Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

İBRAHİM BETİL Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

DEVLET SİVİL TOPLUMUN ÖNÜNE TEKNİK KOTALAR KOYUYOR
05.11.2008
Okunma Sayısı : 11147
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 4,2
Popülarite : 2,94
Verdiğiniz Puan :
 

 

DEVLET  SİVİL TOPLUMUN  ÖNÜNE TEKNİK  KOTALAR KOYUYOR
İbrahim Betil
.
.

İnfomag dergisinden Baha Yılmaz Bey'in yapmış oldugu söyleşimi paylaşıyorum…

.
.


DEVLET  SİVİL TOPLUMUN  ÖNÜNE TEKNİK  KOTALAR KOYUYOR

Türkiyede'ki Sivil Toplum anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İB: Türkiye'de sivil toplum  anlayışı yeni yeni oluşuyor. Bu bir evrim, Türkiye gibi demokrasiden  çok  fazla nasibini almamış, yönetimde  daha fazla merkezi devlet anlayışının  yönlendirilmesiyle  bir toplumsal  iletişim veya toplumsal yurttaş olmanın  ya da sivil olmanın  gücü çok fazla öne çıkamamış. Çıkamağıdığı içinde bir sivil anlayış bir sivil savunuculuk gelişememiş. Önümüzdeki yıllarda artan  bir şekilde bu  sivil  savunuculuk  ya da sahiplenme gelişecek.

Oluşan bu  yapının  standartları ne durumda?

İB: Konunun bir diğer yönü de bu; Türkiye'de zaman zaman  ortaya çıkan  bir dernekleşme, vakıflaşma çerçevesinde kendini  gösteren sivil  yaklaşımlarda ne yazık ki dünya  standartlarında sivil anlayışın belirlediği ilkeler doğrultusunda gitmemiş. Gizli gündemler egemen olmuş.

Güvenin  sağlanabilmesi için en temel unsur şeffaflık ve açıklıktır. Bu bütün  yapılar için geçerli bir kaidedir. Şeffaflık  çok soyut bir kavram değil aslında, şeffaflığı somuta indirebildiğiniz ölçüde güven  oluşmaya başlıyor. Yani ben  şeffafım lafları yeterli değildir. İtalyanların  bir lafı var; söylemekle yapmak arasında okyanuslar yatıyor derler. Söylemek  çok kolay ancak onu  eyleme geçirebilmek  çok kolay değil. Şeffaflığın  güveni uyandırabilmesi için somut kriterlerini tartışmanın  önemli  olduğunu düşünüyorum.

Bu sorgulama için kimler devreye girecek?

İB: Sivil Toplum  kendisi yapacak. Eğer sivil toplum bunu yapmaz ise kendi  üzerine düşen önemli bir sorumluluğu göz ardı eder. Bu durumu sorgulamayı kendisiyapmalı yapmaz ise kendi  güçlenmesinin  önüne en  önemli seti çekmiş olur. Bu şeffaflık  anlayışı sivil toplumun içinden gelmeli, bu sorgulamayı kendisi istemeli. Bunu devlet dememeli ya da başka bir organizasyon  sen şöyle şeffaf olacaksın  dememeli.

Sivil toplum  kendisini  sorgulamak için hangi  kriterleri  uygulamalı?

İB: Bir kere bu işin mali boyutunun şeffaf olması gerekir. Parasal  boyutunun  çok şeffaf olması gerekir. Parasal  boyutta ise kişiler STK'lara bağışlarda bulunuyorlar, para veriyorlar. Bu  bağışları yapanlar; kişiler de olabilir, kurumlarda olabilir. O zaman öncelikle para aldığın kişlere ya da kurumlara karşı  sürekli bir bilgi  vererek  şeffaflığı sağlayacaksın. Ancak kastettiğim  makbuz vermek değil. Tabii ki makbuzda vereceksin hatta 24 saat geçirmeden vereceksin.

Özellikle bilgi vereceksin. Bilgiden kastım  şu; bir bağışçı, bir öğrenci için burs karşılığı verdiği  100 liranın  tamamının öğrencinin  cebine gittiğini  zannediyor. Bir kere STK'nın  bu öğrencinin  cebine ne kadar bağış  gittiğini bildirmesi lazım. Çünkü o burslunun  cebine bağışçının  verdiği paranın  tamamı gitmiyor. Yani yasal olarak gitmiyor. İdari olarak da gitmiyor. Çünkü Sivil toplum  kuruluşları aldıkları bağışlardan  kaynak  aktararak  yönetim  giderlerini  karşılıyor. Kirasını, elektriğini, yol parasını, çalışanların  maaşlarını bu bağışlardan  karşılıyor. Yasalar diyor ki; en fazla yüzde 33'ünü idari  giderlere ayırabilirsin . Geriye kalan paranın  yüzde 67'sini ise amaca yönelik harcamalısın.

Bu oran yüksek değil mi?

İB: Burada ortaya çıkan rakamlara bakııldığında idari  giderlere ayrılan  bu yüzde 33'lük  pay çok  yüksek bir rakamdır. Öte yandan  amaca yönelik  belirlenen yüzde 67 lik  pay ise çok düşüktür. Oysaki sivil toplum kuruluşunun  amacı  amaca yönelik  harcamalarını arttırmak idari giderlerini ise azaltmak olmalıdır.

Bu hak; yasal bir hak, bir yükümlülük olarak  gözükse de burada esas sorumluluk  bağışçıya akrşı olmalıdır. Devletin  bana bu  oranları vermiş  olması  bunu doğru  bir paylaşım  olarak  görmemi gerektirmiyor. Çünkü esas sorumluluk  bağışçıya karşı olmalıdır. Burada esas bağışçıya karşı ahlaki  bir yükümlülüğüm var.  Oda yasalarla sınırlı kalıp onun  arkasına sığınmak yerine tam tersine yasaları  olumlu  yönde yorumlayarak yasaları aşmaktan  söz ediyorum.

Burada yasaları aşmaktan  kastınız nedir?

İB: Yani yasaları ahlaki yönde aşmaktan  bahsediyorum. Bunu da kaç tane sivil  toplum  kuruluşunun yaptığını  tartışmalıyız. Bu  konu  bugüne kadar Türkiye'de irdelenmemiştir. Tartışılmamıştır. Bu konuyu da sivil toplum  kuruluşunun söylemesi de yeterli değildir.

Bağımsız denetime giderek  kendini  denetlettirecektir. Hesaplarını didik didik denetlettirerek  aldığı bağışların  nerelere harcandığını raporlayacaktır. Ve diyecektir ki; bu kuruluşun  aldığı bağışların şu kadarı bu amaca yöneliktir, şu kadarı idari  giderlerdir diyecektir. Şeffaflığın  diğer bir kriteri de şudur; millet çıkıyor televizyonlarda paralar topluyor.

Vatandaş yardım yapma konusunda çok duyarlı. Duygularına hitap edildiğini görünce SMS'ler gönderiyor. Banka hesaplarına paralar gönderiyor. Sonuçta ciddi rakamlar toplanıyor. Bu toplanan bağışlar için  bağışı toplayan  yapı sonuçta çıkıp şöyle bir bilgi  veriyor mu: şu kadarını şuraya bu kadarını buraya harcadım gibi bir bilgi  veriyor mu vatandaşına? Aynı tv kanalı üzerinden  her hangi bir bilgi ya da rapor vermiyor.

Vatandaş kimi zaman nezaketinden  kimi zamanda bilgisizliğinden  bunun  hesabını sormuyor. Hadi tv kanalından vermedin internet üzerinden  niye mali tablolarını açıklamıyorsun? Hadi bunu da yayınlamıyor. Vatandaş bana yıllık  faaliyet raporundan  verir misiniz diye soruyor. O zamanda hayır diyor ben  raporumu  devlete veririm  diyor. Oysaki  parayı vatandaştan  alıyor. Vatandaşa hesap  vermek zorunda…

Son dönemde  yaşadığınız hadiseler mi bu kadar kanaati  oluşturuyor sizde?

İB: Aslında benim  bahsettiği şey küçük ayrıntılardır. Son yaşanılanlardan  bahsetmiyorum. adını Türkiye'de pek çok  bağışçının  bildiği  saygın kuruluşlardan bahsediyorum. Vatandaş  sivil toplum kuruluşlarını denetlemeli,  eğer bu gerçekleşirse sivil toplum  kuruluşları da vatandaşın  saygısını  güvenini hak edeceklerdir.

Sadece mali yönün  şeffaf olması yeterli midir?

İB: Yönetim Kurulları vardır. Toplanıp  pek  çok  kararlar alıyorlar. Bu kararların  gizli  olmaması lazım. Eğer bir sivil paylaşımdan ya da yurttaş paylaşımdan  bahsediyorsak bu  toplantıların kararları gizli olmamalı, yani bu toplantıların  içeriği  açık olmalı yada sonradan bu toplantıların  içeriğine ulaşılmalıdır.

Yani şeffalıktan bahsediyorsak  sivil toplum  kuruluşlarının her şeyleriyle açık olmaları gerekiyor. Mali tablolarıyla bilgi aktarımlarıyla toplantılarının  içerikleriyle… Bu toplumda sivil danışmayı  güçlendirmezsek  demokrasinin  güçleneceğini inanmıyorum.

Türkiye deki sivil toplum  kuruluşlarının işlevsel  olarak  bir tasnife tabi  tutmak  mümkün müdür?

İB: Sivil toplum  kuruluşları iki ayrı  kanalda ilerler. Bunlardan birincisi hayırseverlik boyutudur. Sosyoekonomik alanda  dezavantajlı  guruplara yardım eden  toplum  kuruluşları  vardır.

Diğeri ise sivil  aktivizm  yani sivil savunuculuk  boyutu vardır. Ya da yasa yapanlara etki  oluşturabilme boyutu vardır. Bu anlamda köprü görevi görme rolü  var yani  5 yılda bir etki eden  değil devamlı surette toplumun taleplerini siyasi  iktidarlara aktaran  bir rolü var. Bu sivil anlayışın  hayırseverlikten öte önemli olduğu kanaatindeyim. Sivil savunuculuğun  bu yönü, gelişimi tetiklediğini ya da ilerlemeyi sağladığını düşünüyorum.

Yaşanan  son hadiseler Türkiye'deki sivil toplum  yapısına zarar mı  verir yoksa geliştirir mi?

İB: Her iki  boyutunda gündeme geleceğini düşünüyorum. Sivil topluma inanalnar açısından  önemli bir uyarı  olduğunu  düşünüyorum. Ümit ediyorum burada yapılan  yanlışlıklar biraz daha seslendirilebilir. Bunu  sorumluları cezalandırılması anlamında söylemiyorum. Burada sorumluların  cezalandırılması  mikro  bir olaydır. Makro  düzeyde oluşacak  etkileri tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Tekrarlanmaması yapılan  bir yanlışın  büyütülerek daha da büyük  dersler çıkartabilir miyiz? Buna bakmalıyız. Bir güven  kaybı oluşabilir. İnsanlar bağış  yaparken  daha sorgulayıcı  olabilirler. Ama bu sivil  toplum için  bir fırsatta olabilir. Çünkü bu  durumda kendi  faaliyetlerinin  hesabını vermeye istekli olan, bunun  savunuculuğunu yapan  sivil toplum  kuruluşlarının  güçleneceğini düşünüyorum

Bağımsız denetimi nasıl gerçekleştiriyorsunuz

İB: Kurduğum  her sivil toplum  kuruluşunda bağımsız denetimi  birinci  gündem  maddesi  olarak belirledim. Bazı arkadaşlarımız şöyle dediler; Senin paran var bu  sayede bağımsız denetim kuruluşlarına gidebiliyorsun oysa,  bizim paramız yok biz yapamıyoruz dediler. Halbuki  ben para vermeden  bunu  yaptırdım.

Nasıl yaptırdınız?

İB: Denetim  kuruluşlarına şunu söyledim: bu  hizmet sizin sosyal sorumluluk projeniz olabilir. Böylesi bir proje ile sizde sivil toplum  kuruluşlarına katkıda bulunabilirsiniz dedim. Böylece bize de bir bağış  yapmış oldular. Denetim  kuruluşları ise buna sıcak  baktılar ve hatta bir değil iki  sivil toplum  kuruluşunu denetlediler. İnsanlardan  bir şeyler istemek zordur. Yapmak vermek kolaydır. Zor olan istemektir. İsterken  istenen şeyin gereğini önemini vurgularsanız karşı taraf bunun daha fazlasını verebilir. Kaldı ki  bugün  verenin  yarın alan  durumuna düşeceğini biliyoruuz. Dünya böyle bir dünya.

Oluşan  bu olayların sebebini devletin  politikaları  olarak  görebilir miyiz?

İB: Devlet  yasal denetim  sorumluluklarını  yapıyor. Yükümlülüğünü yapmış  olduğunu varsayıyorum. Ancak kimi zaman yasal  boşluklar oluşmuş olabilir. Ancak burada hata bu  boşluğu  değerlendirenlerindir. Burada  hatayı denetim yapanların boynuna yüklemek biraz ikinci plandır. İnsan  zekası olumsuz yönde çalışırsa bunu örtecek yönleri  bulmakta çok başarılı  olabiliyor.

Türkiye'deki STK'ları batıdaki kuruluşlarla kıyaslarsak  nasıl  bir manzara çıkar?

İB: 9 milyon  nüfuslu İsveç'te 190 bin sivil toplum  kuruluşu var. 53 bin  nüfuslu Fransa'da 850 bin , 300 bin  nüfuslu ABD'de bir milyon  500 bin  adet sivil toplum  kuruluşu var. 73 milyon  nüfuslu Türkiye'de 80 bin adet sivil  toplum kuruluşu var. Osmanlı döneminde 29 bin  vakıf  varmış şimdi bu rakam  5 bin civarında, yani  Cumhuriyet dönemi  vakıfçılığa, dernekçiliğe , sivil  toplumun güçlenmesine, özellikle 1980'den  sonra ne getirdi ne götürdü diye sorgulamamız lazım. Sivil toplum teşvik etmedi.

Yurt dışındaki örnekler nasıldı?

İB: 1968 gençlik  kuşağının  içinde olmuş bir kişiyim, örgütlenme kavramı hala bir korku ifadesidir. Bir ürküntü içerir. Nasıl bir kültürdür ki, toplumda sivil toplum  kuruluşu mu diyeceksiniz ya da sivil toplum  örgütüdür mü diyeceksiniz. Hala belirsiz. Sivil toplum  kuruluşları Avrupa'da biraz daha farklı mesela STK'lar devletten  yardım  alıyorlar. Türkiye'de devletten yardım  almıyorlar. Bana göre yardım  almadan  güçlenmesi  önemlidir. Amerika'da ise biraz daha farklı, orada vergi muafiyeti var. Yasal  bir izin  aldığınız zaman 301. madde var bu  hakkı aldığınızda yapılan   bağışın  tamamı vergiden  düşebiliyor.

Türkiye'deki  durum  çok iç açıcı  gözükmüyor galiba?

İB: Türkiye'de şirketlerin , kuruluşların sivil toplum kuruluşlarına yaptıkları bağışların istisnai  olan bir durumu  var. O da kamuya yararlı bir dernek statüsünü almış  olması  gerekiyor. Bu durumda karının  yüzde 5'lik  bir kısmını vergiden  düşebiliyor. Yani şöyle açıklayalım. Amerika'da 100 lira kar etmiş bir şirket  bir bağış yaptığında ne kadar bağış yaparsa o kadarını vergisinden  düşebiliyor. Halbuki, bu  Türkiye'de şöyle gerçekleşiyor: 100 lira kar eden  bir şirket yaptığı bağışın  yüzde 5'ini düşebiliyor. Geri kalanını kanunen  kabul edilmeyen  gider olarak  yazması  lazım  bir de üstüne üstlük  vergisini ödemesi gerekiyor.

Ama öyle vakıf ve dernekler var ki  özel statü tanınmış. Milli Eğitim  Vakfı  bunlardan biridir. Milli Eğitim  Vakfı'na yaptığınız bağışın  tamamını  vergiden  düşersiniz. Yine bir diğer örnek  Mehmetçik vakfıdır.

Ben de şunu sorguluyorum; bu  vakıflara yapılan  bağışların  tamamı  vergiden  indirilebiliyor da,  kendisini  tamamen  şeffaflaştırmış  vakıf derneklerin bağışları  neden vergiden düşülmüyor. Burada haksız bir ilişki olduğunu  düşünüyorum. O zaman  büyük bağış yapacak olanlar doğal olarak  vergisini bütünüyle indirebileceği  yerlere bağış yapıyor.

Bağış mekanizması bu durumda gayri  resmileştiriliyor mu?

İB: Böyle mi oluyor bilmiyorum ama şeffaf  bir sivil toplum  kuruluşu için eşit bir duruma değil, bunu biliyorum. Dezavantajlı duruma düşüyorsunuz. Yani  bir okul  yaptırmak  isteyen  kişi özel  statülü kuruluşlara gidecek  bana gelmeyecek bana gelirse 1 milyon  dolar bağış yapacak olan kişi 800 bin dolarlık  bölümü için vergi  vereceğinden  ödeyeceği  bir buçuk milyon dolarlık  bir maliyete katlanmak zorunda kalacak.

O zaman  şunumu anlamalıyız devlet  belirli bir bölüm  sivil  toplum kuruluşlarına daha şevkatli davranırken  bir bölüm  sivil toplum  kuruluşlarının ise gelişmelerine engelliyor yayılmalarına olanak tanımıyor.

İB: Evet bu şekilde yöntemlerle engelliyor.

Yani bir nevi  teknik  kotalar koyuyor.

İB: Evet teknik kotalar koyuyor. Halbuki benim  beklentimde desin ki devlet; şu  şu kriterleri hakkıyla koysun; bağımsız denetim  kuruluşlarına kendini denetlettiriyorsan , ki burada devletin  yaptığı denetime ek olarak  düşünüyorum. Mali  tablolarını 3 ayda bir yayınlıyorsan, ya da yönetim  kurul toplantılarını açık tutuyorsan sana bu  hakkı  veririm diyebilir.

Bazı sivil toplum kuruluşları için sadece bu kriterleri koymak  doğrumu?

İB: Burada sivil toplum  kuruluşunun  yaygınlığına bakmak lazım.  10 yıllık  ya da 20 yıllık  bu kuruluşun  eğer hala 30 üyesi  varsa bu  bir sivil  toplum kuruluşu  olmaktan  çıkıyor. O kuruluş  bir kulüp gibi  bir duruma giriyor. Özel bir kulüp  yani . Burada önemli olan  yaygın  sahiplenmedir.

Türkiye deki  sivil toplum  kuruluşlarının  dışındaki sivil toplum  kuruluşları  arasındaki açılımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İB: Bu noktada çok önemli  fırsatlar olduğunu  ve olması da  gerektiğini de düşünüyorum. Bu günkü dünyada kendi  sınırlarımız içinde kalarak gelişmemiz mümkün değil, Dünyada bizi ilgilendiren  her konu bizim meselemiz haline geliyor. Eğer sorun  yoksulluksa dünya da bu konuyla ilgili  her şeyi  ve her çözüm yolunu  öğrenmemiz lazım. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Yurt dışındaki STK'larla çalışma konusuna pek sıcak  bakılmıyor galiba?

İB: Tabi bu durumu farklı  değerlendirenlerde oluyor. Yurt dışında iş birliği  yaptığınız kuruluşlar gündeme geldiği zaman hemen damgalar yapıştırıyorlar. Diyorlar ki; sen  ulusalcı değilsin,  sen yerel  değerleri  savunmuyorsun. Sen başka tercihleri, ideolojileri ithal etmeye çalışıyorsun. Bu nedenledir ki iş birliği yaptığınız kuruluşta şeffaf  olmalıdır. Onunda en az sizin kadar dünyaya bakışı eşitlikçi ve benzer değerleri  paylaşımcı doğrultuda olması gerekir. Bu durumlar olduğu sürece uluslararası girişimler yarar getirebilir.

Toplum  gönüllüleri  olarak gençliği destekliyor ve deneyim  kazanmalarına yardımcı  oluyor güçlenmelerini hedefliyoruz.

Bu sene uluslararası alanda ilk örneklerini uyguladık. Afrika'dan , Asya'dan  Avrupa'dan  gençlik kuruluşlarıyla temas ettik  ve 70 ülkeden  200 e yakın  genç  burada çalışmak  istedi. Kaynaklarımız sınırlı  olduğu için 25 ülkeden  60 genç geldi.

Mısır'dan Belçika'ya Ermenistan'dan Cezayir'e kadar pek çok  genç geldi. Burada Ermenistan'dan gelen bir gençle Azerbaycan'dan gelen  bir genci bir okulun duvarını boyamaya başladıklarını gördüğüm zaman  bir şeylerin değişebileceği yönünde insanın umutları artıyor.
.
.

İbrahim Betil
.
.
 .   
İbrahim Betil

.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org