Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Serdar İnan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

İNSANLARA DOĞRU YAŞAMI ÖĞRETEN ALANLARI SUNMAK
08.01.2012
Okunma Sayısı : 2247
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

İNSANLARA DOĞRU YAŞAMI ÖĞRETEN    LANLARI SUNMAK

Sedar İnan 
 


Yukarıda yazılı altı adet kelime İNANLAR misyonunu (var olma sebebini) belirtmektedir.

Bu yazıda sizlerle bu altı kelimenin biraz derinliğine inmek istiyorum. İlk okuyuşta belki sıradan kelimeler gibi geliyor kulağımıza, ancak içinde hayatı ve beraberindekileri barındıran bir yapısı olduğu, üze-rinde düşündükçe ortaya çıkıyor.

Şirket misyonumuz aslında yedi kelimeden oluşuyor, ancak yedinci ve son kelimesini de sizinle paylaşacağım. İnanın son kelime yerine konduğunda anlam bir kat daha artıyor.

Birinci kelimemiz 'insan'.

Aslında her şey insan için değil mi?

Bunu bilen var, bilmeyen var, uygulayan var uygulamayan var.

Konuyu açmak için çoğumuzun bildiği o ünlü tartışmayı örnek göstermek istiyorum.

Sanat sanat için mi? Yoksa sanat insan için mi?

İçinde insanı barındırmayan, onun rahatını, refahını, ferahını, mutluluğunu, gelişimini ve geleceğini barındırmayan bir inanca, doğru demek, güzel demek mümkün mü?

Bu tavra doğru dersek, bizi biz yapan değerler ile çelişmez miyiz?

Zaten hayat da, tüm imkânlarını, tüm bilinmezlerini bize sunmuyor mu?

Tüm duygularımızın karşılığı nasılsa bize bir şekilde sunu-luyor, kısıtlı da olsa tüm isteklerimizin karşılığı mevcut değil mi?

Bizi insanlıktan çıkaran mutsuz eden aslında ihtiraslarımız değil mi?

Kendi oyun alanımızı beğensek, bizim için dünya bir anda cennet halini almıyor mu?

Yoksa bazı insanları aklımızda daha insan yapan, bazılarını ise daha kötü, değersiz kılan, bizi çoğu yerde yanıltan   beynimiz ve zannımız değil mi?

Bir insanın daha insan, birinin daha az insan olmasına karar verebilecek olan biz değiliz ki.

Bizdeki tartının her ne kadar çok objektif olduğunu düşünsek dahi, insanı tartmaya yetkimiz olmadığını bilebilme-liyiz.

Bu yüzden biz insanı ayrımcısız ve tarafsız olarak hedefin ilk kelimesi haline getirdik.

Ondan ayrı olan ve onu birbirinden ayıran, ona hizmet etmeyen her şeyi attık, kabul etmedik.

İkinci kelimemiz 'doğru'. Doğru ama kime göre doğru?

Burada biraz ilk kelimenin şeffaflığını ve her rengini kapsayan anlamının aksine, 'doğru' kelimesine bir sınır koymak istiyorum; ancak bir farkla, onu birazdan örnekler ile anlatacağım.

Doğruyu yazın diye dünya üzerinde herkese sorsanız, hepsi doğruyu başka kelimeler ile anlatır.

Yani yedi buçuk milyar doğru, tek kelimeden çıkar.

Bizce de hepsi doğrudur, çünkü o insanın yaşadığı hayatı biz yaşamadık, onun aldığı etkileri ve hislerini biz hissetmedik ki onunla bir düşünelim.

Zaten dünyanın muazzamlığı ve düşün-cenin sınırsızlığı buradan başlıyor.

Ancak hepsinin doğruluğuna karşılık, bu çokluk içinde bir konsensusu da bulmak gerekiyor.

Sınır koymak gereği buradan başlıyor, çünkü bir yerde doğruyu paylaştırmak zorunda kalıyoruz.

Herkes için en doğruyu bulmak için, bazılarının daha doğrusundan fedakârlık yapması gerekiyor.

Daha doğruyu bulacağız diye doğruyu kaybetme tehlikesi de aynı zamanda ortaya çıkıyor.

Yoksa daha iyi koca bulacağım diye evde kalan kız durumuna düşebiliyoruz.

Doğru ama bize lazım olan doğru, bize gereken şimdi olan doğru, yarınki daha doğru için, bugünkü doğruyu bırakmamalıyız.

Bugünü kaybettikten sonraki yarınlar bize mutluluk vermeyebilir.

Doğruyu bulurken de paranın sağlayabildiği en doğruyu bulmamız lazım, ulaşılmaz doğrular yaratıp, kendi mutsuzluğumuzu ekmemeliyiz.

Herkese göre en doğruyu bulmalıyız, herkesin imkânının en doğrusunu ortaya koymalıyız.

Herkesin optimum noktasını sağlamalıyız. Bunu yaparken güvenliğimiz de en önde olmalı.

Deprem, kaza riskleri, trafik, yangın vesaire gibi, güvenliğimizi tehdit eden tüm risklere karşı güvenilir mekânlar inşa etmeliyiz.

Estetik kaygılarımızdan dolayı geleceğimizi tehlikeye atamayız.

Geri dönüşümü olmayan acılara karşı, konforumuzdan vermemiz, her zaman daha doğru olacaktır.

Bugün çocuğumuz çocuk iken, ona oyun alanları oluşturmalıyız.

Geleceğin huzuru, güzelliği için bugünkü sevdamızdan vazgeçmemiz, bize yaşlılıkta tatlı bir ömür yaşadım mı dedirtir, yoksa bir daha gelsem hayata keşke mi? Son pişmanlık fayda etmiyor, elimizde imkân varken, kendimizin ve çevremizin imkânına sunmamız doğru olandır. Bakarsak bunun örneklerini her yanımızda görebiliriz.

Üçüncü kelimemiz 'yaşam': Yaşamın geçtiği tüm alanları kapsayan geniş bir kavram. Hedefi genişleten bir anlam içeriyor. Beşinci kelimemiz 'alan' nasıl mekânları barındıran daha büyük bir genişlik (maddeyi barındır

an her şey) anlatıyor ise, 'yaşam' derken de içinde an'ı, alanları, zamanı (geçmişi ve geleceği) içe-ren daha büyük bir kavram anlatılıyor; insanın maddesinde ve zamanında yolculuğa çıkan, hepsini kapsayan büyük kavram.

Dördüncü kelimemiz 'öğreten' ise gerçekten ilk okunuşta iddialı gelebilecek bir kelime.

Biz zaten hayatımızı öğrenerek, belki de öğrenmeden öğreterek geçirmiyor muyuz?

Bizim öğrendiklerimizin sınırını da yaşam alanlarımız belirlemiyor mu?

Eğer mahallemizde çokça basket sahası varsa, ilk öğrendi-ğimiz ve iyi oynadığımız spor basketbol olmuyor mu?

Bize ne öğreneceğimizi, bazen bize de sormadan, yaşam alanlarımızı belirleyenler çizmiyor mu? Sobayı salonun ortasına koyan baba, çocuğuna bir yerde endirekt olarak da olsa sobanın ellenince el yakacağını öğretmiyor mu?

Mimar otoparkı az siteler yaparak, site sakinlerine       akşam arabayı park etmenin en kolay yolunun kavga etmekten geçtiğini öğretmiyor mu?

En hızlı öğrendik-lerimiz, okuduklarımızdan çok yaşadıklarımız değil mi?

Bu örnekleri hayatımızın her yerine indirip çoğaltmak mümkün.

Biz misyonumuza öğretmek kelimesini koyarken, bir yerde de kendimize öğrenmek zorunluluğu getiriyoruz.

Çok okumayı, çok görmeyi, çok hissetmeyi, çok düşünmeyi, çok tanımayı ve tanımlamayı beraberinde getiren bir hedef koyuyoruz.

Bir yandan öğrenirken yaşamı, doğru öğrendiğimizi de öğretmemiz gerek diyoruz.

Beşinci kelime: 'Alanlar'. Üç boyutlu uzaysal mekân anlamındadır.

Mimarinin tuvali olarak düşünülebilir. Her nakış o tuvale resmedilir.

Mimar bu anlamda ressamdır da denilebilir.

Beşinci duyuyu tetikler, ancak mimari aslında altıncı duyuya hitap ile ruh bulur.

Sizler mekânları ne kadar büyük bir görsel şölene çevirseniz de, içine ruhunuzdan katmadıktan sonra evrensel bir mimar olamazsınız.

Altıncı kelimemiz 'sunmak'.

Biz burada üretmeyi, almayı, satmayı, yapmayı değil, hepsini birden ve bir nezaket çerçe-vesinde sunmayı söylüyoruz. Sunmak insanların kullanmasını sağlamak anlamına geliyor.

Başta dediğim gibi, zaten her şeyin sahibi insana, insanca yaşamı sunmak anlamı var içinde.

Bunu sağlamak için hangi fiil içinde isen, zaten sunma eylemini ger-çekleştiriyorsun demek istiyoruz.

Yani teknoloji nerede ise, iyi üreten nerede ise, illa ben üretmeliyim kaygısına düşmeden, bulup, alıp, derleyip, kontrol edip, kısaca yönetip, insanların hizmetine sunmalıyız. Bunu yaparken iş sorumluluğundan kaybetmemeliyiz.

Önce sevmeli, sevgi ile tanımalı, sonra tanım-lamalıyız, verim hesaplarını yaparak işimizi bitirmeliyiz, dönüp hatalarımızdan, doğrularımızdan ders almalı, gelişmeli, geliştir-meliyiz ve neticede öğretirken, kendi insanlığımızı öğrenmeliyiz diyoruz.

İnsanın gerçek mutluluğunu hedeflemeliyiz.

Yoksa biz yapmış, biz sevinmiş oluruz.

İnsanda her şeyi görmeliyiz, insanda her şeyi bilip, gene insanı getirip âlemin en üstüne koymalıyız.

Yoksa "sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım" sözü hiç söylenmez idi.

Yedinci kelimemiz de 'gerçekten'.

Siz yaptığınız eseri gerçekten kalbi duygular ile yapmazsanız, egonuzun esiri olup kullanıcının değil, mimarın istediklerini yerine getirirsiniz.

Bu da insan için mimari değil ama mimari için mimari anlamına gelir.

Profesyonel insanlar ne yaparlarsa yapsınlar merkeze insanı gerçekten koymadan hep bir ayağı eksik olacaktır.

Bizlere düşen bu olguyu kabullenip her adımımızı, gerçekten insanın rahatı ve huzuru için atmalıyız.

İnsana layık olan her zaman en doğrusudur!
18.12.2006


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org