Tüm Yazıları
ShareThis
|
Robert Kolej Etik Kulübü
15.08.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
27195 |
|
|
Oy Sayısı : |
18 |
|
|
Değerlendirme : |
4,78 |
|
|
Popülarite : |
6 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Robert Kolej Etik Kulübü Fatih Altaylı . . Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı kurucusu duayen bankacı Bülent Şenver beni Robert Kolej'e davet etti.
Bülent Şenver bey düşünmüş, önayak olmuş ve Türkiye'de ilk defa bir lisede öğrencilere Etik Kulübü kurdurmuş.
Robert Kolej Etik Kulübü Türkiye'nin ilk Lise Etik Kulübü olarak bir söyleşi düzenlemiş.
Bülent beyin daveti ile gençler önünde samimi bir söyleşi yaptık.
Sizlerle paylaşıyorum.
.
. Bu söyleşiyi dinlemek isterseniz lütfen tıklayın. . . . .
Robert Kolej Etik Değerler Kulübü Konferansı Bülent Şenver Açılış Konuşması
Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfını (TEDMER), kurmak için gece gündüz çalıştığım dönemlerde, Türkiye'de etik anlayışı bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi için sivil toplum kuruluşu hareketlerinin şart olduğuna inanmıştım.
Rahmetli Sakıp Sabancı bey ise beni bu konuda uyarmıştı.
"Bülent Bey, sen göle yoğurt mayası çalmaya çıkmışsın" demişti.
Üzüldüğümü görünce de bana moral olsun diye, sırtımı sıvazlıyarak:
"Üzülme, senin mayan tutacaaaak, tutacaaak" diyerek gönlümü almıştı.
Rahmetlinin sözleri beni düşündürmüştü.
Bir gece sabaha karşı saat üçte uyanıp, bilgisayarımı açıp, üç aydır üzerinde çalıştığım Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfının taslak Tüzüğüne aşağıdaki cümleyi eklemiştim.
"Vakfın başkanı iki yıldan fazla başkanlık yapamaz"
Vakfın bazı kişilerin menfaatleri için kullanılmasını önlemek ve etik yarışını bir bayrak yarışı gibi takım olarak yönetebilmek için düşünmüştüm bu maddeyi. Daha sonra Tüzük değişikliği yapıp iki yıl olarak sınırladığım başkanlık süresini dört, altı, sekiz yıl veya sınırsız hale getirmek için değiştirilmesini nasıl önlerim diye epey düşünmüştüm. Herhalde böyle birşey yaparak kuruluşun imajını zedelemek istemezler diyerek maddeyi bu haliyle bırakmıştım.
Bir gece yine bilgisayarımın başında kurulacak Vakfın organlarını belirlerken rahmetli Sakıp beyi hatırlayıp sözlerini kulağımın içinde duyar gibi olduğumda, etik hareketinin başarılı olması için gençlerin etik konusunda bilinçlendirilmesinin şart olduğunu düşünmüştüm. Gençlerin etiğe sahip çıkmalarını sağlamamız gerektiğine inanmıştım.
İşte bu inançla ne yapabiliriz diye düşünürken, üniversitelerde "Etik Kuluüpleri" kurdurma fikri aklıma gelmişti. İlk Etik Kulubünü de hocalık yaptığım ve mezunu oladuğum Boğaziçi Üniversitesinde gençlerimize kurdurmayı başardım. Bunu Yıldız Teknik Üniversitesi, OTDÜ, Haliç ve Kültür Üniversiteleri takip etti.
Daha genç guruba inmemiz gerekir diye düşğündüğümde hemen aklıma oğlumun mezun olduğu Robert Kolej gelmişti. Kızım da o dönemde orada okuduğundan ve öğretmenleri de bu konuya ilgi gösterdiklerinden, Robet Kolej (İstanbul Amerikan Robert Lisesi) Etik Kulübü kurluşunu gerçekleştiren ilk Türk lisesi oldu.
Rober Kolej'den Feyza Pınar hanım beni arayıp Robert Kolej Etik Kulübünün bu yıl düzenlediği Liselerarası Etik Vaka Yarışmasında dereceye giren okullara ödüllerinin vereceği törene gelip bir konuşma yapmamı isteyince hemen kabul ettim.
Fatih Altaylı beyi aradım. Birlikte törene katıldık. Öğrencilere "Başarının Sırrı Etik Liderlik" başlıklı bir sunum yaptık. Dereceye girenlere ödüllerini verdik.
Ektiğim etik tohumlarının meyvalarını vermeye başladığını görmek beni çok duygulandırdı. Etik konusunda henüz kirlenmemiş, tertemiz gençlerle birlikte olmak beni sarhoş etti. Onların arasında kendimi huzurlu hissettim.
Sevindim, gurur duydum…
. . Bu söyleşiyi dinlemek isterseniz lütfen tıklayın. . . . . .
Bülent Şenver'in konuşmasında kullandiği power point sunumunu indirmek isterseniz lütfen tıklayın. . . .
soldan sağa Ece Gizem Çelikbaş - Nil Madi - Fatih Altaylı- Seda Çimen - Bülent Şenver- Burak Bayaz
. .
Robert Kolej Etik Değerler Kulübü Konfernası Deşifresi . . Fatih Altaylı (FA) Bülent Şenver (BŞ) . .
BŞ: Sayın Fatih Altaylı Bey ile birlikteyiz ve benim ona ilk sorum etik konusunda şu oluyor. Diyorum ki Fatih Altaylı Bey siz o kadar iş aleminin nabzını tuttunuz ki, o kadar çok insanın hikayelerini dinlediniz, onlarla ilgili yazılar yazdınız, onların içinde bulundunuz ki , Rahmi Koç Bey iş alemindeki iş adamlarını bu şekilde üçe ayırmış ; 1- Sözü kafidir, 2-Sözü yetmez muhakkak imzasını alın, 3- Sözüde yetmez, imzasıda yetmez, bir de kefil getirin. Bu konudaki sizin iş adamlarını gruplamanız ne şekilde olabilir?
FA: Birde 4. grup daha var orada, kefili yakanlar var birde, kefilde yetmiyor kefili yakanlar da var.
BŞ:Kefili yakanlar.
FA: Bülent Bey anlatınca özellikle ilk bölüm etik kısmı hariç önemli bir şey lazım şans. İlk bölümde hiçbir yere kendimi çok uyduramadım. Demek ki bende birazda şans varmış. Hayatta başarı için hakikaten şans çok gerekir. Şans belki açılan kapılardan doğru zamanda geçmekle ilgili bir şey ama her şeyi yaparsınız yine olmayabilir, hiçbir şey yapmazsınız olabilir ama birşey yapana olan yinede kalıcı olmuyor. Sonrası kalıcı oluyor.
Etikle ilgili tabii iş adamlarının söyleyecek lafı çoktur, çünkü etiğin temelinde aslında ticaret var. Ticaretten çıkmıştır etik bilmiyorum Bülent bey katılır mı bana? İlk çağdan beri etik arayışı var. Filozoflar aramışlar . Ben bunları çok okudum . Şimdi yeniden başladım okumaya boş vaktim var, işsizim boşta geziyorum. Ama bugün anladığımız anlamda etiğin temelinde hakikaten ticaret var. Bizim bugün etik değerler dediğimiz meselelerin tamamında baktığımız zaman sömürgeleşme döneminde bu denizlerin kullanıldığı, uluslararası ticaret başladığı zaman püriten tüccarlar geliştirmişler .
Hollanda'lılar başta olmak üzere. Niye geliştirmişler? Eğer etik değer yoksa tanımadığınız görmediğiniz, bilmediğiniz, kültürlerine yabancı olduğunuz insanlarla ticaret yapmak ve onların üzerinden para kazanma imkanına sahip değilsiniz. Uluslararası ticaret yapıp zengin olabilmenin, sermaye birikimini yaratabilmenin, temel koşulu inanılırlık ve güvenilirlik . Farklı kültürlere tanımadığın insanlara eğer güven vermek güvenir olmak istiyorsanız bir takım etik değerler geliştirmek zorundasınız . Ve onlar bunu geliştirmişler ve o yüzden de işte emperyalizm temelinde bu var. Batıdaki sermaye birikiminin temelinde bu var. Bunu kullanarak sermaye biriktirmişler, bunu kullanarak aslında ticareti dünya ticaretini geliştirmişler. Ama tabii bunu işlerine geldiğinde kullanmışlar işlerine gelmediği zamanda kullanmamışlar .
Aslına bakarsanız ticaretin çokta etiği yok gibi aslına bakarsanız çok şeyin etiği yoktur. Eğilip büker insanları etik değerler . Benim mesleğimde özellikle gazetecilikte bununla ilgili çalışma yapmış galiba yarışmayı düzenleyen arkadaşlar , etik değerlerinin korunmasının en zor olduğu, sınırlarının belirlenmesinin en zor olduğu mesleklerden bir tanesi benim içinde olduğum basın sektörü, gazetecilik, televizyonculuk adına ne derseniz deyin . Medyada etik hakikaten ciddi sıkıntı verici bir şey .
Benim etik ile ilgili kafamda pek fazla takıntılar yoktur. Çünkü ben etiği iki türlü algılarım.
Baktığınız zaman bir yandan etik dünyanın gelişimini, düşüncenin gelişimine, fikrin gelişimine vurulmuş engeller . Neden? Çünkü eğer kendinize bir takım sınırlamalar koyarsanız şu , şu, şunu diye hür düşünceyi pek fazla öteye taşıma imkanınız olmaz.
Benim tanıdığım bütün büyük düşünürlerin hepsi ahlaksız. Bir tane iyi ahlak sahibi doğru düzgün büyük düşünür ben görmedim hepsi ahlaksız ve hepsi dünyadaki düşüncenin önünü açan adamlardır. Ama düşünceyi öteye taşıyabilmenin yolu da bazen işte o kimisi etik dediğimiz, kimisi ahlak dediğimiz, kimisi ne din dediğimiz, kimisine felsefe dediğimiz sınırların tamamını bazen yok saymak, bazen onları nereye kadar zorlayacağını düşünmektir. Ama bu ahlaksız adamlar dünyanın gelişimine çok ciddi katkıda bulunmuşlar.
Fikrin gelişimine, düşüncenin gelişimine çok ciddi katkıda bulunmuşlar. Oradaki durum şudur; belki imamın dediğini yap, yaptığını yapma vaziyetidir belki ama eğer hakikaten hayatta iyi insan olmak bence çok önemlidir.
İyi insan olmak, başarılı olmak, güvenilir olmak bu güven üzerinden bir bir servet bir gelecek bir şey kurmak istiyorsanız o zaman etiğe çok ihtiyacınız var . Çünkü etik değerler şey gibi düşünün bir otobanda gidiyorsunuz hız sınırlamasıda olmuyor. Hayatta çünkü hız sınırlaması yok. Çünkü baktığınız zaman isteyen istediği süratte gidebiliyor , isteyen hiçbir yere gitmiyor. Yüksek hızlarla seyahat edebildiğiniz bir otoyolda gittiğinizi düşünün ve bu otoyolda hiç bir işaret levhası yok . Ne giriş levhası var, ne çıkış levhası var, ne hız sınır levhası var, ne kasis levhası var, ne köprü ne sis, ne yağmur hiçbir levha yok. O otobanda sonsuz hızla seyrederken ortalıkta herhangi bir işaret levhasının olmaması size nerede olduğunuzu, nereye gitmekte olduğunuzu,herhangi bir işaret olmaması sizin kaza yapma riskinizi çok artırır. O yüzden etik değerler bu hızlı otobanda giderken lazımdır. Nereden çıkacaksınız, nereden sapacaksınız, nereden sapmayacaksın, nerede hız yapacaksın, nerede gaza basacaksın bunlar önemli. Bir Formula değilsinizki o kırmız taşlar gibi onlar dönüşlerdeki noktaları, doğru yerleri gösterir size, onlar gibi etik değerlerde insana lazımdır. Biz buna ahlak da diyebiliriz , iyi insan olmakta diyebiliriz.
Benim bu mesleğimi yaparken dikkate aldığım, kale aldığım tek bir şey vardır . Çok düşündüğünüz zaman içinde kayboluyorsunuz. O yüzden ben az düşünüp tembel düşünen bir adamım yani "Tembele iş buyur sana akıl öğretsin" sözüne çok inanırım.
Bu işten ben nasıl çıkacağım? Çıkamayacağım işte, bu haberi yapsakmı? Yapmasak mı? Bu yazıyı kullansak mı? Kullanmasak mı? Kişinin adını versek mi? vermesek mi? diye düşün düşün düşün dedimki kendini konunun muhatabı yerine koy . Böyle bir şeyin sana olmasını istermisin? istemezmisin?
Düşün çünkü bazı insanları istemezsin ama derin düşününce de adam da haklı dersin. Kendimi karşı tarafın yerine koyuyorum bir haber yaparken .Bir fotoğraf basacağım bu fotoğraf benim ailemden birine ait olsaydı gazetede basılmasını istermiydim? Bir haber yazacağım bu haber benimle ilgili olsaydı bu verilerle , bu ithamlarla ,bu belgelerle bu haberi karşımda görünce şerefsiz yalan yazmış, şerefsiz yazmış ama doğru yazmış mı? Derler mi? Diye hep böyle düşünüyorum bir karar alacağım zaman .
Benim etik gözlüğüm kendimim.
Çünkü dünyada bana göre benden daha önemli kimse yok. Ben yoksam kimsenin de önemi yok. O yüzden kendimi dünyanın merkezine koyuyorum karar alırken o akılla öyle düşünüyorum. O bana olursa hoşuma gidermi?
Bu benim karımın resmi olsaydı ben bunu buraya basarmıydım?
Çocukla ilgili bir haber var, bu benim kızım olsaydı ben bu haberi gazetede görmek istermiydim? Diye düşünüyorum ve alacağım pek çok kararda da öyle. İşten adam çıkarırken, birisi kötü bir şey yaptı onu işten çıkartmak gerekiyor .
Her türlü düşünüyorum kış ayındayız çocuğu okula gidiyor , yakıt parası var, taksitleri var, ben bu adamı işten çıkarmayım. Çünkü beni o gün işten çıkarırlarsa hoşuma gitmez. Haziranı bekleyeyim en azından yaz gelsin çıkarsa evde arar, yeni işte arar , en azından yakıt masrafı yok, çoçuğun okul taksitleri yoktur. Hayatta alacağım bütün kararlarda o kararı alacağım kişinin yerine, o kararımı vereceğim kişinin yerine ben kendimi koyuyorum. Bu karar benimle ilgili alınsaydı ben nasıl hissederdim diye.
Biraz önce bahsettiğim etik gözlüğü büyük ölçüde bu tabiki toplumsal kurallar, şunlar, bunlar bir sürü hikayeler var işte, inançlar var, bir sürü din var, kimi luzumlu, kimi luzumsuz, ama şunuda görüyorum ben mesela din denildiği zaman medeniyetin olduğu yerde, insanlığın olduğu yerde, düşüncenin olduğu yerde dine ihtiyaç yok. Niye eski Yunanda 500 tane filozof var bunlardan 20 tanesi çok büyük, 5 tanesi süper, ve bir tane Peygamber yok. Veya niçin Roma'dan bir tane bile Peygamber çıkmamışta başka yerlerden çıkmış diye düşünüyorum. O yüzden düşünceyi , iyi insan olmayı da, düşünen iyi insan olmayıda inançlar nedeniyle iyi insan olmaya zorlamakta birazda önüme koyuyorum ve kararları ona göre alıyorum. Kararları ona göre veriyorum.
Bana karşı olan davranışlarda da aynı şeyi bekliyorum. Rahmi bey'in söylediği söz doğru mu? Tabiki doğru ama bir örnekte Sakıp Sabancı'dan verelim göle maya çalmak , göle maya çalmak lafı çok doğru Sakıp Sabancı için daha doğru çünkü geçen gün gazetede Güler Sabancı'nın bir lafını okudum , okuyunca gözlerime inanamadım söyleyincede kulaklarınıza inanamazsınız dedi ki bizim ailede dedemin söylediği bir şeydir "gurur eşekliktir" gurur eşeklik olur mu? Gurur eşeklikse bu ne demek şimdi hiçbir etik değer yoktur. Hiçbir değer yoktur.
Gururdan daha büyük bir değer var mı?
İş dünyası konuşmak basını ele aldığınız zaman göle maya çalmak, göle maya çalmak iyidir ama güzel ama bu gölde bende yüzüyorum kardeşim yoğurt olursa bende yüzemem de var işin içerisinde.
Nur içinde yatsın Sakıp Sabancı'yı severiz hoş adamdır da keza Rahmi bey iş adamlığıyla etik değerleri her zaman üst üste koyamazsınız. Etik değerlerle iş adamlığını üst üste koyduğunuz zaman sorarlar uyduruk çamaşır makinesini satarken etik değerler neredeydi? Diye, yada dünyanın hiçbir yerinde satışı olmayan Murat bilmemne arabayı Türkiye'de satarken etik değerleri düşündünüz mü? Diye sorarlar adama.
Etik değerlerle ticaret bağdaşmaz.
Eğer bağdaşırsa o zaman ortaya medeniyet çıkar. O zaman ortaya evrensellik çıkar. Bakın bugün Türkiye'nin kaç şirketi yurtdışında ne yapabiliyor? Ve ne zamandan beri yapabiliyor? Niçin sanayiyi 100 sene sonra yapmak önemli değil. Bu farkı hızla kapatanalar var ama siz etik değerlere sahip değilseniz özellikle iş dünyasında olduğu gibi o farkı kapatamazsınız kolay kolay .
Ne zaman uluslararası kabul görünüş değerlere uymaya başlarsanız ticari etik değerlere olarak o zaman kapatırsınız. Demek istediğimi anladınız akıllı adamlarsınız, akıllı kızlarsınız. Etik yoksa eğer bizler yoksak belki çok paranız olabilir bir süre için ama o geçer. Zaman çok damla bir şey arkadaşlar dünyanın oluştuğu günden bu güne kadar olan süreci ele alırsanız insanoğlunun varlık süreci bir göz kırpması süresi kadar. Bilmem kaç milyar yıl içinde insanın var olma süresi eğer bunu bir güne götürürseniz, var olduğunuz bütün süre bir göz kırpması kadar. Bizim açımızdan çok önemli ama eğer öyle davranmazsanız etik davranmazsanız o çok kısa süreninde çok milyonlarca kısa süresi içerisinde hayatınızda yaptığınız hiçbir şeyin çok uzun vadede değeri kalmıyor. Çok uzun sürede önemi kalmıyor. Buda biraz kalıcı olmak , bir isim bırakmak, bir servet bırakmak ama o serveti bırakırken o serveti bıraktığımız kişilere bırakmaktan bahsetmiyorum topluma bırakmaktan bahsediyorum. Bunları bırakabilmek için gerçekten o ahlaki değerleri, o insani değerleri o, etik adı altında topladığımız değerleri bir araya getirip koymak lazım. Onları bir araya getirip koymadığımız zaman arkanızda kalan hiçbir şey uzun süre kalıcı değeri olmuyor.
Atıyorum bir binaya adınızı verebilirsiniz, Feyyaz Berker Home diyebilirsiniz veya Feyyaz Berker iyi bir adam değilse, Feyyaz Berker etik değerlere sahip kalıcı bir şey yapmış değilse, o binanın bir ömrü var. Bir sene, kırk sene veya yetmiş sene. Deprem olur yıkılır binayı kimse hatırlamaz ama öyle bir şey yapmak lazım kalıcı şeyler yapanlar gündemde hatırlanıyorlar , biliniyor . Onlar bu konuda hakikaten elini taşın altına koymuş , bir şey yapmış insanlar oluyorlar.
Ben bir tek konuda etik değerleri yapmak düşünce konusunda, eğer düşünecekseniz sadece düşünecekseniz ben başka bir şey yapmayacağım düşünce yolu ile anlatacağım diyorsanız o zaman hakikaten tavsiyem etik değerleri akıla getirmek . Çünkü o başkaları tarafından öne sürülmüş, başkaları tarafından kabul görmüş her türlü değer onlar sizi kısıtlarlar. Bunu böyle düşünemem, bunu böyle yapmayayım, Ayşe teyze çok kızar, bunu böyle yapmayayım annem üzülür, bunu böyle yapmayayım babam bozulur, derseniz üç adım ileri atamazsınız. Yada beni toplumdan dışlarlar diye olmaz. Ama onun dışında yapacağınız her işte ahlaki değerlere sahip olmak, onun dışında etik konusunu başka insanları düşünmek, kendinizi düşünmek.
Yatağa yatarken uyumakla yatağa yattıktan 1,5 saat sonra uyuyabilmek arasındaki farkı düşünmek önemlidir. İnsanı rahatlatır, insana bir özgüven verir .
Benim diyeceğim budur. Bülent bey'in bana diyeceği başka bir şey varsa cevaplıyayım.
BŞ: Tabii var sizi bulmuşken tek bir soruyla bırakmamız gerekiyor. Ben biliyorum gençlerimiz size sorular sormak istiyorlar ama onlar birkaç soru sormadan ben size bir iki şey sormak istiyorum. Siz iş hayatınızda bu en tepe sorumlulukları aldığınızda gördüğünüz, yaşadığınız en önemli etik dışı ve sizi rahatsız eden neler oldu? Bunu bir olay olarak anlatmak durumunda değilsiniz ama sadece gruplayabilir misiniz? Nedir etik dışı gördüğünüz, yaşadığınız, rahatsız olduğunuz, en sık neleri gördünüz iş hayatında?
FA: Çok şey yaşadık. Şöyle söylüyeyim ; benim son bundan iki sene önce gerçekleşen görev değişikliğimin daha doğrusu iş değişikliğimde temelinde de böyle bir gerekçe yatıyor. Ben çıkıp ortalıkta bağırmadım. Elbette yakışık almaz.
Açıkçası benim kendi etik , ahlak ve insanlık anlayışıma sığmazdı. Ama pek çok şeyler gördüm .
Şöyle söyleyeyim ; bir gün Hürriyet gazetesindeki odamda oturuyorum, o zaman benim aleyhinde yazılar yazdığım bir iş adamı siyasetçi yakınıyla ilgili olarak birisi benden randevu istedi, verdim.
Geldi masama oturdu .
Dediki o yazdığınız kişi ile ilgili dedi benim elimde çok önemli belgeler var dedi bir yolsuzluk, haksızlık falan çıkardı önüme koydu. Fotoğraf albümü gibi bir şey zarfın içinde fotoğrafları aldım, çıkardım söz konusu kişinin normal olmayan cinsel ilişki halindeki insanın görürken bile rahatsız olduğu fotoğraflar bir tanesine baktım, bu ne dedim? İşte o bilmem kim dedi . Git arkadaşım bunlar beni ilgilendirmiyor dedim.
Adam bozuldu gitti .
Sonra akşamleyin gazetenin barında oturup konuşurken gazetenin en üst yetkilisi dediki böyle böyle birisi bir fotoğraflar getirdi evet bugün bende adamı yolladım dedim.
Sen manyakmısın yollanır mı dedi.
Ne yapıcaktım dedim?
Alsaydın koyardık dedi kenara dururdu dedi. Sonra öğrendimki o kişinin odasında bir kasa var ve kasasında bunun gibi pek çok belge var.
Bu katakulli bir şey benim açımdam yani bir gazeteci yakın süre içinde yazmadığı yazmayı düşünmediği belge yada evrakları alıpta kasasında günü geldiğinde bir gün gelirse birilerine karşı kullanmak üzere biriktirmez.
Gazeteci bulur yazar yazmazsa atar, yazamazsa atar, ama biriktirmez.
BŞ:Buradaki etik olmayan konu herhangi mesleki bir işe yaramayacak şeyin menfaat için ilerde kullanırım diye almak doğru bir davranış değil
FA:Gazeteye basamayacağı şeyi başka amaçlarla alıp , bu gibi bu başkaları iş hayatında da oldu. Oluyor. Çok çok binlerce örnek bunlarla siz okulda da karşılaşıyorsunuzdur muhakkak
BŞ:Peki Fatih bey bu şundan mı kaynaklanıyor acaba? Bu mevkide duran bir insan mevkisini sağlam tutabilmek için acaba kendine güveni yok veya orada duramam diyerek mi bu olmaması gereken güçleri kendine güç olarak saklama ihtiyacı duyuyor. Kime karşı kendini korumaya çalışıyor?
FA:Şimdi demin bir şey söyledim ben , bence dünyada en önemli adam benim . Bence dünyadaki en önemli iş o sırada ne yapıyorsam odur. Burada konuşuyorsam dünyanın en önemli işi bu bence , eğe araba kullanıyorsam dünyanın en önemli işi o benim araba kullanmam.
Eğer kendinizi değilde bulunduğunuz koltuğu kendinizden daha fazla önemsiyorsanız, sizin o koltuğa o koltuğun size değer kattığına inanıyorsanız, o zaman tabii buna böyle dört elle sarılırsınız. Bu yakın zamanda da görüldü.
İşte Sabah gazetesine TMSF el koydu. Yıllardan beri meslek nedeniyle hesap sorduğum adamlar birden bire bir rol değişikliği oldu adamlar bana hesap sorar oldular.
Ahmet Ertürk TMSF başkanı beni çağırdı dediki şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın,dedimki Ahmet yazı işlerine el koymadınız dedim idareye el koydunuz gidin muhasebeciyle bunları konuşun. Ben senin hakkında yazabilirim. Senin yaptığın işleri yazabilirim. Sen benim yazdığım şeyleri soramazsın. Ama ben senin patronunum dedi. Yooo, değilsin dedim. O koltuğa değer katma ihtimalim yoktu artık benim, o vaziyetimde orada olmazdım ve bıraktım. Fakat şimdi bakıyorum sonuçta bu koltuklar eskiyor, atılıyor, bu bayağı eski galiba okulun kuruluşundan kalma ama sonuçta koltukların bir kıymeti yok.
Koltuklarda oturanlar önemlidir.
Fakat genel olarak insanlar koltuktan değer kazanmayı, koltukla adam olmayı, koltuğun kendilerine güç kazandırdığını düşündükleri için koltuğu, makamı,postu neyse adı onu çok bırakamıyorlar . Bırakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar ve oda etik dışı dediğimiz davranışlar,tabii sadece bu örnekle değil çok daha değişik örnekler çıkabilir.
Rakiplerine karşı ahlaki olmayan yıpratma yöntemleri şunlar bunlar bunların hepsine karşıyız. Sizde bankacılık yaptığınız dönemde şimdi daha rahatsınız büyük bir ihtimalle ama bunların büyük bir bölümüyle karşılaştınız. Çünkü orada daha büyük güçler, daha büyük paralar, daha büyük ortalıktaki güç muhakkak sizde karşılaştınız bizde karşılaşıyoruz.
Her dönemde insan hayatında bunlarla karşılaşıyor . Eğer siz doğruda olursanız rahat olursunuz , ben hayatım boyunca doğru olmaya çalıştım. Oradan oraya geçtiğim zamanda firma bana kötü bir şey yazamıyor işte Hürriyet'te bana Polat diyorlar biraz komik bir karakter ama takmıyorum kafama Boran diyebilirler , salak diyebilirler ama kimse bana ahlaksız diyemez. Onun içinde rahatım keyfim yerinde.
Önemli olanda o zaten rahat olmak keyfinin yerinde olması
BŞ:Ben bir soru daha sorup ondan sonra gençlerimize söz vermek istiyorum.
FA:Ne olacak bu Galatarasay'ın hali .
BŞ:Büyük bir cümle ama "Devletin malı deniz yemeyen domuz" diye bir söz var tabii kötü bir söz . Kim eline güç geçirirse bu gücü kendine veya kendine yandaş olan çevreler açısından 70 milyona ait olması gereken bazı şeyleri sadece o çıkar çevrelerine doğru akıtmak için kimisi boru döşüyor diyor, kimisi hortum diyor , kimisi çukur açıyor. Ama her eline bir güç geçiren bu devletin bir varlığını kendilerine doğru akıtmaya çalışıyor. Ve bu şekilde de bir gelir dağılımı bozukluğu yani zenginin daha zengin , fakirin daha fakir olduğu bir Türkiye yaşıyoruz. Sizce bu nasıl değişir? Ne yaparsak değişir? Biz burada kulüp kurduk, kulüp bunu değiştirebilecek mi? Bu gençlere anlatıyoruz gençler acaba yetkileri ele aldıklarında bunu değiştirebilecekler mi?
FA: 1995 veya 96 yılıydı Nepal'de 1500 yıllık bir manastırın sonra otel yaptılar. Altında İngiliz bir profosörle oturduk sohbet ediyorduk . Adam işte 30-35 yıldır Asya'da bütün geziyor dolaşıyor.
Nepal sıkıntılı fakir fukara olan zavallı bir ülke, sokaktaki insanlar günde bir dolarla yaşıyorlar. Yolsuzluk falan adam dediki ben 30 yıldır Asya'da yaşıyorum dedi 50 yıldır da Asya kültürüyle ilgileniyorum dedi. Bana göre sizin batı anlayışıyla yolsuzluk dediğiniz şey buraya geldiğiniz zaman Doğu'ya geldiğiniz zaman dedi sosyal adaletin sağlanmasını mümkün kılan unsurlardan bir tanesidir. Gelir dağılımındaki dengeyi bu sağlıyor dedi .
Ben tabii kafayı yediğini düşünüyordum.
Ben bununla ilgili düşüncemi yaklaşık 12-13 yıl önce Hürriyet gazetesine yazmıştım. Türkiyede ki işte bu şey talan ekonomisi dediğimiz bir yapının sebebini. Bu genetik , her sene biraz daha düzelecek, her sene biraz daha düzelecek belki eğitimle ama bu iş genetik. Türkiye'nin tarihine baktığımız zaman biz nereden gelmişiz diye Orta Asya'dan iddaya göre. Orta Asya'dan niye geliyoruz buraya ? Çin Setinden dolayı . Üretim falan yok göçebe bir toplumuz Çinlilerin tavukları çalıyormuşuz bu bizim teorimizdir .
Çinliler tavukları çalmayalım diye bir set örmüşler. Sonra yine çalmaya başlamışız, biraz daha uzatmışlar. Yine tavukları çalmışız biraz daha uzatmışlar . O kadar uzatmışlarki onları uzatmaktansa bu tavukları vermek ve Bizanslıların tavuğunu çalmak daha cazip hale gelmiş. Bu kötü bir özelliktir diye demiyorum ama çevre koşulları, yaşam koşullarıyla biz Türkler biraz talan ekonomisi üzerine yoğunlaşmışız . Buraya geldiğimiz zamanda Anadolu'ya geldiğimiz zamanda ne yapmışız? Osmanlı İmparatorluğunu kurmuşuz sonunda ve önce Anadolu'daki medeniyetleri talan etmişişiz Selçuklularla sonrada Osmanlıyla beraber Avrupa'ya gitmişiz. Kasada para yok , git bir yeri talan et getir, kadınları al getir, çocukları al getir, yani üretime değil talana dayalı ekonomi. Bakın işte dünya şartları,siyasi şartlar değişipte kütümatla talan mümkün olmayınca yani buradan savaş aç o diyo Bulgaristan'ı Yunanistan'ı hatta Yugoslavya'yı , talan etme imkanı ortadan kalkınca içeriye dönmüşüz ve içeriyi talan etmeye başlamışız.
Eskiden kütümat nasılmış bir tane Padişah orduyu yönetiyormuş şimdide bir tane pati lideri parti belirliyor, başa geçtiği anda Türkiye'yi işgal ettiğini düşünüyor.
Türkiye'yi talan etmeye çalışıyor .
Sonra öbürü geliyor. Seçim savaşında o talan etmeye başlıyor . Talan ede ede böyle devam ediyor . Bir yandan da üretim miktarları arttıkça talan imkanlarıda artıyor.
Talan imkanları artıkça siyasesi rekabet artıyor. Herkes bu talandan bir pay almaya çalışıyor. Düşünün hiç iktidar olma ihtimali olmayan 55 tane 60 tane parti kurupta başında işsiz güçsüz takımından parti niye olur? Bu talan ihtimaline karşı olur .
Siz hiçbir zaman seçilemeyeceğinizi, hiçbir zaman Türkiye'yi yönetemeyeceğinizi bile bile kalkıp parti kurup orada burada büro açarmısnız ? Açmazsınız. Demek ki buradaki niyet başka bir şey , farklı yaklaşım var. Türkiye'deki durumda budur talan etme ekonomisidir bu. Dışarıyı talan edince içeriyi talan etmek şeyidir, genetiktir . Yavaş yavaş azalır büyük bir ihtimalle .
Gençler okudukça, etik anlayışı biraz daha değiştikçe , batının standartlarında ekonomik şartları oluşmaya başlayınca yavaş yavaş bu azalır. Ben görmem arkadaşların torunları görür birkaç nesil sonra dahada iyi hale gelir ama çok kısa sürede olmaz. İkibin senedir böyle yaşamış böyle görmüş böyle bir kültürel yapıya sahip olmuş bir günde değiştiremezsiniz. Kanunla, kitapla, sopayla eğitemezsin sonuçta sopayı elinde tutanda aynı genetik moda sahip oluyor . Değişen çok fazla bir şey olmuyor.
BŞ: Şimdi konuşmamızın sonuna geldik ama ben istiyorum ki sizler arasında çok soru sormak isteyen vardır. . Bir sorusu olan varsa
ÖĞRENCİ: Çoğu insan dünyanın merkezinde ben varım düşünesi ile hareket ediyor. Bu merkezli düşünmek sizce doğru mu?
FA:Akıla bağlıyorum. Aklın olduğu kadar akıl sayısı kadar anlayış vardır. O yüzden burada hiçbir acayiplik yok Anlayışımız aynı olsaydı o zaman şaşırırdık. Bellki iki farklı kültür, iki farklı yetişme tarzı. Birebir aynı düşünüyor olsaydık derdikki burada bir acayiplik var. Ne oldu bir kazayamı uğradık derdik .
Dünya'nın merkezine kendimi koymamdan daha doğal bir şey yok. Dünya'nın merkezinde sizin dünyanın merkezinde sen varsın. Ben varsam dünya vardır ben yoksam hiçbir şey yok . Yani.. Ben öldüm banane. Ne olacak? Tabiki ben varım. Bu su benim üzerime dökülecek. Tavandan şuradan lamba düşerse benim kafama düşecek. Ben ölürsem, ben öleceğim. Ben kaza geçirirsem ben sakat kalırım.
Herkesin dünyasının merkezinde kendisi vardır.
Eğer birisi derseki "Benim dünyamın merkezinde sen varsın" ona derim ki "Acayip yalancısın" Yalandır. Kim derki böyle? Benim dünyamın merkezinde sen varsın? Bu ancak bir kadının gönlünü kazanmak için söylenecek bir sözdür. Yalan mı? Bu bir erkeğe söylenecek söz mü?
Bir kız bir erkeğe "sen benim dünyamın merkezindesin" diyebilir mi? Dünyanın merkezinde ben vardım. Ben yoksam yokum kardeşim. Akşam yatağa ben yatıp düşünüyorum, o gün ne yaptığımı, ne yapacağımı. Dünyanın merkezine kendimi koymazsam çok ahlaklı bir adam olma ihtimalim olmaz. Çünkü ben, başkası için ahlaklı olmuyorum.
Kendim için ahlaklı olmak zorundayım.
Başkası için ahlaklı olursanız, başkasının değerleri üzerinden bir ahlak geliştirmek zorunda kalabilirsiniz ve sıkıntıya girersiniz. Benim bir özelliğim var. Ben yatağa, on santim kala uyuyorum.
Karım bana çok kızıyor.
"Seninle yattığımız zaman sohbet edemiyoruz" diyor.
Edemiyoruz.
Yatağa on santim kala ben uyuyorum.
Neden?
Çünkü dünyanın merkezine kendimi koyuyorum. Ve o gün yaptıklarımda beni rahatsız eden hiçbir şey yoksa ben rahat uyuyorum. Seni rahatsız eden hiçbir şey yoksa sen rahat uyursun.
Çıkıp kaza yaparsam ben ölücem. Sen ölmüyorsun.
Araba kullanmak benim o sırada en önemli işim yanımda kızım varsa ona göre dikkatli kullanırım. Sadece kendim arabadaysam ona göre kullanırım. Kızımın ölmesi yine benden dolayı beni ilgilendirir.
Çok üzülürüm Allah korusun . Kim diyebilir? Ben kendimi topluma adadım kardeşim, beni Tanrılara kurban edin… Kim diyebilir? Astekslerde vardır bu. Önce ayakta kalacaksın, yaşıyacaksın ve düzgün adam olabilmenin koşulu kendini merkeze koymak. Bu sana çok provokatif boktan ve gaddar gelebilir. Ne biçim herif diyebilirsin bana. Ama ne yapayım abi ben buyum yani. Senin için ben boktan bir herif olabilirim. Senin gözünde inançsız bir insan olabilirim. Çok da umurumda değil. Ben varım çünkü dünyanın merkezinde. Senin düşündüğün beni çok ilgilendirmiyor. Beni kendi yaptıklarım ilgilendiriyor. İyi bir insan olabiliyorsam, iyi bir insanım.
BŞ: Evet Fatih Bey'i alkışlayalım. Çok teşekkür ediyorum Fatih Bey'e, Etik Değerler Kulubüne de çok teşekkür ediyorum. Sağolsunlar, varolsunlar…
. . Bu yazıya yorumunuzu yazmak için lütfen tıklayın.
. .
soldan sağa, Seda Çimen - Öykü Akkaya - İbrahim Turdu - Sabri Şirolu - Feyza Pınar - Fatih Altaylı - Bülent Şenver - Eylül Kayın - Burak Bayaz - Sencer Özekin . .
. .
soldan sağa: Güler Karabatur, Bülent Şenver, Fatih Altaylı .
.
Fatih Altaylı, Bülent Şenver .
Fatih Altaylı, Bülent Şenver .
. .
.
.
Feyza Pınar, Bülent Şenver . .
. .
.
. .
Fatih Altaylı, Bülent Şenver .
. .
soldan sağa Fatih Altaylı - Bülent Şenver - Seda Çimen .
. . Bu söyleşiyi dinlemek isterseniz lütfen tıklayın.
. . .
|
|
|
|
|
|
|
|
|