|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Türk basınında bir çınar
20.08.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
12727 |
|
|
Oy Sayısı : |
3 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
2,39 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Türk basınında bir çınar Oktay Ekşi . . Travel dergidsi için Sayın Tolga Özgal'ın benimle yaptığı söyleşiyi sizlere sunuyorum. .
Türk basınında bir çınar…
Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de bazı gazetecilerden çekinilir. Bu yüzden editörümüz "Oktay Ekşi ile röportaj yapar mısın" dediğinde hemen olmaz demesem de bin dereden su getirme yoluna gittim. Sonuçta röportaj yapmam istenilen kişi basında herhangi bir kişi değildi. 34 yıldır Hürriyet'in başyazarı , 20 yıldır Türkiye Basın Konseyi'nin başkanı, 74 yıllık ömrünün büyük kısmını basın özgürlüğü ve sansürle mücadeleye adamış bir kişi.
Binaya özellikle yönetim katındaki odasına doğru gittiğimde heyecanlanmadığımı söylesem yalan olur. Mesafeli ve çok gülmediği gerçek. Bir diğer gerçek ise alçak gönüllüğü. O'na göre Hürriyet'in başyazarı olmak sıradan bir iş gibi.
Peki ya kendisi için söylenenler hakkındaki düşüncesi : "İnsanlar benimle ilk tanıştıkları zaman enseme tokadı atamazlar. Onu biliyorum. Kimseye müsaade etmem. O nedenle mesafeli olduğum doğrudur. Ama arkadaşlıklarımda farklıyım. Her türlü keyfi paylaşırım. Her türlü çocukluğa açığımdır, tembelliğe sevgiyle bakarım. Onun dışında sanırım öbür Oktay insanları rahatlatan bir Oktay'dır."
Esasında burada oluşumuzun nedeni güncel meseleler değil de sizin özel yaşantınız. Ama gazeteci olarak merakımızı mazur görün. Neden Ergenekon Davası hakkında hiç yazı yazmıyorsunuz?
OE: Bazı temel prensiplerim var. Yargıya intikal etmiş konular hakkında görüş beyan etmem. Çünkü bu yargıya müdahale etmek olur ve bu da saygısızlık. Yargıyı yönlendirmeye kalkmak bir münasebetsizliktir. AKP'nin kapatılma davası ve Ergenekon davası hakkında yazmamamın nedeni de bu. Fakat bunu yapmaya çalışan çok insan var. Bu kişiler bunu kendilerine hak görüyorlar. Onlara sadece üzülerek bakıyorum.
Bu konuda çok büyük bir bilgi kirliliği olduğu su götürmez bir gerçek. Ama mesela ben bir okur olarak her gün okuduğum köşe yazarının bu konudaki görüşünü merak ediyorum…
OE: Ben bu konuda yazan kişilerin doğru yapmadığını söylüyorum. Bu kişiler yargıya saygısızlık yapıyorlar. Bu hukuk devletinin kurallarını tanımak demektir. Gazetecilerin ve siyaset adamlarının bu konuda görüş açıklamalarından ziyade daha da önemlisi anayasa mahkemesi bu konuda bir bildiri yayımladı ve savcıların görev yapması istenerek, yasanın hükmünün uygulanmasının gerekli olduğuna dair bir açıklama yaptı. Ardından İstanbul Cumhuriyet başsavcısı yaptığı basın açıklamasında; "Medya yasaları dinlemiyor ve yasalara aykırı yayın yapıyor. Bu durdurulmalı" dedi. Gerçektende böyle. Dünyanın hiçbir yerinde mahkemeye gitmiş bir mesele ortalık malı haline getirilmez. Hiçbir demokraside, hiçbir hukuk devletinde böyle bir şey yok. Ortaklık havyan panayırına döndü. Böyle rezillik olur mu? Bu hukuk devleti kavramını tanımamak demektir. Demokrasi denilen sistemin ne olduğunu hazmedememektir. Bu haddini bilmemektir, ölçüsüzlüktür. Yanlıştır.
Yani siz bu konudaki tavrınızı yazmayarak gösteriyorsunuz?
OE: Evet. Bir de bana diyorlar ki 'sen niye yazmıyorsun' Yazmam kardeşim. Ben demokrasinin tüm değerlerine saygılıyım. Yazanın doğru yaptığını düşünmüyorum ki zaten. Dünyada adam gibi işleyen bir hukuk devletinde, demokraside onların yaptığının yüzde birinin yapıldığına dair bana bir örnek göstersinler. Yeter. Böyle bir şey olmaz. Ama Türkiye Cumhuriyetinin gazetecisi, politikacısı öyle yapıyor, savcısı da böyle yapıyor. Tut kelin perçeminden. Böyle bir toplum yaşamı olmaz.
Bu konuda tabiki haklısınız. Ama sonuçta bu dava da Türkiye'nin demokrasi maratonundaki mihenk taşlarından biri…
OE: Böyle bir örgütlenme varsa adalet cezasını versin. Kim yasayı çiğnediyse adalet cezasını versin. Yargı yargı olsun, savcı savcı olsun ve cezasını versin. Hapimizin istediği bu. Tabi ki birtakım maceraperestler varsa, kanuna karşı örgütlenmeler içine giriyorlarsa, devlet ve sistemle çatışacak işler planlıyorlarsa bu beni de rahatsız eder. Canı cehenneme.
Türkiye'nin pek çok alanda gündemini belirleyen Hürriyet Gazetesi'nin 34 yıldır başyazarısınız. 20 seneden beri de Türkiye Basın Konseyi'nin Başkanı'sınız…
OE: Zannediyorum, kendisine ait olmayan bir gazetede başyazar sıfatını en uzun süre taşıyan kişiyim… Çok özel bir şey yaptığımı düşünmüyorum ama işime ve okurlarıma çok saygı duyduğumu söylemeliyim. İhtimal bu konuda da 34 sene ekmek yiyecek kadar tecrübemiz oldu ki, buraya geldik. Ama yarın bitebilir, sorun değil. İş bu, herhangi bir işten farklı değil. Tabii şu konuda haklısın, Türkiye'de toplam kaç tane başyazar var ki? Beştir, sekizdir….
Sizin yerinizde olmak isteyen pek çok gazeteci var. Bu nasıl bir his?
OE: Elbette olabilir. Benim de hiç aklıma gelmemişti, birgün Hürriyet'in başyazarı olacağım. Bu bana Erol Bey (Simavi) tarafından teklif edildiğinde çok büyük ve güzel bir sürpriz oldu. Sonuçta bu meslektaşlarımın rüyalarını süsleyen bir pozisyon, doğru. Ama önemli olan bir yere gelmek değil, önemli olan geldiğiniz yeri taşıyabilmeniz. Ayaklarınız yerden kesilmiyor ve gerçeklerle bağınızı koparmıyorsanız güzel.
Geçmişe dönüp baktığınızda 'iyi ki gazeteci olmuşum' diyor musunuz?
OE: Hiç pişman olduğum nokta olmadı. On kere daha dünyaya gelsem gazeteci olurdum. Bu mesleği yaptığım için çok mutluyum. Zaten aklıma lise çağlarımda koymuştum.
Nasıldı gazeteciliğe giriş öykünüz?
OE: 1952 yılında Ankara'da bir haber ajansına stajyer muhabir olarak başladım. Sonra Falih Rıfkı Atay'ın sahibi olduğu Dünya Gazetesi'ne transfer oldum. Muhabir, editör, Anklara büro şefliği gibi kademelerde çalıştım, 1960 yılına kadar . Bir ara Öncü Gazetesini çıkardım. Sonra kurucu meclisteki Ulus gazetesinin istihbarat şefliğinde çalıştım. Daha sonra gazeteciliğe ara verip Londra'ya gittim. O sırada üniversite öğrenimi yapmamıştım. Onu tamamladım . 3,5 yıl konsoloslukta mahalli katiplik yaptım. Sonra 1966 yılında Türkiye'ye döndüm. Hürriyet grubunda Ankara temsilciliği yaptım. 1974 yılından beri de Hürriyet'in başyazarıyım. Bu işe girdiğimde gazetecilere ipe sapa gelmeyen serseriler gözüyle bakılıyordu. Fakat bana verilen olanaklar iyiydi. Tabi iş hayatınızda her zaman beğendiğiniz insanlarla çalışamazsınız. Bazen sizi sevmeyen insanlarla da çalışırsınız. Mühim olan onlarla birlikte çalışmayı becerebilmektir. Bir kısmıyla beceremedim. Ama sonuç olarak bu mesleği şanslı bir adam olarak buraya kadar getirdim.
34 yıllık meslek hayatında 10,5 aylık siyaset maceranız da var. Siyasi hayatınız neden bu kadar kısa sürdü?
OE: Birtakım insanlar 'ne kadar da çirkin' derler politika için. Türkiye'de insanlar bunu nerede olduklarını bilmeden yapıyorlar. Siyasetçiye sahtekar gözüyle bakılır ama sahtekarlar her yerde; basında, askeriyede, hukukta, tıpta…. Hangisinde yok ki? Aynı hamur. Sonuçta toplum ve kültür aynı. Hiçbir sektörde tablo değişmiyor ama bizim toplumumuzda birileri birilerini küçümsemeyi çok seviyor. Sen dürüstsen iyisin, değilsen de sahtekarın tekisin. Bu, bu kadar basit. Orada da burada da değişmiyor tablo. Onun için evet, politikada bulundum ve pişman değilim. Yanlış olan zamanlamaydı. Şöyle söyleyebiliriz; politika çok güzel bir uğraş ama politikada kavga verirseniz mali açıdan bağımsız olabilecek koşullarınız olmalı. Yoksa milleti kurtarayım derken onun bunun uşağı oluyorsunuz, parti liderinin kuklası haline geliyorsunuz. Sonra ne oldu senin idealler?" Uçtu ve gitti. Ben de baktım ki koşullarım çok müsait değil ve zamanlama da yanlış. Efendi, efendi dedim ki; bu yanlış bir gidişat, ben bunu bırakayın. Bir süre işsiz kaldıktan sonra buraya döndüm.
Gazetecilğe dönecek olursak, sizin için "Özellikle genç gazeteciler başta olmak üzere herkes ondan çekinir" diyorlar. Nasıl yaptınız mı? Neden sizden çekiniyorlar.
OE: Bilmiyorum (gülüyor) Belki de verdiğim resim biraz sert. Gece yatarken rahat yatmaya meraklıyımdır. Ertesi sabah kaltktığımda beni rahatsız edecek bir şeyin olmasını istemem. Bazen hata işlerim. O hatayı telafi için kafamda çözüm ararım. Telafi ettiğimde rahatlarım. O yüzden gece kafamı yastığa koyduğumda içi huzur dolu bir insan olmalıyım. Benim kendimle ilgili böyle ciddi bir meselem var. Bu yüzden insanlarla ilişkimde bazen sert bir tavrım olabilir. Ama haklıysam sert olurum. Bu yüzden öyle diyorlar herhalde.
Mesafeli bir insan mısınızdır?
OE: Galiba, evet. Kendime çok saygım var. Başkasına duyduğum saygıyı kendime de duyuyorum. Onun için de mesafeliyimdir. İnsanlar benimle ilk tanıştıkları zaman enseme tokadı atamazlar. O nedenle mesafeli olduğum doğrudur. Ama arkadaşlıklarımda farklıyımdır. Her türlü keyfi paylaşırım. Her türlü çocukluğa açığımdır, tembelliğe sevgiyle bakarım. Onun dışında sanırım öbür Oktay insanları rahatlatan bir Oktay'dır.
İş yerinde nasıl bir Oktay var?
OE: İş yerimde de rahatımdır. Gelip de bana genç birisi biraz haddini bilmez bir ifadeyle bir şey soruyorsa onu üzmem ama tavrımla ona üslubunun doğru olmadığını anlatırım. Kaşımla mı, gözümle mi, kullandığım kelimelerle mi bilmiyorum ama veririm bu ifadeyi. Bu özelliğim de insanların "aman dikkat edelim, bu adamla konuşurken kendimizi mayın tarlasında hissediyoruz" demelerine yol açıyor galiba.
Odanıza girdiğimizde masanızdaki gazetelerin altını çizdiğinizi gördüm. Nasıl bir günlük rutininiz var?
Bakın, şurada 23 gazete var. Her gün ortalama 2, 2.5 saatte profesyonel bir şekilde okuyorum bunları.
Kaçta geliyorsunuz işe?
OE:Değişiyor. O biraz da 20 seneden beri güvenlik problemimden, tehditler alan bir adam olmamdan ve korumam olduğundan…
20 yıldan bu yana korumayla mı yaşıyorsunuz?
OE: Hemen hemen… 1990'da, Muammer Aksoy'un öldürülmesiyle başladı. Ondan önce de, 12 Eylül öncesinde aldığım tehditler nedeniyle iki sene kadar yine korumalı yaşadım.
Sonuçta bu ülkede bir sürü gazeteci öldürüldü…
OE: Tabii, bu bir gerçek. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç'e de koruma almalarını tavsiye etmiştim ama buna rağmen almadılar. Üzgünüm ki aramızda olmamalarının nedeni dikkatsizlikleridir.
Yazı işleri toplantılarına giriyor musunuz?
OE: Öğleden sonra katılırım. İki tur toplantı yapılıyor ama ben öğleden sonraki asıl son toplantıya katılıyorum. Sonra da yazımı yazarım.
Gazete katına iner misniz?
OE: Burada o olmuyor. Çok isterim ki… burada yazı işleri katı ikinci kattır , zaten toplantılar da orada olur. Ama benim , gidip de çocuklar nasılsınız, gidelim de bugün kuru fasulye yiyelim, diyebilecek bir tempom bulunmuyor. İster istemez burada daha koşullanmış oluyorsunuz. Randevularınız oluyor. Arkasından kendi işleriniz. Sonra basın konseyinin işleri. … Ve tabiki Mesudiye… Tüm bunlar sizin yoğun bir gün yaşamanızı sağlıyor.
Kendinize vakit ayırıyor musunuz?
OE: Akşamları rahat bir şekilde okumalarımı yapıyorum.
Hiç özel bir uğraş alanınız yok mu?
OE: Hobilerimin üç tane adı var. Birisi basın konseyi, diğeri Dünya Basın Konseyleri Birliği, üçüncüsü ise Mesudiye.
Mesudiye'ye ne kadar vakit ayırıryor sunuz?
OE: Olabildiği kadar çok vakit ayırıyorum. Her kurultaya giderim, dinlenirim…
Sizin için dinlenmek Mesudiye'ye gitmek mi?
OE: Aynen öyle. O olayların içinde yaşamak benim için dinlenmektir. Önce köy kent kurultayına giderim. Kent kurultayından sonra Mesudiye'nin kendi kurultayına giderim. Ondan sonra yaşadığım köyün kendi kurultayı vardır. Onların hepsini seneden bir kere yaparız.
Köyde eviniz var mı?
OE: Var, aile evini yaptırdım. Mesela bu sene eşimin rahatsızlığı nedeniyle gidemedim ama senede asgari üç kere giderim.
Son olarak , küçük oğlunuz Hürriyet Ankara Büro'da çalışıyor. Onun gazeteci olmasını nasıl karşıladınız?
OE: Ben sıkıntı çekeceğini söyledim. Onun için her zaman dezavantaj olacağını söyledim. İyi iş yaptığı zaman "babası zaten orada, onun sayesinde yaptı" derler. Kötü yaptığı zaman da "babası ne, oğlu ne" derler. Her zaman ben senin karşında sorun olacağım , dedim. Ama buna rağmen girdi bu işe.
Çocukken size mi özendi?
OE: Öyle bir şey hissetmedim. Çocukken ufak tefek özenmesi olmuştur belki, ama sonra üniversiteyi okudu. Gazeteci olmak istediğini söylediğinde de ona birtakım öğütlerim oldu.
Mesela?
OE: Mastır yapmasını istedim. O da iki mastır yaptı, sonra gireceğim dedi ve girdi.
. .
. . . Oktay Ekşi Gözüyle Kimdir Başarıları Linkler Kendi Sesiyle Fotograf Albüm Kitap Tavsiyeleri TV Tüm Yazıları Oktay Ekşi Odası Lider Arama
. .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|