Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Sevan Bıçakçı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

PORTRELER DERGİSİ BÜLENT ŞENVER'İN KONUĞU SEVAN BIÇAKÇI
26.07.2007
Okunma Sayısı : 27976
Oy Sayısı : 53
Değerlendirme : 4,53
Popülarite : 7,81
Verdiğiniz Puan :
 

 

BÜLENT ŞENVER'İN KONUĞU  SEVAN BIÇAKÇI PORTRELER DERGİSİ
.
.

BÜLENT ŞENVER'İN KONUĞU  SEVAN BIÇAKÇI
.

.
Sevan Bıçakçı (SB)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

 BŞ- Atölyenizi biraz önce gezdik. Çok güzel, çok ilginç şeyler yapmışsınız.  İşinizi severek yapıyorsunuz. Size Kapalıçarşıda "Çılgın Sevan" diyorlar. Size neden "Çılgın Sevan" dediklerini bize açıklar mısınız? 

SB- Beni güzel bir dergiye konuk ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum.

Çılgınlık, yaptığım işlerden kaynaklanıyor.

Hiç bir kuyumcunun yapmaya cesaret edemeyeceği tasarımları yapıp bunları imal etmeye başladım.

Yüzük yapıyorum.

Bildiğiniz küçük yüzükler değil.

İthişamlı, büyük yüzükler.

Sabır işi.

Bir yüzüğü yapması yaklaşık üç ay sürüyor.

El emeği.

Göz nuru.

Her yüzükten sadece bir tane üretiyorum.

Yüzüklerim müzelere konulabilecek özel tasarımlı kıymetli yüzükler.

Şu anda Kapalıçarşıda kuyumculuk işleri her işde olduğu gibi, bir makinenin bir düğmesine basmakla yapılmaya başlandı.

Makineler çok gelişti.

İnsanlar 100 milyona takı sahibi olmak istiyor.

Bunların sonucunda sanatkârlar geleneksel el sanatlarını icra etmek yerine makina ile seri imalat yapmaya başladılar.

Bu ortamda tutup da, benim gibi tek bir yüzük için üç ay uğraşıp el işi bir şeyler ya

pan birinin ortaya çıkması biraz çılgınlık oluyor!

Çılgınlık yaptığım işlerden kaynaklanıyor.

Bu lakabı bana biraz da medya yakıştırdı.

Kapalıçarşıda çılgın Sevan  diye biri var dediler.

Lakabım "Çılgın Sevan" oldu.


BŞ- Bize kendi hayatınızı anlatır mısınız? Bu işlere nasıl başladınız?

Hayatınızdaki kilometre taşlarını anlatır mısınız?


SB- Ben Samatya'da doğdum.

Çocukluğum orada geçti.

Samatya'da Yedikule Zindanlarında top oynayarak büyüdüm.

Samatya'dan koşarak Sultanahmet'e gelirdik.

Sahil yolunu gezerdik. Her tarafta tarih vardı.

Geçmişe indiğimde, kafamı kaldırdığımda Yedikule Zindanlarını görüyorduk.

Saklambaç oynarken Samatya istasyonunun karşısındaki sokaklardaki surların arkasına saklanıyorduk.

Sevan ilkokulu Kocamustafapaşa'da okudu.

Beşinci sınıfa kadar okudum.

Beşinci sınıftan sonra, babamın, artık benim okumakla bir şey elde edemeyeceğimi anlamasıyla Kapalıçarşıya gönderildim.

Kapalıçarşı benim arayıp da bulamadığım bir yerdi.

İyi ki baban beni oraya göndermiş.

Sabah yedi buçuk, akşam sekiz, rahmetli ustamın yanında bu sanatı öğrenmek için gece gündüz  çalıştım.

Çok sevdiğim bir işi yapıyordum.

Kuyumculuk.

Sadekarlık.

Yani âşık olarak başladığım ve aşkı hiçbir zaman bir tık alta inmeyen, devamlı yükselen bir iş oldu benim için sadekarlık.

Bir işi severek yaptığınız zaman da alkış geliyor.

İnsanlar sizi bir yere koyuyor.

Ben işimi severek yapıyorum.

İşte çıraklık devresi, kalfalık devresi, ustabaşılık devresi derken seneler geçti.  Ustam rahmetli olunca da, erken yaşta dükkân açtım.

Dükanımı açtığımda 18 yaşımdaydım.

Bizim için erken sayılır.

Kapalıçarşıda insanlar askere gidene kadar, kendilerini ustalık yapabilecekleri kadar geliştirirler.

Askerden döndükten sonra da dükkânlarını açarlar.

Böyle bir gelenek oluşmuştur.

Kapalıçarşıya özel bir şeydir bu.

Allah'a çok şükür, o gün bugündür işimi yapıyorum.

Beni meşhur eden Osmanlı ve Bizans yüzük koleksiyonuna başlamam ise üç buçuk dört sene evveline dayanıyor.

O zamana kadar da yine piyasada işin içinden çıkılamamış işleri yaparak paramı kazanıyordum.

Zor işler olup da yapamadıkları zaman, bir Sevan'a gidelim, Sevan bir baksın derlerdi.

Zor işleri çözerdim.

İşin içinden çıkılamayan durumların üstesinden gelmeyi severim.

Kapalıçarşının klasik metalleri dışında metaller kullanmayı severim.

Çeliği, gümüşü kullanırım.

Kuyumcu denince, akla altın ve pırlanta geliyor ama, ben farklı metaller kullanıyorum.

Şimdi, kendi imzamı oluşturacak koleksiyonlara başladım.

Her şeyi bıraktım ve dedim ki; ben artık öyle bir şey yapmak istiyorum ki, işin adı da Sevan olsun, firmanın adı da Sevan olsun dedim ve buna start verdim.

BŞ- Peki yaptığınız işe ne isim veriyorsunuz, kuyumculuk mu diyorsunuz, başka bir isim mi veriyorsunuz?

SB- Valla yaptığım işin adına tasarımcılık dediğim zaman, bu tasarımcılığı da aşıyor. Bana sen sanatçısın dedikleri zaman hoşuma gidiyor.

Herkesin sanatçı olduğu, herkesin kendisini modacı olarak gördüğü bir yerde ben kendimi terzi olarak adlandırmayı yeğliyorum.

Yani, aslında sadekârız.

Yani, sadekârlıktan gelmekteyiz. Sadekar demek işin sadesini yapan demektir.

Mıhlamacı, taşları maden üzerine mıhlayan, cilacı, üstünü parlatan, kusursuzluk görünümünü verendir.

Bunlardan artakalanı yapan ise sadekâr'dır.

Yani, üçü sacayağı gibi oluyor: mıhlamacı, cilacı, sadekâr.

Bunların altında tabii ocakçılar var, yaldızcılar var. Bunları destekleyenler var.

Sektör çok kişiye ekmek sağlıyor.

Taşı satanlar, bunun toptancıları, ikinci el, üçüncü elleri var.

Korkunç bir Pazar oluşturuyor yani. Bizim işimizin özünü yapan ise sadekârdır.

50-60 sene evvel bütün dünyanın şu anda bahsettiği Cartier'ler Bulgari'ler gibi mücevher firmaları içerisinde çalışan Kapalıçarşı'dan gitme ustalarımız vardı.

Kapalıçarşıdan  gitme Ermeni ustalar vardı.

Maalesef bunlar Türkiye'de aradıklarını bulamadıkları, yapamadıkları için yurtdışına kaçtılar.

Böyle olunca insanlar, şu anda nasıl diyeyim size, hayallerini yapmaktan uzakta.

Mevcudu kopyalamak adına, maalesef acı içinde söylüyorum bunu, mevcudu kopyalamak üzerine çalışıyorlar.

Yani yaratıcılık öldü.

Bunun üzerine bir nesil daha geldi, bir kataloğun bir sayfasını açıp aynısını yapan ustalar geldi. Yaratıcılık öldü. Hayaller öldü.

BŞ- Siz sadekâr olarak yüzük üzerine üretim yapıyorsunuz.


SB- Evet.

Ben kendime sordum.

Sevan ne olmak istiyor diye.

Ben çok zengin mi olmak istiyorum?

Vizyonu olan bir usta mı olmak istiyorum?

Tanınan birisi mi olmak istiyorum? Cevabı buldum.

Aslında ben, çocuklarıma bırakacağım çok güzel bir isim olmak istediğimi keşfettim.

Buna karar verdim.

Ondan sonra bunun alt öğelerini yazdım.

Neler yaparsam çocuklarıma güzel bir isim bırakabileceğimi düşündüm.

İşte "Çılgın Sevan" böyle doğdu.

BŞ- Neler yaptınız?

SB- Para kazanmak istiyorsanız, sadece verilen siparişleri yapmanız yeterlidir.

Bu şekil çalışmak beni amacıma götüremezdi.

Çocuklarıma 10-20 sene sonra "benim babam Sevan'dı" dedirttirmek için bazı şeyleri silip atıp farklı şeyler yapmam gerekiyordu.

Bu silip atmanız gereken şeyler, mesela kişilerin sizi yönlendirmesi, marka taklitleri Versace gibi.

Ben farklı olmak için hayallerimi yapmaya başladım.  Oturdum kendi hayallerimi çizdim.

O gün bugündür kimsenin etkisinde kalmadan tamamen esinlendiğim şeyleri yapıyorum. Osmanlı ve Bizans'tan etkilendim. Minik bir yüzük koleksiyonum var. Hayvan ve meyve koleksiyonum var, onların da arasına, ara sıra caz, ara sıra kürdili hicazkâr, yani müzik de sıkıştırdım. Kendimi sınıyorum bazen. Ben bunu yapabilir miyim diyorum. Niye olmasın diyorum. Zaten artık öyle bir noktaya geldi ki insanlar, Sevan'a bir sipariş veremeyecek kadar şaşırıyorlar. Ben artık sipariş üzerine çalışmıyorum. İçimden gelenleri yapıyorum. Bana gelen müşterim yüzüklerimi görünce içinden kendine en aşağı 15-20 tane yüzük ayırıyor. Sadekarlık mesleğinde yolu yarıladım demek istemiyorum ama ileriye gittiğimi görüyorum.

BŞ- Sevan Bıçakı'nın yaptığı yüzükler elimde; normal kuyumcularda görülen yüzükler değil bunlar. Sıra dışı şeyler bunlar. Bu yüzüklerin çoğu da, benzersiz, ihtişamlı. Üzerleri oyulmuş. Ortalarında kocaman kıymetli bir taş. Sadece bir tane yapılmış.
 
 
SB- İlk tezhip sanatıyla karşılaştığımda dedim ki, ortada bir Allah yazısı var, bu aşağı yukarı dört santim  ama, çerçeve bir buçuk metre, etrafı komple tezhip. Acaba niçin böyle diye düşündüm. 

Allah yazısı o kadar önemli ki, biz o Allah'ı yazdıktan sonra öneminden dolayı etrafına o tezhibi yapıyoruz.

Benim yüzüklerim de öyle.

Ben değerli bir şey, emek yoğun bir iş yapmak istedim.

Yüzüklerimin etrafınındaki ayrıntıları tek tek işledim.

Yüzüğün ortasına tek bir taş koyup işi bitirebilirdim.

Öyle yapmadım. Taşı da oydum.

Ona çeşitli şekiller verdim.

Bazen bir cami bazen çeşme bazen de bie Mevlana türbesi oydum taşın içine.

Zor işi yaptım.

Benim yüzüğümün taşı bir emek ve alın teri sonucu oluştu.

Bakanlar şaşırıyor.

Bu kadar küşük nasıl taşı çalıştınız diye soruyorlar.

Osmanlı ihtişamıyla dünyaya mal olmuştur.

Ama onu anlatabilmek adına her ince ayrıntısına bir şey koymam gerekiyordu.

Bu da ortaya kuyumculuktaki buluşları getirdi.

Taşın içine heykel oymak.

Yapmış olduğum heykel şeklindeki yüzükler.

Bunlar hiç kullanılmamış teknikler.

Gümüş ve altının daha evvel vardı ama bu şekilde kullanmamıştık.

Toprakaltı havası ve olaya Sevan Bıçakçı stili getirdi.

Başkaları kopyalarımı yapmaya başlamış, "Sevan yapıyorum" diye kopyalarımı satıyorlarmış.

BŞ- Yüzüklerinizde kıymetli taşlar kullanıyorsunuz. Bu kıymetli taşlar konusunda bize bilgi verir misiniz?


SB- Sevan firmasında sentetik bir şey yoktur, her şey hakikidir.

Elmas pırlanta kullanırım.

Kullandığım pırlantanın özelliği şudur, bundan 100-150 sene önceki kesim.

Nitrik, karavana, antika kesim.

Şu an buralarda kullanılmayan bir kesimdir.

Özel kestiririm.

Yüzüklerde eskiye öykünerek yapılmayı verebilecek en güzel üretim.

Yani yüzük, 10 sene 15 sene sonra bile baktığın zaman, güzel görünmeli.

Renkli taşlarda sınır tanımam.

Bütün renkli taşları kullanırım.

Büyülü taşlar, Uzakdoğu görüşlerine göre, taşların insanlar üzerindeki pozitif etkilerini araştırmıştım.

Negatif olan bir taş bulamadım.

Hepsi doğanın bahşettiği çok güzel taşlar.

Özellikle renkler beni çok cezbediyor içine heykel oyabilmem için hoş bir şey.

Renkli aquamarin, amatist, topaz, zümrüt her şeyi kullanırım ama o taşı elime aldığım zaman maksadım ortaya çıkacak yüzüğün finalini görebilmektir.

Sevan olarak bütün beyaz taşları ve pırlantaları kullanıyoruz.

BŞ- Bir yüzüğü yapmak kaç ay sürüyor?

SB- Kâğıda dökülmüş bir ürüne etiketin takılması, en hızlı ürettiğim yüzüklerde, üç hafta bir ay, ortalama olanlarda iki buçuk ay, ama bazı fantezi durumlarda iki senedir

yaptığım işler de var.

Ama ortalama iki buçuk ay, üç ay gibi bir süre.

BŞ- Sizin yaptığınız yüzükler hem takılabilecek kullanılabilecek yüzükler hem de bir müzeye konup teşhir edilebilecek kalitede.
Siz bunları ileride bir sanat eseri olarak kalsın düşüncesiyle mi yapıyorsunuz?

SB- Yüzüklerimi alan insanlar ileride torunlarına bıraksın, torunları da bu yüzükleri parmağına takıp uyusunlar istiyordum.

Allah'a çok şükür daha torun sahibi olacak yaşa gelemedik ama, şu anda verdiğim insanlar zaten parmağından çıkartmıyor yüzüklerimi.

Yapmış  olduğum ürünün bir özelliği var.

İki ayrı madeni yani 24  ayar altın ve saf gümüşü beraber işliyorum.

Altın ve gümüş  kullandıkça güzelleşir.

Beyaz altın ve sarı altın kullandıkça eskir ve cila yapılmak ister.

Benim yüzüklerimi de  biz, sanki üç sene  kullanılmış gibi hazırlıyoruz, satışa öyle sunuyoruz. Sevan'ın yüzükleri kullandıkça güzelleşen yüzüklerdir.

Geçenlerde üç sene evvel satmış olduğum bir yüzüğü gördüm, sonra düşündüm biz bu havayı yeni yaptığımız yüzüklere nasıl verebiliriz diye, ama imkânsız.

Yüzüğe eldeki yağla, sabunla, terle her gün bir şeyler ekleniyor ve yüzük daha da yaşanmış hale geliyor.

Müzelik hale geliyor.

Ben bunu yaparken de, müşterimin akşamları yatarken çıkarıp kutusuna koyduğunu düşünerek yapıyorum.

Yüzüklerimi müşterilerim belirli bir süre taktıktan sonra o

nları biblo gibi saklamaya başlıyorlar. Eşim de öyle yapıyor.

Yüzüklerimin antika biblo gibi korunması beni çok mutlu ediyor.

BŞ- Bizim Türk insanımız hediye almasını sever, çeşitli önemli dönemlerde hediyeler alınır verilir, işte bunlardan bir tanesi de evlilik dönemidir. Evlenen gençler bu tür yüzükleri alıyor mu, yoksa belirli bir yaşın üzerine çıkmış insanlar mı sizin yüzüklerinize ilgi gösteriyor.

SB- Güzel soru.

Şöyle bir şey söyleyeyim: şu ana kadar başıma gelenlerden söylüyorum, benim yüzüklerim artık biraz doymuş insanlara hitap ediyor.

Yani tek taşı var, alyansı var, kolyeleri var, alacak bir şey bulamadıkları zaman son nokta Sevan'a geliyorlar.

Sevan, mücevhere başlamak için çok doğru bir adım olmayabiliyor.

Tabii evlilikle beraber iki adım sonra, belki birinci, ikinci yıl hediyesi olarak Sevan'a gelinmeye başlanıyor.

Benim müşteri tiplerim artık takıya doymuş, biraz daha değişik ve farklı şeyleri arayan, biraz daha seçici, ne aradığını bilen, olaya bakışı bir tabloya bakar gibi olan kişiler. Genelde onlar beni tercih ediyorlar.

BŞ- Bu kadar değerli ve emek isteyen yüzüklerinize nasıl fiyat biçiyorsunuz? Bu yüzükler paha biçilmez parçalar.

SB- Teşekkür ediyorum.

Paha biçilmezlik güzel bir tanımlama.

Keşke öyle bir şey olsa.

Aslında benim hayalim hiçbir yüzüğümü satmamak.

Ben zaten yüzüklerimi seyretmekten zevk alıyorum.

Çocuğum gibi eğleniyorum yüzüklerimle.

Yüzüklerimi takabilecek ve onlara iyi bakabilecek insanları bulduğumda çok mutlu oluyorum.

Yüzüğümü vereceğim insan ve fiyatı gerçekten içime sinmesi gerekiyor.

İçimize sindiği anda bize göre onun değeri bulunmuştur.

Kullanmış olduğumuz malzemeler; taşı karatla alıyoruz, kaç para ödediğimize bakıyoruz, kaç karat kullandığımıza bakıyoruz, hepsinin bizde listesi var bilgisayarımızda, sonra o yüzüğün üzerinde kaç gün uğraşılmış, hangi ustalara neler ödenmiş, bütün bunların maliyeti çıktıktan sonra, üzerine koyduğumuz bir şerefiye oluyor.

Şunu da söylemeden edemeyeceğim, bazı öyle parçalarım var ki, kasamın en alt katına koyuyorum.

Benim oluyor yani.

Bir daha oradan çıkmıyor.

Kıyamadığım parçalarım var yani.

Onları satmıyorum.

Onları kasamın altında muhafaza ediyorum..

BŞ- Ben sizin yüzüklerinizden birini Güler Sabancı'nın parmağında gördüm. Yıldırım Beyazıd yüzüğü. Osmanlı Sultanlarından da bir seri yaptınız değil mi?

SB- Evet ilk yaptığım serilerden birisiydi.

Heykel koleksiyonum ve portreler koleksiyonum benim ilk çıkış noktamdı.

Sağ olsun Güler Hanım, ben kendisini çok seviyorum, sanatçıyı alkışlamayı çok iyi biliyor.

Benim beğendiğim parçaları beğenen, aynı ortak noktalarda buluştuğumuz çok zevkli bir Hanım. 

Ben Güler hanıma hocam diye hitap ediyorum.

Dışardan baktığınızda onu her zaman iş kadını olarak görürdüm.

Öyle kuvvetli bir ifadesi var ki aşılmaz.

Bizim iş yerimize girdiğinde, vermiş olduğu elektrikle, aslında o kadar ulaşılmaz değil, gerçek ama her halukârda sanatçıyı alkışlamayı bilen iyi bir dost olduğunu davranışlarıyla bize gösterir.

Portreler koleksiyonumu o aldı.

Çok hoş parçalarımdan ciddi bir koleksiyonum var kendisinde sağ olsun.

BŞ- Güler Sabancı'ya  satmış olduğunuz Yıldırım Beyazıd yüzüğünü  yaparken, neler düşündünüz, aklınızdan neler geçti?

Tabii hiçbir yüzüğüm aklımdan çıkmadığı gibi o da aklımdan çıkmıyor. Benim ilk koleksiyonlarımdan bir tanesiydi.

Aslında çok enteresan bir yüzük. Kasası da büyük.

Ben de yaptıklarımı 24 ayar altından yapıyorum.

Bunu ise komple gümüşle yaptım.

Üzerinde büyük elmaslar kullandım.

Çok hoş bir hava verdi. Ebadı 0,10-12 bize göre büyük kalıyor.

Koyduğunuz taş da ufalıyor, çizdiğiniz resim de ufalıyor.

Tabii bu durumda taş öne çıkıyor.

Ben ise hiçbir zaman taşın öne çıkmasını istemiyorum.

Pırlantayı yüzüğün üzerinde olmadık yerlerde kullanırım. Genelde kullandığım yerler, resimler heykellerdir.

Yani bir yüzüğün üzerinde iki karat pırlanta vardır ama siz onları göremezsiniz.

Parmağınızı bir çevirirsiniz, yüzüğün olmadık bir yerinde pırlantayı görürsünüz.

Pırlantayı öyle kullanmasını severim.

Pırlantanın benim için hiç bir önemi yoktur.

Benim için  önemli olan pırlantanın verdiği resimdir.

Yıldırım Beyasıd yüzüğü çok özel bir yüzüktü.

Güler hanım o yüzüğü çok sevdi.

36 padişahı tek ek resmettim. Sultanlar içinde tek dönerek poz vermiş olandır Beyazıd. Ve resimsel bir pozdur.

Bir ressamın o tip bir resmi çizmesi zordur.

Duruşu, başındaki kavuğu, yuvarlak olan bir yüzüğe güzel oturdu.

Fatih Sultan Mehmet'i çok severim, Avcı Mehmeti de severim, verdiği pozlar çok halktan gelir.

Yıldırım Beyazı'ın da çok sanatsal bir pozu vardı.

Kendi içindeki fırtınalar beni ilgilendirmiyor.

Ben verdiği poza bakıyorum.

Büyükannemin dediği gibi, kaşığa bakıp çorbayı çeviriyorsunuz.

Benim için önemli olan benim onlarda gördüklerim ve gördüklerimin vermiş olduğu elektrik.

BŞ- Yapmış olduğunuz kolleksiyonlara güzel isimler koymuşsunuz. Bu isimleri nereden buluyorsunuz?

SB- Eskiden kolleksiyonlarıma isim koymazdım. Ama iş markalaşmaya gidince serilere isim koymaya başladım. Kolleksiyonlarımın isim annesi Hülya  Şenver'dir.

Bazı koleksiyonlarım için de açar ona fikir sorarım.

O da yaratıcı fikirlerle bana döner.

Yani ben burada bir tane isim hayal edemezken, o bana 10 tane seçenek getirir.

Ben de hayallerimi yansıtan bir tanesini içlerinden şeçerim.

Kolleksiyonumun adı olur.

İsim annesi Hülya Şenver'e çok çok teşekkür ederim.

BŞ- Tasarımcınız var mı?

Biz dışardan hiçbir şey kullanmıyoruz.

Mıhlayıcı atölyemiz var.

Dışarıdan bir iş aldığımız da başka markalardan esinlendiklerini görüyoruz.

Ana konseptimiz müzeleri gezmek.

Tasarımları yaparken tabii kaptan olmadan arabayı yürütmek mümkün değildir.

Yani, dükkânımızdaki en ufak çırak ve çaycımız bile bize ilham veriyor.

Takım oluyoruz kesinlikle.

Eserlerimiz bir takım işi olarak ortaya çıkıyor.

BŞ- Tamamı el yapımı, ahşap okuma gözlükleriz var. 

SB- Onu şöyle açıklayayım tamamı elmas, altın ve ahşapla yapılmış 50 parça okuma gözlüğüm var.  

Geçen senenin başında neden olmasın dedim, yaptım.

Çok beğenildi.

Onlar sadece bende satılır.

Diğerleri Sevan satılan yerlerde satılır ama, tahta gözlükler sadece bende satılır.

Bunlar da benim hayatımda bir gülücük olsun, torunlarım da ileride dedem bu gözlükleri yapmış desinler dileğiyle yapmış olduğum bir şımarıklığımdır.

BŞ- Bu kadar emek verdiğiniz eserleri bir başkasına satmak, kızınızı başkasına vermek gibi bir burukluk yaratmıyor mu sizde?



SB- Sevan dostları yüzüklerimi aldıkları zaman geceleri onlarla uyuduklarını söylüyorlar.

Hikâyelerinde hep parmağımdan çıkaramıyorum diye yazarlar.

Doğru söylüyorsunuz, kızınızı verdiğinizde içinizde bir burukluk olablir, ama herhalde damadın iyi olduğunu görünce rahatlıyorsunuzdur.

Her zaman babanın içinde bir şeyler kalır ama, biz damatları görünce çok rahat ederiz.

Allah'a çok şükürler olsun şu ana dek müşterilerim iyi insanlar çıktı.

Bir kez bana gelen daha sonra bir kaç kez daha muhakkak tekrar gelir.

Müşterilerimin Sevan koleksiyonları oluştu.

Tekrar tekrar gelip benden alışveriş yapıyorlar.

Bu da beni çok rahatlatıyor.

Beni sevdiklerini düşünüyorum.

Onlar da Sevan koleksiyonları oluşturuyorlar.

Evvelden yüzüklerimi sattıkça üzülürdüm.

Şimdi tam tersi, seviniyorum.

Yeni dostlar kazandım diye seviniyorum.

Yüzüklerime değer veriliyor, kıymetleri biliniyor diye seviniyorum.

BŞ- Sevan olarak yeni projeleriniz var mı? Önümüzdeki dönemde Sevan'dan ne gibi çılgınlıklar izleyeceğiz?


SB- İki senedir üzerinde çalıştığım çok özel bir koleksiyonum var.

Yani onun da finaline gelmek üzereyiz.

Birkaç ay sonra bunun sergisini yapacağım.

Her bir yüzük ile  5-6 ay uğraştığım bir koleksiyon hazırlıyorum.

İki  yüz parçayla sınırlı özel bir koleksiyonu bitirmek üzereyim.

Tabii büyük konuşmak doğru olmaz ama bununla inşallah bütün dünyada Osmanlı  İstanbul'unu yeniden yaşatacağımızı düşünüyorum.

BŞ- Adı Osmanlı İstanbul'u mu?

SB- Adı Sevan'ın İstanbul'u.

Gerçekten görülmeye değer, İstanbul'un Türkiye'nin çeşitli güzelliklerini yansıttım bu yüzüklerin üzerine.

Ve İstanbul âşığı olan ben, bir de benim gözümle bakılsın dedim İstanbul'a.

İstanbul'u mücevhere döktüm. İnşallah modellerimi bu yıl içinde bitirmek istiyorum.

Başladığımda üç dört ay koymuştum bitirme süresini. 

Ama o kadar şımardım ki, iş uzadı da uzadı.

Bu işi yaptığımı dostlarıma da söylememeye başladım.

Onlar da umudu kestiler.

Herhalde dediler sen bunları yapıp satmayacaksın. 

Yani iki arada bir derede kaldım. Satmakla satmamak arasında. Size birkaç parça gösterebilirim ama gizli tutuyoruz.

BŞ- Bu mesleği seçecek gençlerimize neler söylersiniz?

SB- Ne mutlu bana ki bu genç yaşımda gençlere bir şeyler söyleme şerefine nail ettiniz beni. Çok teşekkür ediyorum.

Benim söyleyeceğim sihirli sözcük şudur;

Ben hayallerimi yaparak bir yere geldim.

Hiçbir sınır koymadım hayallerime.

Gerçekten zor bir iş.

Finansı da zor bir iştir.

Ama hayallerine sınır koymadan, yüreklerinde negatif hiçbir şey bırakmadan şunun şurasını şöyle yaptım, burasını böyle yaptım demeden, vicdanları da tertemiz, kafaları da tertemiz bitirip, kâğıda, metale, tertemiz döktükleri zaman, iyi bir yere geleceklerine inansınlar.

Yani bana göre hayallerinden ödün vermesinler.

Hiç kimseye özenmesinler.

Kendi hayallerini yaşatsınlar.

Tasarımcılığın özü de budur. 

.
.
.

Sevan Bıçakçı

.

.

.

.

Kaan Şenver, Sevan Bıçakçı

.

Sevan Bıçakçı

.

Sevan Bıçakçı
.

.

.

.

.

.

.

.

.

Sevan Bıçakçı

.

Bülent Şenver, Sevan Bıçakçı

.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org