Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Şakir Eczacıbaşı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ŞAKİR ECZACIBAŞI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
08.05.2008
Okunma Sayısı : 20001
Oy Sayısı : 16
Değerlendirme : 4,88
Popülarite : 5,87
Verdiğiniz Puan :
 

 

ŞAKİR ECZACIBAŞI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
.
.
 

Efsane bankacı Bülent Şenver, benimle gençler için hoş bir televizyon programı yaptı.

Sizlerle paylaşıyorum. 

.
.

izlemek için    

 
.
.

dinlemek için  

.
.

Şakir Eczacıbaşı, Bülent Şenver

.
.

 

ŞAKİR ECZACIBAŞI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Şakir Eczacıbaşı (ŞE)
Bülent Şenver (BŞ)

.
.
.
ŞAKİR ECZACIBAŞI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

BŞ:Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı. Holgeldiniz Şakir Bey.

ŞE: Hoşbulduk efendim . Nasılsınız?

BŞ: Teşekkür ederim. Şakir bey sizi tanımayan yok, ama ben istiyorum ki sizin ağzınızdan  sizinle ilgili bazı kilometre taşlarınız, gözünüzü kapattığınız zaman hayatınızda önemli dediğiniz  birkaç kilometre taşını gençlerle paylaşırmısınız?

ŞE: Bence gençlik yıllarının hepsi önemli Sanıyorum ki en önemli tarafı bir kere maalesef ülkemizde  okuma alışkanlığı yok.

Bu okuma alışkanlığını edinirse gençler bundan çok yararlanırlar.

Bu bir alışkanlık meselesidir.

Okumanın tadını çıkarmayı öğrenmek  gerekir.

Bir deyim vardır eskiden "Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir?" 

Bence çok okuyan bilir.

Dolayısıyla buna alışmaları gerekir.

Bunu bir hobi olarakta geliştirebilirler.

İlerki yıllarda boş vakitleri olmaz, durmadan okuyabilirler .

Vakit o kadar değerlidir ki, maalesef ben vakit öldürüyorum  tabirini diğer dillerde bilmiyorum.

Vakit devamlı kazanılır, vakit devamlı çok değerli olduğu üzerine konuşulur.

Vakit kaybetmekten sözedilir.

Bizde vakit öldürmekten bahsedilir.

BŞ: Birde vakit geçirmek , lüzümsuz.

ŞE: Evet birde vakit geçirmek.

Oysa vakit çok değerli  bir şeydir.  

İnsanın aslında yaşadığı günler değil, aslında uzun yaşamak ne kadar değerli şeylerle vakit geçirdiğinden ölçülür aslında. Yılla ölçülmemelidir.

Geriye baktığınız zaman bütün o yıllarda bir sürü boşluklar görürseniz çok yaşamış olmazsınız.

Ne kadar değerlendirirseniz o kadar çok yaşamış olursunuz.

Ve dolayısıyla gençlik yıllarında ileriki yıllarada hazırlanmak için ne mesleği seçtiğinizi iyi bilmeniz gerekir.

Çünkü sonra çok üzülürsünüz gereksiz yere vakit kaybedersiniz, belki meslek değiştirmeye kalkarsınız, o bakımdan  bütün meslekleri görmeye anlamaya çalışarak mesleğinizi seçmekte çok önem var.

BŞ: Bizlerede görev düşüyor değil mi? Gençlere öğretmemiz lazım.

ŞE: Ben çok gördüm insanlar ilk önce hoştur diye giriyorlar bilmeden, sonra üniversitenin birinci, ikinci sınıfında fevkalade sıkılıyorlar.

Haklılarda.

Bazı insanlar bazı şeylerden çok sıkılır, bazıları çok sever.

Sevdiğiniz mesleği seçmek gerekir.

Bugün o kadar çok olanak var ki, bilgisayar meslekleri, iletişim meslekleri, fotoğrafla ilgili, resimle ilgili, mühendislikler o kadar çok şey var ki muhakkak bunlardan bazılarını siz sevmeye hazırsınızdır.

Hatta öyle bir yeteneğiniz vardır .

Ama bunların neler olduğunu bilemezseniz doğru seçim yapamazsınız ve gereksiz yere ileride üzülürsünüz.

Pişman olursunuz o geçirdiğiniz yıllara.

Çok gençleri gördüm çoştular bazı şeylere, onun parlak tarafını gördüler ama sonra birsürü yıllarını kaybettiler.

Çünkü onların istedikleri gerçekte o değildi.

Neyi istediklerini bilmiyorlardı.

İşte sorun burada.

Ne istediğinizi bileceksiniz, kendinize bakacaksınız, kendinizi dinleyeceksiniz, kendinizi öğreneceksiniz.

Çok önem verdiğim şeylerden birisi bu çünkü benimde başımdan geçti.

Ben baba mesleğine alışmıştım, babam eczacıydı.

Normal olarak eczacı olacağım derdim ama ben Londra'ya gittiğim zaman gördüm ki fevkalade sıkılıyorum eczacılıktan ve inatta ettim. İnatta etmeyin, anlarsınız birinci sınıftan  hemen değiştirin.

İnat ettim 2,5 yıl orada çok üzüldüm , çok sinirlendim çünkü benim tabiatım sanatlara ve sosyal bilimlere yatkındı.

Ben çok acı çektiğim için üst üste söylüyorum.

Biliyorum bir çok babalar illle kendi mesleğine girsin çocuklar diye isterler.

Yine böyle bir arkadaşım kolejden çıkma , kimya okumaya gelmişti oarada babası  ille bastırıyordu .

Sonra ben  rektörle tanışmıştım dediki "Yazık oluyor bu çocuk çok iyi felsefeci olacak."  

Gerçektende çok büyük felsefeci oldu. Reading üniversitesinin felsefe bölümünün başına geçti.

Onüç, ondört  tane kitap yazdı , bunların hepside çok değerli kitaplar oldu.

Hem tabii babasının kabahatiydi, benim mesleğimden olsun, o da zamanında karşı koyamadığı için .

Sonra tabii kurtuldu ve istediği şeyi çok parlak yaptı.

Ama o üzüntüler olmadan bunlar olabilirdi.

BŞ: Siz Şakir Bey şanslısınız. Sonradan da olsa sanatla uğraşmak ve istediğinizi yapmak şansını elde ettiniz.

ŞE: Doğru. Ben 45 yıl aşağı yukarı endüstride çalıştım, ilaç sanayide çalıştım. 

O zamanda bırakmadım işin peşini, kültür ve sanatın peşini bırakmadım.

Tabiki o beni çok rahatlattı, birçok sıkıntılarımı engelledi.

Üstelik kültür ve sanatlada uğraştığı zaman endüstride de bambaşka bir açı kazanırsınız, orada ki olaylara çok farklı açılardan bakarsınız.

BŞ: Değişik vizyon kazanıyorsunuz.

ŞE: Bu da o tür işinizde bile size çok yarar.

BŞ: Sizi bulmuşken ben istiyorum ki gençlere siz  Şakir Eczacıbaşı olarak burada bir fotoğrafçılık aşısı yapın. Gençlere nasıl bir fotoğrafçılık aşısı yapalım.

ŞE: Ben fotoğrafçılığa biraz geç başladım aslında. 31 yaşındaydım.

Ara Güler benim eski bir dostumdu.

O sırada  bir dergi çıkarıyordum Eczacıbaşı kuruluşu adına ve ondan bazı  fotoğraflar istedim.

Beğenmedim çektiği fotoğrafları .

O da dediki "Sen kendin daha iyi biliyorsan git kendin çek"  dedi.

Aslında ben Ara Güler'i her zaman beğenirim, çok iyi fotoğrafçıdır ama o fotoğrafını beğenmedim.

Bende bunu ciddiye aldım, ertesi günü gittim  bir fotoğraf makinası aldım ve çalışmaya başladım.

Böyle bir tesadüftür.

BŞ: Yine bir hırsla .

ŞE: Ama insanın içi hazır.

Bunlara hep tesadüf derler, bunlar tesadüf değil.

Veya vesile olur dolayısıyla insanın içinde bir kıvılcım parlar siz aslında ona hazırsınızdır.

Çünkü ben her zaman görsel sanatlara çok ilgi duyduğum için hem gözüm alışıktı, hemde içimdeki birikimlerde bunu fotoğraf yoluyla dışarı dökmeye hazırdı.

O bakımdan oldu.

Bir fotoğrafa baktığımız zaman çağımıza imgeler çağı diyor.

Her taraf imgelerle dolu yani başka bir deyişle fotoğraflarla dolu, resimlerle dolu.

Bakın işte  dışarda bakıyorum kaç tane fotoğrafla yapılmış reklamlar var. 

Gazetelere baktığınız zaman gazetelerin yarısı neredeyse fotoğraf, afişler fotoğraf, haberler fotoğrafla veriliyor, kitaplar fotoğraflarla doluyor.

Dolayısıyla  birde çağımıza çok uyuyor.

Çağımız çok hızla değişen bir çağ.

Eskiden trafiklerde vaktimizi kaybetmezdik.

Hem aynı saatlerde çalışmalıyız hemde böyle trafiklerde, sırada durmalarda, nüfus arttıkça daha fazla vakit veriyoruz.

Ve sıkılıyoruz uzun şeyler okumaya maalesef.  

O kadar kocaman ciltler okunamıyor bugün.

Halbuki fotoğraf çok şeyi anlatmaya yeter.

Bir olayı, bir kazayı bir kareye çektiğiniz zaman her şeyi anlatırsınız.

Fotoğraf muhabirlerinin en parladığı dönem 2. dünya savaşı olmuştur.

O zaman özellikle Amerikan halkına çok uzaklarda olan bir şavaşın  nasıl  olabileceğini anlatmak mümkün değildi.

Ama bunu çektiği zaman  hangi koşullarda evlatlarının savaşmakta olduğunu gösteriyordu.

BŞ: O detayın içinde bir çok şey var değil mi?

ŞE: Evet bir çok şeyi görüyorlar.

Düşmamın nasıl bir düşman olduğunu,ölümlerin nasıl olduğunu, bütün dramını bütün trajedisini veriyor ve aynı zamanda da bir başarı sonucunda bir muzaffer olduktan sonra mesela Paris'te meşhur bir fotoğraf vardır.

Amerikalı'lar Paris'e girdikten sonra  bir asker bir hemşireyi sarılır öper.

Çokta güzel çekilmiş bir karedir.

Bütün o magnum fotoğrafçılığı dedikleri  fotoğrafçılar 2. dünya savaşının çok başarılı fotoğrafçılarıdır.  

Ve insanlarda nerede savaşıyoruz , çocuklarımız ne yapıyor, nerede oturuyor, nerede kalkıyor her yerde çekiyorlar bu fotoğrafları.

Bu çok parlak fotoğrafçılar aslında fotoğraf muhabirleriydi bunlar aslında.

O kadar büyük rekabet oldu ki , o kadar insanlar iyi fotoğraf muhabiri aramaya başladılar .

Bunlar çok iyi fotoğrafçılar oldular ve hala fotoğraf tarihinin en önemli insanarıdır.

BŞ: Şakir Bey, ben şimdi size gençler için üç yap, üç yapma diye bir soru soracağım. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı ile birlikteyiz.

Şimdi üç yap üç yapma.

Şakir Bey, gençlere üç tane haytta yapın ne dersiniz?

ŞE: Ben öğüt almaktan hoşlanmadığım için öğüt vermekten de hiç hoşlanmam.

Bu sıradan bir laftır ama dürüst olun, kendinize saygılı olmak dürüstlükle başlar zaten. Yasalar dediği için değil yada din kuralları size emrettiği için değil, kendiniz onun sagınlığını yaşayın.

Dürüst insanı herkes sever, işinde başarılı olur, insanlarla ilişkilerinde yararlı olur.

Ve maalesef birisine tavsiye ederken yada birisi hakkında konuşurken dürüst bir insan demek ayıptı.

Ancak dürüst değil denilirdi.

Şimdi dikkat ediyorum, iş hayatında da bunu görüyorum, kimi birine söylesem ilk sordukları soru dürüst mü?

BŞ: Aranan bir vasıf haline geldi.

ŞE: O kadar karışık işler, hırsızlıklar, haydutluklar içerisinde yaşıyoruz ki, dürüst olmak maalesef bir nitelik oldu. İşte bu aranan nitelik sizde olsun.

BŞ: Olmasın , gençler yapmasanız iyi olur dediğiniz

ŞE: Biraz öncede belirtmeye çalıştım, boş vakit geçirmek.

: Gençler vakitlerini boş mu geçiriyorlar dolumu, değersiz mi? Değerli mi? Bunun  ölçü aleti var mıdır?

ŞE: Avrupa'da en çok televizyon izleyen ülkeyiz.

BŞ: Televizyon seyretmek boşa geçirmek mi? Bizim programımız seyretsinler

ŞE: Bende açıyorum, haberleri seyrediyorum , bazı açık oturumları dinlemek çok hoş, ben sinema meraklısıyım bazı filmleri izlemek çok hoş.

Ama siz  sabahtan akşama kadar yada üç saatiniz varsa siz sadece televizyon seyrederseniz bunun bir yararı yok.

Öbürü ise istediğiniz bir şey.

Ben televizyona karşı olmadığım gibi  fevkalade de yararlı görüyorum.

Böyle bütün dünyayı ayağınızın ucuna getiren bir sisteme ben karşı  olamam.

Ama bu bir tiryakilik oluyor, durmadan televizyon seyrediliyor.

BŞ: Hayattan kopuyorlar değil mi? Yaşamdan kopuyorlar.

ŞE: Ben demiyorum ki 3 'den 5'e kadar şunu yapacağım, 5'den 6'ya kadar bunu .

Boş vakit gördüğünüz zaman okuyun.

Okumak insana hem birtakım sanatları öğrenmeyi  , edebiyatı öğrenmeyi, edebiyatı öğrendiğiniz zaman bunun tadına vardığınız zaman bunun tadından vazgeçemeyeceksiniz.

Maalesef bizim okullarda edebiyat dersleri, edebiyattan nefret ettirme dersleridir. Kalkıp tarih dersi gibi Fuzuli ne zaman doğdu, Nedim me zaman öldü bu değil.

Edebiyatın tadını çıkarırsınız bir, ikincisi dünyayı tanırsınız, üç aklınızı geliştirisiniz, bilginizi geliştirirsiniz.

Sonsuz söylenecek laflar var.

Mesela İngiltere'de , ben öğrenciliğimi geçirdiğim için ve sonra sık sık gittiğim için bilirim , ayakta beş dakikalık mesafeye gidecek bir insan en sıkışık halde okur, bir eliyle tutunur diğer eliyle okur.

Biz saatlerce trende birbirimize bakarız.

Birbirimizle mümkün olduğu kadar da laf açmaya çalışarak.

Nerelisin den, kimlerdensiniz diye gider.

O bakımdan ben buna çok acıyorum.

Vakit o kadar değerli bir şey ki.

Siz çok gençsiniz bunu tam anlamayabilirsiniz.

Önünüzdeki bütün yılların verdiği  rahatlığıyla bu zamanları çok rahat harcayabilirsiniz, oysa geleceğe hazırlanmak gençlikte başlar.

Gençlik en enerjik dönem ve en çok çabuk öğrenme dönemidir.

Şimdi 3-4 yaşlarındaki çocukların en algılama çağı olduğunu tesbit etmiş durumdalar.

Yaşlandıkça insanlar daha fazla bilmez, deneyim olarak daha fazla bilirler daha deneyimli olurlar o başka.

Ben oynamayın demiyorum, spor yapmayın demiyorum, arkadaşlarla dalga geçmeyin demiyorum, bütün bunlarıda yapın.

Bunlar da gençlikte yapılan şeylerdir.

Gençliğinizi yaşayın, sonuna kadar yaşayın , onun tadını çıkarın  çünkü bir daha öyle bir yaşam göremeyeceksiniz.

 Gezin, denize girin, koşun, bahçelerde ormanlarda dolaşın, büyük dostluklar kurun, büyük sevgiler kurun, bunların hepsini yapın.

Bunları küçük gören bir insan değilim .

Kitap kurdu derler , öyle olun demiyorum ama diyorum ki "Öğrenmek aslında yaşamak demektir".

"Çok gezen mi bilir, çok öğrenen mi bilir?"

Ben ikiside çok iyidir  diyorum hem gezmeli hem bilmeli ama ille karşılaştırısanız görmek diyorum.

: Kaliteli yaşamak istiyorsanız, öğrenerek yaşayın. Ben bugün ne öğrendim

ŞE: Bu size içinizde bir değer katacaktır.

Kendi değerinizi arttıracaktır. Farkında olmadan giderek bambaşka görmeye başlayacaksınız dünyayı.

Arkadaşlarınızla giderek sizi ayırmaya başlayacak o kazandığınız değer.

Ve bu değer giderek çevrenizden de görülmeye başlayacak, başkalarının size saygılı davranmasına yol açacak.

BŞ: Diyorsunuz ki her zaman zamanı öğrenerek gençler geçirsinler. Öğrenilerek yaşanan hayat kaliteli hayattır. Size değer katar o hayat.

ŞE: Ben üniversitede birinci olun demiyorum ki size tabiki üniversiteyede boşuna gitmeyin.

Yüzde 60-70 boşuna gidiyor.

Başka bir işe girmesin diye, askerlik yapmasın diye yazık. O yıllara çok yazık.

Bir tek belki yararı var üniversitede bir topluluk görüyor, o toplu yaşamanın tadını çıkarıyor belki ama o yıllar çok önemli yıllar.

Ben yalnız üniversitede iyi okuyun demek istemiyorum üniversiteden de yararlanın size o olanaklar veriyor , not için çalışmayın .

Bugün verilir yarın unutlur, kimse size üniversitenin 2. sınıfında ne not aldınız diye demez.

Bir zamanlar üniversite damgaları iş  hayatında çok önemliydi, önemsizdir demiyorum  ama iş yapanındır, kılıç kuşananındır.

Siz nereden mezun olursanız olun verilen işi iyi yapamıyorsanız , kuruma yararlı olamıyorsanız, en iyisini sizin yaptığınızı gösteremiyorsanız  hiç yararı yok istediğiniz üniversiteden çıkın.

BŞ: Şakir Bey ben şimdi size bir kelime bir cümle oyunu oynatmak istiyorum. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı ile birlikteyiz.

Şimdi bir kelime bir cümle.

Şakir Bey ben size bir cümle söyleyeceğim istiyorum ki bu kelimenin hatırlattığı ilk cümleyi bizimle paylaşın .

Kelime "adalet" cümle ?

ŞE: Adalet sanıyorum ki toplumun en vazgeçilmez koşullarından biridir.

Bu yalnız yasal adaletten sözetmiyorum.

Ben bir çok kuruluşların genel müdürlüğünü yaptım, herkes aslında laobali ve birçok şeye boşveren  bir genel müdürü, yöneticiyi sevmez. .

Ne kadar bizi hoşgörüyor.

Değil, aslında disiplinli , şakası olmayan ama aynı zamanda adil olanı severler.

Ben bunu hep yaşadım.

Derler ki burada bir sıkıntımız olursa bizi genel müdürümüz korur, aynı zamanda derler ki burada bir halt edersek cezayıda alırız.

BŞ: Kelime "hoşgörü" cümle?

ŞE:  Hoşgörü çağımızda bile çok eksiğini duyduğumuz bir duygu.

Bereket bizim geçmişimizde hoşgörü vardı.

Osmanlı imparatorluğu hoşgörüsüyle önemlidir.

İstanbul gibi kentler mesela benim doğduğum İzmir vs. hiçbir zaman Rumları,Azınlıkları,  Yahudileri, Ermenileri, Musevileri  hiçbir zaman ayırt etmedik. Kendi vatandaşımız gibi gördük.

Çok hoşgörü vardı.

Ama ben bunu ne yazık ki dünyaya açıldıkça ve bugünkü dünya da ve bu iletişimle birbirine çok yaklaşan dünyada giderek hoşgörünün azaldığını görüyorum ve bundan da çok üzülüyorum.

Çünkü dikkat ederseniz bugün müthiş bir ayrım var.

Bugün batıda müslümanlığa karşı bir tepki var. BBC'de izledim bir zenci diyor ki "İngiltere'de London School of Economics'i ben birincilikle bitirdim, beş senedir iş bulamıyorum , benden sonra gelen bütün sınıflarda  herkes iş buluyor .

Beyazlarım mahallesinde bir şey olsa , beyazı tutuklamak için polisin kanıtlaması lazım, ama bizde önce bizi suçlu bulurlar biz suçlu olmadığımızı kanıtlamak zorundayız" diyor.

Böyle hoşgörüden yoksun olmaya başladık.

BŞ: Şakir Bey bir kelime bir cümle oyunumuz ama siz öyle tecrübelerle dolusunuz ki cümleniz paragraf oluyor. Şimdi zor kısmına geldik hakikaten bir cümle istiyorum.

Kelime  "fotoğraf" cümle?

ŞE: Fotoğraf çağımızın sanatıdır.

BŞ: Kelime "paylaşmak" cümle?

ŞE: Paylaşmadan yaşamımızı rahat götüremeyiz.

BŞ: Kelime "zenginlik" cümle?

ŞE: Asıl zenginlik insanın iç zenginliğidir.

BŞ: Kelime "eğlenmek" cümle?

ŞE: Eğlenmek çok hoş bir şeydir. Herkesin eğlenmesi gerekir, yalnız eğlenceyi yaşam haline getirmemek gerekir.

BŞ: Kelime "etik" cümle?

ŞE: Etik olmak, dürüst olmak, bir toplumun ilk kurallarından biridir. Ama etik olmak aslında sizin kendiniz için yaptığınız ve kendinize değer kazandırdığınız bir şeydir.

BŞ: Kelime hayat cümle.

ŞE: Hayat,  gerçekte mutlu hayat , mutsuz hayat diye söylenilir . Hayatta bütün bir mutluluk bitün bir mutsuzluk yoktur. Mutlu anlar vardır. İşte o anlardan ne kadar çok yakalarsanız  o kadar yaşamınızı güzelleştirdiniz demektir.

BŞ: Kelime "ölüm" cümle?

ŞE: Ölüm herkesin başına gelen bir olaydır. Önemli olan ölüm anından önce , fiziksel bedensel ölümden önce ölmemektir.

BŞ: Kelime "Şakir Eczacıbaşı" cümle?

ŞE: Bu cümle  işte çok zor. Şakir Eczacıbaşı bugün için çok teşekkür eder.

BŞ: Ben teşekkür ediyorum. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Şakir Eczacıbaşı . Hoş sohbetimiz kısa bir aradan sonra devam edecek.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı. Şakir bey ben sizin için etik bir vaka hazırladım.

Bu hayali bir etik vaka, müsaade ederseniz size okumak istiyorum sonunda da soracağım  bu durumda siz olsaydınız ne yapardınız diye. 

"Murat Bey büyük bir cep telefonu şirketinin Türkiye distrübütörüdür.

Cep telefonu satışları patlayıncada şirketi çok paralar kazanır.

Şirket beş sene arka arkaya o kadar çok para kazanmıştır ki şirketin varlıkları giderek büyümüştür. Şirket son yıllarda karı  düşmeye başlar.

Kar'ın neden düştüğünü ise patron anlayamaz.

Genel müdürünü çağırır, araştır bakalım der, genel müdür araştırmaya yapar ve patrona gelip kar'ın neden düştüğünü ve hatta bir de önerim var der.

Patron söyle bakalım der.

'Bizim sattığımız telefonların iki yıl garanti süreleri vardı ve son yıllarda rekabet  artınca şatışlarımız çok artmadı ve eskiden gelen iki yıllık garanti süresince pahalı parçaları değiştirmek zorunda kaldık.

Parça giderlerimizde çoğaldı . Böyle oluncada karlılığımız düştü.'

Patron sorar peki önerin nedir? 

'Önerim bize garanti süresince gelen cep telefonlarına önce bakalım , eğer içinde pahalı bir parça değiştirmek söz konusu ise  o zaman müşteriye geri dönüp diyelim ki bu telefon tamir olmaz'  

Patron birden şaşırır  'Merak etmeyin  der, tek yetkili satıcı biz olduğumuz için başka teknik serviste yok , müşteri başka teknik servisede götüremez , bunu bu şekilde kabullenir  bizimde giderlerimiz azalır, karımız yeniden yükselir der.'

Sayın Şakir Eczacıbaşı patron  Murat Bey'in yerinde siz olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız. ?

ŞE: Kurumların, kuruluşların ticari, vakıf ne olursa olsun bunların en önemli sermayeleri adlarıdır ve adlarının doğruduğu güvendir.

Ben ilaç fabrikasında gezdim, büyüdüm, genel müdür oldum , orada ilacınız ne kadar iyi olursa olsun çıkaran kurumun adından duyulan güvenle satarsınız.

En dramatik alandır ilaç.

Hekim öyle, en güvendiğiniz hekime gidersiniz hastane öyle , herşey öyle. Like makinası dediğiniz zaman  en iyi yapılmış , çok güvenilir bir makinadır  demek istersiniz.

Dolayısıyla bu bazan karları iyi gösterebilir bu tür cinlikler ama günü geldiği zaman rekabet sizi ezer geçer çünkü sizin güvenilmez adınız çıkmıştır.

Müşterinize gerekli hizmeti veremediğiniz duygusuda yaygınlaşmıştır.

Bunu çözmenin yolu yoktur.

Biraz zarar edebilirsiniz, önelemler alarak gelecek yıl kar edebilirsiniz, ama en birinci tutmanız gereken sermaye veya varlık kimliğinizdir, kurum kimliğinizdir. 

 Ödenemez bir şeydir bu.

Ne kadar size zarar vereceğini bilemezsiniz.

Eğer genede pazarda kalısanız.

BŞ. Çok güzel şeyler söylediniz, keşke bütün sanayi kuruluşların patronları herkes keşke sizin gibi düşünse.

Soru yağmuru diye bir bölümümüz var, soru yağmurunda sizlere yağmur damlaları gibi sorlar hazırladım.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı ile beraberiz, şimdi soru yağmuru.

Birinci damlamızı soruyorum "İtibarımı kaybedeceğime  paramı kaybedeyim" cümlesindeki itibar size ne hatırlatıyor?

ŞE: İtibar, saygınlık,güven bütün bunları içine kapsayan bir şey.

Böyle bir hikaye hatırladım şimdi.

Osmanlı döneminde bir Sadrazam bir kızdığı adamın  her şeyini almış.

Bir gün vezirlerle birlikte oturuken  , herşeyini aldığı adam sizi görmek istiyor deyince fırlamış hemen içeriki odaya girmiş onu dinlemiş ve kapıya kadar geçirmiş.

Döndüğü zaman vezirler demiş ki "Beyefendi siz bu adamın almadık bir canını bıraktınız, sonra adamı dinliyorsunuz, sonra kapıya kadar geçiriyorsunuz "

Demiş ki;  "Doğrudur herşeyini aldım, ama saygısını alamıyorum , beni saygısıyla eziyor. Yine beni kapıya kadar götürmek zorunda bıraktı."  

BŞ: Çok güzel bir hikaye bu.

ŞE: Sadrazamı bile bu hale getiren, onu yok etmek için her şeyini alan adama dahi onu empoze ediyor o adamın itibarı.

BŞ: Çok parası olan bir insan neyi ihmal etmemeli.

ŞE. Parasına güvenip kendini çok özel bir insan görmemelidir.

İnsanlığını unutmaması gerekir.

Sıradan insanlarla aslında aynı olduğunu düşünmesi gerekir.

Paranın yanında çok daha fazla önem verilecek şeylerin  olduğunu düşünmesi gerekir.

Çünkü para ancak bir araçtır.

Hepimiz zengin olmak isteriz, hepimiz paramız olsun isteriz ama bazan bu tuku haline getirilir.

Bir adam yaratıcı değilse durmadan para kazanmayla kendini doyurur, yada  bilim adamı gibi değilse kafasının çok daha büyük işlere veremiyorsa bu adam ancak para kazanarak güvenini  sağlamaya çalışır kendisine.

O bakımdan bu araçtır.

Sizin bir arabanız birde spor arabanız olsun, birde jipiniz olsun, çok güzel bir ev yaptınız, yazlık yaptınız, birde kotra aldınız sonra ne yaparsınız o parayı.

O para sadece sizin birtakım eksiklerinizi kompleks dediğimiz şeyleri kazandırdığı için onu durmadan büyütmek, durmadan büyütmek istersiniz ve bununla beraber kendinizi büyüttüğünüzü sanarsınız oysa aslında siz aynı insansınızdır.

Eğer küçük adamsanız aynı küçüklükte kalırsınız.

Bunuda farkına varamasınız.

Diyeceksiniz ki niye hep şirketler durmadan kar etmek ister, o başka bir şeydir.

O kar burada bir araçtır.

Para kazanacaksınız ama o bir araçtır, yatırım aracıdır, ekonomiye daha büyük katkıda bulunma aracıdır, dünyaya açılma aracıdır, ülkeni geliştirmek büyütmek aracıdır.

Kurumsal karla, kişisel kar'ı karıştırmamak gerekir.

BŞ. İnsan davranışlarından sizin hoşunuza gitmeyen, kızdığınız davranışlar.

ŞE: Zenginliğini bağıran insanlardan hoşlanmıyorum. Laf olarak değil, tavırlarıyla, giyimiyle.

BŞ: Mütevaziliği seviyorsunuz, çok kibirli olmayı, gösterişi sevmiyorsunuz. Dünyayı ben yarattım, Her şeyi ben bilirim.

ŞE: Elbette. En felaketlerinden biri de o .  

Hatta bir hikaye anlatayım; Bizm kolejde bir felsefe hocamız vardı:

Cuma günleri o hafta neleri anlattıysa onlarla ilgili bize test yapardı.

Bir gün geldi dediki bize;  "Ben sizin sayfalar dolusu doldurduğunuz testlerin yanıtlarını  okuyorum.

Hepsini okuyorum ki ucundan bi rşey bulabilir miyim acaba arkadaşın öğrenmiş olduğunu.  hepsi sallama diyor, atıyorsumuz.

Ben burada öğretiyorum siz sallıyorsunuz ..

Şimdi size şöyle bir şey önereceğim dedi. 

Bizde altıydı not.

Bilmediğini bilmiyorum dersen dört vereceğim, daha fazla biliyorsanız onun notunu vereceğim. " dedi. 

Adamcağız bir olanak vermiş o gün çalışamıyorsan bunu öğren ve bunu yaz bugün çalışamadım, bilmiyorum.

Sonunda arka arkaya bilmiyorum diyen arkadaşların isimlerini saydı, "Sizin hiçbir şey öğrenemeyeceğinizi anlamış durumdayım.

Ben buradan ayrılacağım ama gittiğim zaman hiç olmazsa  Türkiyede'ki öğrencilere felsefe öğretemesem bile bilmediğimi biliyorumu  öğrettim diyeceğim" dedi.

BŞ: Bir başka soru yağmuru damlasıda şöyle; aşkın tanımını bir cümle ile yapabilirmisiniz?

ŞE: Bir cümleyle aşkın tanımını yapmak kolay değil ama aşk çok güzel bir şeydir, onu yaşamak o çoşkuları yaşamak çok hoş birşeydir.

Ama aşka güvenilmez, sevgiye, sürekli olan bir şeye güvenilir.

Dünyadaki büyük aşklara bakarsak Shakespeare'in Romeo Juliet, masallarımızda yer alan Kerem ile Aslı'yı , dikkat ederseniz yazarlar bunları buluşturmaz sonunda .

O büyük aşkı, yalnızca onu verebilmek için.

Çünkü bu uzadığı zaman evlilik olduğu zaman , başka durumlar ortaya çıktığı zaman bu kalmaz.

Bu bir çoşkudur, çok hoş bir çoşkudur.

İnsanların hayatlarında kesinlikle duyması gereken çünkü hiçbir çoşku onun gibi değildir.

Bunu yaşayın ama aşkın sürmeyeceğinide bilin.

BŞ: Babanızdan size kalan en değerli miras nedir?

ŞE: Bir tanesi dürüst olmak.

Çok dürüst bir insandı kendisi .

Bir de şuydu;  Onlara ben cumhuriyeti kuran kuşak diyorum, o kuşağa.

Atatürk  tabiki büyük önderdi, büyün öncüydü, büyük liderdi, ama Atatürk bu devrimleri kendi başına yapamazdı.

Her ilde, her kentte bu tür ileri gelen insanlar vardı.

Onları toplayabildi, onlara olanak verdi, benim babam da onlardan biriydi.

Bunların vatan deyince şakaları yoktu, vatan deyince yalnızca  Türkiye demek  değil toplum , bir devleti ortaya koyan bir topluluk.

Buna  çok saygıları vardı.

Yeni bir cumhuriyet kurmuşlardı, çok cefalar görmüşlerdi ve bir sloganı vardı.

"Vatanınızdan aldığınızı vatanınıza verin" biz bunu çok öğrendik.

Ben 79 yaşındayım sabah 9 dan akşam 6'ya 7'ye kadar vakıfta çalışıyorum ve hep daima bizde bu içimizde gelişmiş bir şey.

Sadece bende değil, bütün kardeşlerimizde daima bir şey yapmak, bir şey yaratmak ve katkıda bulunmak . en önemli şeylerden biri bu.

BŞ:  Sayın Şakir Eczacıbaşı en son ne zaman ağlamıştınız?

ŞE: Hatırlamıyorum desem yeridir ama annem öldüğünde ağlamıştım.

BŞ: Masamızın üzerinde gördüğünüz kutuların içinde ben size bir obje getirdim. Onunla ilgili bir oyun oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı ile birlikteyiz.

Şimdi bir göster, bin işit.

Bu kutumuzun içindeki objeye bakıp gençlerimize mesaj vermenizi istiyorum.

Kutudan size bir ilaç çıktı.

Buna bakıp bununla ilgili gençlerin kulağına küpe olacak, onların unutmayacağı ne söyleyebilirsiniz?

ŞE: Sanıyorum konuştuklarımızında bir bakıma özeti olacak olan, yalnız kendinizi düşünmeyin, toplumumuzu düşünün, yaşadığınız toplumu düşünün ve katkıda bulunmayı düşünün.

BŞ: İlaç bir şeye çare oluyor değil mi? Birinin sorununu çözüyor, birinin derdini gideriyor.

ŞE: Kendinizin değerinizi arttırın. Kendi kendinizin değerini arttırın, zaten etraf o değeri görecektir.

BŞ: Bu ilaç gibi bir değere sahip olun önce ve sahip olduğunuz bu değerlerle başkalarının derdine deva olacak şeyler yapın, çare olacak şeyler yapın, başkalarına yardımcı olun, yan etkisi az olan bir ilaç olun.

ŞE: Dikkat ederseniz bütün dinlerde bu var,  kendini abartılı hissetmemek, diğer insanlardan ayrı hissetmemek.

Mesela Hindistan'da bir meshep var, onlar çocuklarını büyüme çağına geldiği zaman kocaman bir tepenin başında bırakıyorlar iki ay ve düşünün ki yukarıda sonsuz yıldızlar aşağıya baktığınız zaman o kocaman binalar küçük, ve evrenin içerinde ne kadar hiçbir şeyin olmadığını anlatmak için.

Bu da benim çok hoşuma gitti.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşıyla birlikteyiz, şimdi torba oyunu.

Şakir bey bu torbanın içinde harflerimiz var bu harflerden bir tanesini çekmenizi istiyorum, bakalım hangi harf çıkacak size

ŞE:"U"

BŞ: "U" yada "Ü" harfi ile başlayan bir doğru davranış aklınıza geliyor mu? Uyumlu olmak olabilir mi?

ŞE: Evet olur.

BŞ. Bir tanede kötü için çekelim mi? "K" ile başlayan kötü bir davranış, yanlış bir davranış.

ŞE: Katı olmak.

BŞ: Nedir katılık.

ŞE: Bildiğim bildik, dediğim dedik, yani katı bir insan.

Kimseyi dinlemeyen, yumuşamıyor, hiçbir şey onu gevşetemiyor, kendine inanmış kimseyi dinlemiyor.

Yalnız dikkat ederseniz yaşamayan şeyler katıdır.

Masa, duvar kapı, ama yaşayan her şey aslında katı değildir. Ne bir hayvan ne bir bitki katı değildir.

Aslanlar ve Kaplanları mesela çok vahşi zannederler elbette vahşidir de ben Afrika'ya gittiğimde ormanları gezerken şunu gördüm hiç ses seda yok.

Biz alışmışız filmlerde, dergilerden birbirini yiyen hayvanlar.

Öyle bir şey yok. Sessiz, herkes birbirinin huyunu biliyor.

Aslanların olduğu yere geldik, çık dediler bana arabadan sadece korkutma ve sabah beşte ortada görünme çünkü o zaman acıkır yer.

Bakın acıkınca yiyor.

Biz aslında yegane biriktiren varlıklar  insanlardır.

Hayvanlar biriktirmez .

Acıkınca yer, susayınca su içer.

Biraz çirkin tarafı zenginliğinde biriktirmektir.

Parayı biriktirmektir, parayı yararlı hale getirmemektir.

Biraz önce o nedenle sanayiciyle kişisel parayı o nedenle ayırın dedim.

Sanayici bir şeyi elde edip onunla yatırım yapmak, onunla bir şey geliştirmektir.

BŞ: Son oyunumuzda yine bir kutuyla ilgili. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşı ile birlikteyiz.

Şimdi kulağınıza küpe olsun çubuk oyunumuz.

Kutunun içinde çubuklar var çekelim.

Bu çektiğiniz çubuk boş çubuk  yani sessiz olun, gereksiz yere laf söylemeyin.

Bundan da bir öğüt çıkabilir.

"Söz gümüşse , sükut altındır."

Bunuda ben sizin şansınıza çektim üzerinde yazanı okuyayım. " Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez" ne demek bu söz?

ŞE: Elinizdeki yada içinizdeki bir takım varlıkları veya değerleri kullanarak bir başkasını aynı biçimde harekete geçirirseniz siz  kendinizden bir şey kaybetmezsiniz.

Siz ona bir aşk bir çoşku,  bir alev yakmışsınızdır.

BŞ: Kendi ışığınızı başkasının ışığını yakmakta kullanırsanız bir şey kaybetmezsiniz, sizin ışığınız daha da güçlenir.

Başkasının ışığı yanar , sizinki daha da güçlenir.

Çok teşekkür ediyorum, zenginliklerinizi, tecrübelerinizi paylaştınız .

Sağolun, eksik olmayın. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Şakir Eczacıbaşıydı.

Bizlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaştı.

Unutmayalım , gençler bizim her şeyimiz en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.

Şakir Eczacıbaşı, Bülent Şenver
.

Şakir Eczacıbaşı, Bülent Şenver
.

.

Şakir Eczacıbaşı, Bülent Şenver

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org