Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Arzuhan Yalçındağ Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Sosyal Dengesizlikler
04.08.2007
Okunma Sayısı : 5497
Oy Sayısı : 6
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,89
Verdiğiniz Puan :
 

 

Sosyal Dengesizlikler, Gelişmenin Ayağına Pranga Olmamalıdır
Arzuhan Doğan Yalçındağ 

Son yıllarda ülkemiz çok hızlı bir değişimin içinde… 2001 krizi bu değişimi hızlandıran önemli faktörlerden biri oldu. Enflasyon, büyüme,bütçe açığı, kur istikrarı gibi makro göstergelerin iyileşmesine ve yapısal reformlarla bünyenin güçlenmesine yoğunlaştık. Her iki eksende de önemli gelişmelere imza attık. Yapılacak işler listesi hala çok kalabalık ama, seminin belli ölçüde düzleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Şimdi artık, bir yandan makro planda eksikleri tamamlarken, bir yandan da dikkatimizi ekonomide mikro tabanın güçlenmesine, sosyal hayatta küresel ısınma gibi sorunlara duyarlılığın artırılması da dahil her türlü küresel gelişme ayak uydurmaya yatkın bir toplumsal yapının oluşturulmasına, sosyal dengesizliklerin giderilmesine, siyasetin ve yargının yeniden yapılandırılmasına,  yöneltmemiz gerekiyor. Çünkü bunlar olmaksızın ekonomide ve siyasette kalıcı bir istikrar elde etmek mümkün gözükmüyor.

Türkiye’nin ekonomik performansı, geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında sıra dışı bir iyileşme göstermesine karşın, bu bize, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla belirgin bir üstünlük sağlayamadı. Yarıştan kopmadık ama öne de geçemedik. Bunda, reform heyecanımızı zaman içinde yitirmemizin önemli etkisi oldu.

Mikro reformlara geçmekte isteksiz davrandık. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele, işgücü piyasalarının kapsamlı biçimde düzenlenmesi el sürülmeyen konular olarak kaldı. Teknoloji kullanımı, inovasyon kapasitesi, AR-GE harcamaları gibi konularda ekonominin ihtiyaç duyduğu atılımlar yapılamadı. Yüksek katma değerli sektörlerde yeterli gelişme sağlanamamış olması, yapısal nitelik kazanan bir ithalat talebine ve artan cari işlemler  açığı problemine neden oldu. Enerji, ulaştırma ve bankacılık gibi tüm ekonomiye yüksek etkide bulunan sektörlerde özelleştirmeler ertelendi. Farklı nedenlerle bir türlü gerçekleştirilemeyen sosyal güvenlik reformu da, Türk şirketlerinin dünya standartlarında iş yapmasını sağlayacak Türk Ticaret Kanunu Tasarısı da bir kez daha seçim sonrasına kaldı.

Artık salt makroekonomik istikrarın sağlanması suretiyle elde edilebilecek ek büyüme kapasitesinin sınırına ulaşmış durumdayız. Türkiye’nin, dış talepten ve yabancı sermaye yatırımlarından daha fazla pay almasına olanak sağlayan küresel finansal krizlere karşı mukavemeti artmış bir ekonomik yapıya kavuşması gerekiyor. Nitekim, Çin’de başlayan finansal dalgalanma, tüm yükselen piyasaları etkiledi ve muhtemelen bazı kalıcı hasarlara neden olabilecek.

Güçlü ve hızlı gelişen bir ekonomi için, mevcut kazanımları mikro reformlarla derinleştirilmeye, üretim süreçlerini yeniden yapılandırmaya, yani  reformları bir başka düzlemde sürdürmeye ihtiyacımız var. Kısaca ifade edecek olursak;

1)      Ürün piyasalarında rekabetin önünün açılması,
2)      Teknoloji politikalarının belirlenmesi, inovasyon kapasitesinin artırılması,
3)       İşgücü piyasalarındaki yapısal katılıkların giderilmesi,
4)      Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,
5)      Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve her türlü idari ve teknik engelin azaltılması,
6)      Kayıtdışı ekonomi ile mücadelenin samimi biçimde bağlatılması,
7)      Bölgesel kalkınmanın öncelikli gündem haline getirilmesi,
8)      Meslek eğitiminin yeniden yapılandırılması,
9)      Sosyal destek programlarının oluşturulması,
10)  Özelleştirmelerin tamamlanması gerekiyor.

Orta vadede “Mikro reform” ların olumlu etkilerine ihtiyaç duyarken, kısa vadede, yüksek faiz oranlarının büyümeyi ve ekonominin dönüşüm hızını yavaşlatmasını engellemek gerekiyor.

Türkiye’nin üretime ve istihdama en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, reel sektörün dünya rekoru kıran reel faizler yüzünden iş yapamaz hale geldiğini görüyoruz. Dönemsel olarak yüksek reel faizlerin ülkeye kısa vadeli kaynak girişi sağladığı, bu yolla da cari açıkları finanse ettiğimiz bir gerçek. Ancak, ekonomide gereken dönüşümün sağlanamaması yüzünden, dönemsel olarak makul karşılanabilecek bu durum, gitgide Türkiye ekonomisinin yapısal bir özelliği haline geliyor. Bugünkü enflasyon hedefi göz önüne alındığında Türkiye’deki reel faizlerin bu kadar yüksek seyretmemesi gerekiyor . Bu da bize ekonomi ile ilgili politik kararların ve siyaset sahnesi ile ilgili risk algılamasının primi yükselttiğini düşündürüyor. En basit düşünce egzersizi bile bize siyasi riski azaltmamızı emrediyor. Siyasal alana girmeden önce, böylesine derin ve hızlı bir ekonomik dönüşüme mutlaka ve mutlaka, bir sosyal dönüşümün eşlik etmesi gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Bu bakımdan, eğitim, istihdam, kadın –erkek  eşitliği, bölgesel kalkınma ve bireysel gelir dağılımı konularını kısaca dikkatinize sunmakta yarar görüyorum.

Sosyal reform alanlarının en başında, son zamanlarda sıkça tartışma konusu haline gelen, çağdaşlığın en önemlis göstergesi ve belirleyicisi olan eğeitim yer alıyor…

2006 yılında gerçeklerştirilen bir TÜSİAD çalışması, büyümenin temel dinamiklerinden biri olan eğitimle ilgili harcamaların, Türkiye’de büyümeyi desteklemediğini, hatta sınırladığını ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, salt eğitim harcamalarının artırılması yeterli değil, eğitim harcamalarında kalite ve akılcılık da önem taşıyor.

Eğitimde bütçe, müferdat, eğitimci kalitesi, fiziki altyapı, teknoloji gibi konuların yanı sıra, sosyal gelişim açısından önemli başka konuların da üzerinde durmalıyız: Kız çocukların eğitimin her kademesine eşit erişimini  ve eğitime devam etmelerini sağlamak, okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak, zorunlu eğitii 12 yıla çıkarmak,  meslek okulu- istihdam ilişkisini etkin şekilde kurmak bunlardan birkaçıdır.

Üniversiteler evrensek normlarda bilgi üreten, rekabet gücü arttırmaya ve yaratıcı insan üreten rekabet gücünü yetiştirmeye odaklı, çağdaş kurumlar haline getirmelidir. Yaşam boyu eğitim konusunda toplumda bir farkındalık yaratmalıdır.Eğitim, ideolojik mücadele alanı değil, kalkınmanın stratejik bir faktörüdür.

İşsizlik Türkiye’nin en önemli sosyal yaralarından biridir. Türkiye ekonomisinde tarım dışı isliklik oranının aşağı çekilebilmesi için yılda ortalama en az 550 bin kişilik yeni istihdan yaratılması gerekmektedir. Son yıllrada görülen işgücüne katılım eğilimindeki artış devam ettiği takdirde, bu rakamın  bir milyona yaklaşması kaçınılmaz olacaktır. İşgücü piyasası ile ilgili iki temel sorunla karşı karşıyayız: Birincisi, mevcut yapıda bile istihdam olanakları nispeten artırılabilecekken, işgücü piyasasındaki katılıklar, ücretler üzerindeki vergi ve prim yükleri bunu engelliyor.İkincisi, Türkiye ortalama yüzde 7’lik bir büyüme hızını ancak verimliliği ve katma değeri  yüksek bir üretimle yakalayabilir. Bu da vasıflı işgücüne ihtiyacımız olacak demektir. Vasıfsız bir üşgücü ile gelişmiş bir ekonomi yaratılmaz.

Türkiye’de toplumsal yapının gelişimi için, toplumun yarısını oluşturan kadınların, eğitim , çalışma hayatı ve siyasette karar alma süreçlerine eşit katılımlarının önü özel bir çabayla açılmak zorunda.

Ayrıca, Türkiye’nin, en az on yıl süreyle, kadınların siyasete katılımını asgari temsil eşiği olarak kabul edilen %30’lara çıkarabilmek için, kota dahil çeşitli pozitif ayrımcılık politiklarını devreye sokmasına ihtiyaç var. Sağlıklı bir toplum yapısı  istiyorsak, toplumda kadının rolünü ve statüsünü güçlendirmek zorundayız. Kadını kısıtlayan bir toplum, kendi geleceğini kısıtlar.

Aynı şekilde, Türkiye’de toplumsal yapının gelişimi için bölgelerarası gelişme garflarını  da en aza indirmek zorundayız. Bölgesel kalkınma için bugüne kadar uygulanan teşvik politikalarının başarı şansının olmadığı artık dünya çapında kanıtlanmıştır. Hatta  merkezi hükümetin yüklü parasal yardımları üzerine kurulu bu tür politikaların bağımlılık yaratıp, bölgenin kendi kaynaklarının  gelişimini engellediği ortaya çıkmıştır. Sadece kamusal bir yaklaşım  yeterli değildir. Dünya örneklerinde olduğu gibi, özel sektörün  ve STK’ların karar alma ve uygulama süreci dahil edilmeleri rekabet gücüne büyük katkı yapacaktır.

Gerek eğitim ve işgücü politikalarındaki değişimler, gerekse cinsler ve bölgelerarası  dengesizliklerin giderilmesi Türkiye’deki bireyser gelir dağılımını uzun vadede olumlu yönde etkileyecektir. Ancak, bu  asgari ücretin vergi dışı bırakılması ve yolsullukla mücadele programları gibi kısa vadede alınması gereken önlemlerin ihmaline yol açmamalıdır. Sosyal dengesizlikler, gelişmenin ayapına pranga olmamalıdır.

Gördüğünüz gibi ülkemizin aslında son derece yüklü bir gündemi var. Ama biz bunları yeterince tartışamıyoruz. Siyaset  sahnesinde ülke gündemini işgal eden  konular, ne yazık ki çoğunlukla toplumsal  hedeflerimizin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı değil. Polemiğe dayalı siyaset ve kısa vadeye odaklanma alışkanlığı ülkenin geleceğine yatırım yapma düşüncesini sürekli geri plana itiyor.

Siyasette zihniyet  ve kültür değişikliğinin sağlanabilmesi için bu alanın da reforma tabi tutlması gerekiyor. Seçmenler, temsilcilerini denetleme bir yana, tanıma olanağını dahi bulamayacağı geniş seçim bölgeleri içinde oylarını kullanıyor.  Partilerde  her şeyi liderler belirliyor.

Milletvekillerini de  liderler deçiyor. Parti içi demokrasinin  işlemediği yerde, parlamentonun yürütmeyi denetleme fonksiyonu da işlemiyor. Gerek seçim sisteminin, gerekse siyasi partiler mevzuatının elden geçirilerek, parlamenter sisteminin  güçlendirilmesi, yasama organının, yürütme erki üzerindeki denetim yetkisinin etkin kılınması  gerekiyor. Öte yandan, bireylerin değişen ve çeşitlenen ihtiyaçlarına cevap vermek, Türkiye’nin  Avrupa Birliği’ne entegrasyonu ve demokratikleşme sürecini derinleştirmek açısından kamu reformu da, öncelikle ele alınması gereken bir konu.

Bu tarz bir reformun benimsenmesi  ve başarısı açısından  merkezi yönetim, yerel düzeyde yeni görevler üstlenecek kurumların kapasitelerinin geliştirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Reform sürecinin en kilit kurumlarından biri de yargıdır. Çünkü, reformla gelen yeni yasa hükümlerinin iyi uygulanması, bu yasaların yapılması kadar önemli bir husustur. Ne yazık ki, gerek ekonomik, gerekse demokratik reformların özümsenmesinde ilerlemenin en az sağlandığı alan “yargı” dır. Hukukun üstünlüğünü sağlanmasında yaşanan sorular, bütün çabalara karşın, giderilememiştir.

Bu nedenle öncelikle bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak, fiziksel  altyapıdan, insan kaynaklarına kadar geniş bir yelpaze konuyu ele alan bir reform  çalışmasının başlatılması gerekmektedir. Yargı sistemindeki olumlu gelişmeler, yatırımlardan, aile hayatına, demokrasiden kadının statüsünün yükselmesine kadar, akla gelen gelmeyen her alana olumlu etkide bulunacaktır.

Adalet duygusunu yitirmiş bir toplumun gelecekten beklentisi  de olmaz.

Burada ana başlıklarıyla aktarmaya çalıştığım konularla, bu yıl TÜSİAD olarak  tartışma platformları yaratmak istiyoruz. Amacımız, ülke günmdemini işgal eden  konuların toplumsal hedeflerimizizn gerçekleştirilmesiyle bağlantı olmasını sağlamak. Eğer ekonomik, sosyal ve siyasal dönüşümleri  biribirlerine paralel hale getirebilirsek, tartıştığımız güncel konular da değişecektir. Ekonomisinin  mikro temelleri  güçlendirilmiş, sosyal reformlarını kararlılıkla yürüten, siyaset alanını yenilemiş bir Türkiye, bugünkü kutuplaşmalardan da uzaklaşacaktır.

AB ile ilgili, ülke çapında yaşanan motivasyon kaybının arkasında yatan temel nedenin, hızlı değişimin yarattığı korku olduğunu biliyoruz. Gerçi çifte standartla, iç siyasi kaygılarla, karşılıklı çıkarlarımızı geri plana iterek hareket bazı  AB üyesi ülkelerin tavırlarının da bu motivasyon kaybında önemli bir rolü var. Ama, şuna kuvvetle inanıyoruz: Kendi halkının refahı ve mutluluğu için reformların gerçekleştirmiş bir Türkiye, AB ile müzakerelerde karşısına çıkan uyum sorunlarını zaten aşmış olacaktır. Uyum konularını ilgilendirmeyen engeller ise karşı tarafın kısa vadeli iç politik kaygılarının zamanla geri planda kalamsıyla daha yumuşak zeminlere kayacaktır. Bu süreçte bizim  bir kaybımız olmaz. Aksine, gerçekleştirdiğimiz reformlar kazancımız olur. Kısa vadenin kritik dönemeci olarak önümüzde duran Cumhurbaşkanlığı seçimerine gelince:  Burada söyleyebileceğimiz tek şey, sağduyulu bir yaklaşımın siyaset sahnesinde egemen olması dileğimizdir.

Daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı  seçimleri toplumsal uzlaşma içinde gerçekleştirilmelidir.

Cumhurbaşkanlığı makamı, sosyal ve tarihsel kökleri itibariyle de, bugünkü işlevleri ititibariyle de bir uzlaşma ve uzlaştırma makamıdır. Bu yalnızca devlet organlarının sağlıklı çalışması açısından değil, toplumsal  huzur açısından da önemlidir. Hal böyleyken , bu seçimi ülkedeli gerginliği artıracak biçimde kullanmanın hiçbir surette saduyuya sığmayacağı açıktır.

Demokrasinin gereklerinden taviz vermeden ama toplumsal uzlaşmanın gereklerini de en az onun kadar gözeterek bu seçimlere yaklaşmak gerekir.

Sloganlaşmış siyasi söylemlerle sürdürülen, gerçek anlamda kimsenin kazanmadığı bir kör döğüşü, bizi, zaman, enerji ve kaynak kaybettiğimiz ,[mv1] gelişmiş ülkelere yetişme çabamızda bir kez daha geride kalacağımız  bir noktaya sürükleyecektir. Toplumda bir kez kutuplaşma tahrik edildiğinde bunu geriye döndürmek çok zordur. Kutuplaşmış bir toplum kendini yiyip bitirmeye mahkumdur.

Türkiye, taşıdığı büyük potansiyelle, bugün sahip olduklarından çok daha fazlasını hak eden bir ülkedir. Eğer hızlı büyüme, dengeli sosyal  yapı ve gelişmiş  demokrasi  vizyonu  içinde, 2007 yılından  ekonomik ve siyasi istikrarımızı  güçlendirmiş, mikro reformlarımızı başlatmış, açık müzakere bağlıklarında hızlı uyum perspektifiyle hareket ederek AB sürecini kontrolümüz altında tutmuş olarak çıkarsak, 2008 ve sonrasında Türkiye’nin  önü dikkate değer biçimde açılacaktır.

Hedefimiz AB’nin yeni bütçe dönemi olan 2014 yılına kadar istikrarlı ve reformcu bir Türkiye yaratmak  olmalıdır. “2014 Perspektifi” bize şunu söylüyor: Güçlü bir Türkiye, süreçleri belirleme konusunda muktedir bir Türkiye demektir. Bugün imkansız gözüken, yarın hepimiz için sıradan bir gerçeğe dönüşebilir.
 .

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org