Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Sunay AKIN Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Abdülaziz'e Her Yer İstanbul
26.01.2012
Okunma Sayısı : 2509
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

Abdülaziz'e  Her Yer İstanbul

Sunay Akın


Beylerbeyi Sarayı'nı ziyaret edenler tarihimizdeki ilk ve tek padişah  heykeliyle karşılaşırlar. 1871 yılında, heykeltıraş C.F. Fuller'in yaptığı bu küçük heykelde, at üstünde oturan adam  Osmanlı İmparatorluğu'nun otuz ikinci padişahı  Sultan Abdülaziz'dir.

Sarayı ziyaret edenler bu bilgileri edinebilirler ama bakmak ile görmek arasındaki o büyük duvar burada da karşımıza çıkar.

Abdülaziz, sadece  heykelini yaptırtan tek padişah  değil, ziyaret  amacıyla Avrupa'ya giden tek sultandır da.

Beylerbeyi Sarayı'ndaki heykel de, birbirinden  ilginç pek çok öyküyü barındıran  bu seyahatin işlerini taşır…

Boğaz kıyısındaki Paşabahçe Cam Fabrikası'nda hummalı bir çalışma vardır. Pencerelerden içeri giren güneş, cam işçilerinin ellerinde üretilen aynalar, kapı tokmakları, merdiven, tırabzanları ve avizelerden  yansıyarak fabrikayı ışıklı bir lunapark gecesine çevirmektedir.

Her biri görende hayranlık uyandıran cam eşyadaki kırılmalar ve yansımaların  oluşturduğu renk cümbüşü, İstanbul sokaklarında, kahvehanelerinde, kafesli pencerelerin arkasında en çok  konuşulan, dedikodusu yapılan olayların habercisidir. Padişah Avrupa'ya gidiyor!

Paşabahçe Cam Fabrikası'ndaki hareketli çalışmayı  Hereke'de görürüz. Aradaki tek fark cam eşyadaki ışık oyunlarının yerini rengarenk ipliklerin dansının  almış olmasıdır.

Hereke Dokuma Fabrikası'nda dokunan  halılar, perdeler,koltuk ve yatak örtüleri de Abdülaziz'in Avrupa'ya yapacağı seyahat için hazırlanmaktadır.

Bunca eşya arasında padişahın armağan olarak verecekleri de vardır ama çoğu, bu yolculuk için Haliç Tersanesi'nde yenilenen  Sultaniye yatına taşınmaktadır. Padişahın  konuklarını kabul edeceği Sultaniye, yüzer bir saray olmalıdır.

Bu nedenle tüm eşya yenilenmekte, üst kat salonu kapatılarak yeni kamaralar ilave edilmektedir.

1867'de gerçekleşecek Paris'teki Milletlerarası Sergi'ye III. Napoleon'un yaptığı daveti Abdülaziz'in  kabul ettiği İstanbul'daki Fransız elçisi Bouree'ye çoktan bildirilmiştir.

Abdülaziz, sanayi devrimi ürünlerinin yer aldığı ve tam anlamıyla Fransa'nın  gövde gösterisi olan serginin şeref konuğudur.

Padişahın böyle bir seyahate katılmasının nedeni de Ali Paşa ve Fuat Paşa'nın  ısrarlarıdır.

Abdülaziz, bir gün başmabeyincisi Mehmet Bey'e içini şu sözlerle döker:"Bak Mehmet, zaman zaman ne isterdim bilir misin? Ya Kapalıçarşı'da, ya Asmaaltı'nda küçük bir dükkanı olan esnaf ya da zanatkar olayım.

Sabah evimden çıkayım, işime geleyim, akşam Allah ne kar verdi ise onunla çoluk çocuğumun nafakasını alayım.

Atıma değil hatta eşeğime bineyim, yorgun argın, amma kafamın içi bin dertle dolmamış, evime geleyim. Karım güler yüzle, çocuklarım sevgiyle beni karşılasın, yıkanıp sofranın başına geçeyim, çorbamızı zevkle içeyim, kimsenin derdi bize illet olmasın.

Yüreklerimiz rahat, büyük meselelerden uzak, kendi halimizde yaşayıp gidelim.

Şu Ali ile Fuat ille de Frengistan'a gitmeli derken ne isterdim bilir misin?

Cebinde harçlığı olan hali vakti yerinde, unvansız, makamsız kişi olarak Avrupa'ya gitmek.

Ben de istemez miyim  oraları görmek?

Amma gel gelelim, bu koskoca ülkenin  padişahısın, cümle alemin  gözleri senin üzerinde.

Adım atışın, bakışın, dudaklarının kıpırdayışı bile merak uyandırır.

Gelen elçilerin halini görürsün.

Ya onların beldelerinde bütün halkın ortasında insan rahat nefes alır mı? Neylersin ki,  tahtın  ve tacın  da esareti var."

Fuat ve Ali paşaların ısrarcı olmasının başlıca nedeni şudur: Rusya'yla birlikte hareket eden Fransa'ya, Balkanlar'daki Türk siyasetini  anlatmak ve doğabilecek yeni bir Rus savaşına böylelikle engel olabilmek.

Ziyaretin, Osmanlı'nın  aleyhine gelişen Girit sorununa da zaman kazandıracağı umulmaktadır. Ayrıca Ali ve Fuat paşalar, Avrupa'daki yenilikleri Abdülaziz'in yerinde görmesinin yapılan reform hareketlerine güç katacağı inancındaydılar.

21 Haziran 1867'de, Ortaköy Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından padişah Dolmabahçe Sarayı'na gelir ve buradan da saat 16:00'da ayrılarak kendini Boğaz'da bekleyen Gamsız Hasan Bey'in komutasındaki Sultaniye yatına geçer.

Abdülaziz'in yanında oğlu Yusuf İzzetin, Veliaht Murat Efendi, Şehzade Abdülhamit ve Dışişleri Bakanı Fuat Paşa'nın da olduğu makam sahibi insanlar vardır.

Heyete eşlik edecek diğer görevliler, malzemeler ve hediyelik eşyanın da yüklendiği, padişahın annesinin adını taşıyan Pertevniyal vapuruna binerler.

Aziziye ve Orhaniye zırhlı fırkateynleri seyahat boyunca padişahı korumakla görevlendirilir.

Beşiktaş önündeki gemiler hareket ettiğinde birbiri ardına patlayan top sesleri duyulur.

İstanbul, bir padişahı ilk kez kale yerine gönül fethetmek için uğurlamaktadır!...

Messina ve Napoli limanlarının ardından 28 Haziran günü Toulon'a varılır.

Burada Osmanlı kafilesi 101 pare top atışıyla karşılanır.

Top atışları öylesine bitmek bilmez ki , Abdülaziz kendisiyle alay edildiğini sanarak, geri dönüş emri verir.

O esnada, Dışişleri Bakanı Fuat Paşa'nın kalbi duracak gibi olur!Avrupa seyahatinin başlamadan  sona ermesi büyük bir diplomasi skandalı olacak ve tamiri olanaksız sonuçlar doğuracaktır!

Fuat Paşa, padişaha hemen, Fransızlar tarafından böylesine coşkulu karşılanmayı yadırgamamasını, bunun da nedeninin ünlü denizci Barbaros Hayrettin Paşa'nın Fransız Kralı I.François'yı, Alman İmparatoru Şarklen'in elinden kurtarması olduğunu anlatır.

Barbaros Hayrettin Paşa, kazandığı zaferin ardından geldiği Toulon'da coşkuyla karşılanmıştır. Tounlular, krallarını kurtaran donanmayı 324 yıl sonra yeniden görmekten dolayı çok mutludurlar.

Fuat Paşa, sözlerini şöyle tamamlar:"Efendimiz, kulunuzu geminin direğine asıp dönüş emrini ondan sonra verin."

Toulon'da kendisi için özel olarak hazırlanan vagona binen Abdülaziz Marsilya, oradan  da Paris'e ulaşır. İmparator III. Napoleon Osmanlı padişahının garda bizzat kendisi karşılar.

Parislilerin yoğun ilgisi altında önce Tuileries Sarayı'na, ardından da Abdülaziz'in kalması için ayıran Elysee Sarayı'na gidilir…

1 Temmuz günü Abdülaziz ve beraberindekiler, yeni icat edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler.

Padişah, çember şeklinde bir cetvel önünde asılı kadife kaplı bir toptan oluşan  makinenin önünde durur.

Bu, günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumruklu kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir.

Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar.

Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak yanıt verir:"Tete Turgue"

Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta…

Fransız mucit, "Türk Kafası" adını verdiği makinenin önünde Osmanlı padişahının  duracağını nereden bilebilir ki?

Demek, Avrupalı için Türk kafası yumruk atmaya yarıyordu!...

Sessizliği Abdülaziz bozar:"Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini."
Kayserili Halil Paşa, Abdülaziz gibi heybetli birisidir. "Emriniz başım üzre hünkarım" dedikten  sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar.

Herkes nefesini tutmuş, olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınarak öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi birFransız'ın , kopan topu bir başka Fransız'ın, yayları  da etrafta toplanan öteki meraklı Fransızların ayaklarının dibine savrulur.

Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunu söyler:"Bu Türk kafası değildir, Türk'ün kafasına vurulamaz.

Bu olsa olsa Avrupalı kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı."

Paris ziyareti esnasında onuruna verilen baloda dans ettiği bir Fransız prensiyle fazla samimi olan Veliaht Murat'ı  fırçalayan  Abdülaziz, Kraliçe Eugenie'nin güzelliği karşısında büyülenecek, İstanbul'a geri döndüğünde gözü hiçbir cariyeyi  görmeyecektir.

Abdülaziz'in Eugenie olan hayranlığı , Fransa kraliçesinin İstanbul'a gelmesiyle biracık da olsa direnecektir.

Osmanlı padişahı ile Fransa kraliçesi arasında aşk yaşanmış mıydı?

Bu sorunun yanıtı, Eugenie'ye tahsis edilen Beylerbeyi Sarayı'ndaki Abdülaziz heykelinin suskunluğunda gizlidir.

Abdülaziz'in Avrupa gezisi Fransa'yla sınırlı kalmamış, heyet İngiltereye de geçmiş ve padişah burada da büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Buckingham Sarayı'nda ağırlanan padişah, 15 Temmuz günü Windsor Kalesi'nde İngiltere Kraliçesi Victoria'yla görüşmüştür.

Ülkeye dönüş yolunda, trene binmek için geldiği Liege kentinde Belçika Kralı II. Leopold'la öğle yemeği yiyen Abdülaziz, Viyana Garı'nda da Avusturya imparatoru ve Macaristan krali tarafından karşılanmış, tren yolculuğunun ardından ulaştığı Varna'dan da kendini bekleyen Sultaniye yatına binerek 7 Ağustos günü İstanbul'a varmıştır.

Beylerbeyi Sarayı'nda sergilenen tarihteki tek padişah heykeli, sözünü ettiğimiz bu seyahatte yaşanılan daha nice öykünün simgesidir.

Çünkü, böyle bir seyahat olmasaydı Abdülaziz Avrupa kentlerinin meydanlarına konulan heykelleri göremeyecek  ve dolayısıyla da Cumhuriyet döneminde yapılacak olan heykellerin ilk damlası aydınlanma tasına düşemeyecekti.

Sultan Abdülaziz'in Avrupa'ya yapacağı  ziyaret öncesinde oldukça önemli bir hukuki sorun yaşanır.

Sorun şudur ki, padişahın adımını atacağı  her payitaht, yani kendi toprağı sayılacaktır.

Aynı zamanda halife olan Osmanlı padişahının, Müslüman olmayan topraklara adımını basacak olması kimi çevrelerde hoşnutsuzluk yaratır. Bu mutlaka aşılması gereken önemli bir sorundur!

Son derece zeki bir öneri sonucu ortaya atılan çözüm, sorunu kökünden halleder:Abdülaziz'in ayakkabılarının  tabanı açılacak, içine İstanbul toprağı serildikten sonra yapıştırılacaktır.

Böylelikle padişah dünyanın  neresine, giderse gitsin kendi toprağına basmış , kendi toprağından dışarı adım atmamış olacaktır!

Abdülaziz'in ayakkabılarının içindeki toprak sayesinde İstanbul, Avrupa'nın birçok köşesini gezmiş olan tek dünya kentidir!


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org