Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

NİLGÜN ÇOLAK Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
YENİ NESİLİ YEDİKLERİMİ BÖYLE YAPTI, YETİŞTİRİLME TARZLARI MI?
12.02.2010
NİLGÜN ÇOLAK
Okunma Sayısı : 4670
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

 


www.nilguncolak.com

Tekrar yeniden merhaba,
Yazıma küçük bir hayat hikâyesiyle başlayacağım. Sebebini de yazımın sonunda açıklayacağım.
Bir zamanlar bir genç babasına artık evlenmek istediğini söyler. Babası da gülümseyerek ?Tabii ki evlenebilirsin ama ne zaman bana alın terinle bir altın kazanıp getirirsin, seni o zaman evlendiririm? demiş. Çocuk sevinçle ?Yaşasın o zaman, evlenmem çok kolay? demiş ve gitmiş. Hemen bir saat sonra babasının yanına koşarak gelmiş ve ?Al babacığım sana bir altın, artık evlenebilir miyim?? diye sormuş. Babası gayet rahat ?Hayır? demiş ve altını aldığı gibi fırlatmış nehre. Çocuk şaşkın bakışlarla ?Ama babacığım ben onu arkadaşımdan ödünç almıştım, getir dedin, getirdim, niye atıyorsun?? deyince babası, ?Ben sana ödünç al getir demedim. Alın terinle kazan getir, dedim? demiş. Çocuk bakmış olacak gibi değil. Koşmuş annesine: ?Anneciğim babam beni evlendireceğine söz verdi ama bir şartla, bir altın getirmem gerekiyormuş, üstelik bu altın ödünç de olmamalıymış? diye yakınmış. Annesi babasının ne yapmak istediğini anlamış ama ses çıkarmadan evladına bir altını vermiş. Bunu alan çocuk koşa koşa babasına altını getirmiş. Ancak babası yine onun yüzüne bakarak ?Hayır? deyip, altını fırlatmış nehre. Çocuk daha da şaşkın, ağlamaklı bir biçimde ?Ama babacığım niye böyle yapıyorsun, ödünç olmaz dedin ben de gittim annemden aldım bu altını. Sen onu da nehre fırlattın. Böyle giderse ben hiç evlenemem ki? diyerek umutsuzluğa kapılmış. Babası yine tebessümle ?Ben sana kendi alın terinle kazandığın bir altın getirmen gerek demiştim? demiş. Bunun üzerine çocuk babasının bu konuda çok kararlı olduğunu anlamış. Sonuçta bir iş bulup, çalışıp, kazandığı parayla bir altın satın alıp, babasına getirmeye karar vermiş. Öyle de yapmış. Bir hafta süreyle çok yoğun çalışarak kazandığı parayla bir altın satın alıp babasına getirmiş. ?Al babacığım, bak sana bir altın? demiş ve altını uzatmış. Altını alan baba ?Hayır? deyip, tam kolunu kaldırmış altını nehre fırlatacakken, çocuk babasının koluna yapışmış. ?Dur baba ne yapıyorsun?? Ben onu alabilmek için bir haftadır gece gündüz çalışıyorum. Canım çıktı onu satın alabilmek için? demiş. Bunu gören baba gülümseyerek oğlunun omzuna dokunmuş ve ''Tamam şimdi oldu, artık evlenebilirsin, emeğinin karşılığı olan bu paranın kıymetini artık biliyorsun ve eminim ki bundan sonra onu akıllıca harcayacaksın'' demiş. Böylelikle oğlunun evlenmesine izin vermiş.
Şimdi gelelim bu hikâyeyi anlatma sebebime. Eskiden her şey o kadar değerli imiş ki para kazanmak zor olduğu için yemek de kolay olmazmış ve bu yüzden harcanırken de bir o kadar zevkle harcanırmış. Şimdi herkes emek vermeden bir şeyleri kazanmanın peşinde olduğu için maalesef her şey çok çabuk tükenir oldu. Şimdi şöyle bir etrafınıza bakın, kaç kişi mutlu çalışıyor? Neden? Çünkü hepsinin hayalleri büyük ama yaptıkları çok fazla bir şey yok. Sadece yakınıp duruyorlar ya da yapanların şanslarından bahsediyorlar. Her zaman söylerim, bunu kitabımda da yazdım, hep arkasındayım: Her şeyin bir bedeli vardır ve hiç kimse bedelini ödemediği hiçbir şeye sahip olmaz.

Şimdi temizliğe giden elemanlar bile yok efendim toz alamazlarmış, çok zaman kaybediyorlarmış. Yok camları silemezlermiş, yetişemiyorlarmış falan filan... Peki eskiden bu işler nasıl yapılıyordu? Üstelik bu kadar teknolojik alet de yoktu. Yerleri silmek bile eskiden daha zordu, şimdi ise temizlik paspasları çıktı. Artık yer silmek de çok zor değil.
Gelelim şirket çalışanlarına. Yeni kuşak pek bir enteresan. Bilemiyorum bizler mi böyle yetiştiriyoruz bu nesli yoksa yediklerinden mi böyle oluyorlar? Ama bir gerçek var ki hepsi süt kuzusu. Ben hatırlıyorum, bizler gençliğimizde sabahlara kadar çalışır, hırs edinir, çıldırırdık. Sırf, bir işi başarabilmek ve patronumuzun gözüne girebilmek için... Müdürlerimizin bir tanesinin bile yan bakışı bizi korkutmaya yeterdi. Ast-üst ilişkisi vardı. Saygı vardı. Tabii ki üstlerin yalnızca güç gösterisi değildi bu ama astlar en azından meslek bilgilerine ve yıllarına saygı duyardı üstlerinin. Şimdi neredeeeee??? Herkeste bir bilgiçliktir gidiyor. Herkes her şeyi biliyor. Daha dün işe başlayanlar, kulaktan dolma bir iki sözle çok şey bildiğini zannediyor. Hatta öyle bir havaya giriyor ki sanırsınız o olmasa şirket batar. Aslında kimsenin bildiği bir şey yok. O yüzden de işler tepeleme geri dönüyor. Ama kimin umurunda? Bu iş olmazsa nasıl olsa başka bir iş olur modunda gençlik.
İyi de ?Bu olmaz başkası olur? derken, ülke ekonomisi çöker böyle arkadaşlar. Sen bu işi yapma, öbürü o işi yapmasın. Sürekli yer değiştirin. İyide sen bir şey üretmezsen, öbürü bir şey üretmezse, sen günü kurtarma çabasında işlerini götürmeye devam edersen, bir gün o bomboş doldurduğun günlerin sana yarın bir hiç olarak geri döner. Bunu sana kimse öğretmedi mi? Gençlik bir kere gelir. Bu zamanda çalışma gücü, yarın dinlenme güvencesi getirmeli. Belli bir yaşa geldiğinizde isteseniz de vücudunuz bu direnci gösteremeyecek. İyisi mi siz gençliğinizde çalışın ki, yaşlılığınızda rahat edin. Kimsenin eline avucuna bakmayın.
Bakın sizlerin beğenmediği işleri diğer ülkelerden gelenler nasıl kapıyor? Üstelik ülkelerine paralı dönüyorlar. Onların canı can değil mi? Çoluğunu çocuğunu bırakıp geliyor onlar. Siz de iş yok diye ağlayıp. Ha babam devlete sallayın durun. Kardeşim siz tembelseniz Devlet size ne yapsın? Benim bildiğim tek bir şey var: Çalışana iş çok. Ama gerçekten çalışırsan. Hiçbir patron çok çalışan elemanını görmezden gelmez. Hele ki bu zamanda. Ama sen çalıştığını zannedip de yan gelip yatıyorsan, o patron da salak değil. Papaz her zaman pilav yemez.
Ben bugüne kadar hep çalıştığım yerlerde karşılığını aldım. Neden biliyor musunuz? Çünkü inandım, güvendim ve tüm çabamı harcadım. Asla imkânsız bir şey yoktu benim kitabımda ve başardım. Hậlậ da başarmaya çalışıyorum. Ama bekleyerek ya da ağlayarak, yalvararak değil. Çalışarak ve üreterek. Geceleri bile düşünerek, projeler oluşturuyor ertesi gün uyguluyorum. Ben kendime fikir fabrikatörü diyorum. Niye biliyor musunuz? Çünkü fikirlerimi satış tekniğiyle bütünleştirdiğim için ihtiyaca cevap veriyor ve tutuyor da ondan. Belki çok param yok, fabrikalarım yok. Yalılarım, hanlarım, hamamlarım yok ama beynim benim her şeyim. Orada öyle zenginlikler var ki hiç kimsede yok belki o zenginlik. Ben bugüne kadar yatırımımı ona yaptım ve Allah bana bu gücü verdiği sürece daima üreteceğim.Tabii bu arada sadece üretmek değil uygulamaya sokmak da gerek. Bu da beraberinde olması gereken en önemli unsur.
Bu sadece bir örnek. Daha niceleri var...
Kısacası nereden nerelere atladım. Ama anlatmak istediğim bir gerçek var ki; sorun iş yetiştirememek, iş olmaması ya da yapamamak değil. Bence yapmak istememek. Allah herkesin ekmeğini ayrı oluşturmuştur. Herkesin nafakası bir yerdedir. Ama gidip alacaksın. Beklemeyeceksin. Emek sarf edeceksin. Ne kadar çok istiyorsan, o kadar çok vereceksin. Eğer hasbelkader sana havadan bir şey geldiyse onun eğlencesine kapılıp kanmayacaksın. Çünkü hazır gelen çabuk gider. Üstelik kendi emeğinle kazandığın parayı yemek kadar keyifli bir şey olamaz. Bunu ancak yaşayanlar bilir. Belki de o yüzden hậlậ çalışmak benim için bir zevk. Ben işimi en büyük eğlencem olarak görüyorum. İnanır mısınız, ben iş yaparken dinleniyorum. Uyurken yoruluyorum. Ne garip değil mi?
Benim burada anlatmak istediğim naçizane bir tecrübe. Daha önce kitabımda da belirttiğim gibi emek verilen her şey değer görür. Siz yapın, Allah onun rızkını içine koyar. İnanın. Bir şeyi sadece istemek onu getirmez. Gelmesi için yollar açmalısınız. Bunun için bile çaba harcamanız gerekir. Düşünün bebek bile ona bakmanız için size şirinlikler yapıyor, kendini sevdiriyor. Allah ona bile böyle bir görev vermiş. Daha ne olsun?
Tekrar görüşmek üzere şimdilik hoşça kalın.
Kalın sağlıcakla, Yüzünüzden gülücük, gönlünüzden sevgi ve merhamet, kalbinizden Allah inancı, elinizden para eksik olmasın.
www.nilguncolak.com

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org