Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Nilgün Nart Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
SEVGİNİN GÜCÜ
12.12.2010
Nilgün Nart
Okunma Sayısı : 2744
Oy Sayısı : 4
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,01
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

SEVGİNİN GÜCÜ

Sevilmekten ziyade maksat sevmektir.
Severek çoğalmak ve her An'da yaşamın tadında olmaktır.

Yüzlerce yıldır ve halen günümüzde "sevgi" sözcüğü öylesine çok kullanıldı, öylesine gerçeğinden ayrı ifade edilir oldu ki, artık kimse sevginin ne demek olduğunu bilmiyor. Sözcükler gerçek manalarından ayrıldıkları zaman illuzyonik algılamayı (sanrıları) oluşturur ve beslerler. Sözcükler gerçek manaları (enerjisi) ile kullanıldıklarında "yaratırlar" ve gerçeklik alemlerini görünüşe çıkarırlar. "Sevgi" sözcüğü, kendi gerçek anlamından ve eyleminden ayrıldığı için, sevgiyi hissedemiyoruz. Hissedemediğimiz için de bir türlü varlığımızın ve bedenimizin içinde huzurla "var" olamıyoruz.

Sevgi "kullanıldı".
Sevgi "Var Olmanın" ve "Yaşamın" temel nedeni iken; menfaatlerimizi temin etmenin, egomuzu şişirmenin, pohpohlamanın, diğer insan kardeşlerimizi kullanmanın, güç almanın güç vermenin aracı haline indirgendi.
Sevgiyi araç olarak kullanırken amaçlarımıza ulaştığımızda yaşadığımız hayal kırıklığının ve yüzümüze patlayan tokadın faturasını yalnızlığımızla, sefilliğimizle, korku dolu kabuslarla öder olduk.
Dünyasal amaçlarımızı, maddi bağımlılıklarımızı, konfor alanımızı, inançlarımızı, yapıştığımız her şeyi o kadar çok sevdik ki, "sevgiyi" sevmeyi içimizde beslemeyi aziz tutmayı unuttuk. Sevginin ve Aşkın hatırı için sevgi olmanın güzelliğini unuttuk.
Aslında mana "sevgideydi".
Sevgi bizim gözümüz kulağımız aşımız suyumuz yolumuz varışımız; varoluşumuzdu.

Varoluşumuzdan, nedenimizden, gerçeğimizden ayrıldığımız için illuzyon olduk. Masal olduk. Hikaye olduk…..

Varlığımızın, duygularımızın, düşüncelerimizin, eylemlerimizin nedenini sevgi yapmadıkça, sevgiden kaynaklanan nedenle, düşlerimizi gerçekleştirmek için yola çıkmadıkça Evrenden bize kesilen fatura yalnızlık, pişmanlık, korku, sefillik acı ve belki de -yok-oluş olacaktır.
Bu da pekaladır.
Eylem nedenimiz sevgi olmadıkça; kendimizi; düşlerimize ulaşmak için bulduğumuz nedenlerin ne kadar masum olduğuna ikna edersek edelim vardığımız yerin, başladığımız yer olması kaçınılmazdır.

Evrende her şey "nedenine" evrilir.
Tekamül eder.
Maksat "Nedenin" tadının çıkarılmasıdır.
Bilinir kılınmasıdır.
Varlık; nedenin yarattığı gerçeklik içinde genişleyen bilinçte kendi kendini keşfetmektedir.
Kendi kendinin sırrına, sırla birlikte sırrın Ruhtaki lezzetine varmaktadır.
Ruh içinde sevgi olmayan "şeyleri" bilemez göremez.

Gözün kendini asla görememesi, kılıcın kendini asla kesememesi gibidir.

Bilememesinin görememesinin nedeni aradığının "kendisi" olmasındadır.
Bulamadığını sandığı sanrısı, dünya illüzyonunu oluşturmaktadır.
Ve deneyim  başa sarar.
Çünkü deneyimi tamamlanmamıştır.
Deneyim yeri dünyadır.
Deneyimin içindeki "Bal- Sevgi", Ruha ince ince süzülmemiştir. Ruh sevgiden kendi ihtişamından ve gücünden, kamaşmamıştır. Derinleşememiştir. Maksat her An'da "nedende" derinleşerek kendini, kendine bilinir kılmaktır.
Maksat sevmektir. Tıpkı kendimize nefes almamız, kendimize yemek yiyebilmemiz gibidir. Başkası bizim yerimize nefes alamaz.

Yürek için Nefes, Sevgidir.
Aş'tır, Su'dur, Sevgilidir.
Kalbimiz; "Sevgiyi" teneffüs edemediğinde, An be An kendi karanlığına sarmallanır. Ve bir gün gelir Anlar birikir, tamamlanmamış deneyimler birikir zamanı oluşturur ve yıllar gelir geçer. Ve beden olarak görünüşe "çıkan" Büyük Yürek, sevgiyi teneffüs edemediği için ölür.
Her An Ruh için bir başka ölümdür. Sevgisizlikten An be An nasıl da öldüğünün deneyimindedir. Sonsuzluğun Sınırsızlığın nasılda sınırlı ve sonlu olabileceğini, nasıl son bulabileceğini anlar. Kendini kendinde yeniden sevgiyle var edebilmek için.
Sonsuz bir An'dır Ruhun içinde yaşanan. Ve "O" sonsuz An'da sadece sevgiyle varolabilen ve kendini bilebilendir.

Bu nedenle "Sevgi" Ruhun kendisine verdiği, verebileceği yeğane Ol'an ve paha biçemediği armağandır.
Armağanın fiziksel görünüşe çıkmışlığı "Yaşamdır". Yaşam Ağacıdır. Sevgiyle filiz veren ve her An'da dalları gökyüzüne uzanarak; Yaşam-Sevgi için şükür ve zikir edendir.

Biz İnsan olma yolunda olanlar; Yaşamı yaşam eylemek için, değerli armağanımızı sevgiyle alarak ve kalbimizin tahtına gerçek anlamda oturtarak; her An'da, yaşamımızda olan her şeyi yeniden bir kez daha sevgiyle yorumlayabilmeliyiz,
Yaşama, Kendimize, "nedenimizin" hatırı için bir şans vermeliyiz.
Ne yaşamış olursak olalım, ne olmuş olursak olalım kendimizi her An'da bağışlayabilmeli ve sevgiyle kendi elimizi tekrar tutabilmeliyiz.
An'ları ve deneyimlerimizi sevgiden uzakta yaşayarak içimizde biriktirmemeliyiz. Deneyimlerimizi biriktirmekten maksat; deneyimlerimizle bize kalan ve An'ın sevgiyle yaşanmamışlığını gösteren; endişe korku kızgınlık öfke acı duygularıdır.
Ve bu nedenle; İnsanoğlunun yüreğinde ve deneyimlerinde; korkuyu acıyı endişeyi şüpheyi sefilliği ayrılığı tetikleyen ve insanın bu duyguları odağına getirmesine ve çoğaltmasına ve yaşamasına neden olan; her kişi, her öğreti, her din, her kural, gelenek ne olursa olsun istisnasız "Karanlığın Aynası" olmaktan, Ruhu çürüten ve yokluğa sürükleyen bir araç olmaktan başka bir şey olamaz. Bu duyguları çoğaltanlar, kendilerine ne isim takarlarsa taksınlar, dillerine sevgiye de dolasalar, isterse kendilerini altın tepsinin içinde de sunsalar; Altının içinde sunulan "Karanlıktan ve Ölümden" başka bir şey değildir.
Eskiden ortaçağ'da insanlar bedenlerine kırbaçla vurarak ve canlarını acıtarak arınacaklarına ve günahlarından kurtulacaklarına inanırlarmış ve kendi bedenlerini kırbaçlarmışlar.
21 yy da insanlar, ortaçağa göre biraz da Ruh olduklarının farkına vardıkları için,  Ruhlarını kırbaçlayarak acıtarak günahlarından kurtulacaklarına inanıyor. Ruhun kırbacı; korku acı üzüntü keder öfkedir. Günümüzde halen bir çok kişisel gelişim metotlarının korkuların ve acıların deşilerek ve sürekli gündeme getirilerek temizlenmesi gerektiğine inanması ve uygulamalarını arınma seansları üzerine odaklaması, Ruhun arınmak için kırbaçlanmasından ve bir kez daha bir kez daha üzülmesinden başka bir şey değildir.
Tabiî ki korkularımızın farkında olacağız.
Basitçe korkularımızın farkında olmak istersek farkında Ol'uruz.
Korkunun ne olduğunun bir kez farkında Ol'unduğunda üzerine gidilmesine ve defalarca arınma çalışmasına gerek yoktur. Korkuyu samimi bir şekilde fark etmek yeterlidir. Arınma çalışmaları korkunun ve acının çoğalmasından ve bilinçaltının derinlerine itelenmesinden başka bir işe yaramaz. Uygun zamanı ve ortamı yakaladığında tekrar tüm haşmetiyle gündeme gelecektir.
Yapılması gereken; korkunun bir kez fark edilmesi ve bu farkındalıkta kalarak sevgi yolunda yürünmesi ve sevgiyi çoğaltacak eylemlerin içinde ve ortamlarda olunmasıdır.
Ruh saf sevgidir ve Güneştir.
Güneş doğduğunda illüzyon kaybolmak zorundadır. Doğası budur.
Velev ki hiçbir şey değişmedi ise de, biliniz ki siz hala illüzyonun içinde büyük bir sanrıya yapışmış olarak yaşamaktasınızdır.

Kendimizi sevmek ve "kendimizi" Ruhumuzu üzmemek adına, artık ruhun arınması gerektiği fikrini ve saplantısını bırakmalıyız.
Ruhu sürekli arındırma çabasında olma, acıyla tekamül etmek demektir. Bir çuval keçiboynuzu yiyip sonunda belki de bir damla balın tadına bakacak halde ve Neşede olamamak demektir.

Dünyamızın; Galaksimiz ve  tüm Evrenle geldiği noktada bu tür metotlar eskidir. Eski enerjidir ve sistemdir. Artık acıyla tekamül etmeye ihtiyacımız yok.
Artık sevinçle neşeyle aşkla sevgiyle ve kuantum hızında tekamül edebiliriz.
Binlerce yıldır insanoğlunun çaldığı kapılar ardına kadar açıktır. Rahmet herkesin ve her şeyin üzerine istisnasız tüm gücüyle ve haşmetiyle yağmaktadır.
Yeter ki artık acının ve korkunun gitmesi gerektiğine karar verelim, gereğini yapıp eyleme geçelim ve lütufla büyümeyi, genişlemeyi, kendimizi olduğumuz gibi sevmeyi seçelim.
Sevgiye ve sevginin gücüne direnmeyi bırakalım.
Ve Varoluşa "evet" diyelim.
İyiliğimize ve güzelliğimize iman edelim.
Yüreğimize iman etmemiz yeterlidir.
Her nerede isek ve her kimsek, Evren bir şekilde çağrımıza yanıt verecek ve yardımımıza tüm ihtişamı ve sevgisiyle gelecektir.
Yalnız değiliz.
Ve unutulmadık.
Sadece bizler kim olduğumuzu unuttuk ve unutturulduk. Şimdi hatırlama zamanımız. Ve ayağa kalkıp yürüme vaktimiz. Evrendeki bütün güneşler Dünya Gezegenindeki İnsanoğlu için doğuyor.
Evrendeki her Ruh sessizce İnsanoğlunun uyanışı için "selamda" hazır durmuş bekliyor. Uyanış seçilirse An kadar yakın, nefesimizde bizleri bekliyor bütün Alemler.

Bizler saf sevgiyiz. Pırıl pırılız ve Yaradan'ın Gözbebeğiyiz.
Ne olmuş olursa olsun ve ne olmuş olursak olalım; Kendimizi bağışlamayı ve şefkat göstermeyi öğrenmemiz hayrımızadır.
Bağışlamak ve şefkat her birimizin içinde OL'AN en büyük yetenek ve korunma kalkanımızdır. Yeniden başlamanın ve her An'da yeni olmanın ivmesidir. Enerjisidir.
Her An'da yeniden başlayabilmeliyiz.
Yoksa her An'da yeni olamayız. Canlı ve diri olamayız.
Bitmiş olanların bilgisi ( acı korku öfke) ile An'da başlamadan bitemeyiz. 
Canlı ve diri olmak her An'da yeni olmakla mümkündür.
Bu demek değildir ki ders almayacağız her şeyi unutacağız. Tabiî ki unutmayacağız. Bu duyguları ve olayları bileceğiz. Ama bu duyguları silip kendimizi An'da duygu olarak sıfırlamayı da bileceğiz.

Ve canlı Ol'mak her An'da yüreğimizde ki sevgiye ve aşka bağlılığımızla adanmışlığımızla mümkündür.

Her An'da yeni olmak her şeyden kopuk olmak demek değildir.
An'da canlı olmak yaşamda olanlara her An'da yeni gözlerle bakarak sevgiye aşka güzelliğe iyiliğe bir kez daha…
bir kez daha "sonsuz kez" daha şans verme gücü, cesareti ve iradesidir.

Ve bu "Kendinin" sevgisidir.

Her An'da geçmişin öfkesine nefretine küçük hesaplarına endişelerine ve korkularına ölmektir.
Hesabı, kitabı, defterleri sonsuza kadar açmamak üzere kapatabilmektir.
Güç; işte bunu yapabilmektir.
Güç; her güne sıfırdan -şükran- ile başlayabilmektir.
Güç; sevgidir.
Çünkü sevgi her şeydir.
Ve her şey sevgiyle var olabilir.
An'da sevginin ve aşkın görünüşe çıkmasına izin vermiyorsak, An'ın ihtişamı  ve ışığı içimizde doğmadan ölür.
Tamamlanmamış kalır.
Tamamlanmamışlık insanı her An'da yüreğinde yavaş yavaş yaşama ve "kendine " öldürür.
An'da yaşanan sevgi hissediş her An'ın Bal'ıdır.

Sevginin her şeyi affedebilme ve yeniden başlayabilme Gücü vardır. Yeter ki nedenimiz "sevgi" Ol'sun.

Çünkü sevgi; her An'da  sonsuz potansiyeller arasından görünüşe çıkmanın en yüksek potansiyeline-ihtişamına ulaşmaya çalışır.
Sevgi; her yerde "Kendini" kendinde aşmaya adanmışlıktır.
Sevgi; her kişide kendi aşkınlığını görmeye çalışan bir çift "Sonsuz Göz" gibidir.

 Ve bu sonsuz "Arayış"- "Meylediş"; "Sevginin Gücüdür".

Her An yeni bir varoluştur sevgide
Dünyada ve Ahrette; Aşktan ve sevgiden başka her şeye doyulur.
Sevgiye ve Aşka asla doyulmaz.

Çünkü bir tek Sevginin Gücü her An'da eğer izin verilirse "Kendini" aşabilir.

Ve her An'ı yeni kılar.
Ve her An'da muhteşemdir.
Benzersizdir.
Sevgin ve Aşkın sonsuz ve sınırsız oluşu her An'da benzersiz ve daha derinleşen manada yeni olmasındandır.
Her şey eskir yıpranır yorgun gönüllerimizde. Ama sevgiyle uzanan bir el, sevgiyle bakan bir çift göz, sevgiyle söylenen bir söz asla eski değildir.
Kendi coşkusundadır.
Kendi sıcaklığındadır.

Çünkü Güç; sevgidir.
Ve Sevgi, Güçtür.

"Kendini" aşandır.
Aşkınlıktır.
Aşkındır.

"Sevgi; yüreğimizin güneşini, aşkınlığımızı; tutkuyla aşkla her daim yaşamın şafağına doğurmaktır".

Nilgün Nart
28.02.2008 İstanbul / Turkiye

(Not: Yazı Tasavvuf ve Ezoterik Öğreti ve ile ilgilidir. Tasavvufun ve ezoterizmin sembolik dili ve anlatımı kullanılmıştır. Tasavvuf "Varlığın ve Varoluşun" sevgi ve aşkla yorumlanması, varlığın ve yaşam biçiminin -düşüncede-duyguda-eylemde Bir eylenmesidir. Ezoterik anlatım semboller ile aktarılabilir. Bu aktaracakların gizli olmasından değil, aktarılacak bilgilerin veya yorumların katlı (çok boyutlu) ve anlatılan bilinçlerde serbest çağrışıma vesile olması içindir. Serbest çağrışım ise; Evrenin ilk yasası olan; Özgür İrade Yasası'nın gereğidir. Tasavvuf –Ezoterik Öğreti ile yeni tanışan ve ilk defa okuyacak arkadaşlar için bilgilendirmedir)


Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org