|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
DEVLET SİVİL TOPLUMUN ÖNÜNE TEKNİK KOTALAR KOYUYOR
05.11.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
11151 |
|
|
Oy Sayısı : |
5 |
|
|
Değerlendirme : |
4,2 |
|
|
Popülarite : |
2,94 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
DEVLET SİVİL TOPLUMUN ÖNÜNE TEKNİK KOTALAR KOYUYOR İbrahim Betil . .
İnfomag dergisinden Baha Yılmaz Bey'in yapmış oldugu söyleşimi paylaşıyorum…
. .
DEVLET SİVİL TOPLUMUN ÖNÜNE TEKNİK KOTALAR KOYUYOR
Türkiyede'ki Sivil Toplum anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İB: Türkiye'de sivil toplum anlayışı yeni yeni oluşuyor. Bu bir evrim, Türkiye gibi demokrasiden çok fazla nasibini almamış, yönetimde daha fazla merkezi devlet anlayışının yönlendirilmesiyle bir toplumsal iletişim veya toplumsal yurttaş olmanın ya da sivil olmanın gücü çok fazla öne çıkamamış. Çıkamağıdığı içinde bir sivil anlayış bir sivil savunuculuk gelişememiş. Önümüzdeki yıllarda artan bir şekilde bu sivil savunuculuk ya da sahiplenme gelişecek.
Oluşan bu yapının standartları ne durumda?
İB: Konunun bir diğer yönü de bu; Türkiye'de zaman zaman ortaya çıkan bir dernekleşme, vakıflaşma çerçevesinde kendini gösteren sivil yaklaşımlarda ne yazık ki dünya standartlarında sivil anlayışın belirlediği ilkeler doğrultusunda gitmemiş. Gizli gündemler egemen olmuş.
Güvenin sağlanabilmesi için en temel unsur şeffaflık ve açıklıktır. Bu bütün yapılar için geçerli bir kaidedir. Şeffaflık çok soyut bir kavram değil aslında, şeffaflığı somuta indirebildiğiniz ölçüde güven oluşmaya başlıyor. Yani ben şeffafım lafları yeterli değildir. İtalyanların bir lafı var; söylemekle yapmak arasında okyanuslar yatıyor derler. Söylemek çok kolay ancak onu eyleme geçirebilmek çok kolay değil. Şeffaflığın güveni uyandırabilmesi için somut kriterlerini tartışmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu sorgulama için kimler devreye girecek?
İB: Sivil Toplum kendisi yapacak. Eğer sivil toplum bunu yapmaz ise kendi üzerine düşen önemli bir sorumluluğu göz ardı eder. Bu durumu sorgulamayı kendisiyapmalı yapmaz ise kendi güçlenmesinin önüne en önemli seti çekmiş olur. Bu şeffaflık anlayışı sivil toplumun içinden gelmeli, bu sorgulamayı kendisi istemeli. Bunu devlet dememeli ya da başka bir organizasyon sen şöyle şeffaf olacaksın dememeli.
Sivil toplum kendisini sorgulamak için hangi kriterleri uygulamalı?
İB: Bir kere bu işin mali boyutunun şeffaf olması gerekir. Parasal boyutunun çok şeffaf olması gerekir. Parasal boyutta ise kişiler STK'lara bağışlarda bulunuyorlar, para veriyorlar. Bu bağışları yapanlar; kişiler de olabilir, kurumlarda olabilir. O zaman öncelikle para aldığın kişlere ya da kurumlara karşı sürekli bir bilgi vererek şeffaflığı sağlayacaksın. Ancak kastettiğim makbuz vermek değil. Tabii ki makbuzda vereceksin hatta 24 saat geçirmeden vereceksin.
Özellikle bilgi vereceksin. Bilgiden kastım şu; bir bağışçı, bir öğrenci için burs karşılığı verdiği 100 liranın tamamının öğrencinin cebine gittiğini zannediyor. Bir kere STK'nın bu öğrencinin cebine ne kadar bağış gittiğini bildirmesi lazım. Çünkü o burslunun cebine bağışçının verdiği paranın tamamı gitmiyor. Yani yasal olarak gitmiyor. İdari olarak da gitmiyor. Çünkü Sivil toplum kuruluşları aldıkları bağışlardan kaynak aktararak yönetim giderlerini karşılıyor. Kirasını, elektriğini, yol parasını, çalışanların maaşlarını bu bağışlardan karşılıyor. Yasalar diyor ki; en fazla yüzde 33'ünü idari giderlere ayırabilirsin . Geriye kalan paranın yüzde 67'sini ise amaca yönelik harcamalısın.
Bu oran yüksek değil mi?
İB: Burada ortaya çıkan rakamlara bakııldığında idari giderlere ayrılan bu yüzde 33'lük pay çok yüksek bir rakamdır. Öte yandan amaca yönelik belirlenen yüzde 67 lik pay ise çok düşüktür. Oysaki sivil toplum kuruluşunun amacı amaca yönelik harcamalarını arttırmak idari giderlerini ise azaltmak olmalıdır.
Bu hak; yasal bir hak, bir yükümlülük olarak gözükse de burada esas sorumluluk bağışçıya akrşı olmalıdır. Devletin bana bu oranları vermiş olması bunu doğru bir paylaşım olarak görmemi gerektirmiyor. Çünkü esas sorumluluk bağışçıya karşı olmalıdır. Burada esas bağışçıya karşı ahlaki bir yükümlülüğüm var. Oda yasalarla sınırlı kalıp onun arkasına sığınmak yerine tam tersine yasaları olumlu yönde yorumlayarak yasaları aşmaktan söz ediyorum.
Burada yasaları aşmaktan kastınız nedir?
İB: Yani yasaları ahlaki yönde aşmaktan bahsediyorum. Bunu da kaç tane sivil toplum kuruluşunun yaptığını tartışmalıyız. Bu konu bugüne kadar Türkiye'de irdelenmemiştir. Tartışılmamıştır. Bu konuyu da sivil toplum kuruluşunun söylemesi de yeterli değildir.
Bağımsız denetime giderek kendini denetlettirecektir. Hesaplarını didik didik denetlettirerek aldığı bağışların nerelere harcandığını raporlayacaktır. Ve diyecektir ki; bu kuruluşun aldığı bağışların şu kadarı bu amaca yöneliktir, şu kadarı idari giderlerdir diyecektir. Şeffaflığın diğer bir kriteri de şudur; millet çıkıyor televizyonlarda paralar topluyor.
Vatandaş yardım yapma konusunda çok duyarlı. Duygularına hitap edildiğini görünce SMS'ler gönderiyor. Banka hesaplarına paralar gönderiyor. Sonuçta ciddi rakamlar toplanıyor. Bu toplanan bağışlar için bağışı toplayan yapı sonuçta çıkıp şöyle bir bilgi veriyor mu: şu kadarını şuraya bu kadarını buraya harcadım gibi bir bilgi veriyor mu vatandaşına? Aynı tv kanalı üzerinden her hangi bir bilgi ya da rapor vermiyor.
Vatandaş kimi zaman nezaketinden kimi zamanda bilgisizliğinden bunun hesabını sormuyor. Hadi tv kanalından vermedin internet üzerinden niye mali tablolarını açıklamıyorsun? Hadi bunu da yayınlamıyor. Vatandaş bana yıllık faaliyet raporundan verir misiniz diye soruyor. O zamanda hayır diyor ben raporumu devlete veririm diyor. Oysaki parayı vatandaştan alıyor. Vatandaşa hesap vermek zorunda…
Son dönemde yaşadığınız hadiseler mi bu kadar kanaati oluşturuyor sizde?
İB: Aslında benim bahsettiği şey küçük ayrıntılardır. Son yaşanılanlardan bahsetmiyorum. adını Türkiye'de pek çok bağışçının bildiği saygın kuruluşlardan bahsediyorum. Vatandaş sivil toplum kuruluşlarını denetlemeli, eğer bu gerçekleşirse sivil toplum kuruluşları da vatandaşın saygısını güvenini hak edeceklerdir.
Sadece mali yönün şeffaf olması yeterli midir?
İB: Yönetim Kurulları vardır. Toplanıp pek çok kararlar alıyorlar. Bu kararların gizli olmaması lazım. Eğer bir sivil paylaşımdan ya da yurttaş paylaşımdan bahsediyorsak bu toplantıların kararları gizli olmamalı, yani bu toplantıların içeriği açık olmalı yada sonradan bu toplantıların içeriğine ulaşılmalıdır.
Yani şeffalıktan bahsediyorsak sivil toplum kuruluşlarının her şeyleriyle açık olmaları gerekiyor. Mali tablolarıyla bilgi aktarımlarıyla toplantılarının içerikleriyle… Bu toplumda sivil danışmayı güçlendirmezsek demokrasinin güçleneceğini inanmıyorum.
Türkiye deki sivil toplum kuruluşlarının işlevsel olarak bir tasnife tabi tutmak mümkün müdür?
İB: Sivil toplum kuruluşları iki ayrı kanalda ilerler. Bunlardan birincisi hayırseverlik boyutudur. Sosyoekonomik alanda dezavantajlı guruplara yardım eden toplum kuruluşları vardır.
Diğeri ise sivil aktivizm yani sivil savunuculuk boyutu vardır. Ya da yasa yapanlara etki oluşturabilme boyutu vardır. Bu anlamda köprü görevi görme rolü var yani 5 yılda bir etki eden değil devamlı surette toplumun taleplerini siyasi iktidarlara aktaran bir rolü var. Bu sivil anlayışın hayırseverlikten öte önemli olduğu kanaatindeyim. Sivil savunuculuğun bu yönü, gelişimi tetiklediğini ya da ilerlemeyi sağladığını düşünüyorum.
Yaşanan son hadiseler Türkiye'deki sivil toplum yapısına zarar mı verir yoksa geliştirir mi?
İB: Her iki boyutunda gündeme geleceğini düşünüyorum. Sivil topluma inanalnar açısından önemli bir uyarı olduğunu düşünüyorum. Ümit ediyorum burada yapılan yanlışlıklar biraz daha seslendirilebilir. Bunu sorumluları cezalandırılması anlamında söylemiyorum. Burada sorumluların cezalandırılması mikro bir olaydır. Makro düzeyde oluşacak etkileri tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Tekrarlanmaması yapılan bir yanlışın büyütülerek daha da büyük dersler çıkartabilir miyiz? Buna bakmalıyız. Bir güven kaybı oluşabilir. İnsanlar bağış yaparken daha sorgulayıcı olabilirler. Ama bu sivil toplum için bir fırsatta olabilir. Çünkü bu durumda kendi faaliyetlerinin hesabını vermeye istekli olan, bunun savunuculuğunu yapan sivil toplum kuruluşlarının güçleneceğini düşünüyorum
Bağımsız denetimi nasıl gerçekleştiriyorsunuz
İB: Kurduğum her sivil toplum kuruluşunda bağımsız denetimi birinci gündem maddesi olarak belirledim. Bazı arkadaşlarımız şöyle dediler; Senin paran var bu sayede bağımsız denetim kuruluşlarına gidebiliyorsun oysa, bizim paramız yok biz yapamıyoruz dediler. Halbuki ben para vermeden bunu yaptırdım.
Nasıl yaptırdınız?
İB: Denetim kuruluşlarına şunu söyledim: bu hizmet sizin sosyal sorumluluk projeniz olabilir. Böylesi bir proje ile sizde sivil toplum kuruluşlarına katkıda bulunabilirsiniz dedim. Böylece bize de bir bağış yapmış oldular. Denetim kuruluşları ise buna sıcak baktılar ve hatta bir değil iki sivil toplum kuruluşunu denetlediler. İnsanlardan bir şeyler istemek zordur. Yapmak vermek kolaydır. Zor olan istemektir. İsterken istenen şeyin gereğini önemini vurgularsanız karşı taraf bunun daha fazlasını verebilir. Kaldı ki bugün verenin yarın alan durumuna düşeceğini biliyoruuz. Dünya böyle bir dünya.
Oluşan bu olayların sebebini devletin politikaları olarak görebilir miyiz?
İB: Devlet yasal denetim sorumluluklarını yapıyor. Yükümlülüğünü yapmış olduğunu varsayıyorum. Ancak kimi zaman yasal boşluklar oluşmuş olabilir. Ancak burada hata bu boşluğu değerlendirenlerindir. Burada hatayı denetim yapanların boynuna yüklemek biraz ikinci plandır. İnsan zekası olumsuz yönde çalışırsa bunu örtecek yönleri bulmakta çok başarılı olabiliyor.
Türkiye'deki STK'ları batıdaki kuruluşlarla kıyaslarsak nasıl bir manzara çıkar?
İB: 9 milyon nüfuslu İsveç'te 190 bin sivil toplum kuruluşu var. 53 bin nüfuslu Fransa'da 850 bin , 300 bin nüfuslu ABD'de bir milyon 500 bin adet sivil toplum kuruluşu var. 73 milyon nüfuslu Türkiye'de 80 bin adet sivil toplum kuruluşu var. Osmanlı döneminde 29 bin vakıf varmış şimdi bu rakam 5 bin civarında, yani Cumhuriyet dönemi vakıfçılığa, dernekçiliğe , sivil toplumun güçlenmesine, özellikle 1980'den sonra ne getirdi ne götürdü diye sorgulamamız lazım. Sivil toplum teşvik etmedi.
Yurt dışındaki örnekler nasıldı?
İB: 1968 gençlik kuşağının içinde olmuş bir kişiyim, örgütlenme kavramı hala bir korku ifadesidir. Bir ürküntü içerir. Nasıl bir kültürdür ki, toplumda sivil toplum kuruluşu mu diyeceksiniz ya da sivil toplum örgütüdür mü diyeceksiniz. Hala belirsiz. Sivil toplum kuruluşları Avrupa'da biraz daha farklı mesela STK'lar devletten yardım alıyorlar. Türkiye'de devletten yardım almıyorlar. Bana göre yardım almadan güçlenmesi önemlidir. Amerika'da ise biraz daha farklı, orada vergi muafiyeti var. Yasal bir izin aldığınız zaman 301. madde var bu hakkı aldığınızda yapılan bağışın tamamı vergiden düşebiliyor.
Türkiye'deki durum çok iç açıcı gözükmüyor galiba?
İB: Türkiye'de şirketlerin , kuruluşların sivil toplum kuruluşlarına yaptıkları bağışların istisnai olan bir durumu var. O da kamuya yararlı bir dernek statüsünü almış olması gerekiyor. Bu durumda karının yüzde 5'lik bir kısmını vergiden düşebiliyor. Yani şöyle açıklayalım. Amerika'da 100 lira kar etmiş bir şirket bir bağış yaptığında ne kadar bağış yaparsa o kadarını vergisinden düşebiliyor. Halbuki, bu Türkiye'de şöyle gerçekleşiyor: 100 lira kar eden bir şirket yaptığı bağışın yüzde 5'ini düşebiliyor. Geri kalanını kanunen kabul edilmeyen gider olarak yazması lazım bir de üstüne üstlük vergisini ödemesi gerekiyor.
Ama öyle vakıf ve dernekler var ki özel statü tanınmış. Milli Eğitim Vakfı bunlardan biridir. Milli Eğitim Vakfı'na yaptığınız bağışın tamamını vergiden düşersiniz. Yine bir diğer örnek Mehmetçik vakfıdır.
Ben de şunu sorguluyorum; bu vakıflara yapılan bağışların tamamı vergiden indirilebiliyor da, kendisini tamamen şeffaflaştırmış vakıf derneklerin bağışları neden vergiden düşülmüyor. Burada haksız bir ilişki olduğunu düşünüyorum. O zaman büyük bağış yapacak olanlar doğal olarak vergisini bütünüyle indirebileceği yerlere bağış yapıyor.
Bağış mekanizması bu durumda gayri resmileştiriliyor mu?
İB: Böyle mi oluyor bilmiyorum ama şeffaf bir sivil toplum kuruluşu için eşit bir duruma değil, bunu biliyorum. Dezavantajlı duruma düşüyorsunuz. Yani bir okul yaptırmak isteyen kişi özel statülü kuruluşlara gidecek bana gelmeyecek bana gelirse 1 milyon dolar bağış yapacak olan kişi 800 bin dolarlık bölümü için vergi vereceğinden ödeyeceği bir buçuk milyon dolarlık bir maliyete katlanmak zorunda kalacak.
O zaman şunumu anlamalıyız devlet belirli bir bölüm sivil toplum kuruluşlarına daha şevkatli davranırken bir bölüm sivil toplum kuruluşlarının ise gelişmelerine engelliyor yayılmalarına olanak tanımıyor.
İB: Evet bu şekilde yöntemlerle engelliyor.
Yani bir nevi teknik kotalar koyuyor.
İB: Evet teknik kotalar koyuyor. Halbuki benim beklentimde desin ki devlet; şu şu kriterleri hakkıyla koysun; bağımsız denetim kuruluşlarına kendini denetlettiriyorsan , ki burada devletin yaptığı denetime ek olarak düşünüyorum. Mali tablolarını 3 ayda bir yayınlıyorsan, ya da yönetim kurul toplantılarını açık tutuyorsan sana bu hakkı veririm diyebilir.
Bazı sivil toplum kuruluşları için sadece bu kriterleri koymak doğrumu?
İB: Burada sivil toplum kuruluşunun yaygınlığına bakmak lazım. 10 yıllık ya da 20 yıllık bu kuruluşun eğer hala 30 üyesi varsa bu bir sivil toplum kuruluşu olmaktan çıkıyor. O kuruluş bir kulüp gibi bir duruma giriyor. Özel bir kulüp yani . Burada önemli olan yaygın sahiplenmedir.
Türkiye deki sivil toplum kuruluşlarının dışındaki sivil toplum kuruluşları arasındaki açılımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İB: Bu noktada çok önemli fırsatlar olduğunu ve olması da gerektiğini de düşünüyorum. Bu günkü dünyada kendi sınırlarımız içinde kalarak gelişmemiz mümkün değil, Dünyada bizi ilgilendiren her konu bizim meselemiz haline geliyor. Eğer sorun yoksulluksa dünya da bu konuyla ilgili her şeyi ve her çözüm yolunu öğrenmemiz lazım. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Yurt dışındaki STK'larla çalışma konusuna pek sıcak bakılmıyor galiba?
İB: Tabi bu durumu farklı değerlendirenlerde oluyor. Yurt dışında iş birliği yaptığınız kuruluşlar gündeme geldiği zaman hemen damgalar yapıştırıyorlar. Diyorlar ki; sen ulusalcı değilsin, sen yerel değerleri savunmuyorsun. Sen başka tercihleri, ideolojileri ithal etmeye çalışıyorsun. Bu nedenledir ki iş birliği yaptığınız kuruluşta şeffaf olmalıdır. Onunda en az sizin kadar dünyaya bakışı eşitlikçi ve benzer değerleri paylaşımcı doğrultuda olması gerekir. Bu durumlar olduğu sürece uluslararası girişimler yarar getirebilir.
Toplum gönüllüleri olarak gençliği destekliyor ve deneyim kazanmalarına yardımcı oluyor güçlenmelerini hedefliyoruz.
Bu sene uluslararası alanda ilk örneklerini uyguladık. Afrika'dan , Asya'dan Avrupa'dan gençlik kuruluşlarıyla temas ettik ve 70 ülkeden 200 e yakın genç burada çalışmak istedi. Kaynaklarımız sınırlı olduğu için 25 ülkeden 60 genç geldi.
Mısır'dan Belçika'ya Ermenistan'dan Cezayir'e kadar pek çok genç geldi. Burada Ermenistan'dan gelen bir gençle Azerbaycan'dan gelen bir genci bir okulun duvarını boyamaya başladıklarını gördüğüm zaman bir şeylerin değişebileceği yönünde insanın umutları artıyor. . .
İbrahim Betil . . . İbrahim Betil
. .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|