Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Ali AKCA Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
KUM FIRTINASI SENDROMU
19.07.2012
Ali AKCA
Okunma Sayısı : 2864
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

Çölde zamanı tanımayan kumlar, cam fanusun ince belinden aşağı ağır ağır akarken, dar bir zaman dilimini bildirmeye tutsaktır. Kum saatleri hangi yöne çevrilirse çevrilsin, içerde sıkışıp yoğunlaşan hüzün süzüldükçe akıp tükenen belirlenmemiş bir zamandır. Çocukların yaptıkları, dayanıklı gibi görünen kumdan kulelerinin ömrü bir deniz dalgasına yenik düşecek kadar kısa değil midir? İnsan cennet adaların doyumsuz sahillerinde, antik kentlerin şifalı kumlarında, denizin incimsi düzlüğünde uzanıp güneşlenirken sanki kumların sonsuz özgürlüğüne bırakır kendini. Kum tepelerinde safari yapan dev ciplerin iniş ve çıkışları, savrulan kumla dansları insanın içindeki adrenalini her defasında zirveye ulaştırır. Kutupta buzullar güneşe hasretken, çöllerin özlemi suyadır. Kum saati, kimi zaman sonsuzluğa akıtılan bir göz yaşı gibi ince camdan yanaklardan akar gider. Herakleios, "zıtlıklar olmazsa dünyanın sonunun geleceğini iddia eder."

Bir çöl kentinde kumlar her zaman altın rengi, uysal ve sevimli değildir. Onların fırtına önünde savrulduğunu görmek apayrı bir olgudur. Çöllerden kalkıp gri bir bulut gibi gökyüzünü baştan sona kuşatan tozlar, neredeyse kent yaşamını büsbütün durdurur. Kentin üzerinde bir görünüp bir yok oldukça güneş, donuk ve gamlı haliyle arkasında gizlendiği bulutların yüzünü kızıla döndürür. Ufku inatçı bir sis olup saran bu kızıl toz bulutları, kimi zaman gök gürültüleri ve şimşekler eşliğinde, ince bir konfeti gibi günlerce kentin üzerine serpilir. Aslında bu, her şeyin üstüne sinen korkunç bir düş, dinmeyen bir özlem ve gurbet sıkıntısıdır. İşte bu dem, Körfez tüm güzelliğini oynak sular altında gelgitlere bırakır; sular çekilir, kıyı balçık tarlasını andırır, sahili boydan boya kesif bir bataklık kokusu sararken yaşam bir uyku durgunluğuna dönüşür.

Kum fırtınasının oluşumunu hiç izlediniz mi? Hızlı bir rüzgâr altında, hep aynı biçimde gelip aniden insanın ruhunu daraltır. Arabistan'ın güney kıyılarından kuvvetlice esen kuzeybatılı Belat rüzgârları, bahar günleri gelir gelmez, tozu dumana katarak, iç kesimlerdeki çöllerden kıyılara sürekli kum püskürtür. Sıcak ve nemli hava kütlesiyle birleşen toz ve kum katmanlarını oradan oraya kaygısızca uçurur durur. Yaz sonrasına kadar hemen hemen her gün esen doğu-kuzey doğulu kuvvetli "Kara buran" rüzgârları; gökyüzünü allak bullak eder. Aslında, başka ülkelerin bahar mevsimi olan, nisan fırtınalarının gelişi bu kentin sonbaharını yaşatır gibidir. Başka diyarların çiçeklere bezenerek gelen baharı, burada ağaçların yapraklarını soyunduğu, çimenlerinin kurumaya yüz tuttuğu bir tür güz mevsimidir. Yaprak dökümü, kimi zaman alev gibi, çoğu kez fırtına ile tepeleme toz ve kumları durmaksızın savurur durur. 

Anlamak için onu yaşamak gereklidir. Mutluluğa uyanılan bir sabah öncü haberciler farkedilir ilkin. Daha yüzünü yıkarken bulanık sularla karşılaşır insan. Pencerede sis, yarı karanlık havada fırtına kuşları dolaşmaya başlar. Doğrusu, fırtına çoktan bir yerlerde kopmuş, uzaklarda toz dumana katılmış, her taraf göz gözü görmeyecek kadar sislenmiştir. Gökten kızıl rengiyle kum yağdıkça şehrin üstünü perde perde toz tanecikleri örtmektedir. İnsan işte o an pencere önünde, yaşadığı zengin ve sıkıcı renk tonlarına dalar gider. İnceden bir tül gibi her şeyi kaplayan kızıl tozlar, ıssız bomboş sokakların görünen tek sakinidir. Sokak lambaları düşen kızıl tozlarla ölgünleşmektedir. Dışarısı bir yana, iç mekanlarda insanların ağzına, burnuna, kulaklarına ve gözlerine kadar rahatça siner. Dişler arasında gıcırdar, tadı her nefeste hissedilir. Ellerin uzandığı her yerden bir toz yığını dağılır. Bir yandan kavurucu sıcaklık, diğer yandan sinsice sızan kum taneleriyle gözler yanmaya başlar. Görünmez zerrecikler büyülü varlık gibi en ince aralıklardan en umulmadık yerlere kadar girebilirler. Havada rüzgârla savruldukça ortalığı koyu bir toz kokusu bürüyüverir. O an, karamsar bir ruh haline bürünen insan dört bir yandan hüzün kuşatmasına yakalanır.

Hiç kum fırtınası yaşamayan birisi bile, eminim ki, bu satırları okurken soluk soluğa bir kum fırtınasının içinde bulacaktır kendini... Özellikle ısının giderek yükseldiği mayıs ayından başlayan kum fırtınaları ekim sonuna kadar, her defasında iki ya da üç gün boyunca kenti toz örtüsü altında bırakır gider. Rüzgar Körfez'den estiğinde es geçen fırtına sonrası hava nispeten temizdir. Ancak, eğer çöl tarafından eserse yandı gülüm keten helvası... Yeni bir fırtına kopmuş ve ortalık allak bullak olmaya başlamıştır… Pırıl pırıl, sakin ve güzel havanın geleceğine olan inanç dışında insanı umutlandıracak bir şey kalmamıştır. Belki ancak o zaman birdenbire küçük bir serçe gibi hürleşiverir insan. 

Daha da acımasızları vardır elbet. Güpegündüz, önce boz bulanık hale dönüşen gökyüzü giderek ölgün sapsarı renge bürünür. İnsanın tüm sıkıntılarını depreştirerek, sisli bir alın yazısı gibi yüreğini kıskaca alan iri kum taneleri yağmur gibi cama vurur. Bu kez pencereden beş on metre ilerisini seçilebilmek olanaksızdır. Bazen ufuk kızıl dalgalı bir aydınlığa bürünür. Hurma ve palmiye ağaçları esen rüzgarla çıldırmışçasına, bir sağa bir sola doğru sallanır, dallara tüneyen kuşlar endişe yüklü seslerle bir tüy hafifliğinde oradan oraya savrulur. Sokak lambaları cılız ışıklarıyla kente küser, göz gözü görmez, bakışlar kör, tükeniktir. Ortalıkta bir yanı boşlukta kalan ne varsa birbirine çarpar durur. Her yer birkaç santime varan ince bir kum örtüsüyle kaplanır. Hani tipide tutmayan cinsten karın savruluşu vardır ya, işte öyle bir şey... Asfalt yolun üzerinde kumlar tipiyle uçuşur. İster lüks arabaların içinde, isterse kuytu bir yerde pusup kalsın; kum ve toz acımasızca insanların ağzını, burun deliklerini, saç diplerini ve gözlerini doldurur, sanki çöl ortasındaymış gibi, alınan her nefeste kızgın kumlar genizleri yakarak ciğerlere kadar engel tanımadan sızıverir.

Pencereyi açmak olanaksız, kapalı kalması bunaltıcıdır. Bir fırtına sarhoşluğu başlar, geçici uykuya dalan tüm hastalıklar depreşir. Aşk, sevgi, tutku gibi duygular kendini özlem ve arayışa bırakır. Ruh ve beden çelişkisi içinde solan bir günle tüm güzel duygular geride kalmıştır. Arzular giderek buruklaşır, insanın ruhu üzgün ve karamsar bir yapıya bürünüverir. Yorgun geçen günün bitiminde gece huzursuz ve uykusuzdur.

Şehrin güzelliği her yerde silik, donuk ve tükenmiş bir görünümdedir. Sağanak yağmur indiğinde her yerde kırmızı sulu çamurlar birikir. Her yere, ağaca, denize, evlerin içine oda oda bir sır gibi incecik görünmeyen kum kokusu dolar. İlerde sislerin arasında binaların kara siluetleri garip şekillere dönüşür sanki başka bir şehirdir yaşanan yer. Açıkta kalan her yer ve her şey toz örtüsüyle kaplanmıştır. Şimdi Hintli veya Filipinli ufak tefek gündelikçi kadınların, geleneksel giysileri içinde kenti kumlardan temizleme anıdır. Onlar aranılan, boş zamanı kollanan şehrin efendileridir şimdi. Kum fırtınalarının en bildik etkisi, durmadan tekrarı sonucu insanın kendisini kapalı yer korkusuyla bir sıkıntı kıskacında bulmasıdır. Sığınacak bir yer bulmak için kapalı alanlarda üşüşen insanın sevinçlerini oradan oraya atar kum fırtınası... Çare bir şeyler yapıp iç sıkıntısından uzaklaşabilmektir. Şehrin silueti sisler altında gizemli şekle bürünmüştür. Kentin aşırı makyajlı, tombul, koyu esmer ve beyaz kadınları tutsak olur evlere. Fırtına estikçe toz ve kum kokusuyla sokaklara, kafelere, evlere, odalara yayılan sıkıntılı bekleyiş günlerce sürecektir. Belki, yüreklere işlenen insan sevgisi, kendi ateşiyle alevlenen iç fırtınaları dindirebilecektir.

Klimalar bir başka yoldaşıdır insanın böyle anlarda. Kimi zaman en yakın dostu, kimi zaman sinsi bir düşmanı gibidir. Dışarıda yangın yerinden kalma kızgın hava hüküm sürerken, içerde insanı iliklerine kadar dondurur bu klimalar... Serinlik verdiği kadar kokuda yayar. Üst komşunun kesif lahana yemeği kokusu ya da alt komşunun eksilmeyen pastırma kokuları burunları sızlatır. Dışarıda elli derecelik ısı hüküm sürerken, içeride on sekiz derece lüksüne eriştirir insanı. Günde birkaç kez ısı değişimine uğrayanlar için; gün boyu ringde sağlı sollu darbelerle sersemlemektir  klimalı hayat... Yüreklerde kopan bir çığlık gibi keskin "Paaat" diye devreye girer, homurtuyla başlayan sesiyle durmadan soğuk hava püskürtür. Ya da sinsi bir deprem gibi her defasında binayı sallayarak çalışmaya koyulur. Kimilerinin motorlarında gevşeyen kayışlar, her üç beş dakikada sokakta boğazlanan bir insan çığlığı atar durur... Sarar iç mekanları inceden ince kış günlerini hissettiren soğuk bir hava... Oysa, dışarıda nemli, kumlu, tenleri alev gibi yalayan, alazlı bir sıcaklık hüküm sürmektedir. İnsanın yüzüne ateş parçası gibi vuran bu sıcak hava ve bunaltıcı nem baskısı altında klimasız yaşamak hiç kolay değildir. Böyle bir hayatta ancak, kendi varlığının derinliğine inebilmek, ruhunda kendisini taşıyabilecek bir limana sığınmak, tutkuları gerçekleştirmek arzusu, uçurumun kenarından çekip alır insanı.

Başladığı gibi bitiverir ansızın. Hüzün kendi yalnızlığından sıyrılır, bir mutluluk, huzur kaplar ruhları. Cıvıl cıvıl kuşların şakıdığı, mis gibi çiçek kokularıyla gelen ışıl ışıl bir sabah tazeliğinde içi içine sığmaz insanın. Geniş zamanlara açılmış ferah bir hayat canlanır yine eskisi gibi. İnsan saatlerce bakabilir artık gökyüzüne. Günün ilk ışıkları pencereden pırıl pırıl süzülürken, bir kum tanesi kadar net ve berraktır. Alabildiğine derin ve pürüzsüz gök kubbe masmavi rengiyle apaçık ortadadır. Bulutlar kül rengini soyunup, beyaz bir gelinlik giyinmiştir. İlerdeki binaları çıplak gözle görebilmek insanın içini rahatlatır. Hareketlenen şehirde, Körfeze paralel otoyoldan geçen lüks arabaların keskin sesleri daha güçlü duyulmaya başlamıştır. Açık havada bir yerlerden ışığı yakalayan yaşam insana dingin göl suları gibi doyumsuz mutluluk sunar. İleride binaların siluetleri alabildiğine belirgin ve seçkindir. Kalpler coşkulu, umutla, yeniden yaşam sevincine kanatlanır.

Fırtına tanrıları geri dönerken arkada bağışlanan tadına doyulmaz bir hayattır. Kuleler, minareler dalgın uykudan uyanıp berrak gün ışıklarıyla kenti selamlar. Gözlerde sihirli bir parıltı, yüreklerde tatlı bir çarpıntı belirir. Havuzlu bahçede, ağaçların dalları hayata uzanmakta, günlerdir sisler içinde farkedilemiyen palmiyeler, hurma ağaçları şimdi yanı başımızdadır. Deniz az ötede, fırtına sonrası mutluluğa çiçek açar. Ömrün biryerlerinde, kısa yaşamdan birkaç gün daha tükenmiştir. Dallarda biraz daha büyüyen yeşil hurmalar, fırtına sonrası, coşkulu kuş sesleriyle birlikte sanki ölümsüzlük arzusu yansıtır. Ilık bir suya alışır gibi alışır insanın gözü kent sakinlerine. Siyah abayeli, beyaz tenli, hatları cazibeli, peçeli kadınlar gündüzleri; uzun beyaz distaşeleri altında özgür göbekleriyle divaniyelerde nargile tüttüren kent erkekleri gecelerin efendisidir. Dışarıda buram buram yükselen sıcaklık, içerde ilikleri donduran serinlik; kine, hasrete değil,  gönüllerde sonsuz bir hoşgörü ve sevgiye işlemektedir. Unutmak insana özgüdür, yeniden başa dönülür, sanki fırtına hiç olmamış ve olmayacak gibi.

Ali AKÇA
Kuveyt ,10 Ekim 2004

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org