Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Pınar Eczacıbaşı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

EDMER Etik Sohbetleri PINAR ECZACIBAŞI
12.12.2012
Okunma Sayısı : 6145
Oy Sayısı : 8
Değerlendirme : 5
Popülarite : 4,52
Verdiğiniz Puan :
 

 

EDMER Etik Sohbetleri PINAR ECZACIBAŞI

.
.

 izlemek için       
.
.

 dinlemek için 

.
.

EDMER Etik Sohbetleri PINAR ECZACIBAŞI

.
.


Pınar Eczacıbaşı, Bülent Şenver.

.


EDMER Etik Sohbetleri PINAR ECZACIBAŞI
Deşifresi

Pınar Eczacıbaşı (PE)
Bülent Şenver (BŞ)
 
BŞ: Etik Değerler Merkezi Derneği etik sohbetine hoşgeldiniz. Bugünkü etik sohbet konuğum Sayın Pınar Eczacıbaşı hoşgeldiniz.

PE: Hoşbulduk.

BŞ:
Pınar Hanım, etik  kelime olarak Türkçe bir kelime değil. Ben merak ettim, Türk Dil Kurumu zaman zaman Türkçe kelime üretmeye çalışıyorlar.

Etik ile ilgili ne üretmişler? Diye.

İki tane kelime gördüm orada. Fakat bir türlü kullanmak içimden geçmedi. Kelimenin bir tanesi "Ak töre" diğeri ise "Sağ töre" Siz ak töreyi mi sevdiniz? Sağ töreyi mi? Yoksa hiç birini mi sevmediniz?

Bende düşündüm Ak töre derneği, Sağ töre derneği  diye.

Ak töre, sağ töre biz bir süre daha etik demeye devam edeceğiz, Türkçe daha güzel bir kelime ortaya çıkana kadar.

Bazıları ahlak diye bunu ifade etmeye çalışıyorlar.

Bize hep soruyorlar "Ahlakla bir farkı var mı?" diye.

Etik ile ahlak aynı şey mi? Benzer şey mi?  diye biraz bunu konuşalım mı?

Ahlak ve etik farklı mı?

PE: Ben de biraz gelmeden önce araştırdım, etik bana daha evrensel bir kavram çağrıştırıyor.

Hem İngilizce'de hem Türkçe'de daha evrensel, daha geniş kavramlar zinciri.

Ahlak biraz daha spesifik.

Biraz daha konuya hakikaten ahlaki boyutu çok önemli olmakla birlikte etik değerlerin daha başka kavramları da sanki içinde barındırıyor.

Bir kavramlar zinciri haline geliyor.

Zaten hukuksal etik, tıbbi etik gibi başka yerlere de etik konusunda konuşmak mümkün.

Dolayısıyla daha evrensel bir kavram.

Ama ben sizin yerinizde olsam EDMER olarak, Etik Değerler Merkezi kavramını tutarım, ismini tutarım.

Etik yerleşmeli bence Türkçeye de.

BŞ:
 Ben etiği hep şöyle tanımlıyorum; basit olarak diyorum, birisi etik nedir diye sorduğunda. Diyorum ki: "Çok basit anlamda etik doğru ve iyi işleri yapmak.

Karşıtı kötü işler, yanlış işler. Yanlış ve kötü işler yerine, davranışlar olur kararlar olur, bunun yerine doğru ve iyiye yönelecek kararlar davranışlar, ilişkiler" buna basitçe etik diyebilir miyiz?

PE:
Zaten bütün soru o.

Yani doğruyu ve iyiyi düzgün olanı yapmanın arkasında insanın bir takım etik değerlere sahip olması gerekiyor ki, çünkü doğru ne? İyi ne?

Bunlarda çok soru işareti olmaması gerekiyor. Beni en çok rahatsız eden şeylerden biri kendi hayatımda da.

Çünkü doğruyu bile çaptırmaya çalışıyor insanlar bazen.

Doğru ne?

İyi ne?

Aslında hepimiz biliyoruz doğru ne?

İyi ne?

Yeter ki o etik değerleri özümsemiş olalım içimizde.

O kadar da çapraşık değil doğru ve düzgünü bilmek.  

Yeter ki yapmak istiyor muyuz doğruyu, düzgünü.

Niyet önemli.

BŞ: Etik pusulası diye ben etik pusulası aleti söylüyorum hep. Diyorum ki: Etik pusulanız olması lazım. Pusula kuzeyi, güneyi gösteriyor etik pusulası da doğruyu yanlışı göstersin.

Doğu batısı da iyi ve kötüyü göstersin.

Herkesin pusulası hep doğruyu göstermiyor. Bakıyorum onun ki doğru diye kuzeyi gösteriyor, ötekinin ki başka yol.

PE:
Niyet yok demek bence.

Doğru zaten nedir?

Doğru zaten size faydası, geri dönüşü olan, sadece kendinizi değil ama çevreyi de içine alan, etrafınızdaki insanları da içine alan kavramdır.

Yoksa sadece kendim ve ben, sadece ben diye yola çıktığınız zaman zaten çok kolay ayrımlar yapabiliyorsunuz bence doğru ile çıkar arasındaki.

BŞ:
Bir de ben şundan hep tedirgin oluyorum; bana göre doğru, size göre doğru size göre farklı bana göre farklı.

Bunlardan birisi kuzey, birisi kuzey batı gibi olsa bir ortak noktaya geleceğiz.

Türkiye'de bakıyorum birisinin kuzey dediğine birisi güney diyor.

Birisinin beyaz dediğine birisi siyah diyor.

Etik budur, bu doğrusudur ile ötekinin söylediği doğrusu budur arasında bu kadar 180 derece fark oluyor.

O zaman bir araya gelip mutabakata varamıyoruz.

PE: Biz inançları tartışmıyoruz burada.

Herkesin düşünce yapısı farklı olabilir, geldiği çevre farklı olabilir, eğitimi farklı olabilir, düşünceleri farklı olabilir, biz bunları tartışmıyoruz.

Zaten Türkiye'de kuzey ile güney arasındaki ayrımın bu kadar sert olmasının arkasında insanların biraz kabullenememe durumu yatıyor.

Ama biz bunu tartışmıyoruz.

Biz, sadece insanların ahlaki ve etik değerlerinin bu ortamları bir araya getirecek düzgünlükte olduğunu ancak tartışabiliriz.

Sizin başınız bağlı diye ben sizi hayatımdan tamamen silme hakkımın olmadığını düşünmeliyim diye düşünüyorum.

Ama bütün bunları tartışma ortamına getirdiğiniz zaman hakikaten bir etik değerler ile doğru yolu bulmalıyız diye düşünüyorum.

Yoksa inanç farklılıkları bambaşka şeyler.

BŞ: Etik ile ilgili ben size sorular sorarken ara sıra da çok özel sorular sormak istiyorum. Bir sakıncası var mı?

PE:
Hiçbir sakıncası yok.

BŞ:
Bu özel sorulardan bir tanesi; Pınar Eczacıbaşı'nın kırmızı çizgileri var mı? Varsa neler?

PE:
Kırmızı çizgilerim var. Herkesin kırmızı çizgileri olması lazım diye düşünüyorum.

Asla ve asla beyaz yalan, pembe yalan onlara kılıf bulmak kolay ama hiçbir zaman hayatımda önem arz edecek bir yalan söylemediğimi düşünüyorum.

Bana yalan söylediği anda birisi o veya bu sebepten, etkileyici bir yalan söylediği zaman, hayatımdan tamamiyle çıkarmışımdır. Tamamen silmişimdir ki oldu.

BŞ:
Sildiniz.

PE:
Tabii, bir sürü insanı. Bir sürü derken abartı olmasın.

BŞ:
Onlar biliyorlar mı silindiklerini?

PE:
Bence biliyorlar.

Başka kırmızı çizgim, iş hayatında da birtakım ailevi meselelerde, bir sürü şeyde hiçbir zaman hakikaten başkasının hakkına saygısızlık ettiğimi düşünmüyorum.

Bilakis aşırı saygılı davrandığım için zarar gördüğümü düşünüyorum.

Çünkü maalesef ve maalesef hakikaten burada etik değerlerin  biraz yozlaşmış olmasına, olmamasına bağlıyorum.

İnsanların son derece large olduğunu düşünüyorum.

Hak ve hukuk konularında. Çok daha değer verilmesi gereken işler bunlar.

Zaten etik değerlerin içinde görüyorsunuz bir adalet kavramı var, hak kavramı var.

Hayatınızın her döneminde ama her döneminde adil davranma karşı karşıya geliyorsunuz ya da size adil davranmayan insanlarla karşı karşıya gelebiliyorsunuz. Ve bu çok can acıtıcı bir şey.

İnsanın hakikaten hayatını çok etkileyen bir konu.

Ben dolayısıyla fazla adil olduğumu düşünüyorum. Ve bunun zararını da gördüğümü düşünüyorum.

Bu işler çok kolay işler değil. Hakikaten maliyeti var, faturalar ağır çıkabiliyor.

Uzunca bir dönem sivil toplum kuruluşunun başkanlığını yürüttüm.

Çok fikrine duruşuna saygı duyduğum insanlarla da beraber oldum.

Bir tanesinin bana eleştiri oluşmuştur ve çok haklı diye düşündüm.

"Pınar, acayip demokratiksin. Herkesin her konuda fikrini alıyorsun. Bu şekilde toplantılar uzun sürüyor. İlerleyemiyoruz."

Ben ne düşünüyordum?

Ben orada madem biz bir aradayız, o zaman herkesin bir görüşü, bana karşı da olabilir ki, bana karşı insanları her zaman içime almışımdır ki değişik düşüneyim diye. O da çok önemli bir şeydir.

Benden yana olması çok kolaydır işlerin.

Neticede şunu söylemeye çalışıyorum; insanları sıktı bu fazla demokrasi. Neticede de fazla demokratik olmak pratik değil belki. Ama ben aşırı adil ve demokratik yönetim sistemine inanan bir insanım.

BŞ: Türk insanı galiba pek fazla demokrasi de istemiyor. Bir lider istiyor. Fazla bir şey düşünmesin, yürüsün gitsin.

PE: Evet, evet. Ben de o zaman düşünüyordum, Ben o grubun lideriyim ama neticede biz beraber yönetiyoruz. Hatta sloganlar attık "GYİAD'da hep beraber yönetiyoruz" Ben ona o kadar çok inandım ki.

BŞ: GYİAD, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği.

PE: Ben bir dönem önce bıraktım aktif başkanlığı. Üç dönemde bunu yapmaya çalıştım, insanlar katılımdan haz alsınlar, zevk alsınlar diye ama o da biraz eleştirilere maruz kaldı.

BŞ:
Ama değişmediniz değil mi? Başka bir liderlik görevi alsanız.

PE:
Nefesim kaldı mı bilmiyorum. O dönem bayağı bir kaptırmış gidiyordum. Yok, insanlarda bazı şeyler değişmiyor. Biraz daha pratik yapabilirim bazı şeyleri ama .

BŞ:
Pınar Eczacıbaşı en çok neden nefret eder?

PE:
Aslında söyledim birazcık.

Hakka, adalete saygı duymayan, haksızlıktan hakikaten nefret ediyorum.

Ciddi ciddi nefret ediyorum ve kendimi öne atıyorum böyle durumlarda. Sadece günü kurtarmak için, olayı kurtarmak için yalan söylemekler, o tamamen  'O saniyeyi kurtarayım da sonra bakarız.' Yüzleşmek olaylarla  yüzleşmek lazım.


BŞ:
Size karşı bugüne kadar yapılmış en büyük haksızlık? Bu özel soruları da geçti ama isim vermeden olayın özünü kavramak için.

Verdiğiniz bir güvene karşılık yapılan bir şey mi?

Nankörlük mü?

Genel bir adını koysanız.

Olayı bize detaylı anlatmayın ama verdiğiniz sevginin size geri dönmemesi mi?

Birinin hak ettiğiniz sevgiyi vermemesi mi?

Bir sürü şey olabilir bu.

PE:
Bu hakikaten çok özel bir soru ama memnuniyetle de cevap verim ben.

Hiç ummayacağım, hiç tahmin etmeyeceğim, kişiler ki bana çok yakın insanlar çok daha hayatımın en  başında bir takım şeylerin yanlış yapıldığını, hayatımın ilerleyen döneminde gördüm. Ve açıkçası da hayatımın önemli bir kısmı, önemli bir enerjisi bu haksızlığı düzeltmekle geçti . Sözler yerine gidiyordur, anlayan anlar ama hakikaten

BŞ:
Güzünüze gülüyorlardı değil mi? Yüzünüze dobra dobra yapmıyorlardı.

PE:
Asla .

BŞ:
Açık seçik size şeffaf olarak söylemeden.

PE:
Asla . Bakın sizin de etik kavramların içinde şeffaflık olayı var.

İnsanoğlu zaten eğer ki adil ve hak taraftarı, düzgün, düzenli, yalansız bir dünya için öncelikle şeffaf olması gerekiyor. İlk olay  zaten ört pas etmekle başlıyor olay. 

Siz her şeyi saman altı, kilim altı, masa altı yaptığınız zaman zaten bir bir şeyle  yüzleşmiyorsunuz ve öyle devam ediyorsunuz.

Bu çok büyük bir haksızlık olduğunu gördüğüm andan itibaren çok ciddi bir savaş verdim bu konuda. Hala da ediyorum, edeceğim de.

Hiç kimse beni o yolumdan ayıramaz. Onun için çok iyi anlayabiliyorum hak ile haksızlığın ne kadar rahat yapılabildiğini görüyorum.

BŞ:
İş kadını olarak en fazla karşı karşıya kaldığınız 'Kadın olduğum için iş hayatında bu zorlukla karşılaştım. Erkek olsaydım bu zorlukla karşılaşmazdım.' Dediğiniz bir şeyler oldu mu?

Bu tarafta bir iş adamı, bu tarafta iş kadını. İş kadını olarak bazı davranışlar ve bazı olaylar oluyor. Hiç dediğiniz oldu mu ? 'Erkek olsaydım bunlar olmayacaktı. Kadın olduğum için bu zorluklarla karşı karşıya kalıyorum.'

PE:
Açıkçası be profesyonel hayatımın önemli bir kısmını bankacılıkta geçirdim.  Kurumsal bir kaç yapıda geçirdim. Amerikan orjinali bir iki bankada.

Dolayısıyla çok böyle kadın ile erkek arasındaki farkı anlayabileceğim ortamlar değildi. Ama bunu bütün topluma yaymak mümkün değil.

Gene de böyle bir ortam olmasına rağmen hakikaten mesela şöyle söyleyeyim; son çalıştığım bankada, yeni kuruluyordu iki tane genel müdür yardımcısıydık, bir tanesi Hollandalı birisiydi, bir de ben.

O kurlara bakıyordu, ben de bankalara bakıyordum.

Çok ciddi bir maaş farkımız vardı. Expert onları bir kenara geçelim, evet bir şey var.

Bir ayrım görünmeyen bir şekilde yapılıyor. Size ne kadar hissettiriliyor, hissettirilmiyor ama aynı derecede çalışıyoruz, aynı derecede önemli işlerimiz, gibi. Yani evet erkeklerin bazı konularda avantajları olduğunu düşünüyorum bazı konularda.

BŞ:
Şimdi birazcık etik ile ilgili kavramlar üzerinden devam edelim. Etik ile ilgili kavramların bir tanesi çıkar çatışması. Bununla ilgili konuşalım.

Çıkar çatışması nasıl ortaya çıkıyor? Nedir? Nelere dikkat etmemiz gerekiyor?

PE:
Çıkar çatışması hayatımızın her yerinde ortaya çıkabiliyor.

Özellikle iş dünyasında insanlar son derece acımasız olabiliyorlar.

Kendilerine dokunan ufacık bir şeye bile çok büyük reaksiyon gösterebiliyorlar.

Birbirlerini hakikaten kendileri kendi çıkarları için yapamayacakları yok gibi bir şey.

Burada da etik değerler ortaya çıkıyor ve siz kendi isteğinizin ve kendi hedefinizin peşinden koşarken nasıl bir başkasını bu kadar zararlı bir şeyi göz yumabilirsiniz.

Benim iş hayatımda bu da başıma geldi. İnsanlar hoşuna gitmeyen, mesela şöyle bir konuydu; benim karar alacağım bir konuda başka birisi de karar almak istiyordu, ben de karar almak istiyordum.

O bizim kararımız olmadıydı. Derken karşı karşıya geldik. Karşı karşıya gelince tamamen bambaşka bir noktadan dolanıp sizi vurmaya çalışıyor insanlar. O noktada değil, o anda çözemiyor olayı. Bel altı vuruşlar, v.s. Bunlar çok rahatsız edici şeyler. Ama iş dünyasında hayal görmemek lazım.

BŞ:
  Bunlar oluyor.

PE:
Tabii ki oluyor. Hepiniz göreceksiniz, bilmiyorum çalışan var mı aranızda ama pembe bir dünya yok tabii ki.

BŞ:
Biz Etik Değerler Merkezi Derneği olarak bir çalışma yaptırdık, 'Gençlerin Gözüyle Etik' adı. Onun sonucunda gençlere sorduk, sorulardan bir tanesiydi " Sizce Türk toplumunda en fazla sizi sıkan ve en fazla sorun diye gördüğünüz etik sorun nedir?" diye birinciye ayrımcılık dedi gençler. 18 ile 24 yaş arası gençler.

Ayrımcılığı gençler en büyük sorun diye görüyorlar. Tek kelime sorduk onlara, bir çok şeyler vardı bunların içinde . Ayrımcılığı birinci söylediler. Ayrımcılık mı? Haksız rekabet mi? Gibi şeylerdi ama bir numara ayrımcılık çıktı.. H

er konuda, beyaz siyah gibi ayrımcılık olabilir, Müslüman Hıristiyan gibi olabilir, veya işe alırken bir yarımcılık yapılabilir. Bir hocanın not verirken yaptığı ayrımcılık olabilir.

PE:
Maalesef bu çok yaygın Türk toplumunda. Bu torpille iş yapma hadisesi feci şekilde yaygın. İnsanlar artık o kadar inanıyorlar ki bana o kadar çok insan geliyor ki: "Pınar Hanım bizi burada işe koyabilir misiniz? Bize yardımcı olabilir misiniz?" Ben nasıl birini işe koyabilirim? Senin cv'in uygun değilse, bu tamamen tanıdık işi ile nasıl olur? Zaten öyle bir şey nasıl istenir?

Ben şunu söyleyeyim size; ben kendi işlerimi kendim buldum. Hakikaten gittim özgeçmişimi verdim,  takip ettim. İnsanlar tamamen bunları bıraktılar, Bülent Bey'in yakını, Pınar Hanım'ın yakını, onun yakını, bunun yakını. Böyle bir şey olabilir mi? Oraya geldikten sonra işinin hakkını veremeyeceksen nasıl orada kalacaksın? Nasıl bir kariyer planlıyorsun kendin için?

Beni bugün bir yere koysalar ben kendimi yeterli görmüyorsam oraya zaten gitmem de. Bu nasıl bir özgüvendir insanlarda ve nasıl bir algıdır?

Ben, o karara katılmıyorum gençlerin bu anket sonucuna. Toplumda yerleşmiş bir şey: "Torpilin yoksa bir şey olmazsın." Havası var. Ben bu kadar da inanmıyorum. Tabii ki Türk toplumunda bir şeyler işliyor mutlaka ama .

BŞ:
Kişiye göre olmuyor mu? Kişiye göre muamele, kişiye göre kanunların uygulanması.

PE:
Mutlaka, maalesef diyorum ama özel sektörde de birtakım firmalar var ki hakikaten doğru düzgün insanları işe almaya çaba gösteren.

BŞ:
Herkes öyle değil. Azınlık mı? Çoğunluk mu? Bakmak lazım.

PE:
Bir de değerlendirmek lazım, kiminle muhatapsınız? Bugün Türkiye'de olan şu tabloda tabii ki çok büyük haksızlıklar oluyor. Biri içerde öbürü niye dışarıda?

Öbürü ne yaptı da içeride? Niye hala yargısız infazlar yapılıyor, v.s. söyleyecek çok şey var ayrımcılık konusunda ama genellerken biraz daha kompartmanına koyarak işi bakmak lazım. Yoksa burada üniversite öğrencileri boşuna mı okuyorlar? Birinin yakını değillerse.

BŞ:
Bir başka şeyde, haksız rekabet. Siz rastladınız mı? Türk toplumunda iş hayatında haksız rekabet.

PE
: İş dünyası haksız rekabet üzerine kurulu. Vergi veren ile vergi vermeyen arasında ciddi bir haksız rekabet var. Düzgün insanlar vergi verip, öbürü vermeyip bunu fiyatına yansıtamayıp, düşünebiliyor musunuz  her sektörde çalışan firmaların arasında dağlar kadar fark var.

Zaten sadece insanlar değil, kurumlarda etik olmak durumundalar. Çok ciddi bir haksız rekabet var.

BŞ.
Bir de haksız kazanç var. Var mı haksız kazanç elde eden?

PE:
Maalesef, maalesef. Bunlar tabii ki haklı ile kazanç yapan insanları demotive eden kişiler. Bu kavramların toplumda yerleşmesi son derece zararlı.

"Yakınım yoksa işe giremem" "Üç kağıt yapmazsam bir şey kazanamam" bu tarz, etik değerler silsilesinin yozlaştığı toplumların başarılı olması mümkün değil. Evet üç beş yıllığına, üç beş günlüğüne belirli periyotlarda belirli karlar elde edilebilir, ki ediliyor görüyoruz. Netice de uzun vadede toplumsal zararlar.

BŞ:
Peki nasıl önleyeceğiz biz bu haksız kazançları? Ne yapmalıyız?

PE:
Ben buna inanıyorum, tabii ki devletin kontrolünün çok daha sıkı şekilde işlemesi ve herkese eşit olarak işlemesi eşit olarak şart. Ben gittikçe bu tür işlerde gerek bireylerin, gerek şirketlerin, kurumların deşifre edilmeleri gerektiğine inanıyorum.

Niye deşifre edilmeli? Çünkü biz nasıl vergi rekortmenlerini yazıyoruz ilk 10, ilk 20, ilk 100 . O zaman ilk 10 haksız kazanç sahibi onları da yazalım.

BŞ:
Peki biz öyle dersek onlar toplum önünde daha itibarlı olmazlar mı "Aa işini bilenler bunlar. Bunlarla iş yapalım" diye. Bizim toplum acayip değil mi? Etik olup düzgün çalışan kişiye neredeyse "bu işini bilmiyor" Ötekine de "Olsun, yesin ama işte yapsın canım. Bal tutan parmağını yalar." Gibi tanımlar var.

PE:
O nokta benim koptuğum nokta.

BŞ:
Bal tutan parmağını yalamasın mı? Devletin malı deniz, yemeyen domuz olmasın mı? Sizi güldürmek için söylüyorum bunları size.

PE:
Dediğiniz gibi öbür gruba da değer veren çıkabilir, haklısınız. Çünkü o kadar yozlaşmış ki bazı değerler. Ama ben gene de ailelerin bu değerleri çocuklarına vermeleri gerekiyor. Artık o ayrımı da yapamıyorlarsa .

Her şey gözünde dolar ve Euro ile dolaşan insanlardan ibaret.

Ama ben şu sizin yaptığınız işin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bugünkü dünyada, Türkiye'de bu konular konuşulmazken sizin böyle bir konuya el atmış olmanız, bunu gündeme getirmeye çalışmanız, üç beş kişi  var burada ne kadar az kişi değer veriyor bu konuya ama sizin bunun peşinden koşmanız hakikaten takdire şayan.

BŞ:
Pınar Eczacıbaşı Hanım'ın gözünde düzgün insan nasıldır?

Tanımı nedir?

Adam gibi adam diyebileceğiniz. Bülent Şenver, düzgün insandır diyebilmeniz için ne tür özelliklerin olması lazım?

PE:
Ben artık kimseyi iyi tanımadan yorum yapmıyorum. Kimseyi ismi ile cismi ile bakarak  'O iyidir, bu kötüdür" hakikaten demiyorum. Öncelikle ben referansın insanlar hakkında önemli olduğunu düşünüyorum.

Çünkü  insan hayatı kısa olmakla beraber oldukta da uzun. İnsanın hedefi, belli bir insanın nereye gittiği bellidir, niyetleri de bellidir.

Benim için düzgün insan bütün bu konuştuğumuz kavramları içinde barındıran insan. Sadece kendini, kendi ailesini, kendi ufak dünyasını  değil ama etrafı, toplumu, biraz geniş düşünebilen, ahlaki değerleri içine sindirmiş artık bunun konuşması dahi  olmamalı bazı şeylerin. Bazı şeyler otomatik öyle yapılır.

En rahatsız olduğum şeylerden biridir "Ama dürüst insan" Ne demek şimdi? Bunlar çok yanlış şeyler. Bazı şeylerin otomatik olması lazım.

BŞ:
Bu bir ilave vasıf gibi söyleniyor.

PE:
Hiçbir vasfı yok dürüst olmanın, zaten insanlar dürüst olmak zorunda. Öbürü düşünülemez bana göre ama düşünülüyor.

BŞ:
Biz yine soru formunun içerisine baktık. Gençler aldatıcı reklam ve aldatıcı ürün tanıtımını da bir etik sorun olarak görmüşler.

Üst sıralarda yer vermişler. Bundan ben bunu çıkarttım, demek gençler reklam izliyorlar ve buradaki aldatıcı olan konuları tespit edebiliyorlar. Bundan sıkıntı duyuyorlar ve bunu bize ifade ediyorlar.

Şirketler sizce aldatıcı reklam, aldatıcı ürün tanıtımı yapıyor mu?

PE:
Benim içinde bulunduğum, çalıştığım şirketler yapmıyor. Yapan yok mu?

Tabii ki var. Haksız rekabette önümüze çıkıyor. Ama bunların cezalandırılması gerekiyor ki olmasın. Bunu sizi açık şekilde yapılmasına müsaade ederseniz bu sonsuza dek gider.

Bu işlerde denetim çok önemli Bülent Bey, sizde biliyorsunuz. Bu işlere yol vermemek lazım. Bu at ile deve değil bu reklamlarını tespit etmek ve yayınlamamak.

BŞ:
Toplum olarak buna reaksiyon göstermiyoruz.

PE:
Bence Türk toplumunun en büyük sorunlarından biri bu. Reaksiyon gösterilmiyor. Bir sürü şey hasır altı yapılıyor. Bunlar deşifre edilmeli, hasır altı asla edilmemeli ve cezalandırılmalı. Kendi takdiri ile yapmıyorsa o zaman birinin baskısı ile yapılacak bazı şeyler.

BŞ: Gençlere sorulan sorulardan birisi de buydu. "Etik dışı  bir davranış gördüğünüzde reaksiyon gösterir misiniz?" diye.

Göstermem ile bazen diyenler, ben bazen diyenleri de göstermem kabul ediyorum, ikisinin toplamı yüzde 50'lerde bir rakam çıkıyor.

Gençlerin yarısı tepki göstermemeyi tercih ediyor. Herhalde bana dokunmayan yılan bin yaşasını tercih ediyorlar.

PE: Tepki göstermemeleri çok kolay. Yürürsün yolunda kimse sana bulaşmaz, sen kimseye bulaşmazsın, böyle bir dünya istiyorsa o zaman kimse kimseye bulaşmasın.

Ama ben hiçbir zaman benim yolum bu olmadı.

Ben her zaman tepki gösterdim.

Antipatik oluyorsunuz, tepki göstermek çok kolay bir şey değil. Ama bazı faturaları da alacaksınız. Antipatik olmaksa antipatik olmak.

İnsanlara bir şeyleri söylemek durumundasınız. Yanlış yapılanı anlatmak durumundasınız.

Çünkü ben bunu hakikaten sivil toplum örgütü zamanında çok değişik insanlarla karşılaştım. İş dünyası tabii biraz daha kontrollü bir dünya.

Ama buralarda, sivil toplum kuruluşlarında, siz de daha iyi bilirsiniz Bülent Bey, insanlar daha kendilerine şey yapıyorlar, karakterleri daha mı ortaya çıkıyor nedir? Çok acayip şeylerle karşılaşıyor insan.

Çok enteresan ve değerleri maalesef bozulmuş insanla karşılaştım.

Bu beni çok üzdü. Ya tepki vermiyor, karşındaki ile arkadaşlığı bozulmasın diye tamamen kendi çıkarı ile hareket ediyor. Orada seni yalnız bırakıyor, inancını yalnız bırakıyor, her şeyi yalnız bırakıyor.

Bu nasıl bir yapıdır? Nasıl insani ahlaktır benim anlamakta güçlük çektiğim bir şey. Maalesef, maalesef insanımız bayağı bir çıkarcı olma yolunda hızlı adımlar atmış.


BŞ:
Cümle söyleyeyim size, onu yorumlayın. "İnsan zengin olabilir ama zengin yaşayamayabilir."

PE:
Çok doğru bir laf. Zenginlik parasal zenginlik değil, zenginlik insanın kişisel yolculuğunda, ahlaki değerlerin bütünlüğünde alabildiği, verebildiği bir alış veriştir.

Hayat bir alış veriş. Yoksa parayla satın aldığınız şeyleri bugün alırsınız, yarın almazsınız ne olacak ki? Ama bir kere ahlaki değerleriniz bozulmaya başladığı zaman, görüyorum böyle insanları o kadar huzursuz, mutsuz, hiçbir zaman tatmin olmayan. Bakıyorsunuz en önemli şeyleri var ama en önemli şeyleri yok.

Ahlakları yok. Kendinle yüzleşemiyor bence bu insanlar. Kendileri de farkında ne yaptıklarını. Kimse zeka özürlü değil. Herkes ne yaptığını biliyor, o da biliyor. Yanlış yaptığını biliyor. Yapmaya devam ediyor.

BŞ:
Pınar Eczacıbaşı mutluluğun tanımını yapar mı? Mutluluk nedir?

PE:
Siz bana kelime cümle oyununda güzel sorular sordunuz. Mutluluğun resmini yapabilir misiniz? Demişler. Mutluluğun resmini yapmak kolay değil ama en azından hissedebilirsiniz. Mutluluk insanın içinde bir kavram.

Huzur ile benceeşit. Bütün bu değerleri barındıran insan ve üretken bir insan. Bir şeyler alıp verebilen bir insan bence mutludur diye düşünüyorum.

BŞ: İş hayatında sizin çok sık rastladığınız etik olmayan davranış. Bizimle paylaşır mısınız?

PE:
Çok sık rastlıyorum, insanlar sizi çok rahat satabiliyorlar, çünkü satmaktır. Sizin peşinizden gelmesini beklediğiniz bir insan kendi çıkarı için bambaşka bir yola girebiliyor. Başkalarıyla ilişkileri bozulmasın diye değişik davranışların içine girebiliyor.

Çok sık rastladığım, zarar gelmez zannettiğin yalanlara, çok sık rastladığım size arkadan dolanıp başka yoldan baş edemeyeceği bel altı vuruşlara,maalesef çok sık rastladım.

Ahlaki değerleri yozlaşmış insanlara çok sık rastladım. Bunları söylemek acı ama bütün bunları söylerken bunların içinde çok düzgün insanlara da rastladım. Onları da yabana atmayalım.

Biz işin bu tarafını konuşuyoruz. Ama az rastlamış olmam lazımdı. Tüm bu dediklerime çok nadirdir ki diye cümle ile başlamış olmam lazımdı, diyemiyorum maalesef. Onun içindir de etik değerlerin topluma tanıtılmasının ne denli önemli olduğunu söylemek istiyorum.

BŞ: Siz Etik Değerler merkezi Derneği'nin Kurucu Başkanı Bülent Şenver'e yol gösteriyor olsanız, başkanlık yapıyor olsanız neler önerirsiniz ona? Ne yapmasını önerirsiniz?


PE:
Ben aynen sizin yaptığınız gibi yaptım sivil toplum hayatımda.

Çok az ile başlasam dahi hiçbir zaman peşini bırakmadım inandığım şeylerin.

Sizin yaptığınızın çok doğru olduğunu düşünüyorum. Ne olursa olsun bunu bırakmamak.

Bunun bir ses getiren, bunun bir şart, bunun bir gereklilik olduğunu topluma her aşamada anlatmaya devam etmek lazım.

Tekrar edelim bunu yapmayanlara da bir şekilde cezalandırmak lazım.

Cezalandırma kısmını siz yapamayacaksınız belki ama en azından anlatmayı, bunun önemini, bunun iş hayatında, sivil toplumda, siyasi partilerin içinde, hükümetin içinde, her şeyin içinde bütün topluma her fırsatta anlatmak lazım.

BŞ:
Eğitim ile.

PE:
Bu ailenin içinden gelen bir eğitim. Gelmiş 20-25 yaşına biz insanları etik olarak eğitmemiz mümkün mü bilmiyorum. Sadece onlara bu değerlerin önemini anlatabiliriz.

BŞ:
Rol modelleri gösterebilirsek.

PE:
O da çok önemli.

BŞ:
Gençlerin önüne birini çıkarıp, "Bu kişi etik olması nedeni ile şu başarıları elde etmiştir, şu itibarı kazanmıştır."

PE:
Asıl oradaki itibar. Parasal değil, güç değil. Çünkü siz parasal güce baktığınız zaman Türkiye'de ciddi paralar kazanmış insanları görüyorsunuz. Ama hepsinin itibarı var mı? Ben aynı fikirde değilim. Ama itibar çok önemli bir konu.

BŞ:
Gençlere sorduğumuz da para mı kazanmak istersiniz? İtibar mı? Ben şimdi soruyorum; Para kazanmak isteyenler el kaldırsın, itibar kazanmak isteyenler?

PE:
İkisini de kazanmak lazım. Para da kazansınlar, itibarda. Bütün bunları konuşurken gençler para kazanmasınlar tabi ki söylenemez. Ama ikisini birden yapan bir sürü insan var.

BŞ:
Bir de şöyle soruyorum onlara, diyorum ki: "Önce para, sonra itibar mı?" "Önce itibar, sonra para mı?" Onu da şöyle anlatıyorum: "Para kazanan insanlara bakıyoruz, para kazandıktan sonra toplum ona öyle bir itibar gösteriyor ki, gazetelerin baş sayfalarına alıyor onları, şöyle yapıyor, böyle yapıyor. İtibarlı hale geliyorlar ama para ile itibarlı hale gelmişler." Böyle bir insan mı olmak istersin yoksa "Önce itibarın olsun, itibarın nedeni ile para kazanacak duruma geleyim, para kazanayım

." Hangisini tercih edersiniz? Paradan itibar elde etmek isteyenler? İtibardan para kazanmak isteyenler? Herkes böyle kaldırıyor ama şunu söyleyeyim;  Uzun bir iştir. Paradan itibar daha çabuk kazanılıyor. İtibardan para biraz zaman istiyor. Ama şöyle güzel bir tarafı var, para kaybedince o kazandığı itibarda anında yok oluyor. Fakat itibar ile paraya ulaştıysanız parayı kaybedebiliyorsunuz, ama hala itibarınız sizinle olduğu için kaybedilen parayı tekrar kazanma imkanınız oluyor.

PE: Toplumda da böyle bir değer yargılarını barındıran insanlar var hakikaten. Parayı çok çabuk kazanan insanların ne kadar çabuk kaybettiğini biliyoruz. O zaman ne parası var, ne itibarı var. Bence çok tatsız oluyor o durum. Onun için bir dengede gidebilir bu iş.

BŞ:
Epey uzun bir süredir ben size özel soru sormadım. Basit bir özel soru. Erkeklerde en çok tenkit ettiğiniz özellik? Erkeklerin sevmediğiniz bir özelliği?

PE:
Ben erkek kadın diye ayırmıyorum. Ben insan diye bakıyorum. Bütün bu saydıklarımız
erkekler içinde geçerli, kadınlar içinde geçerli.

BŞ:
O zaman erkeklerin nesini kıskanıyorsunuz?

PE:
Daha geç yaşlanıyorsunuz, o kıskançlık konusu. Daha rahat bir dünya erkelerin. Siyasi hayata bakıyorsunuz her taraf erkek, iş dünyasına bakıyorsunuz çoğunlukla erkek. Hayatları daha rahat. Kadın daha zorlu bir yaşamdan geçiyor hayat ıskalasına baktığınız zaman.

Boşanıyor erkek  gene evleniyor, gene hayatına devam ediyor, gene çocuk yapıyor. Adam gelmiş bilmem kaç yaşına gene yani gene. Kadında bu gene gene olmuyor. Doğa da kadına çok sempatik davranmıyor.

BŞ: Ona ayrı özellikler vermiş. Bu tabiat nedeni ile olduğuna göre bunları verdiyse erkeğe vermediği bazı güzellikleri vermiştir muhakkak.

PE:
Erkeğin daha çok hata yapma şansı var gibi sanki.

BŞ:
Biz etik sohbetimizin sonlarına yaklaşıyoruz. Etik Değerler Merkezi'nin Etik Sohbetinde etik sohbet  konuğum Sayın Pınar Eczacıbaşı. Onunla son olarak bir tanımını yapar mısınız? oyununu oynamak istiyorum. Bizim oyunumuz basit bir oyun. Ben size bir kelime söyleyeceğim, o kelimenin tanımını yapmanızı rica edeceğim.
Sayın Pınar Eczacıbaşı, benimle "Tanımını yapar mısınız? Sizce?" Oyununu oynamaya hazır mısınız? 

PE:
Hazırım.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Güvenilir olmak. Güvenilir olmak sizce?

PE:
Hep aynı tarz davranışlarda bulunmak. Hep aynı şeylere reaksiyon verebilmek. Hep aynı görüşü diyeceğim ama görüşler ilerleyebilir hayat içerisinde ama hep aynı reaksiyonları verebilmek. Bir gün öyle, bir gün böyle olmamak.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Hoşgörü. Hoşgörü sizce?

PE:
Hoşgörü bence dünyada en zor işlerden biri. Bence hoşgörü hakikaten olmazsa olmaz. Hoşgörü, tolerans iki insan arasındaki ilişkide, toplumda, iş dünyasında, ahlaki değerleri bozmadan bir davranış şekli ki, dediğim gibi ahlaki değerleri bozmanıza gerek yok ama hoşgörü evet. Çünkü insanız.


BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Ego. Ego sizce?

PE:
Bugünlerde onu okuyorum. Ego şöyle imiş, ben de okuduğumu söylüyorum; Ego sizin verdiğiniz, ben Pınar olarak hayatımda yaptığım her şey bugüne kadar buradaki ışıklar çok çarpıcı. Ne söylersem söyleyeyim, benim kayıta alınmış zihin altım. Neyse o. Beni bugüne kadar getiren, beni hakikaten not al diyerek zihnimin aldığı her şey benim egom. Ama siz bu tanımı istemediniz, bunu kitap yazıyor.

BŞ:
Egonuzu arka cebinize koyun.

PE:
Ama biz egoyu yanlış tanımlıyoruz, onu söylemeye çalıştım ama ego maalesef bilinen anlamıyla insanları biraz ben ben ben ben dedirten, paylaşımcı olmaktan uzaklaştıran, bencil bir durum.

BŞ:
"Ben bilirim, ben büyüyüm, en güzel benim."

PE:
Ben yaptım. Takım oyunu oynayamayan insanlar egosu ön planda olanlar. Toplumda yerleşmiş anlamı bu.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Hesap vermek. Hesap vermek sizce?

PE:
Hesap vermek bence herkesin yapması gereken bir şey. Çünkü çok zor bir şey değil hesap vermek eğer doğru bir iş içindeyseniz. Benim veremeyeceğim hesabım yok.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Hesap sormak. Hesap sormak sizce?

PE:
Hesap sormak bence haddini aşmadan ama iş dünyası içerisinde eğer birine iş veriyorsanız hesap sormaya da yetkiniz elbette vardır. Olmalıdır da, sormalısınız.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Şeffaflık.  Şeffaflık sizce?

PE:
Şeffaflık bence, bilançonuzdan başlayarak iş dünyasında kendi ahlaki dünyamız da dahil olmak üzere rahatça ortaya koyabilmeniz gereken  her şey.

Saklamadan. Bu hesap kitap işleri de olabilir, karmaşık işlerinizde olabilir, bunu şeffaf bir şekilde ortaya koymanız gerekir.

Çünkü bu da olmazsa olmaz bir şey. Şeffaflık yoksa zaten konuşacak bir şey de kalmıyor.

BŞ: Tanımını yapar mısınız? Eşitlik. Eşitlik sizce?

PE:
Eşitlik bence pek var olmayan bir şey.

Hiçbir yerde eşitlik yok. Eşitlik maalesef doğarken bile yok.

Eşitlik tabii ki arzu edilen bir şey.

Biz ne yapmaya çalışıyoruz bugün?

Kısıtlı imkanları mümkün olduğu kadar eşit bir şekilde paylaştırmaya çalışmak.

Neticede adil bir şekilde dağıtmaya çalışmak. Ama maalesef bu dünyanın en zor işi.

Tabii ki amaç o olmalı. Eşitliğe gitmek olmalı.

Dil, din, ırk, gelir düzeyinde, her yerde eşitsizlik var.

Dolayısıyla eşitsizlik kavramlarını çıkartmamız lazım. Herkes eşit olma durumunda kavramını yerleştirmeliyiz.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız ? Sadakat. Sadakat sizce?

PE:
Sadakat bence birlikte olduğu veya arkasından koştuğu düşüncenin arakasında durabilmek.

Onunla yaşamak. Patronuna sadakat manasında değil ama durduğu  düşünceni, insanın arakasında olabilmek zor zamanlarda.

İyi zamanlarda herkes herkesin arkasında durur.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Boğaziçi Üniversitesi. Boğaziçi Üniversitesi sizce?

PE:
  Boğaziçi Üniversitesi bence, okulum.

Çok severim.

Çok bununda muhabbetini yaparız arkadaşlarımla. Robert Kolej, Boğaziçi Üniversitesi gıpta ile baktığım, sevdiğim bir üniversite.

Hayatımın çok güzel zamanlarını geçirdim burada.

Çok severim.

Bugün içim kabardı buraya gelince, çok uzun yıllardır gelmiyordum.

Biraz daha dolaşacağım üniversiteyi buradan çıkınca.

Burada yaptığınız bu konuşma beni ayrıca mutlu etti.

Çok değerli bir kulüp bence.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Etik Değerler Merkezi Derneği. Etik Değerler Merkezi Derneği sizce?

PE:
Bence Bülent Şenver.

Bülent Şenver'in liderliğinde giden, Türk toplumuna bir hatırlatma yapan, bu konunun ne denli önemli olduğunu vurgulayan çok önemli bir merkez.

BŞ:
Tanımını yapar mısınız? Pınar Eczacıbaşı. Pınar Eczacıbaşı sizce?

PE:
Aslında bunu başkalarına sormak lazım.

Yaptım daha öncede, insanın kendini tanımlaması güç ama Pınar Eczacıbaşı kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, kendi hedeflerinden sapmadan bugüne deyin yürümeye çalışmış, zorluklarla mücadele etmeyi seven.

İşin kolay tarafını sevmem, zorlukları severim.

Liderlik ruhum vardır, lider olmayı severim.

Başarıya odaklı bir insan olduğumu düşünüyorum.

Başarı benim için önemli ama bütün bunları söylerken tabii ki ahlaki değerlerinden vazgeçmeyen bir insan olduğumu düşünüyorum.

Bunda da mütevazi olmayacağım.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum. Ağzınıza sağlık.

Etik Değerler Merkezi Derneği'nin Etik sohbetlerinde bugünkü konuğum Sayın Pınar Eczacıbaşıydı.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Hep birlikte el ele verelim, daha iyi bir Türkiye için etik bir dünya, etik bir Türkiye yaratalım ve genç etik liderleri çoğaltalım.

Hoşçakalın.

.



.



.



.



.



.



.



.



.



.


Bülent Şenver, Pınar Eczacıbaşı.

.

.



.

.

.

.


Pınar Eczacıbaşı
.



.



.



.


Pınar Eczacıbaşı.

.


Pınar Eczacıbaşı, Bülent Şenver.

.



.



Pınar Eczacıbaşı

.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org