Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Şakir Eczacıbaşı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Fotoğraf sımyacısı
29.01.2008
Okunma Sayısı : 10088
Oy Sayısı : 6
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,89
Verdiğiniz Puan :
 

 

Fotoğraf sımyacısı
Şakir Eczacıbaşı
.
.
Aksiyon dergisinde yayınlanan bir söyleşimi paylaşıyorum...

.
.

Fotoğrafın sımyacısı

Eczacıbaşı adı Koç ve Sabancılar’dan daha önce duyulmaya başlanmış bir isim Türkiye’de. Türkiye dememek lazım belki.  

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmadan önce bile “Eczacıbaşı” soyad olarak olmasa bile yaptığı iş bakımından Süleyman Ferit Bey’e doğduğu yer olan İzmir’in İl Genel Meclisi tarafından ömür boyu kullanılmak üzere verilecektir. Soyadı kanunu çıkınca da İzmir Valisi Kazım Dirik tarafından Eczacıbaşı soyadı olarak Süleyman Ferit Bey’e yakıştırılır. Gel ki bugün bildiğimiz Eczacıbaşı Topluluğu’nun ortaya çıkışı ikinci kuşaktan Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın çabaları ile gerçekleşir ama baba Süleyman Ferit Bey’in de çocuklarını yetiştirme ve yönlendirmedeki katkılarını unutmamak lazım.

Babası İzmir’in ilk Türk eczacısı

Ondokuzuncu yüzyılın sonuna yaklaşıldığı yıllar... Osmanlı hâlâ ayaktadır. Ama dış saldırılar yanında içte de çeşitli milletten topluluklar imparatorluğu parçalamaya çalışmaktadır. İzmir vilayeti ise içinde en fazla farklı millet barındıran kozmopolit şehirlerin başında gelmektedir. Bunun için ‘gavur İzmir’ olarak anıldığı bir ortamda, İzmir Şehremaneti (Belediyesi)’nde kantarcıbaşı olarak çalışan Hacı Şakir Efendi’nin Şerife Hanım’la evliliğinden, o zamana kadar ismi toplum tarafından bilinmeyen ailenin herkes tarafından bilinmesini sağlayacak

Süleyman Ferit adını verdikleri çocukları dünyaya gelir. Baba Hacı Şakir Efendi’nin Süleyman Ferit’ten başka Sait, Münire ve Kadriye adlı üç çocuğu daha olacaktır. 1885’te doğan Süleyman Ferit Bey, İstanbul Tıp Fakültesi’nin Eczacılık Yüksek Okulu’ndan 18 yaşında aldığı diploma ile İzmir’e döner. O artık İzmir’in ilk Türk eczacısıdır.

Müslümanlara ait Guraba—i Müslimin Hastanesi’nin eczanesinde ikinci eczacı olarak çalışmaya başlar. Kısa süre sonra aynı yerde ‘eczacıbaşı’lığa getirilir. Ardından satışa çıkarılan Eczahane—i Umumi’yi alarak kendi eczanesinin sahibi olur Ferit Bey. 1910 yılında da meşhur Şifa Eczanesi’ni 250 altın liraya alarak kolonya, krem, pudra gibi kendi mamüllerini de üretmeye başlar. Bu yıllarda tanışacağı kişi ile kuracağı dostane ilişki daha sonraki yıllarda onun hayatında da önemli değişikliklere yol açacaktır. Bu kişi Talat Paşa’nın isteğiyle İttihat ve Terakki’nin İzmir Sorumlu Sekreterliği’ne atanan, ilerleyen yıllarda cumhurbaşkanı olacak Mahmut Celal Bayar’dır.

Celal Bayar’ın İzmir’e geldiği 1912’lerde Osmanlı İmparatorluğu önce Balkan Savaş’ına, ardından da Birinci Dünya Savaşı’na girer. Savaş yıllarında Süleyman Ferit Bey, laboratuvarında geceyarılarına kadar çalışıp gerekli olan sağlık malzemelerini yapıp ordunun emrine sunar.

Savaşta cepheye gitmeyip İzmir Askeri Hastanesi’nde görev alan Süleyman Ferit, 1911’de ise ataları Şam’lı bir aileye mensup, İzmir’de yine ticaretle meşgul olan Caferizade Kemal Bey’in kızı Saffet Hanım’la evlenir. Bu evlilikten 1913’te, daha sonra Eczacıbaşı Topluluğu’nun temelini atacak olan ilk çocukları Nejat Eczacıbaşı doğar.

Sonrasında sırasıyla 1916’da Vedat (Babasının DP kurucularından Celal Bayar’a yakın olması ile bu partiye ilgi duyan ve siyasete bulaşmayan ailenin diğer fertlerine nazaran politikaya daha bir alâkadâr olan Vedat, 27 Mayıs İhtilali sonrası Eczacıbaşı ürünleriyle ilgili bir serginin açılışı için düzenlenecek bir kutlamada Adnan Menderes lehine davranışta bulununca 27 Mayıs’a karşı darbeciler sınıfına konur ve nezarete alınır: “Menderes’in şerefine kadeh kaldırıp serbest bırakıldı dedirtmemek için hapiste kalma süresi uzun sürdü, bunalıma girdi ve sonunda intihar etti”), ardından bir yıl sonra Sedat (O da henüz birkaç aylıkken vefat eder), 1918’de Kemal, ikişer yıl arayla Haluk ve Melih ile 1929’da Şakir Eczacıbaşı dünyaya gelir.

Celal Bayar’ın yanında verilen söz

Şakir Eczacıbaşı’nı işadamlığının yanısıra açtığı fotoğraf sergilerinden de tanıyoruz: “Söylenir ki altı erkek kardeşten sonra yedincisinin artık kız olacağı beklenmektedir. Yeniden erkek olunca biraz bozulur annemle babam.

Daha önceki kuşak ise ne kadar erkek olursa o kadar iyidir gözüyle baktığı için dedem Hacı Şakir Efendi, annemle babama bozulur ve bunun üzerine benim adımı verin der.

Böylece adım Şakir olur.” Babası Şakir Bey’in, büyük abisi Nejat’la birlikte kimyacı olmasını isterken o kendisini sanata daha yatkın hisseder. Dolayısıyla abisi ve babasının bu isteğini önce yerine getirmek istemez.

Hatta o zaman babası Ferit Bey, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yanında ona kimya alanında eğitim yapacağına söz verdirtir. Şakir için bu da yeterli olmaz. Çünkü o hep sanata ve sanatsal gelişmelere bir adım daha yakındır.

Ekmeğin karne ile alındığı, İkinci Dünya Savaşı öncesinin sıkıntılı Türkiye’sinde ilkokula başlar, Hakimiyet—i Milliye ve Yusuf Rıza ilkokullarında. Fikri Alican, Ahmet Binbir, Özdemir Nutku, Kayhan Yolaç’la sınıf arkadaşlığı yapacağı Robert Kolej’de 1942—49 yılları arasında yatılı okur. Bu yıllarda Sait Faik’ler, Melih Cevdet’ler ve Orhan Veli’lerle yakın ilişki içine girmeye çalışır. Kolejin ardından psikoloji ve psikiyatriye ilgi duymasına rağmen babasının isteğiyle Londra’da tıp eğitimi görür: “Uzun seneler babamla anlaşamadık bu konularda.” Ama devamını getirmez. 1952 senesinde üçüncü sınıfta iken Türkiye’ye döner.

Bir yıl sonra da, Vatan’ın Sanat Yaprağı’nı çıkarır okuldan arkadaşı Tunç Yalman’la birlikte, üç yıl boyunca. Bu arada 1954’te ilk evliliğini de Nur (Sabuncu) ile yapar (İkincisini ise 1962’de Sebla Sarıdal ile yapacaktır).

'Çalışman lazım'

Bu arada ailenin en büyük çocuğu Nejat Eczacıbaşı, topluluğun temellerini atmak için yurtdışında doktorasını tamamladıktan sonra İstanbul’a gider.

Baba Süleyman Ferit Eczacıbaşı, hep doğup büyüdüğü İzmir’de kalır. 1940’larda kurduğu kendi laboratuvarında balık yağı, bebek maması gibi ürünler üretmeye başlar.

1952’de de Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası’ndan sağlanan krediyle kurulacak Levent’teki ilaç fabrikası Celal Bayar ve Adnan Menderes tarafından açılınca resmen ilaçta sanayileşmeye adım atarlar. Şakir Eczacıbaşı ise bu dönemde iş dünyasına girmek istemez.

1955’te İstanbul Ayazağa’daki Süvari Okulu’nda askerliğine başlamadan önce Nejat Eczacıbaşı ona çalışması gerektiğini söyler: “Çalışmak istemiyorsan gene gidersin. Ama galiba bu sıralar çalışman lazım” diyerek onun iş hayatına atılmasını sağlar. Levent’teki fabrikada işletme müdürü olan Alman Moss’un yardımcısı olarak işe başlar.

Şakir Eczacıbaşı biraz da abisinin zoruyla girdiği iş hayatından çıkamaz.

Askerliğini 1955’te bitirdikten sonra, Eczacıbaşı İlaç Sanayi’nde işletme müdürü olarak çalışmaya devam eder. Bu yıllar, Türkiye her ne kadar 1980’lerde dışa açılırsa, Bayer, Roch gibi yabancı firmaların Türkiye’ye gelmesi ile ilaç sanayiinde yerli sermayenin zorlu rekabete maruz kaldığı yıllardır.

Ama 1950’de bu işler için kurulan Kalkınma Bankası’nın büyük desteği olur Eczacıbaşı’na: “Sanayi Kalkınma Bankası, uzun dönemli düşük kredi verdi. Onun büyük katkısı oldu.” Şakir Bey, toplulukta daha sonra 1980’de İcra Kurulu Başkanlığı, 93’te de Holding’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yapar. Bu görevlerini, aktif iş hayatını sona erdireceği 1996 yılına kadar sürdürür. Bu tarihten sonra üçüncü kuşaktan Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın oğlu Bülent ve kardeşi Faruk’a devreder bayrağı.

Benim çekeceğim fotoğraf...

Şakir Eczacıbaşı her ne kadar ilaç sanayiinde çalışıyor olsa da onun gönlü sanata kaymaktadır. 1960’larda başlayacağı fotoğraf çekme işinde kendisini bulur ki bugünlere kadar sürdürür:

“Birden içimde bir birikim oluştu. Böyle bir sanatçı duyarlılığınız da varsa bir uyarıyla ortaya çıkmaya başlıyor bu.” Şakir Bey, daha çok insan ilişkileri üzerinde yoğunlaşır çektiği fotoğraflarında.

Daha çok maskesiz insanları çeker. Ona göre maskesiz insan sokaktaki insandır. Çünkü onlar ilişkilerinde yalın ve rahattır: “O insanlar çok içtendirler. Ancak o zaman insanca duyguları yakalayabiliyorsunuz.” Fotoğraf Şakir Bey’e göre, alıcı ile verici arasındaki bir ilişkidir. İyi eser ise izleyen veya bakanlara başka başka duygular veren eserdir.

Makinesini genellikle yanında taşıyan Eczacıbaşı, şunu veya bunu çekeceğim demeden fotoğraf çekmeye başlar, ne yakalarsa...: “O anda birden bir ilişki kuruluyor ve benim çekeceğim fotoğraf o oluyor. Ama bir saniye sonra benim çekeceğim fotoğraf olmaktan çıkıyor.” Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğrafçılığı iki devreye ayrılıyor. Birincisi bildiğimiz normal çekim çalışmaları. İkinci dönem ise son 15—20 yıldır ağırlıklı olarak işlediği titrek—hareketli resimlerden oluşan dönem.

Bu tarz çekim yapmaya Tanzanya ormanlarında dolaşırken birden bire karar vermiş. Ona göre fotoğraf çekmek daha avantajlı diğer sanat dallarına göre. Çünkü duyarlılık aynı olmasına rağmen mesela bir tuval üzerinde çalışmak daha fazla zaman isteyecekti.

Bugüne kadar Türkiye’de dokuz, yurt dışında da yirmiüç sergi açan Eczacıbaşı, fotoğrafçı olmasaydı bu alandaki enerjisini yazarlıkta deneyebileceğini düşünüyor.

Eczacıbaşı ailesinde siyaset yasak

Eczacıbaşı ailesi yukarıda da değindiğim gibi siyasete uzak durmuş bir aile. Bunu bilen siyasiler de belki bu nedenle ailenin fertlerine politika teklifinde bulunmaz hiç bir zaman.

Şakir Eczacıbaşı sanata yönelik çalışmalarından ötürü ödüller de alır. 1995’te Fransa’nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı’nın ardından 1997’de de Cumhurbaşkanı Demirel’in elinden alacağı TC. Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirilir. Üç yıl önce Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan hem 65 yaşına girmesi, hem de kurucusu Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın vefatından sonra girip Yönetim Kurulu Başkanı olacağı İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’na daha fazla zaman ayırabilmek için ayrılan Şakir Bey, gençliğinden beri istediği sanatla iç içe bir hayatı, ancak şimdilerde yakalar. Buna da şükür. Sizce de öyle değil mi Şakir Bey?

.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org