle gider."  sizce Türkiye'de böyle gelmiş ama böyle gitmemesi gereken ne var?

NG: Haksız rekabet.

Şimdi süt işinden örnek veriyim.

İçinde olduğumuz işlerden örnek vereyim.

Orada bir ineğin altından sütü sağmış güğümlere koymuş evlere dağıtan insanlar var.

Birde bir fabrikada prosesten geçilmiş süt var.

İkincisi çok sağlıklı.

Birincisi çok çok tehlikeli.

İçinde her türlü sağlığa zararlı bakteriler var.

Ben o zaman İngiltere'de gittim.

orada büyük bir organizasyon var. Süt birliği özel sektörün kurduğu.

Onlara dedimki siz bu proses edilmeyen sütün içilmesinde sağlığa zararlı olduğunu anlatan sokak sütçüsüyle mücaedele eden bir takım elinizdeki afişler, bilgiler bunları almak istiyorum.

Yok bizde böyle bir şey dedi , bizde dedi proses edilmeyen sütü içirmek için tabanca lazım.

BŞ: İçmez halk almaz.

NG: Almaz dedi.

BŞ: Ben sizi soru yağmuruyla ıslattım şimdi isterseniz biraz kurulanalım diyorum kurulandıktan sonra hoş sohbetimize devam edeceğiz.

Bülent Şenver'in osadında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit ile birlikteyiz, kısa bir aradan sonra devam edeceğiz.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Nihat Gökyiğit .

Nihat bey kurulandık şimdi bu bölümümüzde ben size bir vaka hazırladım,.

Etik vakası diyorum ben buna bu gerçek bir olay değil ben bunu kendi hayalimden yarattım ve o etik vakasını sizin için yazdım bunu okuduktan sonra size soracağım bu durumda siz olsaydınız siz ne yapardınız diye .

Şöyle bir vakamız var müsaade ederseniz okuyayım. Münevver hanım bankalara para çekme makinesi satan bir Amerikan firmasının Türkiye temsilcisidir.

Türk şirketi olarakta birçok bankaya bu ürünü satmaktadırlar.

O şirketin hem azınlık ortağıdır Münevver hanım hemde o şirkette yönetim kurulu üyeliği yapar.

Şirketin bütün bankacılık para çekme makineleri içerisindeki Pazar payıda yüzde 30 dur.

Önemli bir paydır. Münevver hanım'ın kocası ise o bir bankacıdır, bir bankada çalışmaktadır.

Bir gece eve gelir kocası sevinçlidir ve Münevver Hanım'a müjde verir ona der ki karıcığım beklediğimiz oldu .

Çarşamba günü yapılacak yönetim kurulunda beni Alem bank'ın genel müdürü yapacaklar.

Tabii ikisi birden sevinirler.

Dışarıya yemeğe çıkarlar bunu kutlamak için.

Ama yemek boyunca Münevver Hanım'ın aklına bir konu takılır.

Sevinci yarıda kalır yedikleri neredeyse boğazına takılır hem kocasının gözüne bakar hemde zihninden düşünmeye başlar .

Alem Bank bizim para makinesi, sattığımız en önemli bankadır.

Ve toplam satışlarımızdaki cirosuda çok çok önemlidir.

Şimdi kocam benim ortağı  olduğum bir şirketin en büyük müşterisinin genel müdürü olmuştur.

Acaba ne yapsam, ne şekilde hareket etsem diye düşünmeye başlar.

Sayın Nihat Gökyiğit Münevver Hanım'ın yerinde siz olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız?

NG: Ben bu faaliyeti çok dürüst bir şekilde yapıyorsam Münevver Hanım gibi ben bundan etkilenmem.

Ben derimki ben kaliteli bir malı uygun fiyatla yapıyorum.

Rakiplerimle haksız rekabette değilim.

Demin konuştuğumuz dolayısıyla orada o bankanın başına benim eşimin gelmesi bende bir burukluk uyandırmaması lazım.

Eğer  yaptığım işte doğru dürüstsem.

BŞ: Bu tamamen Münevver Hanım olarak sizin düşünceleriniz.

Birde başkalarının sizin hakkınızda ve kocanız hakkında neler düşünebileceğini düşündüğünüzde, yani kendi vicdanınız rahat olmasına rağmen bu tür bir ilişki içerisine girmenin toplumda yaratacağı soru işaretleri açısından haklı aldığınız bir işi dahi yok canım akşam evde konuşmuşlardır, ihale fiyatlarını söylemiştir, söylemiştir, yok söyler, söylemez mi?

Kamuoyu ve dışarıya karşı haketmediğiniz bir imajın yaratılmasına neden olacak bir ilişkiyi devam ettirmekten rahatsız olurmuydunuz?

NG: Böyle bir rahatsızlık yaratılabilir.

Ama bu bankanın en üst düzeyinde yöneticiliğini alan eşi kendi yaptığı işi o derece iyi gözden geçirmeli ki burada bu gibi birtakım söylentiler olursa ona çok açık, dürüst cevap verebilecek şekilde olaya bakmalı.

Şimdi ben burada bir şey daha anlatacağım eğer zamanımız varsa.

Şimdi bir Rafineri  inşaatını yapıyoruz yaptığımız işler çeşitli işler fakat oranın başındaki yönetici Amerikalı beni davet etti dediki burada  iş bitmeden evvel birde tesisat işimiz var .

Parkları var, ağaçları var, çeşitli bitkileri var.

Bunuda sizin yapmanızı istiyorum.

Ben dedimki bu işle hiç ihtisasımız yok burada biz mahçup olabiliriz onun için bunu bize vermeyin diyorum ben.

Oda diyorki sizde güzel bir organizasyon sistem kurma kabiliyeti var şirketinizin siz bununla ilgili bu işi bilenleri bulur getirirsiniz buraya ve bu işide güzel organize edersiniz.

Bana getirdiğiniz masraflar benim için Kabul. 

Her türlü ne masraf getirirseniz bunun üzerine yüzde 10 genel gider, yüzde 15 müteahhit karı koyacağım ödeme yapacağım.

Şimdi bakın bana öyle bir güven gösteriyor ki.

Güven çok önemli.

Ben teşkilatıma dedim ki şiz bir mal alırken dikkat ediyorsunuz tabiki.

Ama burada en az üç yerden teklif alacaksınız.

Çünkü büüyk bir itimat gösterildi bize.

Burada masrafı ne kadar yüksek gösterirseniz o kadar kar edeceksiniz.

Bu güveni bana gösteriyor.

Onun için ben çok daha dikkatli olmaya mecbur kaldım.

Kendi işimizde mal müba ederken acele iş aldık getirdik.

Fiyatı bu tamam.

Ama orada daha dikkatli hareket ettik.

Şimdi burada da Münevver Hanım'ın eşi şu işi yaparken çok daha dikkatli olması lazım.

Ve kendi içerisinde benim bir rahatsızlığım yok diyebiliyorsa o zaman işe devam edebilir.

Bence ve bu tip dedikoduların  hep olacağını kabul etmek lazım her işte var.

Bu tür dedikodular her işte olur mühim olan yaptığınız işi dürüst yapıyorsanız ve bunu müdafa  edebiliyorsanız yüksek sesle hiç korkmayın devam edin derim.

BŞ: Gençler için şimdi sizden üç yap üç yapma diye bir şey isteyeceğim .

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit ile birlikteyiz, şimdi üç yap üç yapma.

Gençlerimiz için gençler muhakkak yapın diyeceğiniz muhakkak yapın hayatınızda diyeceğiniz aklınıza gelen üç tane şey.

NG: Deminde geçti her ne yapıyorsan en iyisini, en doğrusunu yapmaya gayret et.

Bu seni er geç farkedilirsin.

Bir yabancı dil en iyi şekilde bir yabancı lisan öğrenmeye gayret et, bunuda söylüyorum.

BŞ: Üçüncüsü.

NG: Yaratıcılığın önünü kesme, yol ve ona.

: Kendileride yaratıcı olsun, başkalarının yaratıcılığınıda önlemesin.

NG: Önlemesin kendisi bir kere yaratıcı olsun, girşimci olsun ama başkalarınıda şey yapmasın.

Belki onuda şöyle açmak lazım.

Bir başka tarafını söyleyeceğim.

Size bir teklif geldiği zaman buna hayır demek için düşünmeye başlamayın hemen.

Evet demek için düşünmeye başlayın.

Evet demek için en gibi mahsurlar olur düşünün.

Ama evvela ben buna hayır diyeceğim onun malzemesini hazırlamaya  başlamayın.

BŞ: Çok güzel bir yaklaşım değil mi?

Önce evet demek için hazırlanın, evet demek için sorular sorun, sorular hayır çıkabilir ama yolunuz evete doğru

NG: Önce hayır derseniz o zaman hayır dediğiniz için hayır kelimesini savunmak için bahaneler ararsınız.

Ben baştan hayır dedim diye düşünüp "Hayırın" sebeblerini aramaya başlarsanız.

Belkide çok doğru bir işi doğru bir teklifi önlemiş olabilirsiniz.

BŞ: Şimdide yapmayın kısmına hani üç tane sakın sakın yapmayın.

İçki içmeyin gibi klasik şeyleri söylemeyelim diyorum ben.

Onun dışında yönetici yetişecek gençlerimizede hani bir şirkete girecekler çalışmaya başlayacaklar, yükselecekler iş hayatlarında sakın şunu yapmayın.

NG: İtilaf yani anlaşmazlık yaratmayın daima çözüm yolunu arayın.

BŞ: Çözümsüzlük önemli ve kötü bir şey olabilir, itilaf yaratmayın.

NG: Sürtüşme dargınlık yaratmayın.

Bunun içinde tabii dost  kazanmakta var bunu söylüyorum.

BŞ: Birde sizin güzel bir sözünüz var Şeyh Edebali'nin değil mi? Onlarda onlara çok güzel sözler oluyor.

NG: Evet onun içinde yap yapma hepsi var.

Belki onu söyleyebilirim ben yanımda taşıyorum onu

BŞ: Çok güzel bir söz, güzel mesajlar var orada. Kim kime söylemiş onu.

NG: Şeyh Edebali Osman Gazi'ye söylüyor. 

O idareyi ele alınca Osman Gaziye diyorki;

"Ey Oğul sen artık beysin.
Bundan sonra öfke bize uysallık sana ,
gücengenlik bize gönül almak sana,
suçlamak bize katlanmak sana,
geçimsizlik anlaşmazlık bize, adalet sana,
kötü söz haksız yorum bize, bağışlamak sana,
bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana."

BŞ: Ne kadar güzel öğütler.

NG: Ne yap ne yapma hepsi var bunun içinde. 

Bir söz dah avar Mevlana'nın buda çok biliniyor ama çocukların hatırlaması için.

Mevlana Hazretleri'de diyor ki;

"Şevkat ve merhamette güneş gibi ol,
başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,
sehavet ve cömertlikte akarsu gibi ol,
hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
tevazu ve mahiyette toprak gibi ol,
yani alçak gönüllülükte toprak gibi ol, 

toprak hakikatten öyle her türlü eziyeti yapıyoruz hala bize vermeye çalışıyor.

"Olduğun gibi görün göründüğün gibi ol."

Bunda da hepsi var ne yap ne yapma diye.

Çok sevdiğim sözler bunlar.

BŞ: Ne kadar güzel şimdi ben size bir göster bin işit oyunu oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit ile birlikteyiz şimdi bir göster bin işit oyununu oynayacağız.

Kutumuz var küçük kutumuz bu kutunun içerisinde bir obje var , sizin için ben getirdim kutunun içine koydum, bu objeye beş saniye bakıp gençlerimize bununla ilgili bir mesaj vereceğiz ben açayımmı kutunuzu. Bakalım içinden bulun objeyi şurada ne çıktı? bir kurşun kalem. Bununla ilgili gençlerimize ne söylemek istersiniz?  Onların kulağına küpe olacak mesaj olsun  söyledikleriniz.

NG: Benim yapmadığım çok az yaptığım ama gençlerin yapmasının bence önemli olduğuna inandığım bir yaptığınız hadiseleri, içinden geçtiğiniz hadiseleri bir not tutun. Bu hatıra bu öyle uzun boylu değil, başlıklarıda olabilir siz onu gördüğünüz zaman hatırlayacaksınız bazı hadiseleri günlük tutmak gibi bir şey bu günlük olmaz haftalık olur ama bunları kalem görünce o aklıma geldi bunu tutmakta ben zannediyorum ki ileride onun çok faydasını göreceksiniz şimdi ben 82. yaşıma giriyorum bazı başımdan geçen hadiseleri keşke diyorum daha ayrıntılı olarak bir yere not etseydim. Mesela bu gibi konuşmalarda  ne güzel örneklerin içinden geldim geçtim. Onun için bu öyle fazla zamanlarını almaz. Çok kısa ama çok kısa her günde yazmaları gerekmez. Hangi günler  önemliyse not alsınlar kalem görünce aklıma o geldi.

BŞ: Ne kadar güzel. Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın diyorum ben onları yazmak evet yazmak çok önemli kaleme baktığınız zaman not almak aklınıza geldi . Bunları yapabilmek maksatlı gençlerin önünde bir çok imkanlar var teknolojide var artık bilgisayarlarının başında bunu yapabilirler, bunu paylaşabilirler dijital ortamları kullanarak paylaşabilirler. Yazınca bir şey uçmuyor değil mi? Halbuki sözler uçuyor, kayboluyor gidiyor fakat bir yere yazdığınız zaman o kalıcı oluyor , bazı şeylerinde kalması gerekiyor. 

NG: Gün geliyor ah şu detayı da hatırlayabilsem diyorsunuz,  zorlanıyorsunuz.

BŞ: Ben sizinle yaptığım güzel oyunların bir tanesinide kulağınıza küpe olsun gördüğünüz gibi bir kutuyla yapmak istiyorum. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğitle çubuk oyunumuz var. Bu kutunun içerisinde bazı çubuklarımız var, üzerlerinde de bazı sözlerimiz atasözlerimiz yazılmış bakalım sizin şansınıza hangi güzel söz çıkacak .

NG: "Bir kimseyi tanımak istiyorsan düşüp kalktığı arkadaşlarına bak."

BŞ: "Bir kimseyi tanımak istiyorsan düşüp kalktığı arkadaşlarına bak."  Nasıl bir söz bu?

NG: Çok çok önemli ben onu  ortaklarımdan sözederek buna girmek istiyorum. Eğer ortak olduğun, düşüp kalktığın, arkadaşlık ettiğin kimseler eğer yanlış kimseler eğer yanlış kimseler değilse çok büyük güç kazanıyorsunuz, ortaklıkta birbirinizi tamamlıyorsunuz. Birisi fırsatları niye kaçırıyoruz daha girişimci öbürü  daha riskleri ön plana tutan, diğeri hepsini anladıkta bunun finansmanını nasıl bulacağız diyen böyle birbirini tamamlıyor bunlar dolayısıyla arkadaşlık iş hayatında ilişkilerde çok çok önemli ama bunların doğru seçilmesi insana büyük güç katar yanlış seçilmeside başını dertten kurtarmaz.

BŞ: Çok doğru. Siz müsaade ederseniz ortaklarınız Sayın Feyyaz Berker ve Sayın  Necati Akçağlarlılar'ın şansına birtane çekeyim mi? Bakalım onlar için ben çekiyorum oda iki taraflı yine uzun bir cümle galiba.

NG: "Fırsatlar ancak ve ancak gelirken ve önü kesilerek yakalanır."

BŞ: Fırsatlar ancak gelirken, fırsatı gelirken yakala.

NG: Eğer zamanında onu fırsatı kullanmazsan o gelir gider demek istiyor.

BŞ: Fırsatları yakalamak lazım

NG: Fırsat öyle bir fırsat nadir gelen bir fırsattır o gelir sen ona bigane kalırsan ben şimdi bununlamı uğraşacağım başıma dert açacağım diye bakarsan onu hiç incelemezsen üzerinde durmazsan gelir gider.

BŞ: Öyle bir kaçırdığınız fırsat var mı?

NG: Olabiliyor tabii olabiliyor.

BŞ: Tüh kaçırdık dediğiniz.

NG: Oluyor.

Genelde gayri menkullerde oluyor.

Geliyor teklif ediyor.

Şurasını diyoruz ki itilaf var bunun üzerinde.

Bunu niye alıyoruz.

Sonra bakıyoruz ki muazzam bir gelir, rant olmuş.

Müthiş ama böyle çok örnek oldu.

BŞ: Siz almadınız başkası aldı.

NG: Ve büyük rantlar temin edildi.

O üzerine emlak geliştirmek için çeşitli imkanlar çıktı.

O bir fıstattır.

Sen bunun üzerinde zaten itilaf var diyerek fırsatı kullanmayabilirsin.

Bahane bulmak çok kolay.

Bir bahane bulabiliyorsunuz.

Veyahut bizim başka işlerimiz var diyorsunuz.

Ama o fırsattır.  

O fırsat bir kere gelir.

Ve hakikatten kullanmazsan da geldiği gibi gider.

BŞ: Peki şeyi sormak istiyorum ben size ortaklarınızla siz bu kadar yıl birlikte oldunuz.

Herhalde bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi biraz önce söylemiş olduğunuz üç ortak bir şeye evet demeden hiçbir zaman hareket etmediniz.

Birbirinize karşı hep saygılı davrandınız.

Birbirinize karşı adaletli davrandınız.

Kimse kimsenin hakkını yeme zihniyetinde dahi olmadı.

Bunlar iyi şeyler.

Birde hep dedinizki ortaklarımızla olan ilişkilerimizde biz hep niyetimiz önemliydi.

Niyetimizde iyi olduğu için  bu kadar uzun süre birlikte olabildik

Şimdi öyle oluncada birbirinizi çok iyi tanıdınız ben Sayın Feyyaz Berker ile ilgili size sorsam en çok beğendiğiniz huyu  hangi huyunu en çok beğeniyorsunuz?

NG: Bir kere çok yumuşak huylu, ben bunu söylediğim zaman pek inandırıcı olmuyordu .

Hiç birimiz sesini yükseltmedi, bu nasıl oldu bilmiyorum ama olmadı.

Fakat Feyyaz'ı konuşursak onun sosyal ilişkileri , sosyal faaliyetleri biliyorsun.

TÜSİAD'ın kuruluşunda öncülük etti.

Aile Sağlığı Vakfınında eğitim faaliyetlerinde onları takdir ediyordum, beğeniyordum.

Bende daha çok doğayla ilgili sosyal sorumluluk alanında onun dışında bir enerji konferansını harekete geçirdim.

Türkiye'de müesseseleşti artık.

Bölgenin bu coğrafyanın, Ortadoğunun , Balkanların hatta Avrupa'nın önemli bir konferansı oldu.

Bu gibi faaliyetlerde bulundum.

Daha var tabii çok ama ortaklarıma tekrar dönersem Necati.

BŞ: Onun sizin çok takdir ettiğiniz Necati Akçağlılar'ın.

NG: Necati çok girişimcidir.

Risk almayı sever.

Ve gittiği konunun üzerine sonuna kadar gider.

Biraz zorlandık.

Şu işi yapalım mı diye tereddüt etmez.

Bitirir onu.

Eğer karar vermişse sonuna kadar gider o işi bitirir.

Arkadaş canlısıdır.

Çok geniş bir arkadaş grubu olmasa bile arkadaşlarına çok düşkündür.

Muhakkak arar onları.

Bir talep gelirse her şeyi bırakır onu yerine getirir.

Böyle güzel özellikleri var her ikisininde .

BŞ: Şimdi torba oyunumuz merak ediyorsunuzdur. 

Ne var bunun içerisinde diye .

Bu torbamızın içerisinde harflerimiz var.

Bu harflerden birtanesini çekmenizi istiyorum bakalım hangi harf çıkacak.

Hangi harf.

NG: "H"

BŞ: Şimdi başı "H" harfi ile başı  başlayan bize bir iyi davranış bir doğru davranış hatırlayıp söyelyebilirmisiniz?

Doğru veya iyi bir davranış.

NG: Şunu söyleyebilirim hayatta çevreyi ve yoksulu gözardı ederek yol almak insanı mutlu kılmaz.

BŞ: Bir daha tekrar edelim bu cümleyi.

NG: Hayatta yol alırken çevreyi , doğayı ve yoksulu gözardı ederek yol almak insanı mutlu kılmaz.

Bir şeyler başarırsın am amutlu olamazsın.

NG: Çok güzel bir söz. Şimdide tam tersi olan yanlış bir davranış için harf çektik "M" harfi ile başlayan bir öğüt söyleyelim.

Meraklı olmak diyebilirmiyiz?

NG:Medeniyetler.

BŞ: Medeniyet olabilir evet modern olmak, medeniyete  ayak uydurmak, bunlar yapılması gereken şeyler diyebiliriz.

NG: Medeniyetlerin yükselmesinde toprağın ve suyun doğru faktör olduğu uzun çalışmalardan sonra ortaya çıkarıldı .

Medeniyetlerin yükselişinde toprağın ve suyun doğru kullanılması, buna mukabil medeniyetlerin çöküşünde de toprağın ve suyun yanlış kullanıldığı kesinlikle ortaya çıktı .

Bu böyle milattan önce yedibin  yıllara kadar giden araştırmalar gösteriyor bunu.

Bütün bu Mezopatamya medeniyetleri , Sümerler, Akatlar, Asurlar, Hititler hepsinde bu çok önemli.

BŞ: Yine TEMA başkanı olarak M harfini bile medeniyet dediniz yine toprağa getirdiniz.

NG: Aklımdan hiç çıkmıyor.

BŞ: Aklınızdan çıkmayan şey toprak oldu yine toprağa getirdiniz.

Ben size çok teşekkür ediyorum gençlerimizle zenginliklerinizi, tecrübelerinizi paylaştınız .

Çok teşekkürler, tekrar birlikte olmak dileğiyle diyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nihat Gökyiğit'ti.

Tecrübelerini ve birkimlerini gençlerimizle paylaştı unutmayalım gençler bizim herşeyimiz en değerli hazinemiz, gençlerimize sahip çıkalım .

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.

.

Bülent Şenver, Nihat Gökyiğit

.

Nihat Gökyiğit, Bülent Şenver
.

Bülent Şenver, Nihat Gökyiğit
.

.

.

.

.

.
.

Bülent Şenver, Nihat Gökyiğit
.

.

Bülent Şenver, Nihat Gökyiğit
.

.

.

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org