Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Nilgün Nart Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
BARIŞ ve HUZUR - II "İnsan-İnsan Bilinci"
06.07.2010
Nilgün Nart
Okunma Sayısı : 2731
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

BARIŞ ve  HUZUR -  II "İnsan-İnsan Bilinci"

Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olur…
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınız olur…
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınız olur…
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olur…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerleriniz olur…
Değerlerinize dikkat edin, karakteriniz olur…
Karakterinize dikkat edin, kaderiniz olur…
Mahatma Gandhi

"Bir sır daha var, çözdüklerinden başka
Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka
Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye
Bir şey daha var, bütün yapıtlardan başka."
Hayyam

Zihnimizin bölünmüşlüğünü, iyi-kötü, doğru-yanlış arasında gelgitlerini, hiç durmayan sesini, her şeyi, bizde dahil yargılarına ve şikayetlerine, beklentilerine, sonu gelmez maddesel açlığına ve onun düşünceleri nasıl da oburca yiyip, bizi tüketene kadar bütün taraflarda dolaştırmasına tanıklık ettikten sonra sakinleşecektir. Zihne (egomuza), içimize bakışımız, "içsel sessizleşme"yi de beraberinde getirir. Bu sessizlik, "farkındalığın sessizliği"dir.

Dünyada ilk insanın ortaya çıkışından beri, atalarımızdan getirdiğimiz genetik yapımız ve bu yapı içinde, "genetiğimizle birlikte evrimleştirmeye çalıştığımız bilincimiz", "hayvan-insan bilinci"dir. Ne tam hayvanızdır, ne de insanızdır. Hayvansal özelikler sergilemekle birlikte, zaman zaman insansı erdemler de göstermekteyizdir. Bu ikili doğamızda, insanileştirmeye çalıştığımız hayvani davranışlarımızla, hayatta kalma mücadelesini sergilediğimiz alışkanlıklara sahibizdir. Davranışlar, hayvanlarda gözlendiği gibi otomatiktir. Ya avsınızdır ya da avcısınızdır. Kazanan veya kaybedensinizdir. "Bedensel ihtiyaçlara ve neslin devamına odaklı"sınızdır. Mücadele vardır, üreme vardır, güç vardır, zayıflar, ihtiyaçlar vardır. Aklınıza gelebilecek bütün karşıtlar ve ikilemler vardır. Siz, aynı bir sarkaç gibi, iki kutup arasında gidip gelirsiniz. Bazen iyi, bazen kötüsünüzdür. Her şeye rağmen, "yaşamın devamına kodlanmış DNA yapımız", onun etkisiyle gelen dürtülerimizi ve verdiğimiz otomatik tepkilerimizi sorgulamayız bile. İnsan doğamızın farkındalıkla dolu etkilerini alabilecek, alsak bile ayıklayacak ve gerçeği görecek ve ona göre tepki verecek bir zihin berraklığında değilizdir. Çünkü korkuyla hareket etmekteyizdir. Korkularımız, endişelerimiz ve beklentilerimiz zihnimizi bulandırır.

Ve tepkilerimiz her seferinde, binlerce yıldan beri oluşturduğumuz otomatik savunma mekanizmalarıdır. Kendi yaşamımızda, ihtiyaçlarımıza göre özel olarak geliştirdiğimiz ve etrafımıza sardığımız duvarlarımızı da bu tabloya eklersek, sınırlarımızın, kalıpların ve şartlanmışlıkların karmakarışık bir örgüsüyle karşılaşırız. Burası (hayvan-insan bilincimiz) "bizim hapishanemiz"dir.

Bu bilinçte "kader" vardır. "Özgürlük"ten eser bile yoktur. Otomatikleşen yaşamımızla, korkularımız ve zihnimizin gölgesinde kaderimizi yaratırız. Hem toplumsal kaderimizi, hem bireysel kaderimizi. Kişi; şartlarının, sınırlarının, ihtiyaçlarının ve toplumun otomatikleşmiş hayvan-insan bilincinin tutsağıdır. Hayat, sürekli bir mücadeledir.
Kaybeden olmaktansa, her ne pahasına olursa olsun, kazanan tarafta olmayı isteriz. Hırsımız ve korkularımızın gölgesinde, gözümüzü kırpmadan yüksek insani değerleri harcayıveririz. Çünkü bildiğimiz yöntem, en iyi yöntemdir.
Benim gerçeğim, benim doğrum tek gerçektir. Öyleyse benim gibi düşünmeyenler yanlış düşünüyordur. Ve onlar "öte taraf"tır.

İlk darbeyi sen vur. Size vurana, vurursunuz.
Sizden nefret edenden, nefret edersiniz.
Sizinle kavga edenle, kavga edersiniz.
Rekabet edenle, rekabet edersiniz.
Ben doğru düşündüğüm için, Tanrı benim yanımdadır ve diğerleri benim gibi yaşamak zorundadır.
Sizi yargılayanı, siz iki kat yargılarsınız.
Sürekli mücadele edersiniz. Sürekli bölünürsünüz. Sürekli iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış arasında, yani iki kutupta gidip gelirsiniz. Listeyi sonsuza kadar uzatabiliriz…

Mevlana yüzyıllar öncesinden "Sevgi ve merhamet insanlığın; hiddet ve şehvet ise hayvanlığın vasıflarındandır." diyerek, insanın bir sonraki bilinç evrimini görmüş ve insan-insan bilincini, kendi insan bedeninde, kendi gerçeğine yürüyerek gerçekleştirmiştir.

Ve 21 yy. eşiğinde evrimin bizi zorladığı öncelikli konu; hayvan-insan bilincinden, insan-insan bilincine geçiştir. Bütün değişimler ve evrimler gibi, bu değişimde zor ve sancılıdır. Çünkü, değişim bir gerilimin arkasından gelir. Ve gerilim, insan ruhunda acıyı yaratır. Ve acı, her güzel şeyin öncesinde yaşanan "güzelin ve gelmesi gerekenin" doğum sancısıdır.

Bu, tıpkı yağmur yağmadan önce, bulutların kararması ve yağmuru yağdırmak için, hazırlık yapması gibidir. Ve arkasından "Rahmet" yağar. Her şeyi yıkar, paklar, temizler. Ve her yere yaşam enerjisini taşır. Değişim de; bizde olanları yıkar, paklar, temizler ve yeni yaşamla doldurur. "Yeni anlamlar"la donatır. Değişim; hareket, canlılık demektir.

İnsanlık yeteri kadar gerilmiştir. Kara bulutlar her tarafı kaplamıştır.
"Hayvan-insan bilincimiz"de gidilecek, iyileştirilecek hiçbir şey kalmamıştır.
Bütün ürettiğimiz değerler ve bu değerlerin neticesinde tükettiğimiz dünyasal değerlerin sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Çok değil, bundan yarım yüzyıl önce kullanılan atom bombası, "hayvan-insan bilincimizin ürettiği bir buluş ve teknoloji"dir. Biz insanlık olarak, atomun parçalanmasından ortaya çıkan enerjiyi, insanlığın yararına ve refahına kullanabilecekken, bunu diğer insan "kardeşlerimizi yok etmek için silah" olarak kullandık. Çünkü; hayvan-insan savunma mekanizmalarımız otomatiktir. Etki-tepki yasasına göre çalışır. Bir sonraki savaşta keşfedildiğini bilmediğimiz ve insanlığın yararına kullanılabilecekken, bu keşfedilen teknolojiyi, insan-hayvan bilincimizin bir silah olarak kullanmayacağını nereden bileceğiz.

Eğer insan-insan bilincine evrimleşemezsek, içimizdeki hayvani içgüdülerimizden ve otomatikleşmiş savunma mekanizmalarımızla, yeni teknolojilerin de silah olarak kullanılacağını tahmin etmek, hiç zor olmasa gerek. Atom bombası, vicdanlı bir insanın aklının alamayacağı bir neden olan savaşta, karşı tarafa karşı kullanılırken ve masum insanların üzerine atılırken, atomla, atomun parçalanmasından ortaya çıkacak enerjinin boyutları ve sonuçları ile ilgili ve bunun silah olarak kullanılmasının yaratacağı gezegensel etkileri-zararları-felaketleri hakkında hiç kimsenin yeterli bilgisi yoktu.

İnsan; değil sahip olduğu bir şeyi, hiçbir şeyi yok etme yetkisinde değildir. Hele ki gezegeni tüketme ve yok etme yetkisinde hiç değildir. Çünkü insan geçici doğasıyla sadece geçici bir süre gezegene yaşama ve deneyimleme nedeniyle gelmiştir. Ve bir süre sonra, dünyadan ayrımsız ve istisnasız, herkesin bir gün gelip tadacağı ölüm denen olguyla ayrılacaktır. Değil dünya gezegenini, bütün evreni yok edebilirdik. Yarın bilimde yapılan yeni keşifler sonucunda, ortaya çıkacak buluşların ve teknolojilerin silah olarak kullanılmayacağını ve bütün bir Evren'i yok etme kapasitesine sahip olmayacağını kim bilebilir?

Bilim; daha kuantum, anti madde, sicimler, evrendeki kara delikler, hatta atomun çekirdeğinin yapısı hakkında bile yeterli bir bilgiye sahip değildir. Çünkü insan sürekli yok etme eğilimli ve yok etme eğilimli davranışının akabinde oluşan "hayali düşman"dan dolayı, "güvenlik amaçlı araştırmalar" yapmaktadır. Bu durumda canlı bir organizma olan gezegen, gezegen üstündeki her canlı, ekolojik sistem, atom ve kuantum alanları, "kendilerini insana ifşa etme"yecektir. İnsanın kalbinden başka, gezegendeki her şey canlıdır. Sadece "var olmak için tüketmek"tedir. "Tüketmek için var olmamak"tadır. İki davranış arasında çok büyük fark vardır. Bu fark ise, hayvan doğasına sahip insanın, bilinç taşımasından kaynaklanmaktadır. Gerçek insan olmaktayız. Ve bizler insan olarak, henüz "gerçek insanlığın çocukluk safhası"ndayız. Fakat dünyamızın geldiği acil-belirsiz gezegensel durumdan dolayı, artık büyümeli ve gezegenimize, yaşamımıza sahip çıkmalıyız.

Sanırım "Evren", bu kadar "tehlikeli bir çocuğun evrende özgürce oyun oynaması"na izin vermeyecektir. Ve bizi bütün sistemlerle, hayvan-insan bilincinden, insan-insan bilincine evrimleşmek için baskılamaktadır. Dünyamızdaki "yozlaşmışlık ve kirlilik" değişimin habercisidir. Yozlaşmışlığımız ve kirliliğimiz bizim "yağmur öncesi toplanan bulutlarımız"dır.

Ve nihayet yağmur yağacak ve değişim başlayacaktır.

Yağmurun her bir damlası bu karanlıktan, "kendi gerçeğine ve yüreğine yol almaya başlayan bireyler"dir. Yüreğinde vicdanın sesine kulak veren, insani erdemleri kendinde bütünleştirmiştir.

Kendi gerçeğine yol almak, "kendini bilmek" demektir. Dünyadaki ve evrendeki kendi manasını çözerek, gerçek insan olmaktır.

Aynaya bakmak ve "sırrı aynada görmek"tir. Diğerleri, etrafımızda olan "her şey bir ayna"dır. Herkeste ve her şeyde sevgiyi görebildiğinizde ve her şeyin sevgi olduğunu bildiğinizde ve dünyayı kendinizde bildiğinizde; gerçek insan olursunuz ve insan-insan bilincine evrilirsiniz.

Evren bizi değişime götürmektedir. Değişime ayak uydurabilenler, yani uyum sağlayabilenler ve değişimi kabullenenler, ayakta kalacaktır.

Ve Charles Darwin'in dediği gibi; "Var olan, türlerin en güçlüsü değildir. Hayatta kalan değişime en çok ayak uydurabilendir."

Shopenhauer der ki: "Değişim, değişmeyen tek şeydir." Değişim, evrimin devinimidir, nabzıdır. Değişime, kimse karşı koyamaz. Darwin'in dediği gibi, "değişemeyenler güçsüz olanlardır."

Çünkü, değişimin arkasındaki güç, Sonsuz'un gücüdür. Ve Sonsuz, kendi evreninde, kendi devinimi yapmaktadır. Ve değişim, her zaman çılgın, tahayyül edilemeyen vuruşlarla gelir.

Evrimi veya değişimi istemek yada istememek gibi bir seçeneğimiz yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken konu; "eğer değişim yolculuğumuza gönüllü olur, olmakta olanın olmasına, yaşamlarımızda ki değişimlere izin verebilirsek, sevgi ve lütufla yaşama ve deneyimleme şansımızın olduğu"dur. Eğer değişimlere direnirsek, yaşamın bizim önümüze getirdiği ve bizi içine attığı değişimlerin ortasında, eskilere ve bırakmamız gerekenlere, "hayatımızdan çıkıp gitmesi gereken bağımlılıklarımızı sürdürme"ye devam edersek, deneyimlerimizin keder ve acı dolu sarsıcı olacağıdır.

Mevlana'nın dediği gibi;

"Acı yalnızca direnişte vardır.
Sevinç yalnızca kabullenişte.
Yürekten kabullendiğinde, acı veren durumlar sevinçli olur.
Kabullenmediğin sevinçli durumlarsa acı verir.
Kötü deneyim diye bir şey yoktur.
Kötü deneyimler, yalnızca olana direnmenin yarattığı şeylerdir."

Çünkü yeniye ve bizim için gelmekte olana yaşamlarımızda yer açabilmek için, eskileri ve gitmesi gerekenleri salıvermek durumundayızdır. Eskilere tutunduğumuz ve değişime izin vermediğimiz zaman, direnç oluşur.

Sokrates; "Bir şeyler değiştirmek isteyen, insan önce kendinden başlamalıdır." der. Sadece kendimizi değiştirebiliriz. Dışarısı dediğimiz diğerleri, bizim ardımız sıra değişecek ve dengelenecektir.

Çünkü, içimiz nasılsa, dışımızda öyledir. Ruhumuz sürekli dışarıdan bize, her şeyle yansır. Tasavvufa göre; ancak kendimizde olanı dışımızda görebiliriz. Ve ne ekersek onu biçeriz. Sevgi ekersek, sevgi alırız. Nefret ekersek, nefret alırız.

İnsan-insan bilincine evrimleşme sürecinde, kendi içimize yürüyüşümüzde, diğerlerinin de kendileri olduğunu, diğerlerinin de özlemlerinin ve beklentilerinin aynı olduğunu unutmadan, koşulsuzca her şeyi ve herkesi kapsayacak evrensel sevgiyi ve hoşgörüyü, "yeni zihinsel alışkanlığımız" olarak demirleyebilirsek ve "değişimlere direnmezsek", insan olmanın tadını yüreğimizle yaşayabilirsek, herkese ve her şeye rağmen, yolumuzdan ve "kendimiz olmaktan vazgeçmezsek", "yolun ödülleri" ve kendimiz, yani BARIŞ ruh halimiz, bizde tecelli edecektir. Siz "yolu temizleyin", gelmesi gerekeni, Evren getirip içinize bırakacaktır. Kapı açılacaktır. Yol belirecektir.

Ve o zaman dünyada yaşanan savaşlara, masum insanların ve çocukların öldürülmesine, açlığa, sefilliğe, acıya ve sefalete dur diyebiliriz. Ve BARIŞI gerçek kılabiliriz.

Bu dünyada kendimiz gerçek olmadan, insan-insan bilinci taşımadan, neyi gerçek kılabiliriz ki? Bütün dünyayı yüreğimize almadan, herkesi ayrımsız koşulsuzca sevmeden, hangi savaşı durdurabiliriz ki?

Yazan Nilgün Nart
"Daha Geç Olmadan" 2008 - Küresel Isınma Kitabından

www.kuresel-isinma.org

*******************************************

PEACE – EASE


II "Human-Human Consciousness"

"There is one more secret, other than the ones you have solved
One more light, other than these lights
Do not be satisfied with anything you have done, go beyond it
There is one more thing, other than all works."
Hayyam

Our mind will calm down after witnessing divisions, shuttling between good-bad, right-wrong, its unstoppable voice, values, complaints, expectations, never ending material hunger and its greedy consumption of thoughts and walking us around until we are exhausted. Our look at our mind-ego and inside ourselves brings inner silence with itself. This silence is the sound of awareness.

Our genetic structure and consciousness that we are trying to evolve in this structure since the first humans on earth, is animal-human consciousness. It has habits of consciousness creatures and displays a violent struggle to survive. Actions are automatic like those of animals. You are either a hunter, or a prey. You are either a winner or a loser. You are focused on your physical needs and continuance of your kind. There is struggle, reproduction, power, weaknesses, needs. There are all kinds of contradictions and dilemmas. You shuttle between the two poles like a pendulum. Sometimes you are good and sometimes you are bad. Despite everything, our DNA structure is coded to ensure continuance of life and we do not question our instincts and automatic reactions. Our minds are not bright enough to absorb the effects of our nature that are full of awareness. Even if we can absorb them, we cannot clean them, see the truth and act accordingly because we move with fear. Our fears, worries and expectations ruin our minds.

Our reactions are our automatic defense mechanisms that we formed in thousands of years. In our lives we are faced with a complex web of our limits, patterns and conditionings and in addition the walls that we prepared and wrapped around ourselves in our lives according to our needs. This (our animal-human consciousness) is our prison.

There is destiny in this consciousness. There is not even a hint of freedom. We create our destiny in the shadows of our automated lives, fears and minds. We create both our societal and individual destinies. People are prisoners of conditions, limits, needs and the society's automated animal-human consciousness.

If we take a look at the socially accepted defense mechanisms, we can see that life is a constant struggle.

Rather than being a loser, be on the winning side for whatever it takes. We can waste the highest humane values at the blink of an eye in the shadows of our greed and fears. For the way we know is the best way. My truth, my right is the only truth. If so, those that are not thinking like me are thinking wrong. And they are the other side.

You strike the first blow. You hit back whoever hits you. You hate whoever hates you. You fight with whoever fights with you. You rival whoever rivals you. Because I think right, the God is on my side and the others have to live like me.

You judge twice whoever judges you.

You are in constant struggle. You are being constantly divided. You always shuttle between good-bad, ugly-beautiful, right-wrong, between two poles. This list can go on forever.

Hundreds of years ago Mevlana said: "Love and mercy are qualities of humans and violence and lust are qualities of animals." He saw the next evolution of human consciousness and realized human-human consciousness in one's own human body by walking towards one's truth.

In the 21st century evolution is forcing us to transit from animal-human consciousness to human-human consciousness. Just like all changes and evolutions, this change is difficult and painful, as well. Change follows stress. And stress creates pain in human soul. And pain is the labor pain of "the beautiful and who has to come" that is lived before everything beautiful.

This is just like the clouds getting darker and preparing before the rain. Following that it starts to rain. It tears down, washers and cleans everything. It carries energy of life to everywhere. Change washes, cleans and fills with life what we have. It furnishes us with new meanings. Change means movement and action.

The humans have been stressed enough. Dark clouds have covered everywhere. Our animal-human consciousness has nothing to go or ameliorate. We are at the end of all the values we produced and the earthly values we depleted as a result of these values.

The atomic bomb that was used less than half a century ago is an innovation and technology that our animal-human consciousness produced. As humanity we used the energy that comes out from breaking an atom into pieces to produce weapons to destroy our human brothers while we could have used it for good and benefit of humanity. Because our animal-human defense mechanisms are automated.

How are we going to know that our animal-human consciousness will not use some other technology that we are unaware of and could be used for good of the humanity in the next war?

It should not be very difficult to guess that, with our animal instincts and automated defense mechanisms, new technologies will be used as weapons if we cannot evolve into human-human consciousness. There are us and the others. There is division. There is good and the bad.

And the atomic bomb. While it was used to destroy humans, nobody had enough information about the atom, extent and results of the energy that comes out of breaking an atom into pieces and the planetary effects-damages-disasters it would create when used as a weapon.

We could have destroyed the whole universe, let alone our planet. Who can guarantee that innovations and technologies that will result from scientific discoveries of tomorrow will not be used as weapons and have the capacity to destroy the whole universe?

Science does not have enough information about quantum, anti material, strings, black holes, even structure of the atom's nucleus.

I think the universe will not let such a dangerous "child" to play freely in the universe. And it is suppressing us with all systems to evolve from animal-human consciousness to human-human consciousness. The corruption and pollution in the earth signal change. Our corruption and pollution are our clouds before the rain.

And finally it will rain and change will begin.

Every drop of the rain is an individual that started to progress from this darkness to one's truth and heart. Those that gave an earnest ear to the sound of their consciences in their hearts integrated humane virtues in themselves.

To progress to one's own truth is to know oneself. It means solving one's own meaning in the world and the universe. It means being the real human.

It means looking in the mirror and seeing the secret in the mirror. The others, everything around us are mirrors. When you can see love in everything and everyone and know that everything is love and see the world in yourself, you become the real human and evolve to human-human consciousness.

The universe is taking us to change. Those that can keep up with, meaning fit in and accept change will stand.

And as Charles Darwin said: "Those that exist are not the strongest of the species. Those that can fit in change can survive."

Schopenhauer said: "Change is the only thing that does not change." Change is the universe's motion, its heartbeat. No one can resist the change. As Darwin said, those that cannot change are the weak.

The power behind change is the power of the endless. And the endless makes its own motion in its own universe. And change always comes with crazy and unforeseen beats.

We have no option such as wanting to change or not. The only thing that does not change in the universe is "change". The important part here is if we volunteer to go on our evolution journey and let what has been happening to happen and allow for changes in our lives, we would have the opportunity to live and experience such changes with love and grace. If we resist change and keep our addictions to the old, to those that we have to let go, and to those are about to leave us in the middle of change that life brings us and throws us inside, our experiences would be full of pain and misery.

As Mevlana said:

"Pain is only in resistance,
Joy is only in acceptance.
When you acknowledge at heart, pain becomes joy.
Joy that you do not accept gives you pain.
There are no bad experiences.
Bad experiences are only results of resisting what is happening."

We have to let go of the old and that what needs to go in order to open space in our lives for the new and that what is coming for us. When we hold on to the old and does not allow for change, resistance emerges. This means pain.

Change happens at the cost of everything. It happens whether we notice it, or not. If we can see what is behind the unseen and start an inner journey, we can notice that what has been happening, that is "the change" cannot be stopped but that we can change our acceptance and attitude, meaning "ourselves". Then, we can take the winds of change behind us and steer with our choices and inner tranquility. Change always leads towards our inner essence. Evolution is a constantly perfecting balance. And our essence is our final perfection. It is where we will live peace that is our paradise.

Socrates said: "Who wants to change things has to start from oneself." We can only change ourselves. And outside will change after us and find its balance.

We are who we are on the inside. Our spirit reflects on us from the outside with everything. According to Sufism we can only see what is inside us. We can harvest what we plant. If we plant love, we get love. If we plant hate, we get hate.

If in the process of evolving to human-human consciousness and during our inner walk we can chain unconditional universal love that covers everyone and everything as our new mental habit, do not resist change, live in our hearts the taste of being human, do not give up our way and being ourselves despite everyone and everything, while keeping in mind that the others are themselves with the same longings and expectations the gifts of the road and us, that is peace state of mind will appear in us. All you have to do is to clean the way and the universe will bring in you what needs to come. The door will be open. The way will appear.

And then we can stop wars, killings of innocent adults and children, hunger, poverty, pain and misery. And we can realize PEACE.

What can we realize in this world without ourselves being real and carrying human-human consciousness? Which war can we stop without taking the whole world in our hearts and love everyone unconditionally and without discrimination?

Author Nilgün Nart
On behalf of Global Warning Awareness Change Action
İstanbul / Turkiye  2008
www.globalwarmingvideos.org

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org