Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Prof.Dr.Kerem Alkin Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Bülent Şenver'in Odası TV Programı KEREM ALKİN
29.12.2012
Okunma Sayısı : 4690
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

Bülent Şenver'in Odası TV Programı KEREM ALKİN

Türkiye'nin ilk ve tek "Fotoğraflı Kredi Kartını" icad etmiş ve Türkiye'nin ilk  "Futbol Kulübü Gönül Üyesi Banka Kartlarının" mucidi efsane bankacı Bülent Şenver beni gençler için hazırladığı bir televizyon programına davet etti.

Tereddüt etmeden kabul edip katıldım.

Hoş bir sohbet yaptık.

Sizlerle paylaşıyorum...

.
.

 izlemek için         

.
.

 dinlemek için 

.
.

Bülent Şenver'in Odası TV Programı KEREM ALKİN

.


Prof.Dr. KEREM ALKİN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi

Prof.Dr.kerem Alkin (KA)
Bülent Şenver (BŞ)
 
 
BŞ: Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Prof. Dr. Sayın Kerem Alkin. Hoşgeldiniz.

KA: Hoşbulduk.

BŞ:
Sizi burada görmek ne kadar güzel. Siz gençlere çok şey aktarıyorsunuz. Üniversitede gençlere aktarıyorsunuz, televizyon programı ile aktarıyorsunuz, gençleri seviyorsunuz.

KA:
Aynen.

BŞ: Türkiye'nin geleceği hepimiz diyoruz "Gençlerin elinde olacak" Ne kadar çok insanlar gençlerle  iyi şeyler paylaşırsa, onlara doğru yolu gösterirse, gençlerde azimli olurlarsa herhalde daha iyi bir Türkiye yaratırız değil mi?


KA:
Kesinlikle. Gençlere güvenmek lazım.

Birçok sektörde faaliyet gösterirken televizyonda da stajyerlerimiz geliyor, çalışkanlıklarını, meraklarını, öğrenme çabalarını gördükçe insan mutlu oluyor.

Tabii bize göre farklı bir nesil, farklı bir jenerasyon geliyor.

Sosyal medya ile daha iç içe.

En çok gördüğüm eksiklik yeni genç jenerasyonda, insan ilişkilerinde biraz daha bu sosyal medyadan, bu akıllı cihazlardan dolayı, bir miktar zayıflama var.

 Biz sabahları herhangi bir binaya girdiğimizde kapıdaki güvenlik görevlisinden, tüm çalışan arkadaşlara kadar asansörde herkese günaydın demek, kısa da olsa bir hal hatırını sormak.

Bu konuda bugünkü genç nesil biraz eksik görüyorum.

Sabahları mahsus o yüzden asansöre bindiğimde "Günaydın arkadaşlar" "İyi haftalar diliyorum" "İyi sabahlar diliyorum" dolayısıyla bu tür şeyleri belki başarabildiğimiz kadar aşılamak.

Ama onlarda belki  "Nedir hocam bunlar gereksiz şeyler? De diyor olabilirler.

BŞ: Nerdeyse asansörde bile iki kişi yan yana olsa tweet atıp günaydın diyecekler. O kadar tweetleri kullanıyorlar.


KA:
Bu akıllı cihazlar, cep telefonları hayatımızın bir parçası olmaları nedeniyle o konuda doğrudan kontağa belki de önemli ölçüde azalttılar.

1996-1997 yedek subay adayı olduğum dönemde eşime çok sayıda mektup yazdım.

Dolayısıyla mektup kültürü bizim jenerasyon olarak hala  anlamlı bir kültür ama bugün mektup atmaya gerek yok.

Bulunduğun her ortamdan konuşabiliyorsunuz SMS yolu ile, çeşitli cihazların özel haberleşme imkanları da var, twitter  var, facebook var, bunların arkasında da kalmamaya çalışıyoruz nesil olarak.

BŞ: Sizin iki önemli görev, iki önemli şapkanız var. Hem üniversitede gençleri yetiştiren bir profesörsünüz, hem de çok önemli ve bilinen meşhur bir kanalın genel yayın yönetmenisiniz. İkisi arasında ne fark var?

KA. İkisi arasındaki fark açısından bakıldığında tempo olarak  çok fark var.

Akademisyenlik göreceli olarak daha dikkatli, daha özenli ve dolayısıyla daha düşük tempoda yapmanız gereken görev.

İmtihan kağıtlarını lalleten okuyamazsınız, imtihan kağıtlarına çok ciddi vakit ayırmanız gerekiyor.

Bazı imtihan türlerinde sonucu çok çabuk açıklayan öğretim üyesi beni her zaman endişeye sevk eder.

Belki kağıtlar çok hakkı verilerek okunmamış olabilir.

Öğrenciler benden çok şikayet ederler ama her bir kağıt arasında en ufak bir hakkaniyet problemi olmasın diye ben biraz imtihan kağıtlarını iki, üç kere okurum.

O nedenle de bazı öğretim üyelerine göre benim açıklamam biraz daha zaman alıyor. Ama akademisyenlik yüksek tempoda değil, düşük tempoda ama etkinliği ve kalitesi açısından çok daha özenerek yapmanız gereken bir iş.

Televizyon işi aynı şekilde özenerek yapmanız gereken bir iş ama bazen ciddi anlamda zamana karşı yapmış olduğunuz bir iş olması nedeni ile ne kadar özenseniz de bazı süreçleri hızlı yapabilmek adına çok titizlenmeden de yapmanız gereken bir iş.

Aşırı titizlenip de mükemmel olayım derken bir çok televizyon kanalından daha geç o haberi kamu oyuna duyurmak veya bir röportajı kaçırmak gibi şeyler olabilir.

O yüzden burada arkadaşlarımız da bizi kameralarla çekiyorlar, kameraman arkadaşlarla birlikte çok sanatsal aktivite yaparsınız.

Kablo yetersiz gelir, kablo yetersiz geldiği için kameraman arkadaş orada bir fedakarlık yapar, yada siz konuğa çaktırmadan konuğa "Efendim, buradan açı çok daha güzel" aslında açının çok daha güzel olduğu yoktur.

Canlı yayın aracından gelen kablo kısa kalmıştır. Ama tabii orada konuğunuza mahcup olmamak adına "Efendim, buradan açı çok daha güzel" dersiniz, onu o kadar güzel yaparsınız ki, o yüzden titizleneyim yapılacak bir şey değil.

BŞ:
Mükemmellik yok.

KA:
Dolayısıyla mükemmelliği biraz zamana karşı yakalamanız gerekiyor.

BŞ:
Gençlere televizyon sektörüne okuldan mezun olduktan sonra girmelerini tavsiye ediyor musunuz?

KA:
Elbette. Fakat bunun gerçekleşebilmesi için mutlaka Türkiye'de batı standartlarının da buna göre büyümesi gerekiyor.

Çünkü Türkiye'de ki yazılı ve görsel medya en önemli gelir kalemi olarak reklamla ayakta durmakta.

Türkiye'de reklam piyasası tabii ki büyüyor, belli bir noktaya doğru geliyor.

Ancak her ne olursa olsun Türkiye'de reklam endüstrisini ürettiği malları kamuoyuna kabul ettirmek, müşteri devamlılığını sağlamak adına, bu reklamları düzenli olarak veren firma sayısı sınırlı.

Amerika Birleşik Devletlerinde yüzbinlerce firma beklide çok büyük paketler halinde, çok büyük hacimlerde reklam vermek suretiyle Amerika'da ki görsel ve yazılı medyayı ciddi anlamda besliyorlardır.

Fakat Türkiye'de bu kabaca 50-60 tane holding üzerinde dönen, Türkiye'nin tanınmış, holdingleşmemiş önemli şirketleri üzerinde dönen bir süreç.

Dolayısıyla pasta çok büyük değil.

Pasta çok büyük olmamasına rağmen, o kadar çok sayıda ulusal ve yerel çapta yayın yapan gazete, dergi, televizyon, radyo o kadar çok var ki, dolayısıyla aslında Türkiye ekonomisinin büyüklüğüne göre yeterince hızlı büyümediğinden şikayetçi olduğumuz bir reklam pastasını bu kadar çok sayıda alan paylaşmaya çalışıyor.

Şu reklam pastası biraz daha büyüse, Türkiye'nin hak ettiği büyüklükte bir reklam endüstrisi oluşsa.

Reklamlar çok çok iyi. Reklam endüstrisinde çok nitelikli insanlar çalışıyor, ama rakamsal olarak reklam pastası çok büyük değil.

Biraz daha büyük olduğunda o zaman televizyon endüstrisinde de, yazılı ve görsel medyada da çalışan insan sayısı daha yüksek olur, maaşlar daha yüksek olur.

O nedenle bu birbiri ile orantılı bir şey.

Önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi büyüdükçe ve bunun doğal uzantısı olarak reklam pastası da Türkiye'de büyükçe, gençler için her zaman yazılı ve görsel medyada yeni fırsatlar olabileceğini tahmin ediyorum.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Sayın Kerem Alkin ile birlikteyiz. Şimdi üç yap, üç yapma. Üç yap, üç yapma gençler için. Gençlere üç tane "Gençler, muhakkak hayatta yapın" diyebileceğiniz neler olabilir?


KA:
Felsefi boyutu ile bakarsanız, üç yap:

Sevin, eğlenin, okuyun.

Ben hala biraz muhafazakar olmam nedeni ile bir basılı gazeteyi elime almak, bu konuda çok muhafazakarım, İPad  ya da çeşitli akıllı cihazlardan gerek apple, gerek Samsung gibi önemli markalardan önemli cihazları var.

Bunlara bir şey demiyorum ama ben hala her sabah elime basılmış gazeteyi alamamazlık edemem.

O yüzden diyorum ki; akıllı cihazlardan okumayın, aynı zamanda basılı eserleri de okuyun.

O yüzden eğlenin, sevin ve okuyun.

BŞ:
Ne kadar güzel. Sevin, eğlenin ve okuyun. Bu üçünden en iyi yaptığınız hangisi?


KA:
Şu aralar bu üçünden en iyi yaptığım sevmek kısmı galiba.

Çünkü okuma boyutuna baktığınız zaman bazen televizyondaki yoğun tempo nedeni ile her zaman okuyabildiğim kapasitenin biraz daha altında kitap okuma kapasiteye düştüm.

Ben aşağı yukarı en kötü ihtimalle haftada ciddi kalınlıkta bir kitap bitiren bir adamdım. Şimdi bu hafta oldu ay.

Dolayısıyla okumam gereken çok fazla eserden geri kalmaya başladım.

Şu anda okuma performansım pek parlak değil.

Eğlenme kısmı da bu açıdan pek parlak değil.

Ama sevme kısmını ihmal etme şansım yok.


BŞ:
Pek, yapma diye üç tane "Gençler, aman sakın"


KA:
Yalan söylemsinler.

Bu çok çok önemli. Tembellik etmesinler ve yılmasınlar. Yılgınlık bence büyük bir hata.

Gençlerin daha meslek hayatına başlangıcında veya eğitim hayatının başlangıcında çok çabuk yıldıklarına şahit oluyorum.

Bizim zamanımızda öyle değildi.

Bizim zamanımızda öyle değildi lafından  gençlerin hiç hoşlanmadığını da biliyorum.

Ama doğrusunu söylemek gerekirse bizim zamanımıza göre ekonomideki veya hayattaki zorluklardan göreceli olarak daha çabuk  yılan, bir yılgınlık geldiğini görüyorum.

Bir pişmanlık.

Bu kadar hızlı pişmanlık duymasınlar, bu kadar yılgınlık duymasınlar.

Bir şeylerden bu kadar çabuk vazgeçmesinler.

Dolayısıyla maymun iştahlı olmasınlar.

Belli bir konuya bir süre odaklanmaya çalışsınlar.

Asla bence yalan söylemsinler ve asla tembellik etmesinler.

Şuanda gençlikte  gördüğüm en önemli sorunlardan bir tanesi de  tembellik eğilimi biraz kuvvetli.

Bunun belki modern yaşam ile şehirlerdeki bireyselleşme ile pek çok konu ile bağlantısı olabilir ama asla tembelleşmesinler. Türkiye açısından bunlar çok problem olur.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteyiz. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor. Şimdi "Bir göster bin işit." Bir göster bin işit, bu kutunun içinde. Ben size bir obje getirdim, o objeyi size göstermek istiyorum ve onunla ilgili ona bakarak gençlere bir mesaj vermenizi istiyorum.
Size getirdiğim objem, tesadüf küçücük bir kitap çıktı. Buna bakarak gençlere bir mesaj verelim.

KA:
Yaşın getirmiş olduğu bir problem artık bu kadar küçük şeyleri gözler görmüyor. Fakat görebildiğim kadarıyla içinde şiirler var.

Bu olayın şöyle bir hoşluğu var. Mesela TÜSİAD seneler evvel Sayın Rahmi Koç, Sayın Sakıp Sabancı, Sayın Nejat Eczacıbaşı, Sayın Feyyaz Berker, ilk kurucular, inşallah hikayeyi yanlış anlatmıyorumdur, o yüzden bütün TÜSİAD'lılardan özür diliyorum.

Sakıp Sabancı Bey, Japonya'ya yaptığı bir ziyarette Tokyo'daki metroda trende Japonların elinde bir erkeğin ceket cebine sığabilecek küçüklükte bazı eserler okuduklarını görüyorlar.

Oradaki işadamları için  hazırlanmış olan çeşitli bilgilendirici notlar.

Sakıp Bey, bundan çok etkileniyor çünkü metrodan çıktığınız zaman gerçekten bugünkü basılan dergi boyutlarını dikkate aldığınızda öyle bir dergiyi metroda okumakta, metrodan çıktığınızda onu katlayıp iç cebinize koyamazsınız.

Dolayısıyla bir erkeğin iç cebi, sol veya sağ cebine yerleştirilebilecek şekildeki bir eser, o açıdan bakıldığı zaman TÜSİAD senelerce Görüş Dergisini bu şekilde çıkarttı.

Fakat maalesef Türkiye'de iş dünyası açısından olsun, toplumumuzun genel yaşam kültürü açısından olsun, biz kendi arabamıza binmekten daha çok hoşlanan, genellikle toplu taşıma araçlarını pek kullanmayan bir kesim olduğumuz için, işadamlarımızdan kaç tanesi İstanbul'da giderek etkili hale gelen ki mesela ben Expochannel'e metro ile geldim ve çok süper geldim. Ama kaç kişide kullanıyordur bilmiyorum.

O yüzden Sakıp Bey'in rahmetlinin çok zeki bir adam olması vesilesi ile iyi bir şey yakaladığını görüyorum.

Ama Görüş Gergisi ile TÜSİAD bu anlayış içerisinde sağlam bir mesaj vermek adına senelerce öyle çıkardı. Ama daha sonra Görüş Dergisini bu günkü boyutlara getirmek durumunda kaldılar.

O yüzden insanoğlunun yaşamında en moralinin bozulduğu ve en sıkıştığı anda, cebinden böyle küçük bir kitap çıkarıp, sevdiği 5-6 tane şiiri okuması o insanın hayatına nasıl bir renk getiri? Ne yapar?

Onu da gerçekten merak ediyorum.

O yüzden kişinin sığınabileceği, o an belki o anki sıkıntılardan uzaklaşmasını sağlayacak bir şeyler okuyabileceği, zihnini dağıtabileceği bir küçük eseri yanında taşıması çok anlamlı olsa gerek.


BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteyiz. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi soru yağmuru.

Soru yağmuru diyorum çünkü yağmur damlaları gibi kısa kısa sorular sormak istedim ve kısa kısa cevaplar istiyorum.

Birinci damlam şöyle; televizyon yöneticisi olmanın zorlukları nelerdir?


KA:
Televizyon yöneticisi televizyonu yöneten insan değildir, insanları yöneten insandır. İnsanları mutlu etmeye çalışan insandır.

Burada kameraman arkadaşlarımızdan rejiye, işin teknik kısmını halleden ki onlar olmadan zaten bu iş olmaz, bu arkadaşlarımızdan başlayarak editörler, diğer alanlara bakan müdürler.

Aslında bir televizyon kanalının yöneticisi olduğunuz zaman, herkesi mutlu etmeye çalıştığınız, insanların dertlerini uzaktan iyi takip ettiğiniz ve dolayısıyla o dertleri çözümlemek suretiyle de televizyon kanalını bir aile ortamı şeklinde tutmaya çalışmanız gereken bir insan olduğunuzu biliyorsunuz.

O yüzden şöyle bir espri yapıyorum, buna ekran yüzleri de dahil. Ekran yüzleri bir süre sonra topluma mal oldukça doğal olarak egoları yükselen insanlar oluyor. Dolayısıyla o egoları da yönetmeniz gerekmekte.

Dolayısıyla kanalı yönetmiyorsunuz insanları yönetiyorsunuz, insanların hassasiyetlerini yönetmeye çalışıyorsunuz.

Bazen kötü adam da oluyorsunuz büyük bir ihtimalle.

Dolayısıyla zor bir süreç. Ama zevkli. Son derece zevkli ve canlı bir olay olduğunu ifade etmem lazım.


BŞ:
En son kimin yanaklarından öptünüz?

KA:
Yetiştirilme tarzımız nedeni ile biz yanaktan öpen bir nesiliz.

Fakat bu aralar haklı olarak dindar kesimden de çok tanıdığımız değerli dostlarımız ve büyüklerimiz var.

Sanıyorum bir şekilde bu yanak öpme olayı dindar kesimde çok hoşnut kalınan bir mesele değil.

Dolayısıyla bir zamanlar ülkücü kesimin tercih ettiği kafaların şu bölümlerinin birbirine değdirildiği selamlama yöntemi var.

Dolayısıyla her kesimi kucaklamak adına her kesimde farklı kucaklamamız söz konusu oluyor.

Hele gün içerisinde televizyon kanalı yöneticisi olmam nedeni ile benim en az 12 kişi insan ile kucaklaşmam, yanaktan öpmem gerekiyor.

BŞ:
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki" Sizin aklınızdan çıkmayan bir şey var mı?

KA:
Eşim. 23 yıllık evliyiz.

Günün herhangi bir saatinde en azından 5 veya 10 dakika kendisi ile konuşamazsam ben kendimi huzurlu hissetmem.

Buna zaman zaman azar işitmem de dahil olabilir. Önemli değil.

BŞ:
Bir şey işiteyim de azar da olsa işiteyim.

KA:
Mühim olan onun sesini duyayım.

Dolayısıyla benim hiç aklımdan çıkmayan eşim ve tabii ki kızım. D

olayısıyla onlarsız bir hayatı asla düşünemiyorum.

Dürüstçe söyleyeyim; iş hayatı ile ilgili şeyler hiç aklımdan çıkmıyor çok bana göre değil.

Ben biraz duygusal biriyim, aile ile ilgili konular hiç aklımdan çıkmayan bir konu.

Nitekim buraya gelirken de kızıma yapacağım bir sürpriz ile ilgili bir konuyla uğraşıyordum.

Onu da hallettim. Bunu belki seyreder, o yüzden buradan duyurmayalım.

BŞ:
Babanızdan aldığınız en önemli miras?

KA:
Babamdan aldığım en önemli miras belki de hümanist olmam.

Din, dil, ırk, mezhep, renk herhangi bir ayrım söz konusu olmadan dünyadaki her insanı eşit ölçüde sevmek, hürmetkar olmak, herkesi anlamaya çalışmak, empati oluşturmak.

Babamdan almış olduğum en büyük meziyetin, bir çok meziyet var ama en büyük meziyetin bu olduğunu görüyorum.

Bizim Alkin Ailesi olarak temel kuralımız hiçbir insanı insana karşı en ufak bir ayrımcılık yapmamaktır.

Nasıl ki hakkımız olabilir ki zaten.

Hiç hor görmemektir, hiç küçümsemektir. Bir de her insanı eşit ölçüde bağrına basmaktır.

Herkesi anlamaya çalışmaktır. Herkesi sevmektir. Dolayısıyla babamdan almış olduğum en büyük meziyetin insanları sevmeyi bilmek, insanları kucaklamak olduğunu düşünüyorum.

BŞ:
Sizi en çok kızdıran davranış?

KA:
En çok kızdıran davranış; hak etmediğim bir konuda çok ağır bir itham ile karşılaşmam.

O insanı çok üzüyor.

Bu aralar öyle bir şey yaşıyorum. Ama yapacak bir şey yok.

Bazen elinizden gelen çabaya rağmen, nasıl bir insan olduğunuz bilinmesine rağmen, o kişide belki öyle olduğunuzu bilmesine rağmen, bir konuda eğer canı sıkılmışsa ve kırılmışsa o kırgınlıkla başka bir hikayeye inanıyor.

Siz o inanılan hikaye nedeni ile orada hak etmediğiniz bir davranışla ve bir yakıştırma ile karşı karşıya kalıyorsunuz.

Ona çok üzülüyorum.

Gerek karakterim nedeni, gerek duygusal bir insan olmam nedeni ile, hayatta en hassas olduğum konu bu oluyor genellikle.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteyiz. Şimdi "Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?"

Ben size etik bir vaka hazırladım.

Tamamen hayali, benim uydurduğum bir vaka.

Üniversite de genç öğrencilerime etik dersi verirken böyle kısa kısa vakalar hazırlıyorum, soruyorum bakalım ne diyecekler diye.

Bu da öyle hayali bir vaka.

Şakir Bey, bir televizyonun genel yayın yönetmenidir. Çalıştığı televizyonun patronunun da bir holdingi vardır. Holding çeşitli sektörlerde iş yapmaktadır. Bir gün Şakir Bey'in telefonu çalar, telefondaki kişi şöyle der:

"Şakir Bey, sizin patronunuza ait un inşaat şirketinin yurtdışında almış olduğu bir iş ile ilgili ihaleyi alabilmesi ile ilgili rüşvet verdiğini duyduk. Elimizde belgeleri var. Gelip bu belgeleri size vermek istiyoruz. Bu belgeleri de televizyonunuzda yayınlamak istiyoruz."

Genel Yayın Yönetmeni Şakir Bey, bir anda reaksiyon veremez.

"Ben bir düşüneyim, sizi ararım" der.

Telefonu kapattıktan sonra düşünmeye başlar.

Sayın Kerem Alkin  Şakir Bey'in yerinde siz olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız?


KA:
Bugünün dünyasında rekabet o kadar acımasız ve basına intikal ettirilen haberler o kadar yalan dolana dayalı olabiliyor ki.

Böyle bir konu intikal ettiğinde, ilk yapmam gereken şey; Medya Grubundaki üst yöneticilerimizi acilen bilgilendirmek suretiyle böyle bir konunun bana intikal ettiğini derhal kendilerine bilgi olarak vermektir.

Bu tür konular "Aman benim başıma bir bela gelmesin, bir şey olmasın" diye saklanacak olan konular değildir.

Bana böyle bir telefon geldiğini tamamen unutayım, bu olmaz.

Yarın öbürsü gün bu bana aktarılan konunun bizim grubu lekelemek amacıyla yapılan bir operasyon,bir çaba olduğunun ortaya çıkması halinde denilir ki:

"Hocam, bu konuda sana bilgi de verilmiş. Sen niye grubu bilgilendirmedin?"

Bu açıdan bakıldığında açıkçasını söylemek gerekirse en aciliyetle yapılması gereken konu; telefon kapandıktan sonra hemen üst yönetimden bir randevu talep edip, bu konuyu teferruatlı bir şekilde "Grubumuza yönelik böyle bir yakıştırma var, böyle bir suçlama var.

Ben acilen sizi bilgilendirmek durumundayım" demektir.

Ondan sonra grubun alacağı politikaya ve tavra bağlı olarak da süreç yönetilir diye düşünüyorum. Bunlar zor meseleler, zor konular ama açıkçasını söylemek gerekirse insanlarda iş tercihlerini yaparken genellikle böyle şeylere hiç karışmayacağını bildiğiniz gruplarda zaten çalışmayı tercih ediyorsunuz.

O yüzden de çok şükür ömrümün hiçbir noktasında bugün dahil olmak üzere böyle bir telefonda almadım.

Almamaya devam edeceğimi de çok iyi biliyorum.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Çubuk Oyunu" Çubuk Oyunu diyorum çünkü bizim Kulağınıza Küpe Olsun kutumuzun içine çubuklar koydum.

Bir çubuk çekmenizi istiyorum, üzerinde bir güzel söz yazması lazım. Bakalım ne yazılmış bu çubuğun üzerinde.

KA: "Ne ekersen onu biçersin."

BŞ:
Çok bilinen bir söz ama biraz bir şeyler söyleyebilir misiniz?

KA:
Çok doğru ve çok etkili bir ifade.

Gerek kendi özel yaşamınızda, gerek iş yaşamınızda yaptıklarınız çerçevesinde ne kadar hatalı davranışta bulunursanız, ne kadar insan ilişkilerinde ve iş yaşamınız ile ilgili faaliyetleriniz de hatalı iş yaparsanız, bunun sonucunda da ciddi bir bedel ödersiniz.

O yüzden bir tarlayı, bir ekin alanını özenerek, gereken çabayı ve hassasiyeti göstererek ektiğinizde, hatta ben bitkilerle konuşmaya çok inanırım.

Dolayısıyla diyalog çok önemlidir. Yaşamı olan her varlıkla konuşmak gerekiyor. Bu bir bitki olabilir, hayvan olabilir. Yaşayan bir varlıkla ne kadar diyalog kurarsanız o kadar da iyi bir mahsul biçersiniz.

O yüzden her zaman meşhurdur, kendi üzümleri ile konuşan bir yatırımcının daha iyi bir şarap elde etmesi. Buğday başaklarıyla diyalog kuran bir kişinin çok iyi mahsul etmesi bir gelenektir.

Gençlere bunlar komik gelebilir. "Hoca fazla naif, fazla duygusal" ama açıkçasını söylemek gerekirse bugüne kadar yaşayan her varlıkla doğru bir diyalog kurmanın bana hiçbir zarar vermediğini gördüm.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Bir kelime Bir Cümle oyunu".

Bu oyun biraz zor çünkü size söyleyeceğim kelimeye karşılık sadece ve sadece bir cümle istiyorum.

Benimle bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız?

KA:
Memnuniyetle.

BŞ:
Kelime hoşgörü cümle.

KA:
Hoşgörü, hayatımızda her zaman dikkat etmemiz gereken bir kavram.

BŞ:
Kelime saygı cümle

KA:
Saygı olmadan sevgi olmaz diyorum.

BŞ:
Kelime aşk cümle.

KA:
Aşk olmadan hayat olmaz diyorum.

BŞ:
Kelime zenginlik cümle.

KA:
En büyük zenginlik insanın çok fazla sevdiğine sahip olmasıdır.

BŞ:
Kelime mutluluk cümle.

KA:
Mutluluk olmadan hayatın hiçbir anlamı olmaz.

BŞ:
Kelime etik cümle.

KA:
Etik, bir ülkenin ayakta kalabilmesi için, bir toplumun ayakta kalabilmesi için
vazgeçilmez değerdir.

BŞ.
Kelime ölüm cümle.

KA:
Ölüm bir gerçektir. Dolayısıyla bir gün karşı karşıya kalacağımız bir gerçektir. Bu nedenle çok dert etmeden hayatın tadına varmak gerekir.

BŞ:
Kelime Atatürk cümle.

KA:
Atatürk, beklide dünyanın bugüne kadar gelmiş, geçmiş en büyük liderlerinden bir tanesi. Dolayısıyla ben hala onun hangi mesajı, hangi nedenle vermeye çalıştığını ve Türkiye'nin geleceği için neyi niçin kurguladığını anlamaya çalışıyorum, okumaya çalışıyorum.

Dolayısıyla Atatürk'ü okumak, Atatürk'ü anlamaya çalışmanın her zaman önemli olduğunu düşünüyorum.

BŞ:
Kelime Türkiye cümle.

KA:
Türkiye vatanım. Bu yeryüzünde dünyanın en saygın, en iddialı ülkelerinden birisi olabilecek bir ülkeden söz ediyoruz. Dolayısıyla Türkiye'nin daha başarılı olabilmesi içinde çalışıyorum.

BŞ:
Kelime Bloomberg Televizyonu cümle.

KA:
Türkiye'nin en seçkin ekonomi kanalı. Uluslararası bir markanın yerel boyutta neleri
başarabileceğini göstermek açısından önemli bir örnek.

BŞ:
Kelime Prof. Dr. Kerem Alkin cümle.

KA:
Duygusal bir adam ama herkesi sevmeye kitlenmiş bir insan. Hayatta başarılı olmak
için çaba sarfeden ama aynı ölçüde de mütevazi olması gerektiğini ama herkesi kucaklaması gerektiğini de bilen bir kişi.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum, ağzınıza sağlık.

KA:
Rica ederim.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Prof. Dr. Kerem Alkin ile birlikteydik.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.


Prof.Dr.Kerem Alkin, Bülent Şenver

.



.



.



.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org